Tosun Paşa, Süt Kardeşler ve Şabanoğlu Şaban Türkiye'nin 3 Büyük Kulübünü mü Temsil Ediyor?

türk sinemasının üç komedi şaheserinin, türkiye'nin üç büyük kulübüyle eşleştirilmesi
artık hepsi birer klasik haline gelmiş, türk sinemasının yüz akı üç komedi filmi. bu üç film, türk komedi sinemasında parıldayan altın bir üçleme gibidir. kültürel miras niteliğinde olan bu filmler, türk kültürünü tanımaya istekli yabancı dostlarımıza, ilk izlettirilmesi gereken filmlerdendir. hepsi de cumhuriyet öncesi, osmanlı imparatorluğu'nun son döneminde geçer. filmleri yeniden izlemeden önce, üç filmde birden oynayan oyuncu sayısının daha fazla olduğunu düşünebilirdim. ancak sadece 5 oyuncu bu üç filmin tamamında yer alır. bu oyuncular; kemal sunal, şener şen, adile naşit, ayşen gruda ve ergin orbey'dir.
filmlerin yapımında böyle bir motivasyon olmasa da, bu üç klasik tuhaf biçimde türkiye'nin üç büyüklerine farklı yönleriyle benzer. elbette bazı filmlerin geçtiği tarihlerde kulüplerimiz henüz kurulmamıştır. ancak okurlar şunu unutmamalıdır; bu hem sinema, hem de bir eğlence/mizah/futbol yazısıdır ve sadece okurları tebessüm ettirme maksadıyla, gerçek hayattan da esinlenilecektir.
yazının esas amacı, bu klasiklerin bana geniş aile iftarlarının sonrasındaki muhabbetleri hatırlatması ve günümüzde taraftarlar arası gerilimin korkutucu biçimde artmasının verdiği rahatsızlıktır. bu yazı, yüzyıllık çınarların neden türkiye'nin en önemli değerlerinden olduğunu hatırlatması amacıyla da yazılmıştır.
şimdi üç büyükleri alfabetik sırayla bu üç klasikle eşleştirelim:
1. şabanoğlu şaban = beşiktaş
1977 tarihli şabanoğlu şaban bir çok yönüyle beşiktaş'tır. öncelikle filmin meşhur hücum borusu sahnesini hatırlayalım. bu sahnede şaban kumandanı hüsamettin'den, hücum borusunu nasıl çalacağını öğrenmektedir. kısaca dat diri dat dat diye bilinen sahne, yıllardır beşiktaş tribünlerinde coşkuyla söylenmektedir.
şabanoğlu şaban, aşırı derecede gürültülü bir filmdir. bombalar patlar, tüfekler ateş alır, halit akçatepe tiz sesiyle kulaklarınızın pasını (!) siler, şarkı türkü, bağırış çağırış, hızır idi yunus idi derken, film aynı beşiktaş tribünlerine benzer. beşiktaş seyircisi, hiçbir temas olmadan sadece yüksek sesle bir oyuncuyu kulağından sakatlamış ve oyuncu bu yüksek sese katlanamadığı için oyundan çıkmak zorunda kalmıştır.
beşiktaş eskiden beri kabadayıların, külhanbeylerinin ve sonraki yıllardan yeraltı dünyasının ağır abilerinin çok sevdiği bir takımdır. filmde de bu tanıma uyan kişi, elbette kadırgalı eşref'tir. eşref, uslanmaz bir beşiktaşlı külhanbeyidir.
bununla beraber beşiktaş, kuruluşundan bu yana derin devletle ve istihbaratla da en kuvvetli bağı olan kulübümüzdür. filmdeki nazır sıtkı paşa karakteri istihbaratçıdır ve beşiktaş geleneğini eksiksiz yansıtan bir karakterdir. benzer bir şekilde, beşiktaş'ın efsanevi başkanı süleyman seba da, başkanlık döneminden önce, 30 yıl boyunca milli istihbarat teşkilatı'nda (mit) çalışmış ve emekli olmuştur.
