TİKKO Hareketinin Doğuşu, Yükselişi ve Bugünlere Nasıl Geldiğinin Hikayesi

Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist, İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları tarafından 1972'de resmi olarak kurulsa da, olayın aslı Hz. Muhammed'e kadar gidiyor aslında. Sözlük'ün kaliteli kalemlerinden "anglachelm" anlatıyor.
TİKKO Hareketinin Doğuşu, Yükselişi ve Bugünlere Nasıl Geldiğinin Hikayesi

bu tikko hareketinin geçmişini, dertlerinin ne olduğunu ve buralara kadar nasıl hala geldiğini ve özellikle tunceli ili etrafında nasıl tutunduğunu uzun zamandır yazasım vardı. ama düşündükçe olayların orijin noktasını, "işte bu hareket vukua geldi ve tikko ortaya çıktı" diyebileceğim bir nedenselliği bu yüzyılda kafamda çizemedim. çünkü herhangi tunceli kökenli bir halk hareketi bunun da tam olarak anlaşılması için aleviliğin doğuşu hikayesinin ta başına kadar, ms632'lere kadar, 1400 sene kadar geri gitmesi gerekiyor. çünkü tunceli merkezli bir hareketi alevilikten ayırarak analizin içini komple boşaltmış oluyorsunuz. bu adamların silahlı muhalefetinin kaynağından öte dirayetinin sebebini anlayabilmek için aleviliğin gelişimini bilmek zorundasınız. dertleri buymuş demeye ancak o zaman bir nebze yaklaşırsınız.

yazının en başından itibaren açık açık söylüyorum ki benim herhangi bir dinle işim olmadığından şu ya da bu mezhebin öğretisinin bende diğerine bir üstünlüğü yok. alevilerin varlığına ya da uygulamalarına bir eleştiri de getirmiyorum. elimden geldiğince sol radikal örgütlerin alevilik etrafına sarmaşık gibi nasıl dolanmak zorunda kaldığını ve aleviliğin kendisini savunma içgüdüsünün nelere yol açtığını açıklama gayreti içindeyim.

tikkocular özellikle siz okuyun, zira ben sizin tescilli düşman bellediğiniz taraftayım. kimse size düşmanınızdan daha berrak bir ayna tutamaz, kim olduğunuzu size kimse düşmanınızdan başka kasıp anlatmaz. içinizde bir militan bile dünyada olmuş her olayı burjuvaziye, halk savaşına, sınıf mücadelesine dayandırmayı bir saniyeliğine bırakıp tarihte geriye dönüp biz ne yapmışız, ne yapıyoruz gibisinden bakabilirse bu yazıyı boşa gitmemiş sayarım.

arkaplan

* her şey islam peygamberi muhammed'in amcasının oğlu ali ibn abu talib ile başlıyor. muhammed'in ölümünden sonra cemaate kimin imamlık edeceği hususu islam'daki ilk büyük çatlağın da su üstüne çıkmasıdır. zira muhammed kimin ümmete yol göstereceği konusunda tartışılmaz bir belge falan bırakmamıştır. kuran bile henüz yazılı değildir. her şey verbal/sözlü işlemektedir. halifeliğin ali'nin hakkı olduğunu savunanlar ile ebubekir'in seçilmesini isteyenler iki eşit sayıda insan grubu olarak ortaya çıkar. bu gruptan ali'yi savunan şia/aleviler peygamberin ölmeden kendisini imam atadığını, hem de bunu binlerce kişinin önünde yaptığını savunmaktadır. şia'nın bugünkü öğretisinde muhammed veda hutbesinden sonra:

"ben kimin mevlası isem, ali de onun mevlasıdır. tanrım, onun arkadaşı olana arkadaş ol, düşmanı olana düşman ol."

diye kalabalığa seslenmiş ve islamı sonradan ikiye bölecek bir anlayışın tohumunu da ekmiştir. sünni perspektifinde böyle bir olay yazılı değildir haliyle.

* bir diğer husus da muhammed'in vasiyeti'dir. alevilere göre muhammed hasta yatağında ali'yi imam seçtirmek için bir vasiyet yazdırmaya niyetlenmiş ama bu, ikinci halife ömer tarafından engellenmiştir.

* ali üçüncü halife seçimini de alevilere göre hileyle osman'a kaptırır. bütün bu olaylardan 24 yıl sonra halife olur. ancak halifeliği beş yıl sürebilir. şam valisi muaviye ile çekişmeye başlarlar. bunun sonucunda iki tarafın karşılaştığı sıffın savaşı meşhur hakem olayı ile biter. bu olay sonrasında islam'da aynı anda iki halife vardır. ali'nin daha sonra suikaste uğraması ile ali tarafını tutanlar bir mezhebe çok yakın bir şey haline gelirler.

Hakem Olayı

* ali'nin oğlu hüseyin daha mücadeleci bir karekterdir. muaviye'nin oğlu yezid ile karşılaşmaları kerbela olayı ve hüseyin'in ölümü ile son bulur. bu olay aleviliği tam anlamıyla bir mezhep yapmakla kalmaz, emevi islam'ın karşısında zulüm gören gerçek ehlibeyt fikrini aleviler içinde tutuşturur. o ateş hiç sönmeyecektir.

* ali'nin ölümünden sonra taraftarları olan şiiler ve şiilik 12 imam dönemine geçer. hatta bu dönem hala sürmekte ve de bitmemiştir zira son imam mehdi şii anlayışında şu an bilinmeyen bir yerde (gayb aleminde) beklemekte ve çıkacağı günü beklemektedir. onun çıkışıyla hak yerini bulacak ve düzen vs tekrar kurulacaktır. bugün hem şia hem de anadolu aleviliği kültüründe bu beklenti kültürü capcanlıdır. belirtmek gerekirse imamlık alevi kültüründe din adamlığından öte tanrısal bir gücü de içinde barındırır. zira muhammed bu inançta hem resul hem imamdır. iki ünvan da göklerden gelmedir. sünni inancında ise yalnız resul kısmı böyledir. kimin imam halife olduğunun çok önemi yoktur. ondan bu 12 imamın her biri onikiler şiasında aynı hristiyanlıktaki isa'nın havarileri ölçüsünde hatırlanır. imamlar günahsızdır.

* günümüze özellikle anadolu aleviliğine etki eden kısmı ise ali'nin fransisken bir yaşayış geliştirmiş olmasıdır. rakibi muaviye şam'da sarayda şatafat içindeyken ali hasır kilim üstünde uyumakta, dünya nimetlerine mesafeli durmaktadır. bu asrı saadet zamanlarına, islam'ın muhammed dönemine özenen ali taraftarları içinde de bir ekol olur. bu, anadolu aleviliğine "bir lokma bir hırka" anlayışı olarak gelir.

