Amerika'da Alınan Maaşlar ve Yaşam Standartları Genel Olarak Nasıl?
yurt dışı meslek maaşları konusu... bu maaşlar tek başına bir şey ifade etmez çünkü her ülkede yaşam standartları ve hayatın pahalılığı farklıdır. örneğin norveç'te maaşlar almanya'nın 2-3 katı ama hayat pahalılığı da almanya'dan kat kat fazla. sonuçta sen "norveç'te pizzacılar bile saatte 50 dolar alıyormuş" dersin ama ülkede herkes en az o kadar kazandığına göre her şey ona göre pahalı olur. sen berbere gittiğinde de en basit bir işlem için 50 dolar harcarsın çünkü o adam da herkes gibi saatlik 50 dolar kazanmak ister. bu yüzden maaşların belli bir standardın üzerine çıktığı ülkelerde pahalılık da artar. birkaç sene önce isviçre'de asgari ücretin 4 bin franka çıkartılma teklifinin referandumda kabul edilmemesinin sebebi de budur.
yıllarca abd'deki çeşitli şirketlere insan kaynakları konusunda danışmanlık yapmışlığım olduğu için bu konuda epeyce data sahibiyim ve buradan bazı örnekler vereyim. tabi bu örnekleri verirken yaşanılan yerdeki hayat pahalılığı konusunda da bilgi vereyim ki bilginin bir faydası olsun.
yeni mezun mühendis: yeni mezun mühendisler ise başladıkları şirkete göre fiyat alırlar. eğer yeni kurulmuş bir start-up şirketindeyseniz maaşınız daha düşük olacaktır ama fortune 100 şirketlerinden birindeyseniz maaşınız çok daha yüksek olacaktır. new york, san francisco gibi pahalı şehirlerde bu mühendisler genelde şirketten şirkete değişmekle beraber yıllık 80-100 bin dolar aralığında başlarlar. yalnız bu tür şehirlerde tek oda ev kirası bile (getto mahallelerde yaşamıyorsanız) aylık 1,600-1,700 dolardan başlar. "american dream" tarzı garajlı bahçeli evim olsun derseniz kiranız 3 bin doları çok rahat geçer. eğer kendi alanınızda master varsa bu rakama 10-15 bin dolar daha ekleyin ve phd'niz varsa 20-25 bin dolar daha ekleyin. her yıllık tecrübe için %3-4 ekleyin. new york, san francisco gibi pahalı şehirlerde yıllık 80-100 bin dolara rahatlıkla geçinebilirsiniz ama öyle çok lüks bir hayat beklemeyin.
eğer yaşadığınız yer chicago, atlanta, portland gibi pahalılık olarak biraz daha düşük bir yerse maaşlar da biraz daha düşer. yeni başlayan mühendisler 70-80 bin dolar arası alırlar ve aylık kiralar biraz daha ucuzdur. buralarda new york ve san francisco'ya göre biraz daha rahat yaşarsınız çünkü alacağınız maaş bu şehirlere göre %10 daha düşük olacaktır ama hayat şartları %15-17 civarı daha ucuz olacaktır. bunun da pahalılık olarak bir tık altında nashville, dallas, st. louis gibi yerler (veya new york, california gibi eyaletlerin daha küçük şehirleri) var ve en iyi geçim şartlarını buralarda bulabilirsiniz. genelde buralar san francisco, new york gibi yerlerden çok daha ucuzdur. örneğin new york'ta yıllık 120 bin dolara elde edeceğiniz hayat standardını dallas, nashville gibi şehirlerde 50-60 bin dolara elde edebilirsiniz. bahçeli, garajlı "american dream" tarzı evleri aylık 1,200 dolara kadar yani new york'ta 1+1 daire bile bulamayacağınız fiyatlara bulabilirsiniz. bu yüzden buralarda maaşlar da daha düşüktür. yeni mezun 4 bir mühendis 60 bin dolar civarıyla başlar ve her yıllık tecrübe için %4-5 civarı bir rakam ekleyebilirsiniz. master ve doktora için %10'lük eklemeler yapın.
tek tek tüm meslekleri ve tüm şehirleri saymaya kalksam bu yazı bir kitap haline gelir. bu yüzden olayın ana fikrini vermeye çalışıyorum. mutlaka burada bahsettiğim maaşlardan daha yüksek veya daha az alan vardır veya bahsettiğim şehirlerde daha ucuza veya daha pahalıya ev bulabilen vardır. işin anafikri buradaki maaşlara bakıp "vay be isviçre'deki adam benden 5 kat fazla para kazanıyor" demeyin çünkü onun masrafları da ona göre fazladır. bunun yerine o parayla neler alınabildiğine bakın.
