Türk Mitolojisinin, Lohusa Dönemindeki Kadınlara Musallat Olduğuna İnanılan Cadısı: Alkarısı
türk mitolojisinin kötü şöhretli cadısı: alkarısı
tüm türk coğrafyasında söylencesi dolaşmasına rağmen biz anadolu'ya bakacak olursak; alkarısı değişken tabiatlıdır. söylenen her şeyin tersini yapar, saçları dağınıktır, çok güzel veya çok korkunç formlarda görünebilir. kırmızı elbise giyer, tırnakları uzundur, fiziksel olarak bir deve ile mücadele edebilecek kadar güçlüdür.
cadımız; doğumdan sonraki ilk kırk gün lohusaya ve bebeğe zarar vereceğine veya yardım edeceğine inanılan bir yaratıktır. burada sıkça atlanan detay anadolu'da bu varlıktan kimi zaman yardım istenmesidir, genellikle ölü ya da çok hasta doğum yapan annelerde bu davranışın ve ritüelin görüldüğü aktarılmaktadır fakat alkarısını bu denli şöhretli yapan, yeni doğan bebekleri ve annesinin ciğerini yiyerek öldürmesidir.
kadınlara tasallut olması haline "albastı" denir, bu tabir günümüzde hala kullanılan bir hastalık haline karşılık gelir. alkarısı sadece kadınlara ve bebeklere değil atlara da musallat olabilir, atların yanında nadir de olsa genç erkeklere de rahatsızlık verdiği rivayet edilir. alkarısının atları gece ahırdan alıp, sırtlarına binip sabaha kadar koşturduğuna inanılır. at sahipleri alkarısının hayvanlara musallat olduğunu, atların yelelerini ördüğünü ve vücutlarını kan ter içinde kalana kadar koşturduğunu ileri sürmektedirler.
alkarısıyla ilgili çok sayıda mitolojik rivayet vardır
bu metinlerin ana ekseninde, bu şeytani varlıkla insanoğlunun karşılaşma sahnesi yer alır. bu karşılaşmalar, çoğunlukla insanoğlunun, varlığı yakalaması ama belalardan da kurtulamaması sonucuyla biter. yaklaşık son yüzyılda ise birinin onu yakalamasından söz edilmiyor. bu da geleneksel görüşlerde ortaya çıkan değişiklikler açısından önemlidir. bazı metinlerde yazılanlara göre, genellikle kırmızı, siyah, uzun elbise giyen bu çok saçlı alkarısını, en çok sevdiği şeylerden birini yaparken, yani atın kuyruğunu örerken yakalamak mümkün olurmuş. onu yakalayanlar, kaçamaması için, yakasına iğne saplarmış. alıp eve getirilen “alkarısı”, artık yakalayan kişinin emrine amade olurmuş. yakasındaki iğne çıkarıldığı anda da hemen yok olurmuş. “alkarısı” bazen de kuyunun kapağını açıp, içine girerek yok olabilirmiş lakin suya atladığı anda kendi alemi tarafından üstüne insan kokusu sindiği için öldürülür su kıpkırmızı renge bürünürmüş.
anadolu'da hemen hemen tüm bölgelerde hala kendisinden korunma yöntemi olarak bazı davranışlar gözlenir. örnek olarak lohusa kadına kırmızı tülbent ya da kuşak bağlamak, kadın ile çocuğunun yastıklarının altına değişik bölgelere kama, orak, bıçak, maşa, kurgu, ocaklı kılıcı, demir, alet, makas, ekmek, soğan, sarımsak, çörek otu gibi değişik nesneler konulduğu tespit edilebilir. lohusa ile çocuğunun yastığına iğne veya çuvaldız sokulması yaygın bir davranıştır. lohusa bulunulan ortamda erkeklerin olması, kilerde demir eşya saklanması ve kırmızı içeceklerin içilmesi, lohusa kadınların alkarısının kötülüklerine karşı korunmak
için öncelikle kullandıkları araçlardır. anadolu'da alkarısının tüfek sesinden de korkup kaçtığına inanılır; silah atışı, lohusa kadının eziyet çektiği fark edildiğinde, kadından habersiz tüfek atmak sıkça uygulanan bir ritüeldir.
bir başka modern bakış açısıyla ise "saçma sapan, akıl dışı, hurafe, ilkel insan düşüncesi" demenin halk yaşamındaki çeşitli inanmalara ve uygulamalarına bir çözüm getiremeyeceği bir gerçektir. bu tür kültürel uygulamalar anne ve çocuğu korumayı amaç edinen bir yaklaşım olarak görülebilir. alkarısı inanmalarının tıptaki karşılığı, doğum sonrası depresyondur. albastı, doğum sırasında temizliğe dikkat edilmemesi yüzünden lohusanın tutulduğu ateşli hastalık ve lohusa hummasıdır.
bu ve benzeri bilimsel açıklamalara rağmen bu inanç etrafında oluşan inanmalar ve uygulamaların halk arasında varlığını devam ettirdiği görülüyor, gülüp geçmek yerine bu zengin hayal gücü ve kültürün tadını çıkaralım.