16 Bin Sayfasıyla, Gelmiş Geçmiş En Uzun Fantastik Seri: Malazan Yitikler Kitabı
malazan yitikler kitabı... ilk kitabı sağ sağlım atlatırsanız gelmiş geçmiş en iyi serilerden birine tanık olmaya başlarsınız.
öncelikle belirtmek gerekir ki gerçekten özgün bir dünyaya sahiptir malazan
ırkları, teolojisi ve büyü dinamikleri başka hiçbir seriye yakından uzaktan benzemez.
ciddi anlamda high fantasy'dir, aşırı derecede doğaüstülük içerir, devamlı olarak bir doğaüstü estantaneden bir başkasına atlarsınız, ilk başlarda biraz fazla uçuk gelse de dünyaya alıştıktan ve dinamikleri kavradıktan sonra hiçbir şey aşırı gelmemeye başlar. misal, tanrılar genelde yükselmiş ölümlülerdir (ascended) ve bir kısmı halen dünya üzerinde ikamet etmektedir ama david eddings'vari power playler yoktur... yani vardır da yoktur. hani 3-5 kişilik bir party, labada lubada gidip düşük seviye bir tanrı'yı kesebilir ama öyle ehere mehere diye güle oynaya yapamazlar bunu. düşük seviye tanrı ney lan derseniz, malazan dünyasında bin bir türlü ırk, ülke, şehir, kabile ota b*ka taptığı için bir dolu tanrı, ayrıca birçok güçlü spirit (düşük seviye tanrı dediğim bunlar) vardır. bir sürü yüksek seviye tanrı da malazan tarihi boyunca kıtır kıtır kesilmiştir değişik şekillerde, seri boyunca karşılaşılır bu tanrıların artıklarıyla. karakterler birden bire başlarına gelen olaylar nedeniyle dönüşümler geçirebilir (level up), bambaşka özelliklere sahip hale gelebilirler. zaten hiçbir karakter seri için baş karakter sayılamayacağından bu çok da fark etmez, hiçbir karaktere fazlaca bağlanmanıza, kendinizi onunla özdeşleştirmenize izin vermez seri. koca hikaye birçok farklı karakter üzerinden farklı ama ilişkili hikayeler üzerinde anlatılır.
çoğu high fantasy yazarının tarzı gibi pembe değildir malazan serisi
okuduğum en somurtkan, en gri, en soğuk ve acımasız seridir. büyünün etkilerini, savaşın ve kavgaların gerçek doğasını çekinmeden yüzünüze vurur. büyü yiyen biri yerde kıvranırken göz pınarlarından ve kulaklarından kanlar boşanır, spazmlar nedeniyle altına sıçar, sağ kalmayı becerirse bunları anlatmaktan çekinmez. high mage'ler resmen kitle imha silahıdır, 1000'lerce askeri tek büyüyle, süründüre süründüre öldürebilirler. bir şehrin düşüşü sırasında diğer serilerdeki gibi askerler kahramanca savaşıp onurluca ölmezler. korkudan altlarına işerler, arkadaşlarının ölümleri sonucunda dağılırlar. şehir çatışmalarında bebekler öldürülür, küçücük kızlara tecavüz edilir, kadınlar kocalarının karnından sökülen bağırsaklarla boğulduktan sonra cesetleri sıkılır. koskoca bir kıtayı yöneten bir kral (ki kendisi ascended'tır - yani yarı tanrı kudretindedir), sadece onu alt etmeye çalışan tanrılar başarılı olurlarsa yönetecek bir şey bulamasınlar diye koca kıtadaki tüm yaşamı (insan, hayvan, bitki) yok eder. bir başka ülkede ise ülkenin bütün yiyecek kaynakları priest king tarafından yok edilmiştir ve asker, şehirli ya da köylü tüm insanlar, ele geçirecekleri şehirlerdeki insanları yiyebilecekleri vaadiyle açlıktan tamamen delirmiş bir ordu haline getirilmişlerdir. savaşta düşenlerin cesetleri yiyecek olarak kamplarda pişirilir. bu ülkenin kadınları yaralı ve ölmek üzere olan erkeklere tecavüz eder, erkeği tam boşalma anında onu öldürerek ölü bir adamın dölü ile hamile kalır ve bu delirmiş ordunun gelecek kumandanları olacak seçilmiş "deadseed" çocuklar doğururlar. anca 5. kitapta yazar kendi kara mizah anlayışını seride yansıtmaya başlar ve seri mizâhi yönden zaman zaman eğlendirici hale gelir.