kendi mesleğim olan şirket danışmanlığından örnek vereyim
genelde bu işe 4 yıllık diploma ve sıfır tecrübeyle başlamak zordur çünkü şirketlere danışmanlık yapabilmek için bir kredibiliteniz olması gerekiyor. bunun için de ya master/doktora ya da en azından birkaç yıl tecrübeniz olması gerekiyor. bu yüzden yeni başlayan şirket danışmanı maaşları diğer mesleklere göre biraz daha fazladır. özellikle doktoranız varsa büyük şehirlerde yıllık 120 bin dolarla başlamak hiç de zor değil.
yurt dışında yaşıyorsanız ve belli bir maaşınız varsa en büyük ve en popüler şehirlerde değil de onun 1-2 tık altında yaşarsanız emeğinizin ve paranızın en fazla değer gördüğü yeri bulmuş olacaksınız. gavurlar bunu "bang for your buck" diyor. mesela paris'te, londra'da, amsterdam'da yaşayacağınıza oraya 2-3 saat mesafede daha küçük bir şehirde yaşayın ve maaşınız %10-15 düşük olacakken hayat şartları %30-40 daha ucuz olacağından kara geçeceksiniz. canınız büyük şehir görmek isterse de arabaya veya trene atlayıp haftasonları ziyaret edersiniz.
abd'nin mega büyük şirketlerinde (fortune 50 veya fortune 100) her seviyede maaşlar 2 kat artar. örneğin mühendis yıllık 100 bin alıyorsa onun müdürü 200 bin alır, bölümün direktörü 400 bin alır, bölümün junior vp'si 800 bin alır, vp 1,6 milyon alır, bölüm chairman 3,2 milyon alır ve ceo 6.4 milyon alır (hisse opsiyonları ve ekstra bonuşlar hariç). en azından kendi çalıştığım şirkette ve beraber çalıştığım birkaç şirkette aşağı yukarı bu rakamlar olduğunu biliyorum. para kazanmak istiyorsanız teknik olarak kendinizi geliştirip bu şirketlerden birine kapağı attıktan sonra diplomatik yollarla yükselmeye bakacaksınız.
abd'de lise öğretmenleri en pahalı şehirlerde yıllık 50-60 bin dolar, bir tık altı şehirlerde 40-50 bin dolar, onun da bir tık altı şehirlerde yıllık 40-45 bin dolar civarı kazanır. bu rakam tecrübeye göre değişebilirken özel okullarda biraz daha yüksek maaşlar alınabilir. new york'ta bir öğretmen maaşıyla ikina ikina geçinirken atlanta'da bir öğretmen maaşıyla çok daha rahat şartlarda yaşayabilir.
polislerin maaşları kimsenin siklemediği ufak kasabalarda yıllık 25-30 bin civarıdır. bir yerde suç oranı arttıkça polis maaşı da artar. örneğin chicago gibi şehirlerde yıllık 70 binin üzerinde kazanan polisler mevcuttur.
hemşirelerin maaşı inanılmaz farklılık gösterebiliyor. hangi şehirde, hangi hastahanede görev almış, hangi saatlerde çalışmayı kabul etmiş, hangi sertifikaları var gibi bir çok varyasyon olabiliyor. örneğin aynı hastahanede ise başlayan 2 hemşireden biri yıllık 60 bin dolar diğeri 100 bin dolar alabiliyor çünkü ikincisinin sertifikaları daha fazla ve gece vardiyasında çalışmayı kabul etmişken ilki bunlara sahip değil. gerçekten para kazanmak isteyen bir hemşire birkaç yıllık tecrübenin ardından hemşire açığı olan alaska, hawaii gibi yerlere giderek epeyce para kazanabilir.
saatlik asgari ücret 7-9 dolar arası değişir ve büyük şehirlerde bu parayla geçinemezsiniz. küçük kasabalarda asgari ücretle geçinmek mümkün. abd'de asgari ücret ev geçindirmek için değil de üniversite okurken cebe harçlık koymak için veya üniversite okunmayacaksa iş hayatına atılmadan önce birkaç sene tecrübe kazanmak için düzenlenmiş gibidir. insanların ömür boyu asgari ücrette çalışması beklenmez. genelde asgari ücrette çalışanlar birkaç sene sonra ya başka bir işe geçerler ya üniversiteyi bitirdikleri için kariyerleri baştan aşağı değişir.
