Türkiye'deki Enflasyon Sorunu Neden Bir Türlü Çözülemiyor?
türkiye'de, endüstriyel üretim tüketimin oldukça altında olduğundan dolayı kronik enflasyon sorunu bir türlü çözülememektedir.
öncelikle enflasyonun neden oluştuğuna bakacak olursak temelde bunun iki nedeni vardır.
bunların ilki maliyet enflasyonu, yani ekonomiye konu olan mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan girdilerin fiyatlarındaki artıştır. diğeri ise talep enflasyonu, yani bir ürünü daha çok kişinin almak istemesi sonucu fiyatların artmasıdır.
birleşik kaplar gibi, türkiye bu enflasyon tiplerinin birinden kurtulsa diğerine yakalanmak zorunda kalıyor. bu durumun nedeni ise hali içler acısı olan dış ticaret rakamlarımızda saklıdır. bilindiği gibi türkiye senelerdir dış ticaret açığı veren, ve açık vermediği takdirde ekonomik büyüme sağlayamayan bir ülkedir.
ticari mallar dışında, yurt içine döviz transferleri ve turizm gibi hizmet ihracatı olarak sayılabilecek gelirleri de dış ticaret rakamlarıyla toplarsanız elde edeceğiniz cari açık rakamlarını elde edersiniz. mesela türkiye 2016 yılında yaklaşık 33 milyar dolar cari açık vermiştir, daha doğrusu cari açık verebilmiştir.
eğer finanse edebilecek durumdaysanız, cari açık verebilirsiniz. peki cari açığı nasıl finanse ederiz derseniz bunun birkaç yöntemi var.
1) doğrudan yabancı yatırım çekersiniz.
yani mercedes gelir türkiye'de otobüs fabrikası kurarsa, bu fabrika için burada para harcar. işçi çalıştırmak için para harcar. yani dışarıdan ülkeye para girişi olur. en güvenli finanse etme yöntemi budur fakat bu da düzgün işleyen bir hukuk sistemi, dünyaya entegre bir finansal sistem, ileri seviyede stabil bir siyasi düzen gerektirir.
2) merkez bankası veya hazine'nin döviz rezervini harcayarak, finanse edebilirsiniz.
pek etkin bir yöntem değildir. hem merkez bankasının döviz rezervi sonsuz değildir, hem de rezervi azalan merkez bankasının döviz üzerindeki gücü ve etkisini belirlediğinden dolayı toplam rezervleri harcamak risklidir.
örnek vermek gerekirse, kurdaki ani yükseliş nedeniyle rezervi 3 trilyon dolar olan çin merkez bankası başkanının çıkıp gerekirse faiz artırmaktan çekinmeyiz demesi kuru düşürmeye yeterken, net rezervi 100 milyar dolar bile olmayan tcmb başkanının bunu demesi değil aleni faiz artırması bile kuru dizginlemeye yetmeyebilir.
3) dışarıdan türk piyasalarına döviz çekerek finanse edebilirsiniz. bunun birkaç yöntemi vardır.
a) devlet hazine kanalıyla açtığı tahvil ve bono ihaleleriyle direkt döviz üzerinden borçlanabilir. borçlanma faizini devlet bütçesinin genel durumu belirler.
b) yabancı yatırımcı parasını tl'ye çevirip borsada işlem gören türk şirketlerine ait hisse senetleri alabilir.
c) yabancı yatırımcı parasını tl'ye çevirerek veya çevirmeden türkiye'de iş yapan bankalarda kendi adına açtığı hesaba yatırabilir.
4) sisteme yasadışı/kayıtdışı yollardan, veya mevcut mali takvim içinde gerçekleştirilememiş olan döviz girişleri yapılarak finanse edilir, ki buna da net hata noksan denir.
illa ki yasadışı olmak zorunda değildir. bazen bir firmanın ihracat yaparken ithal girdisi kullanması nedeniyle ödeme periyotları şaşabilir. mesela aralık ayında yapacağı ihracat için kasım ayında ithalat yapan bir firma ilgili ülkedeki noel tatili nedeniyle ödemesini ocak ayında alabilir. bu da sonraki senenin cari açık rakamlarına yansıyacağından dolayı, net hata noksan kalemine girer. ama şöyle bir durum var, eğer yasadışı/kayıtdışı döviz girişi olmamışsa, bu net hata noksan kalemlerinin günün sonunda toplamının sıfır çıkması gerekir gel gelelim bizde hep pozitif çıkar çünkü kayıtdışı ekonomi oldukça canlıdır.