* şiiler bu esnada belirtmek gerekirse hala %100 araplardan oluşmaktadır. ama tarihlerindeki en büyük desteği de arabistan dışında, iran'da bulacaklardır. bu da mezhebin nasıl evrileceği konusunda çok belirleyici olacaktır. nedeni de iran'ın müslümanlar tarafından fethinin diğer fetihlere benzemiyor oluşudur. iran'ın dünya kültürüne katkısı ve yarattığı total kültür seviyesi tüm arap aleminin tarihleri boyunca yarattığının (atıyorum) beş katına falan denk gelmektedir. islam ortaya çıktığı günlerde iran zaten tarihinde büyük iskender'le savaşmış, edebi eserler vermiş, yunanistan'a gidip gelmiş 1100 yıllık koca bir uygarlıktır. ancak islamın doğuş zamanlarında bu genç ve aşırı motive dinin mensuplarıyla siyasi ve askeri olarak başa çıkamazlar. islam da monoteist olduğundan ve yapısı bakımından politeist dinlere zaten bir cevap olarak geldiğinden çok tanrılı ortamlarda ilerleyişi, fethi falan nispeten güçlüdür. zira islamda olan şehadet gibi motivasyonlar iran uygarlığına daha yenidir. onlar da yıkılıp dağılmak yerine bu yeni dine isteksiz olarak geçmeye çalışırken karşılarına çıkan iki seçenek arasında kalırlar. bunlardan biri arap milliyetçi bir emevi islamı, diğeri de uğradıkları haksızlıkları kendilerine kabe edinmiş daha az kavmiyetçi bir şii akımıdır ve ışığı orada görüp hiç düşünmeden şii hareketini desteklerler. bunu yaptıkları gibi de kendi çok tanrı inançlarıyla bu şiiliği harmanlayıp yeni bir bütün oluştururlar. şia'nın günümüzdeki hikayesi oradan evrilir.

* bundan 500 yıl sonrasına hızlı geçersek türkler bu arada müslümanlaşmış ama kendi şamanist orijinlerini hiç de bırakmamışlardır. selçuklular 1071'de anadolu'ya girdiklerinden iran üzerinden girerler ki büyük selçuklu o sırada zaten iran'da hakim güçtür. nitekim selçuklu'nın şehirlerde yerleşik olan halkının ekserisi sünnidir. göçebe olan boyların çoğu alevi özellikleri taşır. selçuklular bu göçebe türkmenleri doğu anadolu'ya yerleştirmeye başlar. belirtmek de gerekirse moğol saldırısı önünden kaçıp gelen türkmen boylarının çoğu alevidir. bu yerleşik sünni'ler için gelen türkler çok hoşlanmadıkları kimselerdi. kendilerini "akılsız türk" (etrak-ı bi-idrak) olarak çağırmaları ta o zamandandır. göçebeler ise yerleşik selçuklu ahalisine "yatuk" (tembel) derdi.

* anadolu selçuklu bu esnada türkmenlere ve kendi türklüğüne zaten yabancılaşmıştır. alparslan, kutalmış gibi türkçe isimlerle girdikleri anadolu'da yarı yarıya asimile olarak keykubad keyhüsrev gibi direk farsça isimlere dönmüşler, saraylarında da farsça konuşmaya özen göstermektedirler. yerleşik halkı destekleyerek göçebe türkmenlerin topraklarına falan el atınca anadolu aleviliğinin ilk isyanı sayılan babai isyanı vukua gelecektir. bu kıyımdan kurtulan dervişler anadoluya dağılarak artık resmen hibrit olmuş üçte bir iran, üçte bir şii, üçte bir şamanizm karma düşünce anlayışını her yere yayarlar. horasan doğumlu bir başka alevi piri hacı bektaş'ı veli'nin şahsında bu karma yapı türk töreleri ile harmanlanarak anadolu'nun hakim inancı olmaya başlar.


200 yıl daha ileri sararsak

artık osmanlı kurulmuş, istanbul fethedilmiş, sultan selim fatih'in oğlu olan babasını tahttan indirerek başa geçmiştir. bu dönem osmanlı'nın en azılı rakibi 1501'de kurulmuş olan safevi devletinin hükümdarı şah ismail'dir. şah ismail etnik olarak bünyesinde gürcü, rum, türkmen ve kürt kanı taşıyan, azerice ve farsça'yı anadili gibi konuşan bir liderdir. iran arap işgalinden selçuklulara gaznelilere kadar yıllarca etnik yabancıların hükmü altında kaldığından ilk kez şah ismail önderliğinde tekrar bir fars devleti haline gelir. ancak şah ismail'in kolu iran'ın çok ötesine, anadolu'daki alevi topluma da uzanmaktadır. zira şah ismail alevi olması bir yana, hatai mahlasıyla alevi nefesleri falan yazmaktadır. anadolu aleviliği politik olarak istanbul'daki sünni osmanlılarla şah ismail'i kıyasladığında şah ismail'e daha yakın durmaktadır. bunun da altını kazırsanız şah ismail'in türkmenlere olan etkisini daha iyi görebilirsiniz. türkmenler şaman kökenden geldiğinden soya dayalı dini liderliğe yatkındır. şah ismail bu ekole yatırım yapmış ve ali soyundan gelme olan seyyidlik müessesesini aleviliğe başarıyla yedirerek alevi dedeliği kurumunu ortaya çıkarmıştır. çok uzatıyorum farkındayım ama dedelik günümüzde bile çok joker bir kast olduğundan anlatmak zorunluluğu var.

* anadolu aleviliği bu sırada bektaşilik ve kızılbaşlık olarak iki farklı yoldan ilerlemektedir. bunlar çok büyük oranda aynı ekolden gelmekte, ikisi de ali'yi kutsal saymaktadır. ikisi de müslümanların gerçek liderlerinin emevi sonrası halifeler değil 12 imam olduğuna inanmaktadır. ama iş politik olarak bu noktadan sonra ayrılacaktır.

* şah ismail'in kızılbaşlar üzerindeki direkt etkisi şahkulu gibi ayaklanmalara sebep olacaktır. yavuz sultan selim'in rumeliyi bırakıp komple doğu'da fetih yapan bir hakan olmasının başlıca sebebi de kendisine ana tehdit olarak bu arkasında şah ismail olan kızılbaşları görmesidir. kendisi safeviler üzerine sefere çıktığında anadolu'da kimsenin gözünün yaşına bakmayarak 40 bin kızılbaş öldürecektir. bu da resmi kaynaklardaki rakamlardır.

* kızılbaşların ekseriyetle türkmen olması ve inançlarından ötürü devletin kılıcı altında yaşıyor olması pek çok türkmeni tabiri caiz ise zorla kürtleştirmeye başlamıştır. yavuz sultan selim'in bu ülkeye yaptığı en çarpıcı değişikliklerden biri anadoludaki kızılbaş "tehdidi" nin önünü kürtleri doğu anadoluya daha kondanse yerleştirerek almaya çalışmasıdır. kürtler o yıllarda hedefte değil revaçta olduğundan kızılbaşlar arasında asimilasyon da başlayacaktır. kürtleşmiş türkmen kızılbaş zaza kültürü o günlerin bir eseridir.