abd'de yıllık 100 bin dolara yapabilecekleriniz
new york, san francisco, seattle gibi şehirlerde: 2 oda bir salon ev kiralarsınız ve işe metroyla veya orta sınıf bir arabayla gidersiniz. karnınız aç kalmaz, haftada 2-3 kere dışarda yiyebilirsiniz ve buzdolabınız genelde dolu olur. konser, opera gibi sosyal aktivitelere haftada 1 kere veya 2 haftada gidebilirsiniz. eğer yalnız yaşıyorsanız ve çocuğunuz yoksa orta sınıfın bir tık üstünde bir yaşam sağlarsınız. eğer evliyseniz ve çocuğunuz varsa orta sınıfsınızdır.
atlanta, chicago, portland gibi şehirlerde: 3-4 odalı bahçeli bir ev kiralarsınız ve işe toyota, ford gibi markaların orta-üst düzey arabalarıyla gidersiniz (mustang, rav4 gibi). haftada 3-4 kere dışarda yemek yersiniz, buzdolabınız her daim dolu olur. sosyal aktivitelere haftada bir gitme şansınız olur. çok savruk değilseniz para biriktirme şansınız olur.
dallas, st. louis, nashville gibi büyük şehirlerde: 4-5 odalı, bahçeli, yüzme havuzlu eviniz olur ve altınızda alman arabalarından biri olur. her gün 1-2 öğün dışarda yeseniz size koymaz. sosyal aktivitelere bolca gidebilirsiniz. arada sıkılırsanız ucuza uçak bileti alıp new york, san francisco gibi şehirleri haftasonları ziyaret edersiniz.
daha küçük şehir ve kasabalarda: bir yukarda bahsettiğim her şeyi yaparsınız, üstüne her ay para biriktirirsiniz.
yani tek başına kazanılan para miktarına bakmak yetmiyor. aynı zamanda yaşanan yerdeki hayat pahalılığına da bakmak gerekiyor. yoksa norveç'te maaşların almanya'ya göre 2-3 kat, türkiye'ye göre 8 kat fazla olması norveç'in almanya'dan 2-3 kat, türkiye'den 8 kat zengin olduğu anlamına gelmiyor. tabi ki norveç'te hayat standardı oldukça yüksek ama öyle söylendiği gibi avrupa'nın geri kalanından veya abd'den kat kat yüksek değil. zaten iskandinavların olayı da bu değil. bkz:
yukarda yazdıklarıma ekleme yapmakta fayda var
abd ile avrupa arasında maaşlarda epeyce uçurum var. daha doğrusu abd'de beyaz yakalı çalışanlarla mavi yaka çalışanlar arasında epeyce uçurum varken avrupa'da bu uçurum çok daha küçük. hatta direk şirket ismi vererek örnekte bulunayım. abd'de ford şirketinin fabrikasında çalışan mavi yakalı bir işçi yıllık en fazla 30-35 bin dolar kazanır ama aynı firmanın plazasında çalışan beyaz yakalıların maaşı 60-70 bin dolardan başlar yüz binlerce dolara kadar çıkar. aynısı general motors, boeing, caterpillar gibi şirketler için de geçerli. 5-6 yıl iş tecrübesi olan bir kaynakçı ustası bu şirketlerde 30-35 bin dolar yıllık maaş alırken bu kişilerin üzerindeki kaynakçı mühendisler 100-130 bin dolar civarı alabilirler. avrupa'da bu uçurum görülmez. örneğin ford, general motors gibi firmaların avrupa'daki fabrikalarına baktığımızda fabrika çalışanları aylık 1500-2000 euro alıyorsa plaza çalışanları da aşağı yukarı 2500-3000 euro alırlar ve uçurum çok daha azdır. bu yüzden abd'deki beyaz yakalılar avrupa'dakilere göre daha iyi maaş alırlar ama mavi yakalı emekçilere baktığımızda avrupa önde bile denilebilir. maaş eşitliği olarak tabii ki avrupa öndedir.
