Yerli Edebiyatın En İyi Giriş Cümlelerinden Biri: Hayatımın En Mutlu Anıymış, Bilmiyordum

Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ni açarken kullandığı bu kült cümleyi biraz inceleyelim.
Yerli Edebiyatın En İyi Giriş Cümlelerinden Biri: Hayatımın En Mutlu Anıymış, Bilmiyordum

okuduğum en etkileyici şeylerden biri. bir orhan pamuk mucizesi.

orhan pamuk'a ait masumiyet müzesi romanında geçen bu cümle, türk edebiyatında kusursuz bir roman giriş cümlesi olarak kabul edilebilir. nedeni ise çok basittir: okuru duygusal bir yoğunlukla karşılar ve romanın tematik çerçevesini hemen ortaya koyar.

dostoyevski, büyük eseri prestupleniye i nakazaniye'de insanın sürekli çelişkilerle ve duygusal gelgitlerle boğuştuğunu işler örneğin. özellikle de şu sözü bu bağlamda önemlidir: “mutluluk, acıyı nasıl hissettiğinize bağlıdır.” bu düşünce, pamuk'un cümlesiyle uyum içinde çalışır. pamuk'un kahramanı kemal, mutluluğu fark etmemiş, hatta yaşarken onun değerini anlamamış bir figürdür. dostoyevski'nin mutluluğun farkındalık gerektirdiğine dair vurgusu, pamuk'un cümlesinin temel vurgusunu destekler.

proust'un à la recherche du temps perdu serisinde, geçmişin nostaljisiyle mutluluğun geçici doğasına sıkça değinilir. proust'un şu cümlesi bu temayı güzelce özetler: “gerçek cennet, kaybedilmiş bir cennettir.” pamuk'un karakteri kemal de, mutluluğun farkında olmadan yaşandığını ve ancak geçmişte kaybedildikten sonra değerlendirildiğini ifade eder. proust gibi, pamuk da insanın zamanı ve hisleri algılama biçimiyle oynar.

büyük usta hemingway, the old man and the sea novellasında şöyle dedirtir: “bir adam yenilebilir ama asla mağlup edilemez.” pamuk'un giriş cümlesinin basit yapısı, hemingway'in bu tarzıyla paralellik gösterir. beş kelimelik bir ifade, sadece bir aşk hikayesinin değil, insan ruhunun tüm karmaşıklığını açığa vurabilir.

kafka'nın “bir anlam var ama ona ulaşamayız” cümlesi, pamuk'un sözündeki aynı türden insani açmazı işaret eder ve basit ama derin bir gerçekle karşı karşıya bırakır: mutluluk, yaşanırken anlaşılmaz ve her şeyin sonunda anlam kazandığında genelde artık ulaşılmazdır.

orhan pamuk'un giriş cümlesi, büyük edebiyat geleneklerinden beslenir diyebiliriz. okuru insan varoluşunun temel sorunlarıyla yüzleşmeye de zorlar. bu bağlamda cümlenin yalnızca bir giriş cümlesi değil, aynı zamanda derin bir varoluşsal sorgulama olduğu görülebilir. bu da, pamuk'un türk edebiyatında bir başyapıt yaratmasının ve bu kadar etkili olmasının temel nedeni sayılabilir.

tehlikeli bir kanaat cümlesi bu

oralarda sıkışıp kalma garantili. o an çok net olsa da oraya götüren yollar sisli ve cam kırıklarıyla dolu, bütün kalkanlardan sıyrılıp çıplak olarak oraya ilerlemek pek keyifli bir seyahat değil. taşıdığı hüzünle melankoliyi anlıyor ve saygı duyuyorum. bundan keyif alanı bile çok iyi anlayabilirim ancak yine de ben biraz nazım hikmet ekolünden olmayı daha çok seviyorum sanırım:

24 eylül 1945

en güzel deniz :
henüz gidilmemiş olandır.
en güzel çocuk :
henüz büyümedi.
en güzel günlerimiz :
henüz yaşamadıklarımız.
ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
henüz söylememiş olduğum sözdür.

Son söz

"aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez. bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını 'şimdi' yaşadıklarını içtenlikle (ve sık sık) düşünebilir ya da söylebilirler belki, ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar. çünkü özellikle gençliğinde, hiç kimse bundan sonra her şeyin daha kötü olacağını düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi, insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur."

(orhan pamuk, masumiyet müzesi. sayfa: 84)