1 Yıldır ABD'de Yaşayan Bir Ekşi Sözlük Yazarının Gözünden Amerika'da Yaşam
bir yıllık yaşantımdan sonra tecrübelerimi aktarmak istiyorum amerika birleşik devletleri ile ilgili.
türkiye'de hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra on yıla yakın bir süredir amerika'da yaşayan bir aile dostumla iletişime geçtim. uzunca bir konuşmadan sonra amerika'da neler yapabileceğim ile ilgili hasbıhal etmeye başladık. amerika'ya gittiğim varsayımında avukatlık yapabilmem için yüksek lisans ve baro sınavına girmem gerektiği, bunların da zaman ve önemli bir bütçe anlamına geldiğini söyledim. bana, amerika'da sıradan sayılan bir işin bile getirisinin tatmin edebileceğini, doğru hareket ettiğim takdirde ticaret, eğitim veya herhangi bir şeyi gerçekleştirebileceğimi söyledi.
ailemle ve yakınlarımla istişare ettikten sonra “türkiye'den s*ktir olup gitmek” minvalinde biletimi aldım ve 'merica'ya iniş yaptım. ilk zamanlarda aile dostumun şirketine gitmeye, yoğun bir tempoda işlerine destek olmaya başladım. dört ayın sonunda amazon ile ilgili şeylerin çoğunu öğrenmiştim. ancak etrafımda türk olduğu için henüz amerika'ya geldiğimi hissetmiyordum. konuyu açtım ve başka bir uğraş istediğimi söyledim. o da “delivery” yani “dağıtım” yapmamı salık verdi. kendisi de şirketini kurmadan önce belirli bir süre yemek dağıttığını, hayatı ve insan profillerini anlama konusunda kendisine fazlaca katkısı olduğunu söyledi.
kısa süre içerisinde bir araba bulduk ve mecnun gibi düştüm yollara. amerika hikayesi burada başlıyor. downtown'da yaşamadığım için bazı konular farklılık gösterebilir.
insanlar
bildiğiniz üzere amerika, göçmenlerden oluşan bir ülke. hint, arap, asyalı, meksikalı ve az da olsa el turco ile karşılaşmanız kuvvetle muhtemel. çoğunluğu beyazlar ve siyahiler oluşturuyor. yaptığım iş dolayısıyla her etnik grupla iletişim halinde oluyorum. etnik gurupları ayırmaksızın genel olarak karşılaştığım insanlar yardımsever. insanların birbirlerine “nasılsın?” diye sormaları ve “small talk'' olayları rutin sayılacak seviyede. iletişime geçmek kolay.
kiralar bu aralar yüksek olduğundan ve içime sinen bir yer bulamadığımdan tanıdıklarım aracılığıyla bir oda kiraladım. evin sahibi yaşlı birisi ve adı robert. karşı odamda benden yaşça büyük başka bir türk kalıyor. robert, sıkı bir cumhuriyetçi. demokratları hiç sevmiyor ve fox news sevdalısı. biden söz konusu olduğunda sinirlendiğini anladığımdan attığım zarflara hemencecik düşüyor. “biden, zamanında ssk'yı batırmadı mı sanki?” demeyi düşünüyorum. bakalım tepkisi nasıl olacak. destekleyebilir.
türkiye'yi çok seviyor. dünyanın her yerine gittim ancak türk insanı'nın içtenliğiyle hiç bir yerde karşılaşmadım diyor. “bir zamanlar orada yaşayanlar için de güzeldi.” diye iç çekiyorum. sohbetlerimiz de politika, ekonomi ve gündem üzerinde şekilleniyor. ev içindeki kuralları anlatırken veya bir şey rica ederken oldukça nazik. keyifli sohbet ettiğim insanlarla birlikte sert tartışmalar yaşadıklarım da oldu. ancak genel olarak baktığımda ilki daha fazla.
coğrafya
her yer yemyeşil ve ağaç dolu. çirkin bina ve beton fetişizmi yaşamayan bir ülke. haritayı açıp “park” yazdığınız takdirde kısa bir mesafede “windows xp” temalı bir yer bulabilirsiniz.
trafik
göçmen ülke olmasının yanında kurallar ülkesi. trafik cezaları caydırıcı. iş çıkışları harici bir hareketlik yok ve kurallara uyuluyor. otoyollar kaymak gibi ve bir kıtayı kaplıyor. sokak aydınlatmaları yetersiz. normalmiş gibi uzun farla gezen embesillerin önünde durmak da bahtsız. duble yollarının yanında demokrasisi de var.
medya
bir gün mutfakta işlerimi görürken robert her zamanki gibi haberleri izliyordu. haberde ise biden'ın politikaları üzerine yanlışları konuşuluyor ve eleştiriliyordu. robert döndü ve dedi ki, “amerika'da haberleri izlersen bu zamana kadar hiçbir başkanın başarılı olamadığını ve sürekli eleştirildiğini görürsün. eleştirel bir ülkeyiz.” ben de ona, “sizi en güçlü yapan şey de bu, özgürce eleştirebilmeniz.” dedim.