ilk kitap gerçekten zor
yazar koskoca bir dünyayı (ki bu gerçekten epik bir dünyadır, dragonlance ya da forgotten realms gibi, bir kıtanın ufak bir bölümüne odaklanıp orta çağ atmosferine büyü, ejderhalar ve 3-5 tanrı eklenmesiyle oluşturulmamıştır) yaratmış ve ilk kitabı sizin de bu dünyayı onun kadar iyi bildiğinizi düşünerek yazmıştır. birdenbire bu büyüklükte bir settingde doğasını ve kurallarını bilmediğiniz bir hikayenin ortasına düşmek hiçbir bok anlamadığınız için çok ağır ve zor gelebiliyor. ancak zamanla neyin ne olduğunu çözdükten sonra (ilk kitabı atlattıktan sonra) serinin tadı çıkmaya başlıyor.
seri ilk kitaplar boyunca malazan impartorluğunun genişlemeci askeri politikalarının sonucunda kıtalarda gelişen savaşların oluşturduğu arka plan üzerinde malazan ordusunun elit birliği olan bridgeburners’tan geri kalan az sayıda asker merkezli olay akışıyla, ilgili dünyadaki tanrıların çekişmesini işler. tam anlamıyla fillerin tepişirken çimenlerin nasıl hunharca ezildiğinin hikayesidir konu. her kitap en az iki farklı plot içerir, biri bridgeburners tayfasıyla ilgilidir, diğeri daha sonraki kitaplara on hazırlık yapar, seriye yeni karakterler eklenmesinin önünü açar. arada malazan lore'unu anlatan küçük alt-plotlar vardır. öykü 5. kitaptan itibaren iyice yoluna oturur, hikayenin odağı bridgeburners’i da içeren daha geniş bir konsepte oturur ve öykü sonuna doğru ilerlemeye başlar, 6. ve 7. kitapları okurken önceki kitapların sadece girizgah olduğunu fark edersiniz.
özellikle ikinci kitap fantastik kurgu aleminin en sürükleyici kitaplarından olmakla birlikte sonu en sinir bozucu / üzücü kitaplarından biridir.
yazım dili oldukça ağırdır, kitaplar da uzun olunca her kitap arasına birer ikişer daha kolay okunur, çerezlik fantastik kurgu kitapları serperek, yani mola vererek okumak zorunda kaldım, bu nedenle seriyi bitirmem 2 buçuk sene sürdü.
bir iki eleştiride bulunmadan da geçmemek lazım
yazar konu kırılmalarında hiçbir karakter ismi vermeden he / she adıllarıyla sayfalarca yazı yazıyor. kimin hakkında okuduğumuzu anlamadan etmeden bu sayfaları okumak çok zorlayıcı. o kadar sayfa okuyoruz, ardından karakter ismi geliyor ve kimin hikayesini okumakta olduğumuzu anlayabiliyoruz, ancak o sayfalar boyu ne okuduğunu bilmeden okuma işi bir işkence oluyor. yazar bunu ciddi şekilde bir tarz olarak belirlemiş ve okurken beni bu durum bayağı bir darladı.
bir başka sorun da üzerine çok fazla plot ilerletilen bazı karakterlerin öykünün sonuna etkisinin çok düşük olması. bu tarzda sayfalarca hikayesi yazılmış, ana plot parçası gibi görünen birçok karakter, işin sonunda hikayeyi uzatmak için eklenmiş pozisyonuna düşüyorlar. bazı karakterlerin sonu hakkında bilgi bile alamıyoruz hikayenin bitişinde.
bazı büyük plot parçalarının ana hikayeye bağlantısı da sallantıda. bu da yukarıdaki karakterlerin düştüğü durumun, büyük alt-plot akışlarına da karşılaşılmasına yol açıyor.
chapter arası şiirler bence çok gereksiz, düz yazıyı mısra şeklinde yazarak şiirsel metinler oluşturulmuyor, fazla zorlanmış bu atraksiyon ve bu da yazarın bir eksisi bence.
ancak bu eksilere rağmen, ilk cümlemde de belirtiğim gibi malazan kesinlikle ve kesinlikle gelmiş geçmiş en iyi serilerden biridir. şimdi spin-off serileri de devam ediyor, sıra onları yutmaya geldi benim için. türkçe’ye umarım hakkıyla çevrilir ve son yıllarda iyice üzerine ölü toprağı serpilen türk fantastik kurgu piyasasını tekrardan canlandırabilir bu seri.