Yeniden Sahalara Dönen Behzat Ç.'nin Unutulmayacak Diyalogları
esra: hayatımda tanıdığım en korkak adamsın. herkese meydan okuyorsun ama kendi duygularından korkuyorsun. geçmişe saplanıp kalmışsın. en büyük felaketler senin başına gelmiş di mi? en büyük acıları sen çekmişsin, ben hiç bir bok bilmiyorum ki. acı nedir? bilmem. yalnızlık nedir? bilmem. dünyanın ekseni kaydı behzat, 12 cm yerinden oynadı; sen bana 1 cm bile yaklaşmadın! saplantılısın.
behzat: hee, ne güzel söyledin. saplantılıyım ben. benden bir bok olmaz, biz seninle hep kavga ederiz, mutsuz oluruz biz seninle.
esra: mutsuz olalım, ne var! biz de mutsuz oluruz. ben seninle mutsuzluğa da varım.
şevket: senin örgütle falan bağlantın var mı?
behzat: var abi.
şevket: hangisi lan?
behzat: s-s-k-l-a.
şevket: sesekala la ne oğlum?
behzat: saçma sapan konuşma la!
behzat: unutmak kelimesi undan çıkmış; bildiğimiz un yani, hamur işi, öyleymiş. unutmak için un ufak etmek gerekiyormuş. birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın, öyle yavaş yavaş gidermiş yavaş yavaş unuturmuşsun. gözleri, kaşı, burnu ile kulağı, sesini yavaş yavaş. unuttuğun zaman da o kişi olmazmış. hatırlamazmış. sonra unuttuğunu unuturmuş. ben unutmak istiyom la. her gün ne zaman unutcam diye soruyom kendime, her sorduğum zaman da her şeyi yeniden hatırlıyorum ben, daha net. unutamıyom ben.
ercüment: ya başkomiser, bana mutsuzluğun resmini yapabilir misin?
behzat: **ına bile korum.
şule: çok mu sevmiştin?
behzat: bilmem. ben sevmesini bilmiyorum herhalde. kimi sevdiysem bana düşman oldu.
harun: ben var ya ben seni gördüğüm ilk günden beri seviyorum eda. sana gittim onun gerçek yüzünü gösterdim sen hala onu sevdiğini söylüyosun. şimdi sorun bende mi sende mi ha söylesene. bence sorun bende değil sende eda. tamam ben kaba olabilirim, küfür ediyo olabilirim, yakışıklı olmayabilirim, ingilizce bilmiyo olabilirim. ama ben seviyorum anladın mı, ben senin için sabahtan akşama kadar past continuous tense çalıştım eda, biliyo musun? oturdum evde çalıştım!
behzat: ben iyi bir adam olamadım. ama kimsenin de adamı olmadım. hep doğru bildiğim yolda yürüdüm. ama bugün siz beni yoldan çıkardınız, kendi yolunuza soktunuz, bana kendimden utanmayı öğrettiniz, vicdanımı kirlettiniz. bu ödülü bana, o çeteyi çökerttiğim için vermediniz siz; bu ödülü, o katili serbest bıraktığım için verdiniz.
behzat: beynimin içinde 3 kilo 300 gram bebek var bebek. doğurmak istedim, onu çıkarayım istedim çıkaramadım. gözümden çıkartayım dedim ama kapalı gözüm oradan çıkmaz ki. ağzım büyük, büyük ama onun da burundan çıkması gerek böyle ağızdan beyne direkt yol yok. niye kafam büyümedi benim, demek bu beyin elastik bir şey o şey gibi değil ki. demek ki bebek öyle kıvrımların arasına girdi. ben nefes alınca o da nefes alıyordu. ben bir ay onun için burnumdan nefes aldım. beynimin içinde bir bebek var, esra’nın bebeği o. öldürdüm ben onu ama öldürmek için hiçbir şey yapmadım ben. serum veriler bana, bir zararı yokmuş. o bebek yaşıyordu birkaç gün öncesine kadar, ağlıyordu; artık sustu, artık ağlamıyor. ben bazen kendimi tokatlıyorum uyansın diye uyanmıyor, çok derin uyuyor. bazen sesi kulağıma çok yakın geliyor. bazen sesinden çok rahatsız oluyordum ben ama ben bir bebeğin sesinden rahatsız oluyorum diye de onu öldürecek kadar o. çocuğu değilim la.
behzat: babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum. bazen öyle olur; her şey üst üste gelir. polis olmasaydım, katil olurdum. çünkü sahici bir sarsıntı, sahte bir dengeden iyidir.
harun: seviyorum merkez!
merkez: merkez dinlemede.
harun: seviyorum merkez, seviyorum diyorum anladın mı! seviyorum merkez!
merkez: anlaşılmadı, tamam.
harun: lan biriniz de anlayın be! seviyorum merkez, seviyorum anladın mı! seviyorum!
merkez: gereksiz anons yapmayalım. kodun ne senin?
harun: kodu... kodu söyleyeyim ben, kodu söyleyeyim kodu. kodu, hayatımın **ına kodu! hayatımın **ına kodu!