j.k. rowling’in hikayesi, yalnızca bir yazarın başarı öyküsü değil; aynı zamanda azim, hayal gücü ve kararlılıkla dünyayı nasıl değiştirebileceğinizin gerçek bir kanıtı! yazının başında bunu söylemiş olayım dedim.

rowling, bir zamanlar herkes gibi sıradan bir insandı. aslında, "sıradan" demek bile biraz eksik kalır. genç bir anneydi, kızına tek başına bakıyordu ve işsizdi. maddi durumu oldukça kötüydü, hatta öyle ki devlet yardımıyla ayakta kalmaya çalışıyordu. kendini çoğu zaman bir kahve dükkanında oturup yazı yazarken buluyordu. elindeki not defteri ve bir fincan kahveyle, dünyaya inanılmaz bir hikaye hediye ettiğinin farkında bile değildi. rowling’in aklına harry potter’ın fikri, bir tren yolculuğu sırasında geldi. manchester’dan londra’ya giden bir tren… ve tam da o sırada, hogwarts’a giden o meşhur hogwarts ekspresi, zihninde belirmiş. harry, ron, hermione ve hatta dumbledore… bu karakterler bir anda kafasında belirivermiş. ama düşüncesini gerçeğe dönüştürmek hiç kolay olmamış. rowling, yazmaya başladığında hayatında pek çok zorluk vardı. eski eşiyle sorunlar yaşamış, portekiz’den iskoçya’ya dönmek zorunda kalmış ve kızını tek başına büyütüyormuş, ama bu durumlar bile onu durduramamış.

ilk kitabını yazdığında, yayınevlerinin yolunu tutmuş fakat tam 12 yayınevinden ret cevabı almış! kimse, bir büyücülük okulu hakkında yazılmış bir hikayenin ilgi göreceğine inanmıyormuş. yani düşünün, şu an dünya çapında milyonlarca hayrana sahip olan harry potter serisi, neredeyse hiç basılmıyordu! ama bloomsbury adındaki küçük bir yayınevi, rowling’e bir şans vermiş ve o noktada her şey değişmeye başlamış. kitap yayımlandığında rowling’in hayatı tamamen değişmiş. harry potter, yalnızca bir çocuk kitabı serisi olmadı; tüm dünyada farklı yaşlardan milyonlarca insanın kalbine dokunan bir hikayeye dönüştü. hogwarts, çoğu insanın büyülü kaçış noktası oldu.

harry potter'ın arka planındaki emek, azim ve inanç, aslında rowling’in asıl büyüsüydü.