FUTBOL 2 Aralık 2021
30b OKUNMA     412 PAYLAŞIM

Avrupa Yılın Futbolcusu Ödülü Ballon d'Or, İtibarını Adım Adım Nasıl Kaybetti?

2021 Ballon d'Or ödülü, herkesin Bayern Münih'in yıldızı Lewandowski'nin hakkı olduğunu düşünmesine rağmen Messi'ye gitti. Bu vesileyle ödülün tarihine göz atan bir yorumu paylaşıyoruz.

ballon d'or, 2010'larla birlikte büyük bir girdabın içine girmiş olan ödüldü... en nihayet de dün gece itibarıyla tabutuna son çivi çakılmış oldu...

detaylı açıklamaya girmeden evvel, futbolun sürekli abidik gubidik yüzlerce istatistikle ifade edilmeye çalışılan bir amerikan sporu olmadığının altını çizelim, hatta bu doğrultuda rahmetli metin türel'in "hagi sana 40 metreden bir çakar, o istatistikleri nereye sokacağını şaşırırsın" vecizesini de bir kez daha anımsatalım...

bu istatistik belası yakın zamana kadar bu denli bulaşmamıştı futbola... ballon d'or da ilk kez verildiği 1956'dan itibaren uzun yıllar boyunca "en çok gol", "en çok asist", "en çok dripling", "en çok top sektirme" gibi istatistiklere takılmamaktaydı. ödülün verileceği yıl içerisinde çok fazla dikkat çeken bir başarı yakalamış bir takım varsa, o başarıda bireysel performansıyla da sivrilen oyuncular, ödül için doğal aday oluyorlardı... dolayısıyla golcüler kadar orta sahaların, hatta defansların bile bu ödülü kazanma şansı oluyordu.

hatta hatta bazen çok farklı başarı hikayeleri yazmış oyuncular, çok fazla gol atmamış hatta kupa bile kazanmamış olsalar da bu ödüle aday gösterilebiliyorlardı

nasıl olduğunu bazı örneklerle açıklayalım:

1956 - ödül ilk kez verildi ve bu ilk ödüle layık görülen isim de stanley matthews oldu. muhtemelen bugünkü kafalar olsa matthews ödüle aday bile gösterilemezdi zira 30 yılı aşkın kariyeri boyunca kazandığı tek üst klasman kupa, 1953'teki ingiltere federasyon kupası'ydı. peki 1956'da matthews neden aldı bu ödülü? çünkü blackpool gibi mütevazı bir takım ingiltere ligi'nde sezonu 2. sırada tamamlarken o takımı en çok sürükleyen isimlerin başında o geliyordu ve bunu 41 yaşındayken yapmıştı. bu, sıradan başarı hikayelerinin çok ötesinde bir hikayeydi ve bu yüzden de matthews, ilk ballon d'or'a layık görülmüştü. oylamada onun ardından ikinci ve üçüncü sıraları alan alfredo di stefano o yıl real madrid ile avrupa şampiyonu olmuş, raymond kopa ise reims ile aynı kupada final oynadıktan sonra real madrid tarafından transfer edilmişti...

1962 - 56 yıl sonra modriç'in yazacağı hikayenin benzerini, 1962'de josef masopust yazmış ve o yılki dünya kupası finalisti çekoslovakya'nın saha içindeki komutanı olmuştu... üstelik masopust, modriç gibi kulüpler düzeyinde de avrupa şampiyonluğu görmemişti, dukla prag'da oynamaktaydı ama çekoslovakya'nın birçok favoriyi geride bırakarak finalde son şampiyon brezilya'nın karşısına çıkması ve o finaldeki ilk golün de masopust'tan gelmesi çok özel bir hikayeydi. dolayısıyla ödül, masopust'a gitmişti...

