Tanıklarına Dünyada Cehennemi Yaşatan Korkunç Olay: Nükleer Savaş

Nükleer savaş nedir? Nükleer savaşın tarihi nedir? Nükleer savaşta kullanılan silahlar ve etkileri nedir? Kısacası nükleer savaşa dair bilinmesi gereken her şey.
Tanıklarına Dünyada Cehennemi Yaşatan Korkunç Olay: Nükleer Savaş
iStock

nükleer yani çekirdek silahları, enerjisini atom çekirdeğinin parçalanmasından (atom bombası) veya birleşmesinden (hidrojen bombası) alan kitle imha silahlarıdır efendim. bu silahların kullanımına da nükleer savaş adı verilir.

bazıları nükleer silahlar için "nihai silah" derler ve bu konuda hiç mübalağa yoktur.

öncelikle gelin şöyle kısaca bir göz atalım şu şeylere

ayrıca tahrip (patlama) etkisi azaltılmış ama ani radyasyon etkisi artırılmış nötron bombaları yapılmıştır ki, bunun amacı tesislere zarar vermeden personeli yok etmektir. nükleer silahlar 20.yüzyılın başında maddenin enerjiye dönüşebileceğinin keşfi sayesinde tasarlanabilmiştir. bunların beş ayrı yıkıcı etkisi vardır:

1- ilk anda ortaya çıkan çok çok yüksek ısı & ışık
2- patlamanın yarattığı şok etkisi
3- ani veya ilk radyasyon etkisi
4- kalıntı radyasyon. etraftaki etraftaki maddeleri radyoaktif hale getirir.
5- elektromanyetik puls/elektromanyetik darbe. bütün elektrikli ve elektronik cihazları yakar. atmosfer dışında patlatılacak bir bombanın ısı ve patlama etkilerinin olmayacağı ama altındaki geniş bir bölgede haberleşmeyi keseceği, elektrik ağını ve bütün elektrikli cihazları işlemez hale getireceği ifade edilmelidir.

nükleer savaşın tarihi

ikinci dünya savaşının başında başkan roosevelt'e mektup yazan albert einstein, bu silahların mümkün olabileceğini söylüyordu. amerikalılar savaşa girdikten sonra almanların bu tür bir silaha sahip olabileceği endişesini de taşıyarak bu alandaki çalışmalarını hızlandırdılar ve manhattan projesi adını verdikleri çok gizli çalışma ile 1945 yılının 16 temmuz günü new mexico çölünde ilk bombayı patlatarak deneylerinde başarılı oldular. bu bomba 22 kiloton, yani 22 bin ton tnt'ye eşit bir patlama gücüne sahipti. bundan 20 gün sonra 6 ağustos 1945 günü 12 ila 15 kiloton arasında bir güce sahip olan ve "little boy" adı verilen bomba hiroşima kentine düşerek bu yeni savaş türünü bütün dünyaya öğretti (hiroşima meselesi için güzel denebilecek bir belgeseli şuraya bırakıyorum) bunu 9 ağustos 1945 tarihinde nagazaki'ye atılan "fat man" isimli bomba izledi. bu iki bomba amerikalıları, operation downfall'dan kurtardı. ayrıca japonya'nın yenilgisi garanti olsa da bu süreci hızlandırdı.

1945 yazında hem savaşın çok uzun bir süredir devam ediyor olması, hem de okinawa ve iwo jima'da amerikan zayiatlarının fazlalığı bu kararın verilmesini kolaylaştırmıştı. ayrıca savaş ırkçı bir yaklaşımın artarak hakim olmasına da neden olmuştu. savaş süreseydi, nazilerin bütün zulümlerine rağmen amerikalıların bunu almanya'ya atabileceklerini düşünmek zordur. bu belki ancak misilleme olarak veya büyük bir yenilgiyi önlemek için yapılabilirdi. japonya'da ise teslimi hızlandırmak, yeterli bir neden olabilmişti.

atom bombasının bir diğer önemi ise, stratejik bombardımanın istenilen sonucu doğuran yegane biçimi olmasıdır. stratejik bombardımanın amacı hasım gücün savaşa devam azmini yıkmak ve savaşa devam olanaklarını tüketmektir. diğer örneklerde olduğu gibi, bugüne kadar en büyük stratejik bombardımanlara hedef olan almanya ve vietnam'da bile bunun istenilen sonucu tam olarak doğurmadığı görülmüştür.

