SUÇ 11 Mart 2022
64,3b OKUNMA     567 PAYLAŞIM

917 İnsanı Korkunç Bir Toplu İntihara İkna Eden Tarikat Lideri: Jim Jones

18 Kasım 1978 günü Jonestown adını verdikleri bir kasabada 917 müridini toplu intihara ikna eden tarikat lideri Jim Jones, tarihin gördüğü en manipülatif insanlardan biri.

halkın tapınağı kilisesinin kurucusu, narsist, seks düşkünü, uyuşturucu bağımlısı, hitabet yeteneği iç güveyisinden hallice, cia elemanı olduğu hakkında derin şüpheler bulunan, ırkçı olmayan, keramet sahibi, eşcinsel, karizmatik, müritlerinin gözünde ilahi, benim gözümde de katakulli, mesih olduğunu iddia eden paranoid şizofreni bir kişiliktir jim jones. 

jonestown denen kasabaya doldurduğu binlerce müridiyle eğlenceler, partiler yapan bu zevatın babası da ku klux klan üyesiydi. ancak babası gibi ırkçı değildi. bu yönüyle takdir edilir bazı çevrelerce. her şeyi pembe görmüyorsa zenciler de beyazlar da onun için birdi. bu yüzden de zenciler: "ulan jones diye bir adam var. beyazlarla bizi bir tutuyor, ayrı gayrı yapmıyor" deyip tapınağa üyelik aidatlarını ödeyip kayıt olmaya başladılar. kendilerini özgür, renklerinden dolayı horlanmayan, "adam" yerine koyulmuş hissiyle davranarak tarikatın içinde en fazla coşan tayfa oldular birden.


giyimine, görünüşüne dikkat eden yakışıklı bir adamdır bu jim jones. sakal tıraşını aksatmaz. ayakkabı bağcıklarını gözükmesin diye ayakkabısının içine iyice sokuştururdu. siyah gözlüklerini takıp halkın barınağı dediği kiliseye doldurduğu kişilerle halka kapalı toplantılar yapardı. böyle de kendisiyle çelişen bir adamdı. ateşli bir vaizdi. sözleri tesirliydi. toplantıları halka kapalı olduğundan dolayı merak uyandırıyordu. merakla ilgili veciz sözleri bilmeyen kitleler sırf meraklarından ya da macera olsun diye tapınağa üye olmaya başlıyorlardı. üye sayısı arttıkça bu adamın da itibarı artıyordu. ülke çapında hristiyan birliklerinde önemli görevler alıyor, pervasızca konuşmalar yapıyordu. toplum dışı olduğunu söyleyip dünyayı yok sayıyordu. müritlerine bazı çakallıklar yaparak mucizeler gösteriyor, onların gözünü farklı renkte fırça darbeleri atarak boyuyordu. yani kısaca, işini iyi yapıyordu. kendisi dahil çevresindeki herkes kendisine tapıyordu. müritleri ona itaat etmek için birbiriyle yarışıyor, yalakalıkta sınır tanımıyordu. kendince felaket senaryoları hazırlıyor, "bana inanmazsanız helak olursunuz" diyordu. bunları dedikçe daha fazla saygı görüyor, amerikan gazetelerinde yılın hümanisti, amerika'nın en iyi 100 din adamından biri diye lanse ediliyordu. martin luther king ödülünü eliyle havaya kaldırınca da girdiği havadan bir daha da çıkamadı.


kariyer sahibi olmuş, şöhretin doruklarında volta atıyordu artık. hak edilmeyen şöhret kazanan her insan gibi tuhaflaşmaya başladı. medyanın ilgisinden sıkıldı. tarikatın üzerindeki gücünü kaybetmekten korkmaya başladı. çevresindeki insanlardan kuşkulanıyor, onları bir tehlike olarak görüyordu. "belki gözlerden uzak bir yere gidersem korkularım beni bırakır" diye düşünüp guyana hükümetine başvurdu. hükümet binasında başkanın çayını içip para dolu bir çantayı bırakarak antillerdeki ıssız ormanlarda bir yer edindi. gözlerden uzak olan bu yere jonestown adını verip cemaatini de buraya yerleştirdi. 