1963 - lev yashin, çoğu futbol tarihçisine göre gelmiş geçmiş en büyük kaleci... 1960'ların ilk yarısı da onun formunun zirvesinde olduğu dönemdi. 1963'te de dinamo moskova'nın sscb ligi'ndeki şampiyonluğunda başrol oynamasının ardından ballon d'or'a layık görülmüştü ve bugüne kadar da bu ödülü ondan başka bir kaleci kazanamadı. yashin'in ardından avrupa şampiyonu olan milan'ın 10 numarası gianni rivera oylamada ikinci olmuş, ingiltere ligi'nde 37 golle gol kralı olan jimmy greaves ise üçüncü sırayı almıştı.

1967 - macar futbolunun gümüş kuşağının belki de en önemli ismi olan florian albert, 1967'de ballon d'or'u da kazanmıştı... albert daha evvel 1962 ve 1966'da macar milli takımıyla iki dünya kupası çeyrek finali görmüş, 1965'te de ferencvaros ile uefa kupası'nın öncülü niteliğindeki fuar şehirleri kupası'nı kazanmıştı. hatta 1962 dünya kupası'nın altı gol kralından biriydi, bunların içinde de gol ortalaması en yüksek olandı ama ödülü kazandığı sene sadece ferencvaros ile macaristan ligi'nde şampiyon olmuştu. ligde 27 maçta 28 gol gibi yüksek bir yüzdeyle oynamasına rağmen gol kralı da olamamıştı. buna rağmen ferencvaroş'un şampiyonluğunda bireysel olarak muazzam bir katkı yaptığı düşünülmüş ve ödül ona verilmişti. onun ardından oylamada ikinci sıra, ingiltere ligi'nde şampiyon olan manchester united'in yıldızı bobby charlton'ın, üçüncü sıraysa avrupa şampiyonluğuna ulaşan celtic'in unutulmaz sağ açığı jimmy johnstone'un olmuştu...

1975 - oleg blokhin, dinamo kiev'in kupa galipleri kupası'nda ulaştığı zaferin saha içindeki baş mimarı olması vesilesiyle ödüle layık görülmüştü. şampiyon kulüpler kupası'nı üst üste ikinci kez kazanan bayern münih'in kaptanı ve lideri franz beckenbauer onun ardından ikinci sırayı almış, barcelona'nın yıldızı johan cruyff ise üçüncü olmuştu. beckenbauer ve cruyff, dönemin en büyük futbol ikonlarıydı. bayern'in üst üste ikinci avrupa şampiyonluğunu alması da elbette çok çok büyük başarıydı. fakat dinamo kiev'in bir avrupa kupası kazanan ilk sovyet takımı olması ve blokhin'in de buna büyük bir bireysel katkı sağlaması çok daha özel bir hikayeydi. dolayısıyla ödül, blokhin'e verilmişti...

Oleg Blokhin

1977 - borussia monchengladbach'ın ele avuca sığmayan danimarkalısı allan simonsen, ödülün sahibi olmuştu. m'gladbach, o sezon bundesliğa'da üst üste üçüncü şampiyonluğunu elde ederken, şampiyon kulüpler kupası'nı ise finalde liverpool'a kaybetmişti. o liverpool'un yıldızı kevin keegan ise oylamada simonsen'in gerisinde kalmıştı. çünkü gladbach çapında bir takımla finale gelmek, liverpool çapında bir takımla kupayı kazanmaktan daha çok ses getirmişti. oylamada üçüncü olan isimse, fransa ligi'nde nancy ile yeni yeni parlamakta olan 22 yaşındaki michel platini'ydi.

1978 ve 1979 - kevin keegan, liverpool ile avrupa şampiyonu olurken alamadığı ballon d'or'u, hamburg'a sansasyonel bir transfer gerçekleştirdiği 1977 yazı sonrasında, takımın çehresini değiştirmeye başladığı 1978'de ve hamburg'un tarihinin ilk bundesliga şampiyonluğuna ulaştığı 1979'da olmak üzere üst üste iki kez kazandı. bunu yaparken de karl-heinz rummenigge, rob rensenbrink ve hans krankl gibi dönemin diğer yıldızlarını geride bıraktı. üstelik keegan, hamburg'da anormal gol istatistikleri falan da yakalamamıştı. buna rağmen takımın çehresini değiştirmesi ve hamburg'un ilk bundesliga şampiyonluğunu kazanmasındaki rolü göz önüne alınmıştı. bu da özel bir hikayeydi...