* 1514 çaldıran savaşında şah ismail yenilerek kaçar. o andan sonra kendisi kızılbaş padişahı olmaktan çok fars hükümdarlığına soyunacak, anadolu'daki kızılbaş aleviliği üzerindeki himayesi zayıflayacak, kendi devletinin resmi dilini farsça yapacak ve şii fıkhına yönelecektir. bugünkü iran'ın temelini de bu atacaktır. kendisi hem iran hem azerbaycan'da bugün hala çok mükemmel hatırlanan bir figürdür.

* aslen türkmen olan kızılbaşların osmanlı ile yıldızı bir daha da asla barışmayacaktır. 1517'de katliamlardan sonra yavuz sultan selim sünni islam'ın halifesi olunca sünni islam devletin asli dini olmakla kalmaz, yaşam amacı haline de gelir. o noktadan sonra muaviye ile ali'nin mücadelesi osmanlı içinde sünni şeyhülislamlar tarafından sürdürülmeye başlar. kanuni sultan süleyman'ın şeyhülislamı ebusuud efendi çıtayı iyice yükselterek "kızılbaş öldürene gazilik, kızılbaş tarafından öldürülene şehidlik" vaat eder. kızılbaşlar o dönem osmanlı yazınında "kafir, rafızi, eşkiya, ana bacısıyla cinsel ilişkide bulunan" bir figüre dönüşür. ve sünni müslüman hayalgücündeki bu ebusuud kaynaklı kızılbaş imajı günümüze kadar gelebilmiştir. öyle ki o fikrin ortaya atılmasından yüzyıllar sonra tv sunucusu güner ümit o kaynaklara dayanıp ekranlarda bir şakayla karışık feci bir gaf yapacak ve kariyeri bitecektir. kızılbaşlığın varlığı ve içeriği o yüzden sünni tarafından yaklaşıyorsanız kötü, şii tarafından yaklaşıyorsanız da iyi propaganda doludur. bunun bir arası pek yoktur.

* anadolu aleviliği o aşamadan sonra kendi felsefesine sahip bir inanış biçimi olarak günümüze gelir. merkezine insanı oturtur. kutsal kitaplar ve hadisler yerine insanın kendisiyle muhasebesi ön plana çıkar. aleviler bunun da ötesinde vahdet-i mevcut olarak tüm varlıkların birliği ilkesine sırtlarını dayamış durumdadır. allah etraflarındaki her şeyde, her hayvanda, her insandadır. hayat bir bedenden diğerine sonsuz bir döngüde yok olmadan geçer. bir ömür zarfında geçen süre alevilik için "devir" dir. bu devirler süresince ruh olgunlaşarak "kamil insan" olmaya çalışır. kamil olduğunda tanrıyla (alevi perspektifinden konuşacaksak "hakk" ile) bir olur. bunun da yanında aleviliğin ezelden ebede evrilerek gelmiş uygulamaları cem - dem - sema - pirlik - dedelik - irşad gibi şeyler cami, namaz, oruç ve zekat istikametinde ilerlemiş olan sünni islama ve sünni müslümanlara göre islamla uyumsuz bulunur. ortada hala bitmemiş senin islamın benim islamım derdi vardır.

* aleviler osmanlı süresince hemen hiçbir zaman devlet yönetiminde bir söz edinememiştir. devletin başının sünni halife olduğu yerde bu şaşılacak şey değildir ancak aleviler için de kendilerini istanbul'dan izole etme hem ali oğlu hüseyin'den beridir gelen alevi mazlum kültü hem de can sağlıkları açısından önemli olmuştur. kızılbaş aleviler anadolu'da kendi köylerinde kendi kabuklarına çekilip bildikleri gibi yaşarlarken kendi müziklerini kendi dedelerini dinlerken osmanlı hem kendilerini (suriye'deki nusayrileri de) sünni tarafına çekmeye çalışmış hem de kendi sünni varlığına tehdit gibi bir şey görmeyi sürdürmüştür. ancak hiç beklenmedik bir şekilde aleviliğin bektaşi kolu sürekli popüler olacak osmanlı içinde yeniçeri ocaklarına kadar yayılacaktır. osmanlı saray ressamı fausto zonaro alevi ve bektaşilerin istanbulda yaptığı bir 10 muharrem törenini 1909 yılında şöyle resmetmiştir.


ancak sokaklarda törenlerini yapabilen bu alevilerin doğu anadolu'da bunları gizli saklı yapmak zorunda kalan kızılbaş mezhepdaşları vardır.

* yani tabiri caizse anadolu alevileri yüzyıllarca edindikleri hayal kırıklığı kültüründen, dini ötekileştirme ve düşmanlıktan, katliamlardan ve dini yorumlarına kattıkları şaman devirlerinden gelen uygulamalar sonucu coğrafi olarak izole olmaya başlamış ve din ötesi etnik bir kimliğe kavuşmuş haldedirler. tıpkı yahudiler gibi anadolu aleviliği başlarına geçmişte gelenler yüzünden artık yalnızca dinle açıklanamayacak bir toplumsal kümelenme olmuştur.

* milli mücadele döneminde ilk tbmm'de dersimli bir alevi mebus vardır. (bkz: diyap ağa) kendisi dersim'in dedeleri tarafından seçilip gönderilmiş ve milli mücadele'de her oturuma katılıp can kulağıyla dinleyen bir ihtiyar dededir . yani kurtuluş savaşında bu etnik topluluk sünniler yanında seslerini duyurabilme imkanı da bulurlar.


şeyh said mevzusu bir alevi isyanından ziyade bir doğu anadolu isyanı sayılır ve hızlıca yayılmıştır

tüm isyan hareketinin arkasındaki asıl motivasyon inkılaplara, özellikle laikliğe karşı olan bağnaz tepkidir. ancak kendisi bir sünni şıh olan şeyh said'in dersim'e ta munzur'a kadar bizzat oradaki aşiretleri isyana katılmasını sağlamak üzere gitmesi ve alevi dersimlilerin konuyu tartışmaları ve şeyh said'in dersim dedelerini isyana teşvik için öne sürdüğü şeyler zaten onların bir etnik kült olarak ne istediklerine neye kızdıklarına falan da biraz ışık tutmaktadır :

şeyh sait: "kemal paşa, urum (rum) diyarından gelmiştir. osmanlı tahtına veraset davacılığı eder. kürdistan’a da el atmıştır. ağayı marabadan ayırt etmez. tüm aşiretlerden vergi ister, asker ister, sadakat ister. ben aşiret nizamımızı korumak için kürt padişahlığını ilan edende, kemal paşa’nın davası haksız bir dava olacaktır; ingilizi, fransızı davamızı arkalayacaktır, bizi silaha, paraya donatacaktır. bu sebebe padişahlığımı ilan ederim. kürdistan padişahı olarak, kemal paşa’nın ayaklar altına aldığı islamlığı, küffar diyarına sürdüğü islam halifesini kurtarmağa ant içmişimdir. ben islam davacısı olarak bayrak açanda, tüm osmanlılar ardımdan gelecektir. kürdistan padişahı, emir-ül-mücahidin deyi anılacaktır. süleyman şah torunlarının hükümranlık çağı gelmiştir. o sebebe sancak açıp ardımdan gelmenizi, şıh saitli olmanızı isterim sizden"

dersim'in alevi şıhlarından hüso da, şeyh saide cevaben şöyle der:

