Türkiye Cumhuriyeti'nin Neden Bir Arması Yok?

Avrupa'da çoğu ülkenin arması varken Türkiye'nin neden yok?
Türkiye Cumhuriyeti'nin Neden Bir Arması Yok?

öncelikle, devlet arması dediğimiz şeyin ortaya çıkması; avrupa'da soyluluk, mülkiyet ve savaş alanında "beni vurma ben senin kuzeninim" demenin zarif bir yoluydu. bir tür orta çağ kimlik kartından türemiş simge sistemidir.

arma ve şövalyelik, orta çağ şövalyesinin kimliğini ve toplumdaki yerini belirleyen iki temel öğeydi. akabinde, şövalye–feodal sistem–temsil edilen toprak üçgeni içinde bu simgeler basitten komplekse evrildi. en sonunda da bu yapının tepe noktası olan hanedanın, yani devletin başındaki kişinin arması zuhur etti.

armacılık; belirli renk, figür ve sembollerle, bir kişiyi ya da aileyi diğerinden ayıran, kimlik işlevi gören grafiksel bir dildi. bu semboller genellikle kalkan, sancak, miğfer, zırh ya da at örtüsüne işlenir; savaş alanında “bak bu bizden” diyebilmeyi sağlarlardı. haçlı seferleri döneminde, o hengamede kimin dost kimin düşman olduğundan ziyade, kimin daha kendi klanı ve dostu olduğunu anlamayı basitleştiren bir simge sistemiydi. nihayetinde armacılığın bu pratik ihtiyaca cevap vererek geliştiği düşünülür.

şövalyelik ise; onur, sadakat, cesaret ve adalet gibi erdemleri içeren bir davranış koduydu. yani zırhın altı sadece kas değil, biraz da vicdan beklenirdi. ilk şövalyeler birer haydut olabilirler, ama zamanla “hanımefendiyi koru, çocuğa el kaldırma, tanrı için savaş” gibi kurallarla bir nevi kutsal görevli rolüne evrildiler.

peki bizde neden yok bu işler?

çünkü bizde ne feodalite vardı, ne de şövalyelik. orta çağ avrupasında birey, ait olduğu aile, soy ve toprağıyla tanımlanırken; bizde birey, devlete tabiydi. yani o toprak tanımı gereği bir arma zorunluluğu ortaya çıkmış oldu.

ama, bizdeki sistem şöyle işlerdi:

toprak: devlete ait
asker: devlete sadık
halk: padişahın tebaası
padişah: zaten gölgesiyle tanrıya yakın

batıda krallar “tanrının yeryüzündeki temsilcisi” olsalar da, örneğin 1215 magna carta gibi belgelerle soylular tarafından yetkileri kısıtlanmıştı. yani kral bile hukuka hesap verirdi.
osmanlı'da ise hukuk, padişahın iradesinden çıkardı. yani hesap verilecek bir kral yoktu; çünkü hesap soracak mekanizma da yoktu.

arma, batıda bir ayrım aracıdır: “şu ailedenim, bu lordun adamıyım.”

bizdeki anlayış ise: “hepimiz kuluz, padişah efendimizin kulu...”

doğal olarak, arma takacak yer kalmaz. çünkü birey önemsiz, sistem esastır. ayrıca, sistem kendi adamını kayırdığını apaçık gözümüze sokulmasın isterdi.

çok bilinen, osmanlı’da bugün "devlet arması" denilen karmaşık motifli şey, 19. yüzyılın ikinci yarısında kraliçe victoria'nın bir jesti olarak ortaya çıktı. bir arma uzmanına, osmanlı için arma tasarlaması rica edildi. yani o bile “bizim değil, ithal.” üstelik içeriğinde ne ararsan var: terazi, sancak, kılıç, güneş, tüfek, mızrak, tuğra, defne, hilal, hatta tarak eksik. muhtemelen armayı tasarlayan uzmanosmanlı toprakları ve kültürü hakkında pek bilgi sahibi değilmiş gibi hissetiriyor bana ve her şeyden eklemiş neticesinde sanki.

cumhuriyetle birlikte bu semboller de çöpe atılmadı ama rafa kalktı. çünkü cumhuriyet, "herkes eşittir, kimse armayla üstünlük taslayamaz" dedi.

bugün daha haha resmi bir devlet arması yerine ay-yıldızlı bayrağı, cumhurbaşkanlığı forsunu ve "t.c." kısaltmasını kullanıyoruz.

nihayetinde biz armalı değil forsluyuz, mesajı veriyoruz gibi duruyor.

tabii tüm bunların yanında, bir veksiloloji meraklısı olarak, sade ve anlamlı bir devlet armasının, bayrağı tamamlayıcı, tarihsel ve kültürel bağlamı yansıtan bir tasarım olarak, aslında şık ve işlevsel olabileceğini de düşünüyorum.

ama doğrusu, böyle bir simgenin; sembollerin anlamından bihaber, estetikten uzak ve kurumsal hafızayla bağı kopmuş bir yönetim anlayışı tarafından şekillendirilmesini de pek arzu etmem. çünkü arma, sadece görsel değil, aynı zamanda bir temsil meselesidir. temsilin hakkını veremeyene, arma teslim edilmez.