1986 - 11 yıl öncekine benzer bir hikaye yazıldı, dinamo kiev bir kez daha kupa galipleri kupası'nı kazandı. ödül de bu kez dinamo'nun yeni yıldızı konumundaki igor belanov'a gitti. dünya kupası gol kralı gary lineker ikinci, real madrid'in yıldızı emilio butragueno ise üçüncü olmuştu...

1995 - bu yıla kadar ödül, sadece avrupalı oyunculara verilmekteydi... 1995'ten itibarense "avrupa'da oynayan en iyi oyuncunun" ödüllendirilmesi kararlaştırılmış ve bu yeni çerçevedeki ilk ödülün sahibi de george weah olmuştu... weah, 1995 yılının ilk yarısını paris st. germain'de geçirirken yaz döneminde milan'a transfer olmuş ve serie a kariyerine de güzel bir başlangıç yapmıştı. ama öyle çuvalla gol atan bir santrfor da değildi... yine de afrikalı bir oyuncunun o dönem dünyanın en göz önündeki kulübü olan milan'a gelmesi ve burada da takımın yıldızlarından biri olması o günün şartlarında büyük hikayeydi. böylece kendisi bayern'de ikinci baharını yaşayan jürgen klinsmann ve ajax ile avrupa şampiyonluğu yaşayan jarı litmanen'in önünde bu ödüle layık görülmüştü...

2006 - italya milli takımı tarihinin dördüncü dünya şampiyonluğuna uzanırken, bu başarıda büyük payı olan takım kaptanı fabio cannavaro da, franz beckenbauer'in ardından ballon d'or'u kazanan ikinci defans oyuncusu olmanın gururunu yaşadı. günümüzde olsa herhalde ödülü o italya'nın santrforu olan, aynı zamanda o sezonu serie a ve avrupa gol kralı olarak tamamlayan luca toni'ye veya barcelona ile şampiyonlar ligi'ni kazanan ronaldinho'ya verirlerdi... öyle ya, cannavaro o dünya kupası'nda bir gol bile atmamıştı!

evet, 10 hikaye koyduk ortaya, yeterli bir açıklamadır herhalde... eğer o yıllarda ballon d'or ödülü tayin edilirken nba'deki veya nfl'deki gibi işi sadece birtakım istatistiklere vurmaya kalksalardı, yukarıda saydığım şu isimler o ödülleri hiçbir şekilde kazanamamış olacaklardı...

ama işte futbolun cazibesi de buradaydı zaten

futbol, basketbol gibi net bir favorisi olan bir maçın yüzde 99 o net favorinin galibiyetiyle bittiği bir oyun değildi. beklenmedik senaryolar sunmasıyla, izleyenleri her an şaşırtabilme potansiyeliyle güzeldi bu oyun ve yukarıda verdiğim örneklerde ballon d'or kazanan oyuncular da hep futbolun bu farklı hikayeler sunabilen yönü sayesinde futbol tarihine geçmişlerdi. kimi 41 yaşında bile en üst düzey ligde sıradan bir takımı şampiyonluğa oynattığı için, kimi bir takıma tarihinin ilk şampiyonluğunu kazandırdığı için, kimi defans oyuncusu olmasına karşın forvetlerden çok daha fazla göze batan bir performans ortaya koyduğu için...

lionel messi ve cristiano ronaldo'nun futbol dünyasının milyar dolarlık reklam yıldızlarına dönüşmesinin ardındansa günümüzde ballon d'or çok daha başka bir görünüme büründü. herhalde son 10 sene içerisinde bir tek 2018'de ödülün luka modriç'e verilmesi "eski ballon d'or" anlayışının bir tezahürüydü, onda bile ronaldo fanatikleri memnun olmadı: "vay efendim modriç'in doğru düzgün golü yokmuş, ronaldo çuvalla gol atmış" diye yaygara kopardılar. halbuki o sezonun futbol dünyasındaki en özel hikayesi, hırvatistan'ın dünya kupası'nda final oynamasıydı, modriç de o başarıda takımın lideriydi. kulüpler düzeyinde zaten adam ronaldo'nun takım arkadaşıydı ve onun kadar başarı kazanmıştı...