şimdi türkiye'de cari açık nasıl finanse edilir diye soracak olursanız, ağırlıklı olarak 3 numaralı yöntemle finanse edilir ve bu durum da kronik enflasyonun ta kendisidir.
cari açığınızı başka bir deyişle tasarruf açığınızı başka ülkelerden sizin finansal varlıklarınıza gelen parayla yani sıcak parayla çözerseniz, ekonominiz kırılgan hale gelmeye başlar.
kimisi sıcak parayı uyuşturucuya benzeterek kötülemeye çalışır, ben buna katılmıyorum. doğrudan yabancı yatırımcıyı düşünün, parasını kendi cebinden harcayarak ülkenizde fabrika açmıştır, yatırımın bütün sorumluluğu yatırımcıdadır. sıcak parada ise, sorumluluk bu sistemde parayı kullanan kişilerde, şirketlerde ve devlettedir.
kişilerdedir çünkü bu parayla birey altına bmw de çekebilir, bir yazılım şirketi de kurarken öz sermaye olarak da kullanabilir. şirketlerdedir çünkü şirketler bu sıcak parayla inşaat da yapabilir, yerli hibrit motor fabrikası kurarak ihracat da yapabilir. devlettedir çünkü devlet popülist yatırımlara da harcayabilir, ekonomik sistemi katma değer yoğun sektörlere harcanacak şekilde de kurabilir.
türkiye'de genelde ilk şık tercih edildiğinden dolayı sıcak paraya uyuşturucu muamelesi yapılmaktadır. bu da bizi şu gerçekle yüzleştiriyor, sorumluluklarımızdan kaçınabiliriz ama kaçınmanın sonuçlarından kaçınamayız. eğer ikinci şık tercih edilirse, bir süre sonra cari açık yerine cari fazla vermeye başlarsınız ve tasarruf sorununuzu kökünden halletmiş olursunuz. ama uzun yıllar boyunca sürekli cari açık vermişseniz, gelen sıcak parayı döviz kazandıracak işlere/sektörlere harcamamışsınız demektir.
peki gelelim, türkiye'deki kronik enflasyonun neden cari açık veren sisteme bağımlı olduğuna.
başta dediğim gibi enflasyonun iki kök nedeni vardır, maliyet enflasyonu ve talep enflasyonu.
eğer ekonominiz sürekli cari açık veriyorsa, ve bu cari açık ise daha kalıcı olan doğrudan yatırım yerine, sıcak parayla finanse ediliyorsa ve bu sıcak para da katma değeri yetersiz sektörlere harcanıyorsa, döviz kuruna karşı oldukça hassas bir ekonomik yapıya sahipsiniz demektir. bunun diğer adı da zaten orta gelir tuzağıdır.
şimdi amerikan merkez bankası fed'in politikaları nedeniyle, türkiye'de dolar kurunun yükseldiğini düşünün. genel olarak ithal edilen malların fiyatları haliyle artacaktır ve yerli mallar haliyle rekabet kazanır. hem iç piyasada daha çok tüketilmeye başlar hem de dış piyasada yani ihracatınız artar, tabii eğer üretiminiz varsa. ama ülkeniz cari açık verdiğinden dolayı piyasadaki malların büyük bölümünde ithal girdisi varsa, ya da malların çoğu ithalse, üretim girdileri artacağından dolayı maliyet enflasyonuyla karşılaşırsınız.
maliyet enflasyonu türkiye gibi gelişmekte olan ve cari açık veren ülkelere has bir sorundur.
enflasyon artışı klasik ekonomide tüketim artışına yol açsa da, maliyet enflasyonu beraberinde tüketimde azalmayla beraber ekonomik yavaşlama getirir ki buna literatürde stagflasyon denir. bildiğim kadarıyla gelişmiş ülkelerde stagflasyon sorunu yoktur. tüketecek nüfus kıtlığından ve yetersiz ihracattan dolayı, yavaşlayan ekonomi ve negatif enflasyonla uğraşırlar. bu yüzden az da olsa %1-2 enflasyon her zaman iyidir onlar için.
diyelim ki, fed faiz artırım sürecini bir süreliğine askıya aldı ve dolar dünya'da ve türkiye'de değer kaybetmeye başladı. bu sefer türkiye'de ithal girdi kullanılan yerli ürünlerin ve ithal ürünlerin fiyatının düşmesi beklenir. fakat şöyle bir sorun var ki, hiçbir satıcı ürününü daha pahalıya satma şansı varsa ucuza vermek istemez. kur düşüşü beraberinde daha çok talep artışı getirdiğinden dolayı, fiyatlar istenilen seviyeye düşemeden artan talep nedeniyle yeniden yükselmektedir.
birçok kişinin "döviz artarken zam yap, düşerken indirim yapma" diyerek şikayet etmesinin sebebi budur.
döviz düşerken, artan cari açığa bağlı olarak ekonomik bir hareketlilik ve büyüme oluyor çünkü üretimin ve tasarrufun yokluğunda kur ancak cari açıkta ciddi bir zıplama olduğunda düşüyor. bu da ekonomiye canlılık getirdiğinden dolayı, talep artıyor. artan talebi görünce de üreticiler maliyetteki düşüş nedeniyle oluşan düşüşü tamamen fiyatlara yansıtmıyor. yani türkiye'de enflasyon, global piyasalara bağlı olarak salınan bir sarkaç gibi bir sağa bir sola gidiyor, bir maliyet enflasyonu bir talep enflasyonu yaratıyor.