bir de "abd'de maaşlar daha yüksek ama tatil diye bir şey yok" deniyor sosyal medyada. avrupa'da abd'ye göre tatiller daha uzun ama abd'de tatil yok demek haksızlık olur. avrupa'da standart yıllık izinler ortalama 6 haftadır, abd'de ise şirketten şirkete, pozisyondan pozisyona ve tecrübeden tecrübeye değişmekle beraber 2 ile 4 hafta arasıdır. belli sektörlerde tatil ve çalışma saatleri konusu daha esnektir. örneğin tıp alanında çalışıyorsanız saatleriniz oldukça yorucu olacaktır. yine servis sektöründeyseniz saatleriniz haftadan haftaya değişir ve çoğu zaman haftasonları ve tatillerde çalışmak zorunda kalabilirsiniz. mühendislerin çalışma saatleri şirketten şirkete değişmekle beraber küçük şirketler bu konuda daha sömürücü oluyor. genelde kurumsal şirketlerde akşam 5'ten sonra çalışmanız beklenmez ama küçük şirketlerde ve start-up'larda böyle kurallar olmuyor.
bir önceki çalıştığım şirkette pazartesiden cumaya sabah 9'dan akşam 6'ya kadar çalışırdım ve tüm haftasonlarım tatildi. şirkette 4 yıl boyunca çalışmama rağmen bir kere bile hafta sonu çalışmam gerekmedi. yıllık izin olarak da standart 4 hafta tatilim vardı ve bu tatilleri önceden kullanmak için izin alma zorunluluğu yoktu. bazen millet projenin ortasındayken "hacı ben haftaya tatile çıkıyorum, 2 hafta sonra görüşürüz, projeye bensiz devam edin" diyenler çıkabiliyordu ve kimse bunlara "otur oturduğun yerde, proje bitince gidersin" demiyordu.
şu anki çalıştığım şirkette yıllık standart iznim 3 hafta. normal günlerde pazartesiden cumaya sabah 8 ile akşam 4 arasında çalışıyorum (öğle tatilleri hariç haftalık çalışma saatim 35-36). akşam 4'ten sonra bana biri e-mail atarsa ertesi güne kadar beklemek zorundalar. 1-2 defa 5'e kadar "geç mesai" yapayım dediğimde iş çıkışında şirketin bin araba kapasiteli otoparkında toplam 10-15 araba görüyorum çünkü herkes çoktan eve dönmüş oluyor. her gün akşam 4'ten sonrası tamamen bana ait ve haftasonları asla çalışmam. izindeyken veya tatildeyken e-mailime ve telefonuma bakmam, zaten çoğu kurumsal şirket insanlara tatil zamanı is yaptırmama konusunda çok hassastır.
tabii ki bu tür konular yukarda bahsettiğim gibi şirketten şirkete değiştiği gibi sektörden sektöre ve departmandan departmana da değişecektir. örneğin insan kaynaklarında çalışıyorsanız aksam 4'ten sonra kimse sizi rahatsız etmez ama şirketin server'larından sorumlu bir mühendisseniz ve server'lar çöktüyse gece 11'de sizi arayıp yardım isteyebilirler. abd'de genelde mavi yakalara ve servis sektöründekilere fazladan mesai ücreti ödenir ama beyaz yakalara bu ücret ödenmez. bu yüzden beyaz yakalılar genelde mecbur kalmadıkça çalışma saatleri dışında çalışmazlar (özellikle kurumsal şirketlerde bu daha geçerlidir).
bir de abd'de şirketlerde işler kötü giderse kabak genelde mavi yakalı çalışanlara patlıyor. örneğin ford'un satışları düşerse ilk yapılan şey üretimi azaltmak ve fabrikalarda azaltıma gitmek. halbuki şirketin en büyük masraflarından biri beyaz yakalılara ödenen yüklü maaşlar. ortalamada bir beyaz yakalının maaşıyla 4 fabrika çalışanı geçinebiliyor ama ekonomik krizde önce fabrika çalışanlarının işine son veriliyor. avrupa bu konuda çok daha eşitlikçi ve çok daha insaflı.
sonuç olarak
beyaz yakalıysanız ve "ben parama bakarım, yılda 3-4 hafta izin yeter" diyorsanız gideceğiniz yer abd. yok eğer "en az 6 hafta tatil kullanmam lazım" diyorsanız gideceğiniz yer avrupa. eğer servis sektöründeyseniz veya mavi yakalıysanız direk avrupa'ya gideceksiniz. abd'ye göre avrupa'da vergiler daha yüksek ama gelir dağılımı daha eşitlikçi. abd'de vergiler daha düşük ama sosyal devlet de oldukça gerilerden geliyor. şöyle düşünün: avrupa'da ortalama bir mavi yakalının hayat standardı türkiye'deki ortalama standardin 2 tık üstündedir, avrupa'daki ortalama bir beyaz yakalının hayat standardı türkiye'deki ortalama standardin 3 tık üstündedir. abd'deki bir mavi yakalının ortalama standardı türkiye'dekinin 1 tık üzerindedir, abd'deki bir beyaz yakalının ortalama standardı türkiye'dekinin 4 tık üzerindedir. yani avrupa'da mavi-beyaz yakalı arasındaki fark abd'ye göre daha düşük ve eşitliğe önem veriyorsanız avrupa daha iyidir.
