Twitter'ın Alternatifi Olarak Çıkan Bluesky Neden Tutmadı?

2021'de Twitter'den ayrılarak bağımsızlığına kavuşan ancak Elon Musk nedeniyle Twitter'ın (X) protesto edildiği zamanlarda bile onun yerini alamayan Bluesky'nın başarısızlık hikayesi.
Twitter'ın Alternatifi Olarak Çıkan Bluesky Neden Tutmadı?

bir dijital platformun kaderi, onu kullananların değil, onu tasarlayanların hayal gücüyle çizilir. bu, tarihsel olarak hep böyle oldu: gutenberg’in matbaası, radyonun dalgaları, internetin paketleri… hepsinin toplumsal etkisi, teknik olanakları aştıktan sonra, o araçların sahiplerinin düşünsel ufkuyla sınırlı kaldı. bugün bluesky’ı anlamak için de aynı kural geçerli: protokolü ne kadar “merkeziyetsiz” olursa olsun, bir kamusal söylem çerçevesi olarak bluesky’nin sınırlarını çizen şey, onun mimarlarının vizyonunun sınırlılığıdır. kısacası, bluesky, büyük bir güç boşluğunun yarattığı tarihsel bir fırsatı, stratejik bir vizyonsuzlukla örtülü bir çürümeye terk etti.

peki, bu boşluk nasıl doğdu?

twitter, 2022 sonbaharında bir kişinin egosunun laboratuvarına dönüştüğünde, küresel ölçekte en hızlı bilgi dağılımını sağlayan dijital agora çökertildi. elon musk’ın “tanrı kompleksi”yle yönettiği x, bir kamu yararı taşıyıcısı olmaktan çıkıp, bireysel bir propaganda makinesine evrildi. bu dönüşüm, platform çürümesinin klasik belirtilerini sergiledi: moderasyonun keyfileşmesi, algoritmanın kişisel çıkarlara endekslenmesi, enformasyon asimetrisinin katmerlenmesi ve nihayetinde kullanıcı güveninin buharlaşması. işte tam bu eşikte, merkeziyetsizlik ve protokol özgürlüğü vaadiyle bluesky sahneye çıktı. at protocol’ün “kendi sunucunu kur” retoriği, hesap taşınabilirliği ve algoritmik şeffaflık söylemi, kısa sürede milyonlarca dijital mülteciyi kendine çekti. ağ etkisi, umutla beslendiğinde nasıl bir ivme kazanır, bluesky bunun canlı örneği oldu: kullanıcı sayısı birkaç haftada on katına çıktı, bütün dünyada ana akım medya “yeni twitter” diye manşet attı, entelektüel çevrelerde “kamusal agora yeniden doğuyor” neşesi esti.

ama işte tam burada, tarihsel fırsatla tarihsel vizyonsuzluk kesişti

bluesky’nin kurucu ekibi, büyük bir krizin yarattığı enerjiyi, yalnızca “twitter’ın 2014 sürümünü yeniden paketlemek” gibi minimal bir hedefle tüketti. arayüz, adeta tweetdeck’in ikiz kardeşi; karakter sınırı, retweet benzeri “repost”, fav’ın klonu “like”… kısacası, platformun tüm semiyotik dili, kullanıcıya “burada da eski düzen var” mesajını vermekten öteye gitmedi. oysa aynı kod tabanı üzerinden, farklı bir düşünsel çerçeve kurgulanabilirdi. reddit’in alt-topluluk (subreddit) mantığı, wikipedia’nın tartışma sayfalarının arşivsel derinliği, mastodon’un örnek alınabilir moderasyon federasyonu hemen yanı başında duruyordu. bluesky hiçbirini ödünç almadı; hatta içerik keşfi bile, en temel “takip et” ve “popüler” listeleriyle sınırlı kaldı. bu durum, platform yöneticilerinin, bir dijital mekanın kültürel kodlarını oluşturmanın, yalnızca “özgürlük” kelimesini tekrarlamaktan ibaret olmadığını anlamadıklarını gösteriyor.

oysa yapılabilecekler çok açıktı. diyelim ki, bluesky ekibi, kendilerine gelen her 100 mühendislik saatinin 90’ını “güvenlik ve ölçeklenebilirlik” yerine “toplumsal kurgu ve deneyim tasarımı”na ayırmış olsaydı. ilk olarak, “özerk kolektifler” adını verebilecekleri, kendi kurallarını yazabilen, kendi moderatörlerini seçebilen ve kendi algoritmik akışlarını üretebilen alt-agaçlar yaratabilirlerdi. böylece, kripto para sohbetiyle feminist kuram eleştirisi aynı ana akışta boğulmak zorunda kalmaz; her alt-evren, kendi enformasyon iklimini üretir, ama hepsi aynı protokolün güvencesiyle birbirine köprülenebilirdi. ikinci olarak, yapay zekayı sadece “toksik içerik tespiti” gibi reaktif bir göreve hapsetmek yerine, pro-aktif bir “kamusal sentez” aracı olarak konumlandırabilirlerdi. örneğin, her gece yarısı sistem, günün en yüksek etkileşimli on tartışmasını özetleyip, farklı ideolojik konumlardan gelen kullanıcı yorumlarını 300 kelimelik “çoklu-bakış” metinlerine dönüştürseydi, bu özetler, hem gazetecilerin haber besini hem de araştırmacıların veri seti haline gelebilirdi. böylece bluesky, “gürültünün değil, sentezin platformu” diye anılabilirdi. üçüncü olarak, arama fonksiyonu, basit bir “#hashtag” gezgini olmaktan çıkarılıp, “canlı tartışma atlası”na dönüştürülebilirdi. kullanıcı, “yerel yönetim”, “kültürel hafıza”, “iklim adaleti” gibi kavramlara tıkladığında, o anda dünyanın dört bir yanında bu konular üzerine süren uzun soluklu diyalogları, grafiksel bir zaman çizelgesi üzerinden izleyebilirdi. kısacası, bluesky, twitter’ın “şimdi trend” anlayışına değil, reddit’in “derinlikli topluluk” ruhuna, wikipedia’nın “arşivsel bilgi” disiplinine ve hacker news’ın “uzun form yorum” kalitesine eklemlenerek, 21. yüzyılın gerçek bir dijital agorasına dönüşebilirdi.