film osmanlı'nın son döneminde, balkan harbi'nde geçmekte ve askerlerimiz vatanı düşmandan temizlemeye çalışmaktadır. beşiktaş türkiye'nin en eski kulübüdür ve cumhuriyetten 20 yıl önce kurulmuştur. üç büyükler arasında logosunda türk bayrağı olan tek kulüptür. istiklal mücadelesi ve bereketi temsil eden beşiktaş, bu filmdeki gibi savaşın en sıcak yüzüyle yüzleşmiş ve milli mücadelenin zaferini simgeler. yani beşiktaş, osmanlı'dan genç ve modern türkiye cumhuriyet'ine geçişi temsil eder.
filmdeki en meşhur detaylardan biri ise, hiç şüphesiz tavuk teyze'nin çilli piliçlerinin arasında sakladığı elmastır. bu elmas beşiktaş'ın en büyük hazinesi olan bereketli toprakları simgelemektedir. burası da elbette dolmabahçe'dir. dolmabahçe'deki stad, konumu itibarı ile eşsizdir. avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelen rakip takım taraftarları, bu manzara karşısında büyülenmektedir. taşı toprağı paha biçilemez olan ve benzersiz konumuyla dünyanın hayran kaldığı stadyum, beşiktaş'ın güzelliğinin doruk noktasıdır.
2. tosun paşa = fenerbahçe
kartal tibet'in yönetmen koltuğunda oturduğu ilk film olan tosun paşa, her yönüyle fenerbahçe'dir. bunun ilk sebebini birinci ağızdan anlatayım. bir paşa torunu olarak, dedeme sordum; "dede, bu senin paşa arkadaşların, niye hep fenerbahçeli?" diye.
kendisi de bana; türk silahlı kuvvetleri'nin yüksek komuta kademesinde bunun bir gelenek olduğunu ve henüz ergenlik çağında orduya katılan bir çok çocuğun, askeri liseye girişte başka takımı tuttukları halde, sonradan fenerbahçeli olabildiklerini söylemiştir.
bunun benzeri olarak tosun paşa, daha çok zenginlikle ve zenginleşme arzusuyla ilgili bir filmdir. türkiye'de yaşayan zenginlerin ağırlıklı yüzdesi fenerbahçelidir. ünlü işadamı, ceo, yönetim kurulu başkanı ve bir çok üst düzey yöneticide, fenerbahçe mutlaka ağır basmaktadır. işte filmdeki bu "paşa" fenomeni, filmin neden daha çok fenerbahçe'yi temsil ettiğini net biçimde açıklar.
fenerbahçe başkanlığı makamı çok önem arz eder. bu sebeple fenerbahçe başkanının (belki de haklı olarak) paşa gibi hissetmesi muhtemeldir. üç büyüklerden sadece fenerbahçe başkanı, "hakiki tosun paşa benim" dese sırıtmaz. dolayısıyla burada gücü ele geçiren başkanın, tahtını bırakmak istememesi, son derece anlaşılabilir bir durumdur.
fenerbahçe her daim, ülkemizi en çok milli sporcuyla temsil etmekte muazzam başarı sağlamıştır. filmdeki yağlı güreş sahnesindeki gibi, fenerbahçeli milli sporcularımız ve atletlerimiz, bayrağımızı gururla dalgalandırmaya devam etmektedir.
fenerbahçe, üç büyükler arasındaki en fanatik taraftara sahiptir ve kolunu kesseniz kanı sarı lacivert akacak olan taraftarının, kulübüne olan aşkı bazen abartılı olabilmektedir. yani fenerbahçe, bazı taraftarları için hayat memat meselesidir. bu sebeple filmdeki meşhur replik olan, "tutmayın küçük enişteyi, salıverin gitsin" deki küçük enişte, fanatizmin doruk noktası rambo okan'la benzeşmektedir.
filmdeki en önemli temalardan birinin yeşil vadi olduğunu biliyoruz. filmde yer alan yeşil vadi, açık bir şekilde papazın çayırı'nı temsil etmektedir. türk derbisi fenerbahçe - galatasaray işte tam burada, yani anadolu yakasının kalbi kadıköy'de başlamıştır. henüz 20 aylık bir bebek olan fenerbahçe, kendi evi papazın çayırı'nda, kendisinden 1.5 yaş büyük ağabeyi galatasaray'la asırlık rekabetine, bu pırlanta değerindeki topraklarda başlamıştır.
filmde burası için tellioğulları'nı fenerbahçe, seferoğulları'nı da galatasaray olarak etiketleyelim. nihayetinde tabii ki bu film fenerbahçe'ye benzemektedir ve asıl kahramanlarımızın ailevi bağlılığı da, doğal olarak bu kulübümüze olacaktır.