şıh hüso: "şıh said’in kürdistan padışahlığı davasına iyidir, kötüdür demek bana düşmez. aşiret reislerinin bileceği iştir bu. padişahtır! derlerse, padişah olur, lakin şıh said’in halife yüzünden kemal paşa’lıya sancak açmak istemesi ters gelir bana… üzerinde durulacak bir taleptir bu ve de dersim için gerekli bir dava değildir. gazi paşa ne etmiştir ki sancak açıp karşısına dikilmek isterik? yavuz’dan beri halifelik kaftanı giyen, kürdistanda alevi kanı döken osmanlı padişahına baş kaldırdığı, tahtını devirdiği için mi üzerine yürümek isterik? hasmımıza hasımlık eden yiğit bize düşman ola? ayıp değil, zihnime sığdıramazım bunu… şıh sait buyurur ki, kemal paşa urum diyarından gelmiş, islamı ayaklar altına almıştır. oysa ben duymuşum ki gazi paşa, devlet kapısına ana bir zagon (bildiri) astırmıştır. ‘devletimizin dini, islam dinidir.’ deyi yazdırmıştır zagonuna… daha da ileri varmıştır: ‘her kul, kendi tanrısına kulluk ede, heç kimseyi ibadetinden ötürü zulüm edilmeye!’ buyurmuştur. yani ki hıristiyanı, müslümanı, sünni’yi, alevi’yi dininde serbest bırakmıştır. böyle olanda, biz kemal paşalıya ne sebebe sancak açarık?" kaynak

özetle erken cumhuriyet döneminde kızılbaş alevi kökeninin çoğunluk olduğu dersim civarında cumhuriyet sünni osmanlı baskısını alevi vatandaşlarının omuzlarından kaldıran bir yapı gibi görülmektedir. bu uğurda etnik baskıları dahi göz ardı edip bir kürt isyanına katılmamayı seçen onlarca alevi dedesi ve aşiret lideri vardır. seyit rıza da bunlardan biridir. ama onun şeyh saidle olan davası biraz daha başkadır, şurada yazmıştım:


ancak şeyh said'in argümanları alevi dersim'in dinsel özgürlükten sonraki iki ve üç numaralı endişeleridir. ve bu endişeler de ezelden ebede hep aynıdır:

a- şeyhlik şıhlık marabalık ağalık gibi feodal kast tepeden gelme bir emirle kanunla değişmesin.

b- vergi verilmesin.

c- askere bizden adam alınmasın.

osmanlı o bölgeden sadakat bekliyorsa tarih boyunca bu üçüne eyvallah demiştir. demiyorsa isyan davulları çalmaya başlamıştır. dersim sancağı osmanlı'nın asla tam anlamıyla kontrol edemediği bir yerdir. yüksek rakımlı aşırı soğuk ve dağlık bir coğrafyadır. 1876 ile cumhuriyetin kuruluşuna kadar bölgede kayıtlara geçmiş tam 11 isyan hareketi vardır. ama şeyh said'in dile getirdiği endişelerin yanında zaza ağırlıklı tunceli tarafının daha büyük mezhepsel sıkıntıları vardır.

* 1937 yılındaki seyit rıza ile dersim isyanı bu endişelerin iki numarası olan feodal kastın toprak ağalığının falan yeni rejim tarafından tehdit edilmesidir. bir diğer nedeni de 1934 iskan kanunu'dur. bu kanun meclisten geçtikten 3 yıl sonra türk kültürünün kendilerini asimile edeceğini gören seyit rıza isyan sancağını açacaktır. ancak asıl korkusu nereden bakarsanız bakın alevilerin sünniler tarafından asimilasyonudur. şeyh sait isyanı ne kadar kürt etnik ve sünni şeri bir kaynaktan geliyorsa seyit rıza isyanı da o kadar bunun karşıtıdır. alevilik onun isyanında aslan payına sahiptir.

Seyit Rıza (ortada) ve arkadaşları.

* dersim sancağı coğrafi olarak da osmanlı boyunca elazığ'a (mamuret el aziz) bağlı hozat merkezlidir. 1934 iskan kanunu çıkarıldığında tunceli devletin en giremediği yer olarak ünlendiği için baş hedeftir. belediyeler merkezden atanan görevlilerce dolar. 80'ler - 90'lardan hatırladığımız ohal valileri gibi güce sahip olan umumi müfettişler bölgenin merkezi yönetiminden sorumludur. (dersim bölgesi 4 numaralı umumi müfettişlik idi). bunlar devlete tehdit gördüğü köyleri komple boşaltıp ülkenin diğer yerlerine yerleştirebilecek güçlere sahipti ve kararlarının hukuken denetlenebilmesi de facto (pratikte) çok zordu. umumi müfettişlerin en büyük güçlerinden biri de idam kararlarını onaylama yetkisiydi, ki cumhuriyet tarihi boyunca bu müfettişler harici idamın son onay mercii hep tbmm olmuştur. yani devletin oraya isyan bastırmaya gider bir havası vardır. zira isyan çıkacağına %100 emin gibidirler. 1936 yılında bir dersim incelemesi gazetelerde şöyle yazılmış:


* cumhuriyet hükümeti tunceli bölgesini daha efektif kontrol için 6 adet jandarma karakolu kurmaya başlamıştır. bunlar da kahmut, sin, karaoğlan, danzik, haydaran ve meşhur ekmeğiyle hatıralarda yaşayan amutka karakollarıdır. seyit rıza mahkemedeki beyanlarında dersim valisine isteklerini yazdığı bir dilekçeyi yolladığını ama adamlarının yakalayıp vurulduğunu isyana öyle karar verdiğini de ayrıca söyleyecektir. isyan bir kez başladığında seyit rıza'nın ilk hareketi yusufan, haydaran, demenan ve kureyşan aşiretleri arasında ittifak kurmak olur. zaten kendisi de yukarı abbasuşağı aşiretinin ağasıdır. ondan sonra altyapıya zarar verecek hareketlere girişecekler ve jandarmayla çatışmaya başlayacaklardır. resmi kaynaklarda 2. ve 3. seyyar jandarma taburları bölgeye ilk sevk edilen birliklerdir. seyit rıza hareketi artık sürdüremeyeceğini anlayınca teslim olur. tutuklanır, mahkemede idama mahkum olur ve asılır. asılırken de alevi arkaplanına çok uygun bir tiradı bağırarak ölecektir:

"evladı kerbelayık, bi-hatayık, ayıptır, zulümdür, cinayettir."

yani adamın ölürken bile aslında düşünsel arkaplanında hz hüseyin, kerbela, zulüm vs var. alevi olduğu için başına bunların geldiğine inanıp, başlarına bu tip şeyler gelen ehlibeyt bunu nasıl metanetle karşılıyorsa o da aslında aynı şekilde karşılıyor. üstüne böyle klasik/textbook bir sonla ölmekten ötürü sanki onur duyuyor. işlenen suçlar, silahlı muhalefet, kimin ne yaptığı falan resimde ufak bir detay oluveriyor. darağacı göründüğünde alevi dedesi ecdadını çepeçevre sarmış olan zulüm kültüne hiç acımadan dönüveriyor. nasıl dönmesin zaten doğumlarından ölümlerine kadar bu topluluğun damarlarında zaten sıvı halde bu kült akıyor. seyit rıza'nın bugün hatırlanmasının asıl sebebi isyana kalkması, emperyalizme faşizme falan karşı durması değil (nitekim tikko buna inanır) sünni gördükleri baskıcı çoğunluğun alevi lideri asmış olmasıdır.

