Yanlışa Düştüğünü Gördüğünüz Arkadaşlarınıza Hediye Edebileceğiniz 10 Edebiyat Eseri
değer verdiğiniz bir arkadaşınızın (ya da akrabanızın) hiç tasvip etmediğiniz bir özelliği olabilir ve siz ona bu özelliğini değiştirmesi (ya da yok etmesi) için ne kadar dil dökerseniz dökün sözleriniz onun bir kulağından girip ötekinden çıkabilir ama bilmenizi isterim ki bazı kitaplar size bu konuda destek verebilir.
aşağıya karaladığım listede, tıpkı birinci bölümde olduğu gibi, 10 negatif kişilik özelliğini ve o özelliklere sahip kişilere hediye edilebilecek kitapları sıraladım.
1) karamsar / kelebek (henri charrière)
buradaki karamsardan kastım, umutsuzluk denizinde boğulmak üzereyken "nasıl olsa kıyıya varamam" diyerek kulaç atmanın olumlu bir sonuç verebileceği ihtimaline yönelik inancını tamamen yitirmiş olan insan karamsarlığıdır. kitap, işlemediği bir suç yüzünden müebbet mahkumiyet cezası alan kelebek'in her seferinde hüsranla sonuçlansa bile bir an olsun sarsılmayan bir inançla tekrar ve tekrar kaçış planları yapmaya devam ederek özgürlüğe kavuşma hayallerini hep diri tutmasının hikâyesini anlatır. optimist manifesto. bir başka deyişle, vazgeçmeme destanı.
2) depresif / komik bir hikâye (ned vizzini)
on beş yaşındaki craig'in hayatı manhattan'ın en zorlu liselerinden birine kabul edilmesiyle birlikte çekilmez bir hal alır ve depresyona giren craig bir gece kendini öldürmeye karar verir. intihar kararıyla birlikte acil servisin yolunu tutan craig kendi isteğiyle psikiyatri kliniğine yatar ve seks bağımlısı travesti, makasla yüzünü kesen genç kız, yerçekiminden korkan çocuk gibi birbirinden ilginç karakterlerden oluşan hastaların arasına karışır. craig burada, onu yiyip bitiren endişelerinin kaynağıyla yüzleşme fırsatı yakalayacaktır. bıçak kesiği kadar ciddi bir meseleyi biraz olsun eğlenceli bir dille(ama çok da sulandırmadan) anlatmayı başaran, özellikle de genç/ergen depresiflere hediye edilesi bir kitap.
3) farkındalığı eksik / dinle küçük adam (wilhelm reich)
belki 'farkındalığı eksik' tanımı tek başına yeterli değilmiş gibi gözükebilir ve bu sebeple yanına 'uykudaki insan, kendisine sunulanları kabullenmiş insan ya da kendisiyle yüzleşmeye cesareti olmayan insan' tanımlarının da eklenmesi gerektiği düşünülebilir ancak ben farkındalığı yüksek olan bir insanın zaten uykusundan uyanacağına, kendisine sunulanları sorgulamadan kabullenmeyi reddedeceğine ve kendisiyle yüzleşmekten çekinmeyeceğine inandığımdan tanımı böyle yapmanın yeterli olacağını düşündüm. dinle küçük adam, toplumsal devrimlerin ana malzemesi olan insanın, birey oluşundan ayrılarak kendini bile öğüten kitlesel bir makinaya dönüşmesine isyan niteliği taşıyan bir kitap. başka bir deyişle, reich tarafından yayınlanan ve bireyin kitleler içindeki yalnızlığına ve değersizliğine ve korkaklığına baş kaldıran bir manifesto.
4) dilsiz şeytan / doğruyu söylemek (michel foucault)
eğer etrafınızda "aman abi, silivri soğuktur ehehe," kafasında yaşadığı için "kral çıplak!" demeye çekinen ya da "aman tadımız kaçmasın" diyerek bazı haksızlıklara göz yuman bir arkadaşınız varsa onun suratına vuracağınız, pardon, eline tutuşturacağınız yegane kitap, foucault'nun california üniversitesi'nde 1983 yılında verdiği seminerlerdeki metinleri içeren 'doğruyu söylemek' kitabıdır. antik yunan ve latin stoacılarına kadar uzanan bir serüvende foucault, son derece önemli gördüğü 'dürüst konuşma' (parrhesia) kavramını merkeze koyuyor ve bir risk barındırdığı durumlarda bile hakikati dile getirmekten vazgeçmemenin erdemine değiniyor.