ekşi sözlük'te daha önce de çok yazdım: messi ve ronaldo, 21. yüzyılın en büyük iki futbolcusu. bunu tartışmaya çalışmak zaten abesle iştigal olur, elbette ballon d'or gibi bireysel bir ödül veriliyorsa da en büyük doğal adaylar bu ikisi olacaklar. ama iş öylesine çığrından çıktı ki, diğer futbolcuların ne o takvim yılı içerisinde bireysel olarak ne yaptığına bakılıyor ne de takımlarıyla birlikte nasıl özel bir hikaye yazdıklarına. messi ile ronaldo'dan hangisi daha fazla skor ürettiyse ödül ona gidiyor. 2018 istisnası hariç ödülün algoritması artık hep bu şekilde işliyor...

Luka Modric

mesela bu ödül, günümüzde de yukarıda anlattığım örneklerdeki gibi özel hikayelere bakılarak verilmeye devam etseydi sizce nasıl farklılıklar görürdük?

2009'da her türlü kupayı toplayan o efsanevi barcelona takımının beyni konumundaki xavi bu ödüle layık görülebilir miydi?

2010'da ispanya, tarihinin ilk dünya şampiyonluğunu kazanırken bu başarıda en çok pay sahibi olan isimler arasında bulunan ve finalde de kupayı getiren golü atan andres iniesta bu ödülü alabilir miydi? veya inter ile şampiyonlar ligi'ni kazanıp hollanda ile de dünya kupası'nda final gören, hatta turnuvanın da dört gol kralından biri olan wesley sneijder'e verilemez miydi bu ödül?

2013'te bayern şampiyonlar ligi'nde fırtına gibi eserken, son yılların bir numaralı süper gücü sayılabilecek barcelona'yı yarı finalde totalde 7-0'lik skorla devirip sonrasında zaten şampiyonluğa ulaşırken, o takımı uçuran isimlerden arjen robben (finalde kupayı kazandıran golü de atmıştı), franck ribery veya thomas müller bu ödülü kazanamaz mıydı?

2014'te almanya dünya şampiyonu oldu, brezilya'ya kendi seyircisi önünde 7 gol attı... o takımdan herhangi bir oyuncu onurlandırılamaz mıydı ballon d'or ile? kaldı ki o sıra dışı brezilya maçı haricinde manuel neuer turnuva boyunca müthiş oyunlar çıkarmıştı almanya adına ve yashin'den sonra bu ödülü alan ikinci kaleci olmayı da belki de en çok hak eden isimdi...

2019'da virgil van dijk'in insanüstü performansı ve liverpool ile şampiyonlar ligi'ni kazanması da malum zaten... adam sezon boyunca çalım yemedi neredeyse... takımı epl'de 99 puanla mı ne rekor ikinci oldu, avrupa'da zirveye çıktı... yetmedi, yetmedi, yine yetmedi!

2020'yi robert lewandowski alacaktı... çok acayip bir şekilde, sanki bütün avrupa'da çovid nedeniyle sezon yarıda kalmışçasına o ödülü de garaguraya getirdiler...


sonra geldik 2021'e, dönüp dolaşıp ödülü gene messi'ye verdiler

messi la liga'da 30 golle gol kralı ve 9 asistle de en çok asist yapan beşinci oyuncu olmuş... milli takımla da copa america'yı kazanırken 4 golle en golcü oyuncu ve 5 asistle en çok asist yapan oyuncu. 4 golün ucunu ilk turda atmış, ikisi bolivya'ya, diğer golü de çeyrek finalde ekvador'a atmış. bunun karşılığında 613 oy almış...