* komünist propaganda kaynaklarında chp'nin tunceli bölgesindeki kredisinin kaynağını 1938 isyanının bastırılmasını "bu millet celladına niye aşık oldu" gibi başlıklarla arada görürüz. kaynağı bence kemalist cumhuriyetin laikliği getirmiş olması ve geleneksel olarak azınlıkta olan anadolu alevilerinin yüzyıllar sonra "kemal paşalı" sayesinde ilk kez sünniler ile aynı haklara kavuşuyor olmasıdır. devletin her dine aynı uzaklıkta olmasını, laikliği savunan bir parti, sünni siyaseti güden bir partiye göre dersim isyanını bir değil bin kez bastırmış olsun tercih sebebidir.


bundan 30 yıl daha ileri sararsak

1960'larda alevi gençliğinin sosyalist fikirlerle ilk tanışmasına tanık oluruz. deniz gezmiş, hüseyin inan, mahir çayan, ulaş bardakçı ve tabii ki ibrahim kaypakkaya bu ekolün en önde gelenleri ve bayrak sallayanlarıdır. aleviliğin onları sola itme gibi bir gücü ya da isteği yoktur, kendilerinin edindiği sosyalist fikirlerinde alevi altyapının temel yapı taşı olduğunu da ben şahsen düşünmüyorum. ancak bu genç önderlerin aleviliği sola kaydırma gibi bir iddiası yabana atılamaz. bunların beşi birden aynı yıllarda ortaya çıktığından aleviliğin genç liderliği gibi bir imajı da üstlerine almışlardır. tabuta çakılan son çivi olarak da bu liderlerin ikisi asılmış, ikisi teslim olmayarak 1972'de öldürülmüş, kaypakkaya ise sorguda ölmüştür. şimdiye kadar edindiğimiz alevi perspektifinden bakınca ise hz ali'den beri gelen o zulüm kısır döngüsü yine işlemiş olmaktadır. yine sayıca ve kuvvetçe çok olan sünniler, az olan alevileri baskıyla katakulliye getirip asmakta veya vurmaktadır. bu da anadolu aleviliğinin kendilerini hemen benimsemesine yok açacaktır. zira sosyalizmin esaslarını anlamasalar da (anlamaları gerekmese de) çoğun aza olan tahakkümünü çok iyi bilmektedirler. yani bu beşli ideolojik yazılarıyla veya eylemleriyle değil, en çok nasıl ve kimlerin elinden öldükleri yüzünden anadolu aleviliğini sola doğru ittirmiştir diyebiliriz. 1980 darbesi sonrasında gözaltına alınıp işkence gören grubun içinde aslan payı bunlar neticesinde yine alevi çıkacaktır. yani sosyalizm aleviler arasında 10-12 yıl arasında büyük taban bulacaktır.

* ancak bunun da yanında özellikle bu 5 genç hayattayken aleviliğin anahat değerlerini (dedelik, cem, semah) gerilik olarak görüyordu. 1970'lerde sol din tahakkümünden daha bağımsızdı. ancak alevi kültür öğelerini türk soluna enjekte etmekten de geri duramadılar. türkiye'de solun mesela zeybekle değil bağlamayla nefesle daha çok yanyana olması bu sebepledir.


* aleviliğin kürt olan kısmı ile türk olan kısmının yolları 12 eylül'e kadar böyle bir aradadır. 80'lerde bu yol pkk'nın büyümesi ile ayrılmaya başlar. pkk'nın ilk ve öncelikli hedefi alevi hareketine açıktan düşmanlık olmuştur. pkk'nın erken döneminde hareket yalnızca etnik kürttür. apo'nun o dönemdeki demeçlerine bakarsanız kendisine göre devlet pkk'nın güneydoğu anadolu'dan doğu anadolu'ya çıkmasını engellemek için devlet "alevicilik tezgahlamakta" dır. ancak alevi olmadan doğu anadolu'da şeyh sait bile tam barınamamıştı. o noktada bundan da ders alarak pkk'nın alevi hareketine sızdığı 2 yıllık bir dönem vardır. yani pkk kendi kürt alevi hareketini hiç başlatmamıştır. bir de kendi cenahlarını baştan bölmemişlerdir. 1993 madımak katliamı sonrasında ise pkk'nın alevi örgütlerle ilişkisi çok daha ileri boyuta gelmiş bir haldedir. alevi aydınların cenazelerinde örgütün kışkırtmasıyla kalabalıkta "gerilla sivas'a" gibi sloganlar vardır. daha sonra alevi taban'a hoş görünmek için pkk etnik kürt kimliğini ve devletin alevicilik tezgahlaması demeçlerini falan bırakır, misilleme amacıyla yalnız alevi militanlar seçip başbağlar köyünde sünni köylüleri katleder. tüm amaç alevi altyapıyı kazanabilmektir. ama tabii daha sonra tunceli bölgesine pkk'yı getiren doktor baran kod adlı alevi kürt terörist başarılı olup o bölgede yükselince apo kendisine alevi rakip geldiğini görüp bilahare kendisini adamlarıyla beraber öldürtecektir.

* yani pkk alevi hareketine aldığı cepheyi bırakmış onları sahiplenmeye geçmiştir. pkk'nın bu sırada en çok tepki gösterdiği aleviler devletle haşır neşir olanlardır. kamer genç, mehmet moğultay, prof izzettin doğan onlara göre "devlet yanlısı alevicilik" yapan hainlerdir. apo bu sırada sünni islamı "islamın en gerici biçimi" olarak lanse edip aleviliğe tam anlamıyla göz kırpar bir hale gelmiştir. ama ondan iki ay önceki demecinde sünni altyapıyı kaybetmemek için de "gerçek cihad hareketi biziz, asr-ı saadeti biz getireceğiz" falan demekteydi. hatta daha da ileriye giderek ortadoğu'daki tüm kültürü kürtlere bağlamıştı. propaganda organındaki apo demeçlerinden bir kuple seçersek:

"gerçek anlamda alevilik, daha türkler anadolu’ya gelmeden önce kürtler arasında vardır" (yersen)

"yezidilik hiç islamlaşmamış kürtlüktür diyelim biraz. alevilik, yezidilikten sonra en az islamlaşmış kürtlüktür." (norveçlilik sarışın kürtlüktür gibi)

"hz. ali çöl gerillasıydı, biz ise kır gerillasıyız. bu yönüyle de aleviliği en iyi biz temsil ediyoruz." (tamil kaplanları da yağmur ormanı alevisiydi)

