Vedat Milor'un Türk Mutfağına Gastronomik Açıdan Baktığı Rehber Belgeselinin İncelemesi

Vedat Milor'un 27 Haziran'da YouTube üzerinden yayınladığı Rehber belgeseline dair bir kritik.

Rehber - Bir Gastronomi Belgeseli

vedat milor, içerik üretimi anlamında türkiye'deki en farklı insanlardan biri

öncelikle çok orijinal konulara yöneliyor ayrıca muazzam bir bilgi birikimi var, onu farklı kılan ise bu bilgi birikimini karşısındaki insanı ezmeden gayet kibar bir üslupla aktarması. bu nedenle gastronomi konusuna çok ilgili olmayan insanlar bile kendisini takip ediyor.

ben de yaptığı programları takip eden bir insan olarak belgeselini merakla bekliyordum. çünkü vedat milor'u her dinlediğinizde daha önce farkında olmadığınız konulara dikkat etmeye başlıyorsunuz. bu "yemeğin baharatı az olmuş." gibi bir durum değil. programları daha çok, üretilen yemek ve onun geçtiği yol üzerinden kültürün farklı bir noktasını görmenizi sağlıyor. şimdi vedat milor'un belgeseli rehber hangi konuları anlatıyor ve bu anlatımı nasıl kuruyor bir bakalım.

rehber, tek bir düşünce üzerine inşa edilmiş, o da "geleneksel türk mutfağı, neden modern mutfak kadar popüler değil?" bu tek fikir de karadeniz pidesi ve pizza kıyaslaması üzerinden örneklendirilmiş. ben bu uygulamayı gayet yerinde buldum. çünkü bu, üzerine tuğla gibi kitaplar yazılabilecek politika, ekonomi, sosyoloji ve psikoloji gibi farklı alanlar üzerinden değerlendirilebilecek çok derin bir konu. ancak 26 dakikalık bir belgeselde bu kadar çok alana uzanmaya çalışırsanız elinizde hiçbir şey söylemeyen gayet yüzeysel bir anlatım kalır. burada kullanılan akılda kalıcı örnekler ise konunun daha kolay anlaşılmasını sağlamış.

ayrıca belgesel, vedat milor'un tarzını yansıtmak konusunda da başarılı

ekranlardan gördüğümüz kadarıyla vedat milor, mütevazı ve rahat bir insan. belgesel de onun bu duruşunu gayet iyi aktarmış. mesela açılış sahnesinde vedat milor'u güzel bir bahçede bize bir şeyler anlatırken görüyoruz. arkada kediler falan geziyor. bu da samimi bir alan yaratıyor.

daha sonra murat usta'nın karadeniz pidesi yaptığı lokantaya geçiyoruz. vedat milor, gastronomi alanında içi boş gösterişten hoşlanmayan bir insan. bunu eski programlarını izlediğinizde siz de fark edebilirsiniz. kendisi orta halli ancak lezzetli yemekler yapan bir yeri öve öve bitiremezken, eğer yapılan yemekleri beğenmediğiyse mekanın ne kadar "havalı" olduğuna da bakmıyor. bu nedenle vedat milor, kaybolmakta olan önemli bir değeri izleyicisine anlatırken belgeselde bu mekanın seçilmesi çok mantıklı bir karar.

belgeselin anlatım tarzı da yapmak istediği şeyle uyumlu olmuş

biraz önce dediğim gibi burada amaç, bir sonuca ulaşmak değil. daha çok izleyicisine sorular sordurmak ve bir şeylerin farkına varmasını sağlamak. bunu vedat milor'un diyaloglarında da görebilirsiniz. mesela murat ustayla masada oturup muhabbet ettikleri sahnede vedat milor, "şu şöyledir, bu böyledir." demiyor. sadece ufak ufak sorular sorarak işin "usta"sının görüşlerini daha iyi aktarmasını sağlamaya çalışıyor. ayrıca sadece vedat milor değil, maksut aşkar'ın konuk olduğu kısımlarda da o usta çırak diyaloğu, murat ustanın yaptığı işi daha kendine özgü bir şekilde anlatmasını sağlamış.

belgeselin dikkat çekici bir diğer noktası da vedat milor'un monologları

bir açılışta bir 16. dakikada bir de kapanışta olmak üzere böyle üç adet monolog var. vedat milor özellikle başlangıçtaki ve bitişteki monologlarında edebiyattan alıntılarla başlıyor. bunlar başta bağlamla alakasız görünüyor ancak monolog biterken vedat milor konuyu öyle bir noktaya getiriyor ki belgesele bambaşka bir boyut katıyor. mesela 16. dakikadaki monologda pide yapımından başlıyor kendisi ama bitirişi sonsuzluk algısıyla yapıyor. sanırım bunu da başka hiçbir yerde bulamazsınız.

belgeselin bir de teknik kısmına bakalım. jenerikten anladığımız üzere belgesel çok kısıtlı bir ekibin çabasıyla ortaya çıkmış. bu yüzden belgeseli de ona göre değerlendirmek gerekiyor. burada daha iyi olabilecek bir kaç nokta var. birincisi ses miksajı. bunu birden farklı cihazda denedim ama arka plan müziği yer yer diyalogları bastırmış. görüntüler için de sanırım ekibin elinde çok fazla lens seçeneği yoktu. bu yüzden dar mekanlarda kompozisyon kurarken çektikleri kişileri sıkıştırmak zorunda kalmışlar. bir de sanırım doğal ışıkla çekildi görüntüler. bunu da birden fazla ekranda denedim ancak renklerin doygunluğu biraz az geldi. ancak bunlar hem ufak dokunuşlar ile düzeltilebilecek şeyler hem de teknik, anlatıma bir engel olmuyor. o yüzden bu kısmı da bu şekilde not edebiliriz.

son olarak şunu söylemek istiyorum

vedat milor gastronomi üzerinden kültürümüzü etkileyen bir meseleye değinmek istemiş. bu yüzden hem ortaya koyduğu fikir çok değerli hem de ekibiyle birlikte bunu başarılı bir belgesel ile aktarmayı başarmış diyebilirim.