EDEBİYAT 12 Kasım 2025
30b OKUNMA     58 PAYLAŞIM

Ben, Kirke Neden Bu Kadar Okundu ve Sevildi?

Çeşitli Yunan mitlerinin yeniden uyarlaması olan 2018 tarihli (bizde 2021'de basıldı) Madeline Miller romanı neden dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tuttu?
Fotoğraf: Instagram @denizinkitapları10

sosyal medyada ben kirke hakkında epey yazı okudum. herkes kitaptan bahsetmiş ve bazı okurlar homeros'a değinmiş ancak kimse mesele hakkında dişe değecek bir bilgi vermemiş. ekşi sözlük'te bu kitap için iki konuda eleştiriler toplanmış durumda. bunlardan ilki, kitabın ergen kız çocuklarına hitap ediyor olması. ikincisi ise homeros'un yanında solda sıfır kalması. evet, ekşiciler bu iki hususta da haklılar ama mesele bu kadar basit değil. aslında bu kitap pek çok açıdan özel bir kitap. 2018 senesinin en iyi kitaplarından biri olmayı başaran kirke, nasıl oldu da yüzlerce yıldır anlatılan mitolojiyi tekrardan okuyucuya pazarlamayı başardı? işte odaklanmamız gereken soru budur.

bu kitap esasen bir revizyon ürünüdür ve bu teknik feminist revizyonist mitoloji olarak bilinir. bu teknik eski metinlere yeni sorular sorarak onları feminist bir bakış açısıyla yeniden kurgular. esasında bugün marvel veya amazon yapımlarında isyan edilen pek çok uygulamanın sebebidir. onlarca defa filmi yapılan bir erkek karakter yeni yapımda alaşağı edilir ve yerine bir kadın karakter getirilir. hikaye bir kadının gözünden anlatılır ve kadın bond veya 13. doktor gibi karakterler çıkar.

hikayenin orijinaline gelirsek; homeros, herkesin tanıdığı şekliyle odysseus'u ölümsüzleştirir. bir destanın parçası olan odysseus, truva savaşından sonra evine dönmek için uzun bir yolculuğa çıkar. homeros'un bizlere aktardığı şekliyle anlatı odysseus üzerinden yapılır. hikayenin özünde tanrıların övgüsüne mazhar olmuş bir insan vardır. işte bu anlatının bir bölümünde odysseus'un kirke'nin yaşadığı adada durmasına yer verilir. odysses ile kirke uzunca bir süre birlikte vakit geçirir.

bildiğiniz üzere odysseia homeros tarafından kaleme alınmıştır ve pek çok dile tercüme edilerek pek çok esere ilham vermiştir. ancak bütün bu tercümelerin aşağı yukarı bir ortak yönü vardır; bu tercümeler erkekler tarafından yapılmış erkek bakış açısına sahip -ki bu doğaldır- metinlerdir.


peki kirke'yi bu kadar farklı bir kitap yapan nedir?

her şeyden önce kirke başarılı bir revizyon olarak kabul edilebilir. madeline miller homeros'un yarı tanrısını yeniden yorumlayarak ona bir hikaye armağan eder. evet, kitapta anlatılan hikaye kirke'nin hikayesidir ancak burada karşımıza insani değerler yüklenmiş bir kirke çıkar. kirke ölümsüz olduğu halde ailesi için bir hayal kırıklığı olarak doğmuştur. ancak zeus'u bile korkutan güçlere sahip olduğunu keşfeder; büyücülük.

burada bir sorunun cevabına ulaşıyoruz aslında. kitabın genç kızlarca sevilmesinin sebebi onun alelade bir anlatı değil, merkezine çok güçlü bir anlatıyı barındırıyor olmasıdır. kirke her ne kadar bir tanrı olarak doğsa da babası helios otoritesi altında ezilen ve annesi tarafından ihmal edilen bir kızdır. çevresindeki diğer tanrılar ise kendi acımasızlıklarını barındıran mahluklardır. kirke babasına ve erkeklerce yazılan destanlara ve kahramanlaştırılmış vahşiliklere isyan eder. kirke'nin sürüklendiği bir yalnızlık söz konusudur.

şimdi yazının başında sorduğumuz sorulara dönelim

bu size tanıdık geldi mi? aslında kadınların çoğunun kaderi büyüdükçe babasıyla yaşadığı çatışmalar ve aile içindeki ilgisizlik neticesinde çizilir. elbette burada kadınların hayatı çok zordur, erkeklerin hayatı kolaydır demiyorum. sadece kirke gibi bir mitolojik kitabın neden bu kadar genç bir kitle tarafından sevildiğini anlatmaya çalışıyorum. diğer sorunun cevabı ise anlatının kendisinden kaynaklıdır. bu kitap her şeyden önce binlerce yıllık bir anlatı geleneğinin doğurduğu malzemelerden faydalanmaktadır. bu da yazarı yeni bir anlatı yaratmakta zahmetinden kurtarır; onu halihazırda kabul görmüş ve sevilmiş bir masalın anlatıcısı yapar.

miller bu kitabında büyük bir yazarlık alametini başararak kendine has bir üslup yaratmıştır. onun gerçekten de olağanüstü bir hikaye anlatıcısı olduğunu görüyorum ve iddia ediyorum ancak daha gidecek bir o kadar da yolu vardır. öncelikle kitapta tek ve güçlü bir olay örgüsünün olmaması ve çatışma unsurunun zayıflığı okuyucunun zevkini çalmakta. bence bu kadar uzun olmayı hak eden bir kitap değil. yaklaşık 400 sayfalık bir metnin daha konsantre bir biçimde sunulması bu kitabı çok daha üst liglere taşıyabilirdi. yine de kendi türünde ilginç bir çalışma olmasından ötürü okunması gerektiğini düşünüyorum.