* en ilginç kısım ise apo'nun bektaşiliğe karşı aldığı hiç değişmemiş olan tavrıdır. kızılbaş alevilik ve bektaşilik anadolu aleviliğinin iki kolu ise apo bunlardan bektaşiliği türk milliyetçi bir şey görüp devletin aslen bir kürt mezhebi olan aleviliği türkleştirmek için pazarladığı bir şey olarak görür. yani pkk (hdp de diyebilirsiniz) için alevi olmak yetmez. kürt alevi olmadığınız sürece devletçi, milliyetçi ve mezhepçi olarak anılmak vardır.

tkp-ml/tikko'ya geldiğimizde ise alevi sol hareketinin 1968-1980 arasında geçirdiği evrim onları farklı bir sosyalist anlayışa, maoizm'e yönlendirir

zira sosyalist bir devrimi yapacak olan sınıf emekçi olmak zorundadır. türkiye 1917 rusya'sı kadar sanayileşmiş midir? hayır. devrimi yapacak emekçi sınıf o sayede işçi midir? hayır. toplumda başka emekçi kim kaldı? köylüler. o zaman halk savaşını köylüler yapacaktır. özellikle kaypakkaya'nın hayalinde "halk savaşı" olması kaçınılmaz ve olmasından da kaçılmaması gereken belirleyici bir şeydir. ancak maoizm'in sıkıntısı da bir yerde burada. şehirlisinin bile eğitim düzeyinin en fazla lise son terk'e oynadığı 1968'ler türkiye'sinde halk devrimi yapmak için neden silah alıp devletle vuruşmak gerektiğini ilkokulun en yüksek eğitim olduğu köy ortamında anlatabilmek büyük bir efor istiyor. bunun da yanında türk köylüsünün homojen olarak bila istisna "aydınlanması" cumhuriyetin bile yapamadığı bir şey. o yüzden bu işçi köylü kurtuluş ordusunun (tikko) kendilerine pilot bölge seçtiği yerler oldukça sınırlıdır.

* tikko 1980'lerin ikinci yarısı ve 90'ların başında öğrenci olayları zamanlarında edindiği pratikle şehirlerde hücre evleri yapılanmasına gider. ve büyük şehirlerde yayılmaya çalışır. ama insan gücü ve yayılabileceği altyapı pkk'ya oranla çok daha sınırlıdır. pkk'nın kurmaya çalıştığı kürt devletinin kürt tabanında gerçek bir karşılığı varken tikko'nun eylemleri 1980'ler öncesi anarşi ortamından zaten yılmış olan sokaktaki düz adamın çok hoşlandığı bir şey değildir. üstüne yurdum köylüsü zaten lümpenliğin ve geri kalmışlığın kabesidir. kendi sosyalist hayalgüçlerinde köylüler ağa tarafından sömürülen ve buna karşı çıkmak isteyen ancak gücü yetmeyen, bir kıvılcım çakılsa dünyayı yakacak bir şeydir. ama kafayı propaganda kağıdından kaldırıp etrafınıza baktığınızda aynı köylü oldukça oportünist, sınıf atlayıp şehirde rahat yaşamak isteyen, vaktiyle tek parti programı güden ancak sosyo kültürel olarak progresif sayılabilecek bir partiyi de indirerek yerine demokrat partiyi ve menderes'i dini ihtiyaçları yüzünden oyla getirmiş bir güruhtur. bu güruhun da oradan direkten dönüp sosyalist bir halk savaşına girişmesi sağından solundan neresinden bakarsanız bakın imkansızdır.


* tikko ve mlkp köylüyü "aydınlatmaya" ve "sınıf mücadelesinde ileri bir seviyeye çıkarmaya" çalışırlar ancak bunu öyle acınası metodlarla yaparlar ki yani jandarma olarak bizlerin karşı istihbarat çalışması yapmasına bile gerek kalmaz. bir örnekte kozan tarafında bir alevi köyüne gece sohbete gelerek köylülere sınıf mücadelesi, enternasyonel, 1905 rus ayaklanmasının neden devrime dönüşmediği ve mao yoldaş'ın nasıl çin'i kurtardığı falan anlatılır. hayat gailesinde olan köylüler anlatılanların çok ufak bir yüzdesini günlük yaşamlarıyla bağdaştırabilirler. bir diğer örnekte tikko'nun şehir örgütlenmesi partizan sempatizanları sivas'ta bir kahvehanede benzer uygulamalara gider. kahvehanede kimsenin yakov sverdlov ile vladimir lenin ile mao tse tung ile bir alakası ve konuyu anlayabilecek bir altyapısı yoktur. hesabı çaycıya kilitleyip çay içip dönerler. mlkp böyle jenerik sosyalist uygulamaların kendisine taban yaratmadığını görmesi uzun zaman almaz.

* ama alevi tabanında her attıkları da ıska geçmemektedir. alevilerin sosyalist fikre sahip çocuklarının verdiği canlar aleviler arasında radikal sola karşı sempati ve ilgi doğurur. bu özellikle eski dersim yeni adıyla tunceli ili sınırlarında sonsuz bir seviyededir. tikko biraz da bu yüzden "hozat bölge komutanlığı" ile dersim tarafına özel bir ilgi gösterdiğini ele güne duyurup hücre yapılanması ile dağ kadrosu yapılanmasını 1987 sonrasında ağırlıklı olarak tunceli'ye çeker. 2000'lerden sonra ise tunceli tek daimi operasyon alanları olarak kalır. tunceli'de, özellikle hozat ve ovacık'ta örgütün sonsuz bir kredisi vardır. tunceli'nin eğitim seviyesi, aleviliğin kızları da eğitime dahil etmesi sayesinde yüksektir. ve sosyalist fikirler tunceli'de her zaman bir taban bulur. bu da örgüte her zaman insan gücü, ikmal ve barınma sağlar. şartlar bir halk ayaklanması veya savaşına uygun olmasa da örgüt aç ve açıkta da kalmamaktadır. askeri olarak varlıklarını da munzur eteğinde ali boğazı çevresine alırlar. burası hiçbir zırhlı aracın ya da iş makinasının giremeyeceği sarplıkta olduğundan ve epey bir mağara barındırdığından, yaklaşması vesairesi de çok kolay saptandığından örgüte değişmez bir savunma ve barınma insiyatifi verir.

Aliboğazı

* ancak bunun da sonucunda tikko ve mlkp alevi fikriyatına artık kopmamacasına bağlanmış olur. mesela facebook'ta falan parti yayın organlarına ben canım sıkıldıkça gider bakarım. devlet dağ keçilerine tunceli'de avlanma izni vermişse tikko ve partizan'ın buna karşı içtiği antlar, verdiği sözler, "burjuvaziyi yaşatmayacağız" tandanslı tehditleri hep doğal hayatın alevi tarzı korunması ile ilgili şeylerdir. alevi fikriyatında can ve reenkarnasyon sonsuz bir döngü olduğundan ceylanlar geyikler tavşanlar keçiler kutsal hayvanlardır. kışın operasyon dönüşü çevrede zıp zıp zıplayan beyaz dağ tavşanları abartmıyorum kimse avlamadığı yemediği için kuzu boyundadır. yerel halkın buna olan protestosunu açar izlerseniz (link vermiyorum, hit kazandırmayın) en okumuş kesimlerinden gelen argümanlar dahi hep hızır aleyhisselam ceylan idi bunu vuranlar sünnidir, katildir tarzı şeylerdir. tikko'nun mlkp'nin halkla bağını koparmaması bu yüzden alevilikle bağını muhafaza etmesine bağlıdır.