peki bu noktaya nasıl gelindi?

yani, bunca teknik yeteneğin içinde, neden hiçbir “toplumsal vizyon” üretilemedi? yanıt, aslında platformun kuruluş mitinde gizli: bluesky, başlangıçta twitter’ın içinde “protokol araştırma” departmanı olarak doğmuştu. bu köken, ekibe iki şey kazandırdı: biri, gerçekten sağlam bir dağıtık sistem bilgisi; öteki, “biz sadece altyapıyız, kültürü kullanıcı halleder” klişesi. ne var ki, dijital mekanlar artık “inşa edilirken değil, kullanılırken şekillenen” yerler değil; tam tersine, ilk gün taşıdıkları varsayımlarla kamusal söylemin sınırlarını çizen yerler haline geldiler. facebook’un 2004’teki üniversitedeki kızları sıralama hilesi, bugünkü küresel enformasyon ekosisteminin temelini attı. tiktok’un 15 saniyelik video formatı, genç kuşağın dikkat dağılımını yeniden programladı. bu örnekler gösteriyor ki, teknik mimariler, “tarafsız” değildir; her biri, toplumsal bir senaryonun taslağını içerir. bluesky’nin kurucuları ise, bu senaryoyu hiç yazmadılar. neticede, platformun kültürel kodu, kullanıcıların twitter’dan taşıdığı alışkanlıklarla sınırlı kaldı. birkaç haftalık balayı dönümünden sonra, “burada da aynı gürültü var” hissi, etkileşim hızını düşürdü; etkileşim düştükçe, içerik üreticileri geri çekildi; üreticiler çekildikçe, ana akış “canlı ama tekdüze” bir akışa dönüştü. network effect’in ters yüzü, yani ağın çürümesi, işte tam bu noktada devreye girdi: insanlar, hesaplarını silmese bile, günde bir kez bakmaktan haftada bir kez bakmaya geçti; haftada bir bakmak da, en sonunda “hatırlayınca uğruyorum” kertesine indi. bluesky, böylece, “ölü platform” olmanın eşiğine, kimsenin fark etmediği bir yavaşlıkla sürüklendi.

burada, melankolik bir teslimiyet değil, kristal bir tespit var: bluesky, yalnızca bir ürün değil, aynı zamanda bir “kayıp kamusal potansiyel”dir. çünkü musk’ın x’iyle krizleşen dijital alan, toplumların örtük anlaşmalarla ehlilleştirdiği bir yeni orta alandı. bu alanın çöküşü, sadece bir milenyum kuşağının “trend topic” alışkanlığını değil, aynı zamanda gündelik siyasetin, akademik tartışmanın, sosyal hareketlerin ve hatta kültürel mizahın iletim hatlarını da tehdit etti. bluesky, bu boşluğu doldurmak için doğmuş, ama kendi içinde taşıdığı “teknik determinizm” körlüğüyle, boşluğun yerine yalnızca bir twitter kopyası koymayı başarabildi. yani buna sadece bir start-upın başarısızlığı demek doğru olmaz. bu ayrıca dijital toplumun kendini yeniden üretme kapasitesinin de bir darbe yemesi demek. zira fırsat pencereleri, özellikle kamusal güvenin bu kadar kırılgan olduğu dönemlerde, bir kez kapanınca bir daha aralanmıyor. kullanıcılar, yeni bir platformda enerji harcamak yerine, eski platformda “kötüye razı” kalmayı tercih ediyor; reklamverenler, belirsiz bir vizyona yatırım yapmak yerine, tanıdık cehenneme geri dönüyor; düzenleyiciler ise, “merkeziyetsiz” söylemine şüpheyle yaklaşıp, “daha fazla regülasyon” formülünü dillendiriyor. bluesky’nin stratejik ataleti, bütün bu kırılgan aktörler için, “aslında başka bir dijital dünya mümkün değilmiş” gibi kolay bir kadercilik bahanesi üretti.

sonuç olarak

elimizde, protokolüyle övünen ama kültürüyle yoksun; hesap taşınabilirliğiyle övünen ama içerik taşınmazlığıyla mahsur kalmış; şeffaflıkla gaza gelen ama anlamda opak kalmış bir platform var. bluesky, kısa sürede “ölü” olmayabilir; belki yıllarca sürecek bir zombi ömrü de bekliyor olabilir. ancak bu, onun hikayesini daha az melankolik kılmıyor. çünkü tarih, bir gün şunu kayda geçirecek: dijital kamusal alanın en büyük kriz anlarından birinde, elinde gerçekten açık kaynaklı bir protokol olan bir ekip, tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıya kaldığında, tek yaptığı şey, 2014’ün twitter’ını kopyalamak oldu. ve işte o gün, ağ toplumunun kolektif hafızasına, “vizyonsuzluğun da bir mimarisi vardır” notu düşüldü. bluesky, bu notun, hem kanıtı hem de kurbanıdır.