3. süt kardeşler = galatasaray
kuruluş amacı türk olmayan takımları yenmek olan galatasaray, birçok yönüyle süt kardeşler'dir. ilk olarak osmanlı'nın son döneminde hüseyin rahmi gürpınar tarafından yazılan gulyabani isimli romanın kısmi uyarlaması olan film, batıcı ve ilerici bir uyarlamadır. hurafelere inanmanın saçmalığını ve buna kaynaklık eden cehaletin sonuçlarını anlatarak, tüm bunları en üst tondan eleştirir. süt kardeşler, bu filmler arasında gerek prodüksiyon, gerekse de senaryo olarak pozitif anlamda en sivrilenidir. komedi filmlerindeki kültürel farklılık dezavantajlarını bir kenara bıraktığımızda, bu film üçlünün arasında batı dünyasında en çok değerleme alacak filmimizdir. yani galatasaray'ın avrupa'daki en başarılı türk takımı olmasının benzerini burada görebiliriz.
galatasaray her daim, hızlı büyüme ve yayılma ile ilişkilidir. kan ve kardeşlik bağı çok güçlüdür. süt kardeşler gibi birçok sülale, nesiller boyu cimbomluğunu korur ve daha da genişler. işte kulübün bu büyümeye teşne yapısı da, süt kardeşlere uyar.
filmde birden fazla yer alan efsanevi "seni hiç sevmiyorum sütoğlan, babanı da sevmezdim." repliği, kumandanın ailede bir fenerbahçeliye katlanamaması ile ilgilidir. sütoğlan ve babasının fenerli olması, hüsamettin'i sinirlendirmekte ve onları aileden görmemesine sebep olmaktadır. kumandanın bayram, ramazan ve şaban'a taktığı cesaret madalyaları, elbette galatasaray'ın kazandığı avrupa kupalarının en güzel müjdecisidir. filmde geniş ailenin hep birlikte meşk ile söylediği; "beyoğlu'nda gezersin" şarkısı, beyoğlu'nun kalbi galatasaray lisesi'ndeki gençlik aşklarının, şahane bir şekilde betimlenmesidir.
peki filmdeki meşhur gulyabani neyi simgeler? efendim galatasaray kulübünü yönetmek demek, ateşten gömlek giyip, sürekli kaynayan kazanın içinde başkanlık yapmaya çalışmak demektir. yakın geçmişte iki galatasaray başkanı, özhan canaydın ve mustafa cengiz, amansız illete yakalanıp, ne yazık ki hayata göz yummuşlardır. işte gulyabani en çok başkanın, daha sonra idarecilerin ve teknik heyetin yaşadığı bu korkunç stresin, geceyarısı kan ter içinde uyanmanın bir temsilidir. büyük aşkla kulübe bağlanan yöneticiler, her daim bu dikenlerle dolu gül bahçesine, ne kadar yaralanacaklarını bilirlerse bilsinler, girmekte sakınca görmezler. galatasaray, başarılarını görkemli biçimde kutlar ve camiasını tümüyle bulutların üstüne çıkarır. ancak başarısızlık söz konusu olduğunda, en son kısa süreli başkan burak elmas'ın yaşadığı gibi, sıfır toleransla başkanına gulyabani'yi gösteren kulübümüzdür.
işte üç büyüklerin, türk sinemasının bu harikulade üç komedisiyle eşleştirilmesi bu şekildeydi. bir ramazan ayı geleneği olarak, iftardan sonra bu filmleri maaile izlemek, elbette özlenen keyiflerdendir. tüm okurların ramazan ayını kutlar, esenlikler dilerim.