* bu yüzden tikko hiçbir zaman gerçek marksistlik yapıp "din toplumların afyonudur" diyemez. diyemeyeceği bir konuma evrilmiştir. dinin ve bağnazlığın eleştirisini kendi içlerinde yapmaları anadolu aleviliğine olan organik bağları yüzünden imkansızlaşmıştır. tüm militanlarının %95 üstü seviyelerde oradan geldiği ve karşı cinse olan ihtiyaçlarını da devrim nikahı gibi yöntemlerle yine bu altyapıdan karşıladıkları için yemek yedikleri kaba pislemeyi reddederler. tikko'ya göre din toplumların afyonu değil bazı izole ve tarihi olarak güçlü mezheplerce baskı görmüş toplumların yaşama sebebidir. yani tabiri caizse son 30 yılda başlarına gelenler yüzünden resmen dindar sosyalist olmuşlardır.

* en acınası kısımlardan biri ise "devrim şehitliği" denen herzenin anadolu aleviliğine yedirilip durmasıdır. şimdi burada tikko ve mlkp bir tür ölüm kültü üzerinde yaşamaktadır. özellikle tikko'nun geçmişteki her komutanı dağda öldürülmüştür. ancak her ölümün bu kolektif kültü daha da zenginleştirdiğine inanırlar. bir fikrin ne kadar değerli olduğu bu örgütlere göre uğrunda ne kadar kişinin öldüğüyle doğru orantılıdır. ancak bu ölümlerden sonra ölenin cenazesi yeşil ve kırmızı tülbentlere sarılıp, yüzü açık kalacak şekilde etrafında zılgıtlar bir saniye kesilmeden bir tür alevi ayini ile gömülür. özellikle kırmızı ve yeşil kerbela'da ölen hüseyin'e atfedilen renkler olduğundan bu örgüt halk savaşı uğruna ölmüş militanının böyle hüseyin ile yezid arasındaki sürtüşmenin bir şehidi olarak algılanmasına kesinlikle karışmaz. bunun tunceli tabanındaki değerini bilir.

tkpml üniversitelerden militan çekme çalışmasını hemen hiç bırakmamıştır denilebilir

bir ucu niğde bir ucu izmir her şehirde hücre evi yapılanmasına 1994'den beri devam ederler. üniversitelerde radikal sol 1970'lerle kıyaslandığında çok daha az bir kitleye hitap ediyor olsa da insan kaynağı her zaman stabil olduğundan örgütler yetişmiş insan ihtiyacını buralardan karşılar. nitekim sempatizanlıktan militanlığa giden o uzun yola adımı atanların büyük bir yüzdesi tekrar aleviler arasından çıkar. tekrar tekrar hatırlatmak gerekirse bu durum alevi mezhebinin kötülüğünden harisliğinden muhalefet ihtiyacından değil, mevzunun 1968'den beri 50 küsür yıldır süregelen bir gelenek halinde olmasından kaynaklanır. o yolda tam olarak iki buçuk jenerasyon yetişmiştir. artık çocuklar babalarından öyle görmektedir. yeni jenerasyonun etrafında bu kadar çok örnek varken o döngüyü kırıp, mevzuyu tarafsız bir şekilde ele alıp "biz ne yapıyoruz" demek için çok fazla şansı yoktur. bu bahsettiğim hücre evleri örgütün şu an için eğitim safhasının büyük kısmını da yüklenmektedir.

* eğitim demişken 1980-2006 arası tkpml-tikko-dhkpc 'nin kendi bünyesine almak için seçtiği sempatizanların ideolojik eğitim alanı hapishanelerdi. daha spesifik anlatırsak koğuş sisteminde hizmet veren e tipi kapalı infaz kurumlarıydı. seçilen sempatizana ne tip bir suç işleyeceği ve mahkemede ne diyeceği en ince ayrıntısına kadar anlatıldıktan sonra militanların desteğinde ama cana ama mala bir kasıtta bulundurulur ve istenen hapishaneye düşmesi sağlanırdı. sempatizan burada gayrı nizami harp taktikleri, pusu, sızma, patlayıcı düzenekler, sol ideoloji ve halk savaşı konularında 2 yılı aşkın süre eğitim alır ve dışarıya militan olarak çıkardı. yani devletin hapishaneleri tikko ve mlkp/tkpml tarafından aktif olarak terörist üretmek için kullanılıyordu. 2000'lerde f tipinin gelmesiyle koğuş sistemi kalktı ve örgütler çok büyük bir ikileme düşmüş oldular. kendilerinin bu sistemin gelmemesine yönelik verdikleri tepkiden hareketin örgütün canını ne kadar acıttığını da görebiliriz. f tipini protesto için başlanan ölüm oruçları, oturma eylemleri ve hatta ekşi sözlük'te o zaman girilmiş entryler bu büyük değişimi hazmetmekte zorluk çeken örgütlerin de neler hissettiğini bir miktar meydana serdi. ideolojik eğitim bu noktadan sonra hem zorlaşmış hem de decentralized olmuş/lokalleşmiştir.

* 2016 yılından itibaren de tikko için durum çok sıkıntılıdır. bu yıl bir siha saldırısında ovacık'da ölü ele geçirilen şerzan kod adlı tikkocu hasan ataş'ın annesine yazdığı son mektupta cephelerinin sürekli olarak daraldığı ve intikali yalnız gece yapabildikleri yazmaktadır. munzur vadisinin ulaşılmazlığı falan da siha sayesinde kalmadığı için zaten 2013'ten itibaren tikko'nun dağ kadrosu büyük çaplı bir saldırıya girişemeden mağarada bekleşen bir miktar genç durumundayken örgüt pkk ile eş zamanlı eylem kararı almış ve buna olan bağlılığını (bir yerde de çaresizliğini) gösterdiği suriye'deki kürt bölgelerine militan gönderdiği bir 5 yıllık döneme de girilmiştir. tkpml ve tikko sınıf köylü devrimi, halk savaşı, sınıf bilinci falan diye başlayıp alevi-sosyalist devam ettiği ideolojik serüveninde suriye'deki kürtler için ölmeye karar vermesi herhalde tarihlerindeki en büyük ironilerden biridir. suriye'de kürtlerin etnik kürt merkezli bir oluşuma girdiğini ve durumun faşizmle emperyalizmle falan alakasının, kürt milliyetçi bir grubun kürt devleti kurmasının yanında esamesinin okunmadığını görmek için siyasi analist olmaya gerek yok. üstüne tikko burada çatıştığına dair ciddi bir imaj vermek için "ortadoğu parti komitesi" gibi isimler de kullanmaktadır. daha da tepeden bakarsak türkiye işçi köylü kurtuluş ordusu türkiye dışında işçiyle köylüyle alakası olmayan adamları kurtarmak için şu aralar yurt dışında varlık göstermektedir. soran olursa sosyalist enternasyonel derler. yersen.

