Türk Mitolojisinde Mezarlıkta Yaşayıp İnsan Eti Yiyen Varlık: Gulyabani
biz onu sinemalarda şaşkın, komik ve zararsız bir dev olarak tanıdık ama işin aslı hiç de öyle değil. mitolojimizin ve halk anlatılarımızın gerçek gulyabanisi, insan eti yiyen, yolcuları pusuya düşüren, mezarlıklarda yaşayan tam bir kâbus makinesidir.
adı farsça "gul-i yabani" (çöl canavarı/yabani gül) veya "gul-i beyabani" (issız çölün gulyabanisi) kökünden gelir. ancak türk kültüründe bu varlık, sadece bir çöl canavarı değil, "al" ruhu, "al anası" veya "al karısı" ile özdeşleşen, şekil değiştirebilen, dişi bir iblis formundadır. reşad ekrem koçu'nun "tarihimizde garip vakalar" kitabında anlattığına göre gulyabani; vücudu tüylerle kaplı, kocaman, pis kokulu ve en önemlisi ayakları ters olan bir yaratıktır. gündüzleri mezara girer, geceleri hortlar.
en belirgin özelliği "ters ayaklı" olmasıdır. bu fiziksel anomali, onun bu dünyaya ait olmadığının, "ters" yani öteki alemin varlığı olduğunun en net işaretidir. issız yerlerde, çöllerde veya harabelerde ortaya çıkar. yolculara yaklaşır, onlarla insan gibi konuşur, hatta güreş teklif eder. eğer yolcu güreşi kazanırsa gulyabani sessizce çekip gider. ama kaybederse, vay haline! gulyabani kurbanını hemen öldürmez; ayaklarının altını yalaya yalaya kan çıkacak kadar inceltir ve sonra o kanı içerek kurbanını yavaş yavaş öldürür. bazı anlatılarda ise çocukları güldürerek kandırdığı, at binmeyi ve at kuyruğu örmeyi sevdiği söylenir. pamir kırgızlarında "gul" veya "gul-i biyaban" olarak bilinir ve "issız yerin ruhu" anlamına gelir.