SANAT 24 Kasım 2025
3,2b OKUNMA     28 PAYLAŞIM

236 Milyon Dolara Satılan Tarihin En Pahalı İkinci Tablosu: Elisabeth Lederer’in Portresi

Gustav Klimt’in “Elisabeth Lederer’ın Portresi” 236,4 milyon dolarlık satış fiyatıyla şu ana dek satılan en pahalı ikinci tablo oldu.

bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde yapılan bir açık artırmada, gustav klimt’in “elisabeth lederer’ın portresi” 236,4 milyon dolarlık satış fiyatıyla şu ana dek satılan en pahalı ikinci tablo oldu. bu tablonun hikayesini anlatayım size.

lederer ailesi, servetiyle, sanat koleksiyonlarıyla, itibarıyla şehrin en güçlülerindendi. klimt uzun yıllar boyunca anne szerena, anneanne charlotte ve genç elisabeth’in portrelerini yapmış; aileyle arasındaki bağ adeta bir dostluk hikâyesine dönüşmüştü. rivayete göre elisabeth’in portresi, klimt onu bitirmeye bir türlü razı olamadığı için, ancak szerena’nın stüdyoya girip tabloyu kapmasıyla tamamlanmış sayıldı. bu ihtişamlı hayatın sona ereceğini ise hiçbirinin hayal edemediği o sakin günlerde kimse bilmiyordu.


gustav klimt, 1914’te fırçasını tuvale her dokundurduğunda, karşısındaki genç kadının yalnızca yüzünü değil, viyana’nın gölgelerle çevrili geleceğini de resmettiğinin farkında değildi. elisabeth lederer yirmi yaşında, sakin bir zarafetle duran, henüz hayata küsmemiş biriydi. klimt üç yıl boyunca neredeyse saplantı haline gelen bir titizlikle onun portresini işledi; giysisine gizlenen açık mavi ejderhalar, aile gücünün sessiz birer imparatorluk nişanı gibi dalgaların arasından yükseliyordu. her şey, viyana’nın zenginliğini, parlaklığını ve umut dolu eski dünyasını yansıtıyordu. oysa o dünyanın sonu çok yaklaşmıştı.

kader, elisabeth’in hayatını birkaç yıl içinde altüst edecekti. babasının ölümüyle başlayan kırılma, 1938’de nazi almanyası’nın avusturya’yı ilhak etmesiyle felakete dönüştü. ailenin sanat koleksiyonu yağmalandı; yalnızca aile portrelerine kimse dokunmadı, çünkü “yahudiliği fazla belli eden resimler” olarak görülüp değersiz sayıldılar. elisabeth, bu çöküşün ortasında tek başına kalmıştı: evliliği bitmiş, çocuğunu kaybetmiş, annesi budapeşte’ye kaçmak zorunda kalmıştı. viyana’nın bir zamanlar göz kamaştıran salonlarından geriye yalnızca sessiz odalar ve tehditkâr bir bekleyiş kalmıştı.

hayatta kalmak için, akıl almaz bir hikâye uydurdu: klimt’in öz babası olduğu. ressamın çapkınlık efsaneleri, elisabeth’in sanatçı yeteneği, klimt’in portreye duyduğu takıntı, hepsi bu yalanı güçlendiriyor gibiydi. annesi szerena, kızını kurtarmak için bu iddiayı doğrulayan bir belge bile imzaladı. nazi rejimi, klimt’in soyundan geldiğini belirten resmî bir evrak düzenledi ve bu kâğıt, genç kadının yaşam ile ölüm arasındaki tek kalkanına dönüştü. bir de, eski kayınbiraderinin nazi yönetimindeki yüksek pozisyonu… bütün bunlar sayesinde elisabeth, viyana’da kimsenin dokunamadığı bir gölge gibi yaşadı, ta ki 1944’te hayatı aniden sona erene kadar.

savaş sona erdiğinde, elisabeth’in portresi aileye geri döndü; yıllarca saklandı, sonra satıldı, koleksiyonlar dolaştı. ve 18 kasım 2025’te, dünyanın dört bir yanından gelen alıcılar arasında nefeslerin tutulduğu 19 dakikalık bir müzayedede, 236,4 milyon dolara satılarak tarihe geçti. klimt’in tuvalde canlandırdığı genç kadın, ölümünden onlarca yıl sonra, sanat dünyasının en değerli figürlerinden birine dönüştü. portre bugün kanada ulusal galerisi’nin sessiz salonlarında duruyor; bakan herkes, yalnızca renklerin ve desenlerin büyüsünü değil, tuvalin içine hapsolmuş bir hayatın kırılganlığını, bir ailenin çöküşünü ve bir çağın yok oluşunu da görüyor.

klimt’in fırçası elisabeth’i ölümsüz kıldı; fakat o portredeki ışığın ardında, tarihin en karanlık gölgeleri saklı kalmaya devam ediyor.