son olarak "ne kadar maaş alırsanız alın, maaşlı çalışmak modern köleliktir" tarzı klişeler kullanılıyor yine internette. bu her zaman doğru olmak zorunda değil. geçen bu konu bir tanıdığımla sohbet ederken açılmıştı. buradaki tanıdığım çok yakın bir arkadaş olmamakla beraber arada sırada muhabbet ettiğim biri. şimdi bu eleman çoğu beyaz yakalının hayali olan "sahil kasabasına taşınıp butik bir motel açma" fikrini gerçekleştirdi ve benim de bunu yapmam gerektiğini söyleyip duruyor. eleman halinden epeyce memnun gözüküyor ve kazancı da oldukça iyi sayılır. geçen bir muhabbette "ben senin gibi maaşlı köle değilim" diye takıldı. ben de buna "tamam, sen köle değilsin ben köleyim. bu arada gelecek hafta tatile çıkmayı düşünüyorum, bana katılmak ister misin?" dedim. "yok abi oteli kime bırakacağım" dedi. "en son ne zaman oteli bırakıp tatile çıktın?" dedim "henüz fırsatım olmadı, işler oturunca bir gün düşünüyorum" dedi. "gün içinde ne kadar vaktini kendine ayırabiliyorsun?" dedim, "hiç belli olmuyor, günden güne değişiyor, bazen gecenin 2'sinde müşteri geliyor ve bakmak zorunda kalıyorsun, sabah 5'de kalkıp müşterilere kahvaltı hazırlamak zorundasın" dedi. halbuki bir "köle" olarak ben akşam 4'te eve gidiyorum ve ertesi güne kadar (cuma ise pazartesine kadar) iş umurumda bile olmuyor halbuki bu eleman 7 gün 24 saat işini düşünmek ve ona konsantre olmak zorunda.
bak kendimden örnek vereyim, ki yurt dışında benim gibi milyonlarca insan var. herkesin ismini bildiği kurumsal bir şirkette çalışıyorum. haftada 17 saati ofiste 20 saati evden olmak üzere 37 saat çalışıyorum ve belli başlı toplantı saatleri hariç (haftada taş çatlasa 6-7 saat) bu saatlerin çoğunu da kendim belirliyorum. kısaca pazartesiden cuma'ya kadar istediğim saatte ise gelip istediğim saatte eve dönüyorum. haftasonları asla çalışmam. şirket vergilerini ödemiş mi, son çeyrekte şirketin kar marjı azalmış mı, ofisteki faturalar yatmış mı, birileri şirketi mahkemeye mi vermiş hiçbiri umurumda olmaz. etrafımda kendi işine sahip kaç kişi tanıyorsam çoğu "en son ne zaman tatile çıktığımı hatırlamıyorum" diyor. çoğu hafta içi hafta sonu demeden sürekli çalışıyor ve fiziken çalışmadığı saatlerde bile işle ilgili konuları düşünüyor ve konuşuyor. cumartesi gecesi eğlenirken bile kafasında işyerinin sorunları resmi geçit yapıyor.
bir maaşlı köle olarak başka bir şehirde iş bulsam anında eşyalarımı toplayıp gidebilirim, o ise "özgür bir birey" olarak başka bir yere gitmek veya kariyer değişikliği yapmak için otelini satmak ve bir alıcı bulmak zorunda. bana cuma günü 16:01'de e-mail gelse pazartesi sabah 8:01'e kadar o e-maile bakmam bile ama ona cuma gecesi 2'de müşteri gelse bakmak zorunda. benim çalıştığım şirketin o günkü satış grafiği beni pek etkilemez ama o eleman her gün satış yapmak zorunda. yani "maaşlı köle" klişesi her zaman tutmuyor. şirketlerde çalışanlar maaşlı köleyse kendi işine sahip olanlar da maaşsız köle mi oluyor? sonuçta kendi işine de sahip olsan maaşlı da çalışsan memnun etmek zorunda olduğun müşteriler var ve ekmek için onların eline bakıyorsun.