Yedi Numara'yı Özlememizi Sağlayan Birbirinden Orijinal Karakterleri

2000-2003 arası yayınlanan efsane dizinin karakterlerini şöyle bir hatırlayalım.
Yedi Numara'yı Özlememizi Sağlayan Birbirinden Orijinal Karakterleri

ben bu zamana kadar neden bu diziyi izlememişim diye hayıflandım… o kadar samimi, içten ve sahici ki; sanki yıllardır eksik bir parçamı bulmuşum gibi. izledikçe karakterlerin içine girmeye başladım, adeta iç sesimle konuşur gibi konuşuyorlar.

haydar ballıoğlu mesela... “anlamadum mesela galiba” derken bile öyle bir masumiyet var ki, insanın yüzüne tebessüm konduruyor. matematik dahisi ama özünü hiç kaybetmemiş. armağan’a duyduğu o hasbi sevgi, günümüzde nadir rastlanan bir saflıkta.

recep ballıoğlu ise bambaşka bir âlem. meryem’le muhallebicide buluşurken, “müsrüflük olmasın” diye tek tavukgöğsü söylemesi… ekonomi bakanı olsa ülke çağ atlar vallahi :)
adres tarif ederken “aksaray’ı arkana al…” diye başlaması da tam anadolu irfanı! biz onun gönül haritasını sevdik, emmioğlu!

zeliha ballıoğlu... sen çocuğun olmasa da anneliğin öyle asil, öyle sahici ki. kızlarına piliçlerim diye hitap edişin, oğlanlara ana şefkatiyle yaklaşışın… hesapsız, kitapsız, yürekten. sabit karakteriyle olgun şimşek zaten bir efsane, ama zeliha’yı oynayan şebnem sönmez 'in bir dönem onun eşi olduğunu öğrenince daha da anlam kazandı sanki o sahneler.

vahit ballıoğlu… sert görünür ama yüreği pamuk gibi adam. zeliha’ya olan sevgisi, o babacan tavırları karadeniz şivesiyle birleşince ortaya tam bir gönül adamı çıkıyor. bir yazar yazmıştı ya: “vahit ballıoğlu’nun dükkânının önüne bir sandalye atsak, bütün dertlerimiz çözülür.”
ne doğru söz…

rüya… o kadar saf, o kadar duygusal ki, ağlarken çıkardığı hönkürme sesi bile insanda bağımlılık yapıyor :) a. hulusi ressamın karakterine büründüğü o bölüm… efsane!

cansu desen, tam bir neşe kaynağı. hani bazı insanlar vardır ya, gözlerinin içi güler… o tam öyle biri. üzülürken bile espri yapar, enerjisini hiç kaybetmez.

ayten ile recep’in atışmaları zaten başlı başına bir keyif. “ayten bacu” der, “bu da senin gibi gıcık!” diye ekler :) ama bir sahne var ki… 7 numara dağılırken recep’in ayten’e söylediği o cümle: kendin biraz soğuksun ama kalbin öyle değil işte o an kalbimi orada bıraktım.

armağan… dizinin vicdanı gibi. anne ve babasını erken yaşta kaybetmiş. kızların ablası, annesi, dostu. kuralcı ama yüreğiyle hükmeden biri. samimiyet bulaşıcı ya, sonunda ona da geçti o sıcaklık.

asiye ve berat... asiyenin ilk başta 80' ler dizisinde ki rukiye olduğunu bilmiyordum. özlem türkad gerçekten türk aile geleneğinde ki, anne kavramına cuk diye oturuyor. berat ilk diziye girdiğinde o kadar güzel üçkağıtçı rolü yapıyordu ki, hakikaten şapka çıkarılır... sonra yıldırım düşmesiyle, kişiliğiyle beraber gönlüde değişmiştir. asiyeye sahip çıkıp evlenmesi, ticari zekasına şapka çıkarılır.

dostlar… 7 numara bir diziden fazlası. o, bir dönemin aynası. türk aile yapısının, dostluğun, fedakârlığın, komedinin ve hüznün en temiz harmanı. küfürsüz güldürdü, erotizmsiz sevdirdi, hesap yapmadan insanı insana anlattı. bir yandan kahkaha attırdı, bir yandan gözyaşıyla arındırdı. ama en önemlisi… dayanışmayı öğretti. birinin canı yanarken diğerinin susup dua edişini, farklı görüşte olsalar da gönül bağıyla birleşen o insanların güzelliğini hatırlattı.

insan eskileri özlüyoruz diyor ya hep… aslında eskiyi değil, o zamanki gönlümüzü özlüyoruz.
çünkü zihnimizle beraber kalplerimiz de değişti. 7 numara benim için bir dizi değil, çocukluğumun sesi, heveslerimin aynası, gönlümün saf hâli. orada kendimi, kaybettiğim o biz duygusunu buluyorum.

sanki birileri fısıldıyor içimden: “gel emmoğlu, aksaray’ı arkana al… bu dünya hâlâ güzel, yeter ki kalbini unutma.”