5) aşırı koruyucu ebeveyn / oblomov (ivan goncharov)
bu tip ebeveynlik anlayışını benimsemiş birileri etrafınızda büyük bir ihtimalle vardır, yoksa bile yakın bir zaman içerisinde muhakkak olacaktır, çünkü 21. yüzyıl ebeveynliği bunu gerektirir. tembellik, uyuşukluk, üşengeçlik gibi kavramlarla ön plana çıkmış ve hatta oblomovluk tabirinin ortaya çıkmasına vesile olmuş bu kitabı onlara şu sözleri söyleyerek hediye edebilirsiniz: "eğer çocuğunun üstüne bu kadar titremeye devam edersen, hiçbir işini kendi başına çözmesine olanak vermezsen, yediğini önünden yemediğini arkasından eksik etmezsen, yere her düştüğünde koşa koşa kaldırmaya gidersen, kısacası onu bu kadar rahatlığa alıştırırsan, çocuğunun ileride neye dönüşebileceğini goncharov'un kaleminden okumanı isterim."
6) nihilist / cinler (fyodor mihailoviç dostoyevski)
nihilist için "negatif bir özellik" diyemeyiz elbette, tıpkı "pozitif bir özellik" diyemeyeceğimiz gibi ancak kim bilir, belki de arkadaşınızın sahip olduğu nihilist bakış açısından ya da favori kitabının turgenyev'in 'babalar ve oğullar'ı olmasından rahatsızsınızdır ve tüm niyetiniz, ondaki bu nihilizm sevdasına masumane bir savaş açmaktır. o halde alıyorsunuz elinize orhan pamuk'un "insanoğlunun yazabildiği en sarsıcı yedi sekiz romandan biri ve hiç şüphesiz, gelmiş geçmiş en büyük siyasal roman," diye tanımladığı cinler kitabını ve çalıyorsunuz arkadaşınızın kapısını.
7) istençsiz / mavi tüy: gönülsüz bir mesihin serüvenleri (richard bach)
richard bach'ın "kutsal indiana topraklarında doğmuş, fort wayne'in doğusundaki mistik tepelerde yetişmiş bir usta gelmişti yeryüzüne," diye başladığı ve yine aynı sözlerle bitirdiği bu kısa ama büyülü kitabı, yine kendisinin kaleme aldığı martı'nın gölgesinde kalmış olmasına rağmen onun anlattığı hikâyeden fikrimce daha vurucu bir hikâye içeriyor. bununla beraber, bu kitabın da (tıpkı martı gibi) binlerce kıçı kırık kişisel gelişim kitabının bir araya gelse bile yaratamayacağı kadar güçlü bir etki yarattığını söylemeliyim. aslında bach'ın başardığı bu şey oldukça zor bir iştir. çünkü yüzeysel bir okur, bach'ın kitap boyunca kendisine, "aslansın, kaplansın, yaparsın" diye gaz verdiğini düşünerek kitabın aslında kötü bir metin içerdiğine kanaat getirebilir. oysaki ne anlattığın değil, nasıl anlattığındır aslolan. bach bize inanmanın ve istemenin gücünü öyle masalsı bir anlatımla hatırlatır ve kavratır ki, fark edebileceğiniz üzere benim gibi kişisel gelişim zırvalarına düşman olan bir adamı bile kendisine hayran bırakır. kitabın arka kapağında yazan şu sözle bitirelim: "işte sana yeryüzündeki görevinin tamamlanıp tamamlanmadığını anlaman için bir test: eğer yaşıyorsan, tamamlanmamış demektir."