yaşantı
bulunduğum yerde yaşlı nüfusu fazla. hayat erken başlıyor ve erken bitiyor. gece kulüpleri veya barlar harici erken bitmesi zorlandığım şeylerden. akdeniz iklimine sahip bir şehirde büyüdüm ve hayat bizde akşam başlıyordu. güzel bir kafe gördüğünüzde 6 pm'de kapanması şaşırtıcı değil.
bireysel bir yaşantı söz konusu. kolektif bir yaşam istiyorsanız bunun için uğraşmanız gerektiğini düşünüyorum. hobi edinmek bu uğraşlardan biri olabilir. türkiye'de ise kolektif yaşamın zaten içindesiniz.
ekonomi
amerika'yı amerika yapan şeylerden. özgürlükten sonra insanların buraya göç etmesinin asıl nedeni. dolares, afyon dinarı, benjamin, yeşil. ne yalan söyleyeyim, ortalama bir kazanç da olsa saymak keyif veriyor. “hollywood effects” de olabilir.
bir yakınımın finansal sorumluluğunu üstlendim ve kazancımın önemli bir kısmıyla ona destek oluyorum. geriye kalan miktar ise borç aldığım arabanın masrafları, odamın kirası, benzin, giyim ve çoğunlukla dışarda yediğim öğünler çerçevesinde dağılıyor. bütün bunlar çıktığında kenara atabilecek bir miktar kalıyor. bununla isterseniz birikim yapmaya başlarsınız, isterseniz birkaç ay daha sıkı çalışıp sonrasında kısa bir miami tatil yaparsınız.
neo, the matrix'te ne diyordu? “choice. the problem is choice.” dünya genelinde yaşanan emlak krizinden amerika da payını aldı. kiralar ve ev fiyatları bir sene içinde fazlasıyla arttı. pandemi öncesi benzini sorduğumda ise genel olarak şimdiki haline benzer olduklarını söylüyorlar.
2018 honda cr-v kullanıyorum. deposu 35-40$'a doluyor. hybrid araçların yakıt masrafı daha az. yağ bakımı için 60$ veriyorum. sezgin usta'nın kulakları çınlasın.
yiyeceklerin, alkollü veya alkolsüz içeceklerin fiyatlarını ve mcdonald's, burger king gibi yerleri öğrenmek isterseniz deontay wilder deyimiyle “google that shit.” diyorum.
istatistiklere baktığımda önceki yıllara göre enflasyon birazcık fazla. ancak türkiye'den geleli bir yıl olduğu için “alice” kardeşimizle nazire halinde seyrediyoruz.
gerçekler ve amerikan rüyası
haftanın altı günü 10-12 saat arası değişen yoğun olduğu saatler dolayısıyla bütün günümü olan bir tempoda çalışıyorum. bazen öfkeleniyorum, bazen sorguluyorum. türkiye'de belirli bir statüye sahip ya da o statünün eğitimini almış kişilerin yurt dışında “sıfırdan” başlaması göründüğü gibi kolay değil. sinirlerinizin çelik gibi olması, umutsuzluğa kapılsanız da pes etmemeniz gerekiyor.
gözlemlerim, amerika'da iradenizi kaybetmediğiniz sürece başarı yolunu sağlayan bir yer olduğu. yıkıcı alışkanlıklardan uzak durmak bunların başında geliyor. her şeyin ucuz ve kalitelisinin bulunduğu tehlikesini de yeri gelmişken hatırlatayım.
bir yıl süre içerisinde küçük bir iş başlatacak kadar bir birikim yaptım. önümüzdeki günlerde kurdele keseceğim. bir süre hem yemek dağıtarak hem de bu işle ilgilenerek kazancımı biraz daha arttırma düşüncesindeyim.
“pekala, uzun boylu esmer adam. var mı sende de herkes gibi bir amerikan rüyası?” var. insanların akıllarına hukuk eğitimi almış birisinin burada avukatlık yapması gelir. benim de aklıma geldi. ama öncelikli hedefim hukuk değil. hedefim, ucla'de oyunculuk, senaryo yazarlığı ve yönetmenlik sertifikasını tamamlamak. network oluşturmaya çalışarak, şansımı o yolda denemek. olmadığı takdirde ise tekrardan hukuka yönelmek. hayat, alternatif planlarının olması gerektiği gerçeğini sert bir biçimde öğretti.
montaigne diyor ki: “insan düşünceyle görür, düşünceyle duyar. geriye kalan her şey kör, sağır ve dilsizdir.”
amerika birleşik devletleri, bir yıllık tecrübem sonucu düşündüğüm kadarıyla böyle.