harry kane ise premier lig'de 23 golle gol kralı, 14 golle asist kralı olmuş, euro 2020'de ingiltere tarihinde ilk kez final oynamış, onu da penaltılarla kaybetmiş. kane burada da 4 golle turnuvanın en golcü üçüncü oyuncusu olmuş. gollerinin de biri ikinci turda almanya'ya, ikisi çeyrek finalde ukrayna'ya, biri de yarı finalde danimarka'ya...

bu açıdan bakıldığında messi'nin performansıyla kane'in performansı arasında acayip bir fark var mı? hatta kane'ınkinin daha önde olduğu bile iddia edilebilir. epl'de tottenham formasıyla 37 gole katkıda bulunmak, la liga'da barca formasıyla 39 gole katkıda bulunmaktan daha kolay olmasa gerek. veya ingiltere ile avrupa şampiyonası'nda final oynamak, arjantin ile copa america kazanmaktan hafif çekmese gerek. eee, peki bu ballon d'or oylamasında, messi'ye 613 oy gelirken, kane'e kaç oy çıkmış dersiniz? 4... evet evet, rakamla 4, yazıyla dört!!!

bu bile bu sezonki ballon d'or'un ne kadar deli saçması olduğunun bir göstergesi! üstelik bu yıl, yukarıda verdiğim özel hikayelerden de az buz yoktu futbol dünyasında...

örneğin brezilya doğumlu ve 15 yasında italya'ya göçmüş bir oyuncu olan jorginho'nunki özel bir hikayeydi... 25'inden sonra şöhret olduğu futbol dünyasında aynı sezon içinde hem chelsea ile şampiyonlar ligi'ni, hem de italya milli takımıyla euro 2020'yi kazandı... üstelik ne chelsea, ne de italya bu iki turnuva öncesinde en çok favori gösterilen takımlardandı... iki tane favori olmayan şampiyon çıktı, ikisinde de aynı adam. evet, bireysel olarak bu takımları sırtına alıp götürmedi belki ama aynı anda iki yerde bulunması bile yeterince önemliydi lakin kendisi 460 oyla üçüncü sırada kaldı.

italya'nın şampiyonluğunda daha çok ön plana çıkan bir isim düşünülecekse ödül leonardo bonucci'ye de gidebilirdi... o da 2006'da cannavaro'nun yazdığı hikayenin bir benzerini yazdı... üstelik finalde italya adına maçı 1-1'e getiren golü de attı... hatta hatta yarı finalde ve finalde iş penaltılara kaldığında da üzerine düşeni yaptı... buna rağmen bonucci'ye oylamada sadece 18 oy çıktı...

takım başarısından bağımsız, sadece bireysel performans düşünüldüğündeyse en özel hikayelerden biri de erling haaland'a aitti... adam daha 20 yasını geride bırakmamışken şampiyonlar ligi'nde 8 maçta 10 golle gol kralı oldu. 21'ine bastıktan birkaç ay sonra da bundesliğa'da 50 gole ulaşan en genç oyuncu unvanını ele geçirdi ve evet, bunu sadece 50 maçta, yani maç başına 1 gol ortalaması tutturarak yaptı. gerçi şampiyonlar ligi istatistiği daha fenaydı, 20 gol barajını geçen en genç oyuncu olmuş ve bunu 16 maçta, yani 1.25 gol ortalaması tutturarak başarmıştı. ama haaland da 33 oyda kaldı...

şahsi görüşümse, ödülün bu yıl, 2020'deki hakkından bağımsız olmak kaydıyla, robert lewandowski'ye gitmesi gerektiğiydi... neden böyle düşündüğümü de daha evvel şurada anlatmıştım zaten:


ama lewandowski de messi'den 33 oy az aldı... 580 oyla ikinci sırada kaldı...

tüm bunlara bakıldığında en belirleyici olan unsur, copa america zaferi ve burada 4 gol 5 asist yapılması oluyor iyi mi! bunun acayipliğini de şurada anlatmıştım:


artık bunların üstüne daha başka ne diyebilirim ki?

aslında en son denilecek olanı en başta demiştim: dün gece itibarıyla ballon d'or'un tabutuna son çivi çakılmış oldu. hey gidi 65 yıllık ballon d'or hey...

allah rahmet eylesin!