Trajik Bir Sonla Biten Efsanevi Aşk Hikayesi: Kerem ile Aslı

Kerem ile Aslı, nesilden nesile aktarılan en trajik halk hikayelerinden biri
Trajik Bir Sonla Biten Efsanevi Aşk Hikayesi: Kerem ile Aslı

kerem ile aslı için 16. yüzyılda var olmuş bir halk hikâyesi denir lâkin yanlıştır. sözlü olarak çok daha öncelere dayanan bir hikâyedir. hikâyenin onlarca hatta yüzlerce farklı şekli, farklı topraklarda farklı isimleri var fakat ben en beğendiğim hâlini anlatmaya çalışacağım.
...

isfahan'ın en zengini bir adam vardır fakat çocuğu olmamaktadır. bir gün bir derviş gelir ve ona bir elma verip "karın bunu ayazma çeşmesi'nde yesin" dedikten sonra gider. adam derhâl ahaliyi çeşme başına toplar ve karısını da oraya getirir. olanları anlatır ve elmayı karısına verir. bu sırada yine çocuğu olmayan bir keşişin karısı koşarak bey karısının yanına gelir ve kendisinin de çocuğu olmadığını ağlayarak anlattıktan sonra elmadan bir parça da kendisine vermesi için yalvarır. "çocuklarımız kız ve erkek olursa evlendireceğiz" diyerek sözleşirler ve ikisi de elmayı yemeye başlar.

dokuz ay on gün geçer. zengin beyin bir oğlu, keşişin de kızı olur. oğlanın adı mirza bey, kızın adı da han sultan koyulur. mirza bey, zengin bir beyin oğlu tabii. sofu adlı arkadaşıyla birlikte çok iyi eğitim alırlar. lâkin on beşli yaşlarına geldiklerinde artık ders mers değil; at binmek, ok atmak isterler. oysa ailesi pek istemez bunu. yine de sofu ile birlikte kaçıp ava falan çıkarlar.

bir gece mirza bey rüyâsında güzeller güzeli bir kız görür ve ona âşık olur. uyandığında kendine gelemez bir süre. sofu gelir yanına. "haydi mirza, ava çıkalım" der ve ava çıkarlar. mirza bey'in bir de şahini vardır. salar şahini bir kuşun peşine. kuş bir bahçeye girer. peşinden şahin onun peşinden de mirza bey... ve bu anda mirza bey, gece rüyâsında gördüğü kızı görür bahçede. "rüyamın aslı bu kız" der ve öper onu. kız ise utanır, korkar. "kerem* eyle, rüsvâ eyleme beni" diye yalvarır. artık birinin adı kerem, diğerinin adı aslı olur.

kerem evine döner dönmesine de yataktan kalkmaz, yemek yemez, su içmez bir hâldedir. babası ne yaptıysa ne ettiyse, kaç tane hekim getirdiyse de iyi edemez oğlunu. nihayetinde yaşlı bir teyze, "oğlun âşık olmuştur. bu aşk hastalığıdır" der. kızın adını da kerem'den öğrenir ve beye söyler. kız, keşişin kızıdır.

kerem'in babası keşişi derhâl yanına çağırır ve zamanında birbirlerine verdikleri sözü hatırlatıp vaziyeti anlatır. keşiş "tamam" dese de ruhuspu karısı, "bende müslümana verecek kız yok" deyu kocasına karşı çıkar ve o gece şehirden kaçarlar. haberi alan kerem, arkadaşı sofu ile birlikte aslı'nın peşine düşer ve artık iş sen kaç ben kovalayayıma döner.

bu kovalamaca sırasında bir sürü iş gelir kerem ile sofu'nun başlarına. kerem'in aşkı iyice artar ve ilahî bir boyut kazanır. tüm duaları kabul olmaya başlar. bütün canlı varlıklarla konuşma ve onları duyma yeteneği kazandığı gibi cansız varlıklarla da konuşabilmektedir artık. hayır şizofren değil. taşlar, tavşanlar falan bildiğiniz konuşur adamla. bu sayede aslı nereye kaçsa kerem öğrenir.

"bu sokaktan gittiler" der, nar ağacı.
"şu kuyuyu geçince üçüncü evde kalıyorlar" der, eski bir çeşme.

kerem, saz çalıp türküler okumaya başlamıştır ayrıca. yaşadığı maceralarda düşmanları, canavarları vs. hep türküleriyle alt eder. nihayet bir taşa sorar aslı'yı ve kayseri'de olduklarını öğrenir. evet sahiden kayseri ve burada aslı'nın annesinin dişçilik yaptığını öğrenir. dişini çektirmek bahanesiyle evlerine gider. kadın, kerem'i tanımıyor tabii. gel şöyle der ve kerem'in başını aslı'nın dizlerine koyarak dişini çekmeye başlar.

ve hikâyenin en müthiş yerlerinden biri;

kerem, aslı'nın dizlerinde daha fazla kalabilmek için otuz iki dişini de çektirir. lâkin aslı, kerem'i o hâlde görmesine rağmen ona yüz vermez. bunun üzerine kerem, ellerini açarak; "allah'ım, aşkımın yarısını da aslı'ya ver" diye dua eder. bu duadan sonra aslı da kerem'e sevdalanır lâkin gerçeği öğrenen aslı'nın annesi kerem'i kayseri valisine şikayet eder. vali de hemen idamına hükmeder kerem'in. kerem idam edilmek üzeredir ki valinin bacısı "abiciğim lütfen bağışla onu" diyerek yalvarır abisine ve kerem'i kurtarır.

nihayet kerem, aslı ile evlenir.

mutlu son ^ ^

demeyi çok isterdim.

piç baba keşiş, aslı'ya sihirli bir elbise giydirmiştir. gerdek gecesi kerem sabaha kadar uğraşır ama elbisenin düğmelerini çözemez. sonunda artık nasıl dolmuşsa öyle bir ah çeker ki alev alır ve oracıkta yanıp kül olur. aslı da çığlıklar atarak saçlarını süpürge yapıp külleri toplamaya çalışırken tutuşur ve o da yanar. hikâye böyle biter.

yakın bi cigara şimdi.