Hasan Ataş

örgüt bir halk savaşı ortamını 1980 yılı itibarıyla kaybetmiş olduğunu iyi bilmektedir

halk savaşı mantığının, maoist köylü devriminin ve sınıf mücadelesinin türk köylüsü nazarında bir kredisinin olmadığını ve olmayacağını da anlamış gibidirler. askeri olarak gece dahi hareket kabiliyetleri çok sınırlıdır, munzur tarafını tutmak için artık bir komple jandarma komando tugayı kullanmak yerine bütün alanı kontrol etmek için iki tane kıçıkırık siha havalandırmak yetmektedir. bunlar termal arama yapabildiği için de gece intikalde kamuflaj desenli dev golf şemsiyeleri kullanmaya falan da çalışıyorlar. nitekim kendilerinde o siha silah teknolojileri de asla olmayacaktır.

* bunun da yanında kendileri bu halk olaylarını alevi altyapı dışında ne yaparlarsa yapsınlar başlatamadıkları için başka nedenlerle başka yerlerde başlamış her toplumsal olayı da sahiplenme içgüdüleri çok ilginç resmen patolojik bir vakadır. çevreci bir bilinçle başlayan ve anti hükümet protestosuna dönüşen gezi parkı eylemlerinde halkın sokaklara dökülmesinde bu çok ayyuka çıkmıştı. tikko gerçekleşmesine ihtimal vermedikleri ama 50 yıldır ıslak rüyasını gördüğü bu tip olayların bir günde ağaçlar yüzünden gerçekleşmesi sonucu şoka girmiş ve hemen meydanlara çıkma kararı almıştır. bu olayın potansiyelinin farkına varmaları ile atatürk kültür merkezi üzerine ibrahim kaypakkaya posteri asmaları arasında da yazıyla bir gün geçmiştir. yani şartlar onu gerektirdiğinde bir günde çevrecilerin de arkasında bitebilmektedirler. ama yani onu da ben mi anlatayım size, kaypakkaya'nın kendisine desek senin çocuklar 50 yıldır halk devrimini yapamadı ama şehirli burjuvalar ağaçlar kesilmesin diye ayaklanınca senin posterini akm'ye astılar diye.... bence posteri falan bırak adam hayal kırıklığından kendini asardı.

son olarak

tikko öyle böyle diyoruz ama yurt dışına kolu iyi uzayabilen de bir örgüttür. batılı her devlette yaşayan tuncelililer ve diğer aleviler arasında tikko her zaman yanaşabileceği sıcak bir liman bulabilmektedir. internette yaptıkları podcast'lerde örgüt sorumluları yanında alevi dedeleri de zaman zaman çıkıp sorunları falan anlatmaktadır. pkk'nın daha kürt etnik bir ajandası olması yüzünden tikko'nun sadece alevi ortak paydasında bölgeyle kaynaşmış olması yüzünden tunceli genelinde kendilerinin pkk'ya her zaman alternatif sayılan bir tür "bizim çocuklar" yapısı olması yüzünden bu günlere kadar geldiğine inanıyorum. ama bu günler munzur üzerinde silahlı iha'lar gezdiği için bence dağ kadrolarını tasfiye edip politik defterleri açıp sosyalist ajandalarını günümüzün gerçekleriyle baştan düzenlemeleri, herhangi bir dinin veya mezhebin tahakkümünden kurtulup savundukları politikaları sokaktaki düz insana hitap edecek şekilde düzenlemeleri bence herkesin yararına olur. kaypakkaya yoldaşınız da şu gün mezardan çıkıp gelse mücadelesini 1970'lerin gerçekleriyle değil günümüz janrına uygun bir şekle sokardı.


ezcümle,

* o silahlı mücadeleyi vaktinde kazanamadılar ve artık kazanmaları bence imkansıza yakın. hareketin toplumsal tabanı ve gereken modern silah teknolojisi veya kaynağı yok. halk savaşı gibi bir hedef zaten yok ama var olan hedeflerin de uygulanması çok çok zor.

* savunduğukları fikriyat sosyalist mantalitenin alevi filtresinden geçmiş hali. kendini tekrar dışında ne uygulanabilirliği var ne de insanlığa gerçek bir anlam ifade ediyor. makinelerin emekten bağımsız olarak kendilerini ürettiği bir yüzyıldayız. dağda kömbe yiyip yol kesip ovacık minibüsündeki adamlara yakov sverdlov anlatarak şu andaki sınıf mücadelesine bir katkıları pek yok. gerçek emekçi sınıf alevi değilse burjuva diye burun kıvırarak nereye kadar bu işler.

* örgütte solun başka fraksiyonlarına gönül vermiş birilerinin, atıyorum troçkistlerin falan hayatta kalma şansı ülkücülerden de az. “üniversitede sosyalisttim tikkoya katılacağım tartışarak sosyalist fikriyatı genişleteceğim, stalin imgesini kaldırtacağım, belki burjuvaziyle bir ortak payda buluruz yoldaşlarımla” falan diyorsanız sırtınızı duvara vererek, tüfeğin emniyeti açık seriye alınmış vaziyette eliniz de tetikte uyuyun mağarada falan. arkanızdan revizyonist ve oportünist derlerse cesedinizi munzur'da jandarma bulur.

* pkk'nın ıslak rüyalarından biri bütün tunceli'nin hamiliğine soyunmak ve alevilerin sıkıntılarını kürt etnik perspektifine dahil etmek olduğu için o işin sonunda asimilasyon olduğunu göremeyen, ya da bile bile lades diyen bir örgüt bu. tunceli tabanı bunu oldukça iyi biliyor da olsa tikkonun pkk'ya hop dur diyemediği en azından bir 10-15 yıl var. garbis altınoğlu mesela bu işlere girmiyordu. pkk'nın hamilik yapmayacağı bektaşiler için örgütün gık diyebileceğini ben düşünmüyorum.

* nerede olursa olsun boşuna ölüyorlar. ölümlerinden (ya da tikko ağzıyla konuşacaksak "ölümsüzleşmelerinden") fayda sağlayan örgütü de ayakta tutan çok feci hastalıklı bir ölüm kültü var. ancak bu ölümle sağladıkları askeri fayda yazıyla sıfır. biz buradayız mesajı verebilmek için çocukların öldürülmesine sevinen bir yapı bu. üstelik gidip suriye'de falan ölüyorlar.

* anadolu aleviliği ile yaptıkları evlilik kötü bir kısır döngü. bu ülkenin herkese hitap edebilen bir radikal solu bir ihtimalle de onlar sayesinde yok. sol alevileşmiş, alevilik sola kaymış. ikisi de birbirini ittire ittire toplumdan uzaklaşıyorlar.

bu ülke, alevi toplumu ve tunceli bence bunlardan daha iyisini hak ediyordu.