Jonestown'un girişi

müritlerine birtakım yasal kurallar koydu: evlilik yasaktı, aile bağları olmayacaktı. evlilik dışı ilişkileri özendiriyordu. kadınları cinsel açıdan kendisi için hazır tutmalarını söylüyor, erkek müritlerinin önünde eşleriyle yiyişiyordu. tapınağa katılanların tüm mal varlığı jones'un üzerindeydi, jones besliyordu onları. bunu yaparak tarikatını kendine sıkı sıkıya bağlıyordu. iktidar piramidin en üstünde kendisi, onun altında planlama komisyonu ve muhafızlar, en altta da sıradan insanlar bulunuyordu.

tarikatı terk etmek coğrafi açıdan zor olsa da ayrılmayı seçmenin cezası ağır oluyordu. açık eleştiriyi yasaklamıştı. yapanı da çok şiddetli bir şekilde cezalandırıyordu. muhbir ve casus ağı üst dereceydi. dışarıdan bilgi akışı kapalı, "ne öğrenecekseniz benden öğrenin" sistemi hakimdi. sürekli beyin yıkama aktivitesi içinde eğitim çalışması yapılıyordu. açık sözlüydü, "mesih ben mesihim demeyecek" zırvalarına hiç girmeden "mesihim" diyebiliyordu. annesinin evlenme sebebi zaten bir kurtarıcı doğurmaktı. bu yüzden, annesinin bu sözüne kanmış, kendisini kurtarıcı olarak görmeye küçük yaşlarında başlamıştı.


uyuşturucu bağımlılığını artık gizleyemiyor. açıktan tüttürmeye başlıyordu. müritlerine toplu intihar provaları yaptırıyordu. tarikat mensuplarının durumu; akrabaları, eşleri, dostları tarafından artık iyice merak edilmeye başlanmıştı. dernekler oluşturup, "insan hakları ihlalleri oluyor" diye bölgeyi ziyaret ve teftiş etmesi için bir basın ekibi ve senatör göndermeyi başardılar. jones bunları çiçeklerle karşılayıp ne kadar mutlu olduklarını anlatmaya başladı. sanki spectre'da yaşıyorlarmış gibi bir tablo çizdi. ekip jonestown'dayken her şey normal gözüküyordu fakat birkaç kişi ertesi gün ziyaretçi ekibe artık oradan ayrılmak istediklerini söylediler. ekip, dönerken ayrılmak isteyenleri de aldı ve havaalanına gitti. uçağa binerken hayvan tapınağı, pardon insan tapınağı üyelerince saldırıya uğradılar. içlerinde, senatörün de olduğu 5 kişi hayatını kaybetti.

Jonestown

jim jones, "nasıl olsa ya beni öldürecekler ya da hapisi boylayacağım" düşüncesiyle olsa gerek, "bari nam yapalım" diye toplu intihar fikrini ortaya attı. zaten provalarını da yapmışlardı. jim jones'un son gaz konuşmasının bir kısmı şöyle:
...

jim jones: ben sizlere iyi bir hayat vermek için elimden gelenin en iyisini yaptım. buna rağmen, bir avuç insan, yalanlarıyla bizim hayatlarımızı yaşanamaz bir duruma getirdiler. eğer barış içinde yaşayamıyorsak, o halde barış içinde ölelim. (burada müridler arasında alkış kopuyor). bizler ihanete uğradık. bizim yapacağımız eyleme topluca intihar denilemez. bu eylem devrimci bir harekettir.

birinci kadın: ben hayatta kalmamız için bir umudumuzun olduğunu düşünüyorum.

jones: günü geldiginde tüm insanlar hayata gözlerini yumacaktır.

Jonestown'daki cesetler kaldırılıyor

cemaat: evet! evet! evet! (diye haykırıyor)

jones: şu anki durumumuz bu dünyada bize cehennemden bile beter bir hayat yaşatacaktır. benim için ölüm korkunç bir şey değildir. esas lanetli olan bundan sonra yaşamaktır. bu durumda yaşamanın bir anlamı yok!

birinci kadın: ama ben ölümden korkuyorum!

jones: hiç zannetmiyorum korktuğunu...

birinci kadın: bence birkaç kişinin ihaneti yüzünden 1000 kadar insanın kendini öldürmesi anlamsız. ben buradaki çocuklara ve bebeklere bakıyorum ve yaşamayı hak ettiklerini düşünüyorum.

jones: ama sence onlar daha çoğunu hak etmiyor mu? onlar barışı hak ediyor. insanlara vereceğimiz en iyi cevap, bu kahrolası dünyadan çekip gitmemiz olacak! (cemaat alkışlıyor)


birinci adam: tamamdır hanım kardeşim! her şey bitti artık..iyi bir gün geçirdik. (alkış)

ikinci adam: emri verdiğiniz takdirde hayatımızı noktalamaya hazırız!

jones: lütfen, tanrı aşkına, hadi başlayalım. (cemaat "baba! baba! diye tempo tutuyor)

üçüncü adam: babamiz bizi buralara kadar getirdi. benim seçeneğim baba ile ölmek!

jones: şerefle ölmeliyiz... hadi! çabuk! çabuk! ölmek bu hayatta yaşamaktan kat kat daha iyi.


aralarından bazıları kaçmayı başardı. kaçmamayı tercih eden, kaçamayan 917 halkın tapınağı üyesi, 18 kasım 1978 günü siyanürlü portakal suyunu içerek yaşamına son verdi. itiraz edenlere şırıngayla enjekte edildi. jim jones'un da silahıyla kendisini vurduğu söyleniyor.