8) psikolojik hastalığa özenen / sana gül bahçesi vadetmedim (joanne greenberg)
açıkçası insanların böyle şeylere özenmesi ya da bu tarz hastalıklara sahip olmayı havalı bulması bana oldukça tuhaf geliyor ama sebeplerini anlayabiliyorum. böyleler, çünkü beyazperdeye yansıtılan sahte gerçekliği benimseyip, hayran oldukları bazı anti-kahramanlar gibi olmak istiyorlar. cool bir aktörün oynadığı bipolar bozukluktan mustarip karakterdeki coolluğun kaynağını bipolarlık olarak ele almaları oldukça irrasyonel olsa da gerçek bu. sana gül bahçesi vadetmedim, joanne greenberg'in kendi yaşamından yola çıkarak kaleme aldığı ve içine doğduğu dünyanın kurumlarıyla bağdaşmayı öğrenemeyen, iletişimsizliğin karanlığında yaşayan on altı yaşındaki şizofreni hastası bir genç kızın öyküsünü anlattığı oldukça etkileyici bir kitap. genç kızın kendi içinde yarattığı dünya ile gerçek dünyanın çatışmaya başlaması sonucu 'düştüğü' akıl hastanesinde yaşadıkları, öyle düşünüyorum ki, psikolojik hastalığa özenen arkadaşınıza şiddetli bir tokat atacaktır.
9) sabit fikirli / tarihi yargılıyorum (gündüz vassaf)
vassaf, kitabında şöyle der: "roma imparatorluğu'ndan kalan dokümanların %90'ı imparatorluğun hristiyanlığı benimsediği döneme ait. o yüzyıllardan nelerin günümüze kalacağını paganlar kararlaştırmış olsaydı, roma tarihi diye bugün bildiklerimizin kaynağı bambaşka kayıtlardan oluşacaktı." ve hemen ardından şöyle devam eder: "düzenin gerçek diye kaydettiği tarihî, gerçek oluyor." tabii vassaf'ın bu kitaptaki amacı gizlenen ya da yanlış bilinen tarihi gün yüzüne çıkarmak değil, tarih diye bildiklerimizin o dönemin egemen güçleri tarafından belirlenen yansıtılmış sahte bir gerçeklik olabileceğini/olduğunu kendine has tarzıyla yargılamak/yorumlamaktır. en nihayetinde bizler devasa bir mağara alegorisi içerisindeki küçük mağara adamlarıyız ve bildiğimiz ya da doğru olduğunu sandığımız her şeyi öğrendiğimiz kaynakların bazıları(!) objektif bir bakış açısıyla hazırlanmamış olabilir. haliyle sabit fikirli olmak, özellikle bu bilince eriştikten sonra, pek de aklıselim bir tutum değildir.
10) monoton yaşayan / sessizliğin yanıtı (max frisch)
bu listede kitabını da paylaştığım papillon (kelebek) filminde asla aklımdan çıkmayan ve her hatırladığımda tüylerimi diken diken eden bir rüya sahnesi var: özgürlüğüne yeniden kavuşmak için durmaksızın hapishaneden kaçış planları yapmaya, ardından durmaksızın o planları hayata geçirmeye ve elbette ki durmaksızın yakalanmaya devam eden kelebek, en nihayetinde aylar ve hatta yıllar boyunca ne bir insan ne de gün ışığı görebileceği karanlık hücre cezasına çarptırılmıştır ve hücre cezasını çektiği esnada, gözleri açık olmasına rağmen bir rüya görmeye başlar. rüyasında çölde yürümekteyken karşısına bir yargıç ve 12 jüri çıkınca kelebek, "ben masumum, o adamı ben öldürmedim, bana iftira attınız," diyerek kendisini savunmaya başlar ve yargıç da ona şöyle karşılık verir: "bu doğru. ancak senin esas suçunun yanında bu zaten hiçbir şey. sen insanoğlunun işleyebileceği en korkunç suçu işledin. seni suçluyorum, çünkü hayatını boşa harcadın!"
mevzubahis sahne
sessizliğin yanıtı, hayatın sıradanlığına, beyhudeliğine katlanamayan otuz yaşındaki bir adamın varoluşunun sınırlarını zorladığı bir kendini arayış hikâyesi. max frisch, kendi yaşamından da ipuçları barındıran bu ilk dönem eserinde, heba edilmiş bir hayatın tek sorumlusunun o hayatın sahibi olduğunu gösteriyor bize. "her şey yaşanmamış bir hayattan daha iyidir, hatta felaket bile - acı, ümitsizlik, cürüm, her şey ama her şey boşluktan daha iyidir!"