ikinci dünya savaşı sonrasında bir süre abd'nin nükleer silah tekelini elinde tutacağı sanıldı. ne var ki ruslar iki sene sonra ilk atom bombası denemesini başarıyla gerçekleştirdiler. bu yıllarda iki ülkede sınırlı sayıda nükleer silah bulunmaktaydı ama 1953 yılında her ikisi de hidrojen bombasına sahip oldular. 1950'ler dehşet verici bir nükleer yarışla geçti ve bir yandan bu silahların sayısı on binleri bulurken, bir yandan da güçleri ve etkileri arttı. ne var ki aynı dönemde, bu silahların kolay kolay kullanılamayacağı da ortaya çıktı. bombalar hiroşima ve nagazaki'ye atılırken ne bu kadar korkunç etkileri olabileceği kestirilebiliyor, ne de radyasyon etkisi yeterince biliniyordu. abd ordusu cephedeki askerlerin ne kadar etkileneceğini görmek için bir piyade bölüğünün çok yakınında bomba patlatarak deney yapmış, sonraki yıllarda söz konusu askerlerin çoğu kansere yakalanarak ölmüştü mesela. keza rusların da bu konuda bir köyü kanser eden hikayeleri de yok değildir.

keza gene bu dönemde bütün denemeler yer üstünde veya denizde yapılıyor ve radyasyon döküntüyle ve havayla yayılıyordu. daha sonra bu genel bir mutabakatla yasaklandı ve bütün ülkeler denemelerini yeraltında yapma başladılar. bu arada ingiltere, fransa, çin, hindistan, pakistan ve israil gibi ülkeler de atom bombasına sahip olmak için çaba gösterdiler.

atom silahlarının gelişmesi ve çeşitlenmesiyle birlikte, bunların tevdi vasıtaları da çeşitlendi. başta sadece hava kuvvetlerinin ağır bombardıman uçaklarıyla atılabilirken, daha sonra donanma tarafından daha küçük uçaksavar ve roketler aracılığıyla atılabilmeye başlandı. kara kuvvetleri için de roketler ve ağır topçu vasıtasıyla atılabilen daha küçük nükleer silahlar imal edildi. küçük nükleer silahların amacı direniş ve ana ikmal noktaları ile yığınak yoğunluklarının imha edilmesi veya ilerleyen tank ordularının önünde engel oluşturmaktı. 1950-90 arası nato'daki uzmanlar, olası bir üçüncü dünya savaşında almanya'dan ilerleyecek varşova paktı'nın zırhlı tümenlerini durdurabilmek için taktik nükleer silahları ne zaman kullanmaları gerektiği üzerinde kafa yordular. diğer bir sorun da bunların kullanımının topyekün nükleer savaşa nasıl tırmanacağını kestirebilmekti. işin diğer yanı ise tarafların topyekün bir nükleer baskın karşısında misilleme opsiyonunu ellerinde tutmalarıydı. böylece caydırıcılık sağlanacağı düşünülmekteydi. bu amaçla kıtalararası füzeler ve bunlar için nükleer bir darbede imha olmayacak güçlendirilmiş yeraltı üsleri inşa edildi. ayrıca her biri dünyanın herhangi bir yerinden düşman kentlerini vurabilecek 16 adet kıtalararası füze taşıyan denizaltılar yapıldı. bu denizaltıların bir kısmı atışa hazır halde ve yüzeye çıkmadan aylarca devriyede bulunuyor ver yerlerinin tespit edilmemesi için büyük gayret gösteriliyordu. keza bombardıman filoları da her an kalkışa hazır vaziyette tutuluyordu. bu duruma mad (mutually assured destruction) yani karşılıklı garantili yok oluş adı verildi. böylece hiç kimse nükleer baskın ile üstün gelme macerasına atılmazdı. gene de dünyanın bu dönemi nükleer bir kazaya uğramadan atlatmış olması büyük şanstır. 1961 krizinde ruslar küba'ya nükleer füzeler yerleştirerek avantaj sağlamaya çalıştılar ve dünya bir nükleer savaşın eşiğinden döndü.

yapılan pazarlık sonunda ruslar küba'dan , amerikalılar da türkiye'den nükleer füzelerini çektiler. türkler de bu sayede daha önce haberleri olmayan jüpiter füzeleri nedeniyle nükleer savaşta bir ilk hedef olmaktan kurtuldular. 1960'ların bir başka yeniliği de mırv (multiple re-entry vehicle) adı verilen çok başlıklı kıtalararası füzelerdi. bunlar atmosferin üzerine çıkıyor ve bir süre yörüngede yol aldıktan sonra çok sayıda başlığı birbirinden bağımsız hedeflere gönderebiliyordu. tevdi vasıtalarındaki bu çeşitlenme füzesavar silahlarına da büyük yatırım yapılmasına yol açtı. ne var ki bu alanda garantili vuruş kabiliyetine sahip sistemler geliştirilemedi. biraz bu nedenle, biraz pahalılığından kaynaklanarak ve biraz da garantili füzesavar sistemine sahip olacak tarafın baskına kalkışma olasılığı yüzünden abm (anti ballistic missile) antlaşmaları ile bunların geliştirilmesi yasaklandı. ne var ki ronald reagan zamanında rusya'nın iktisadi sıkıntılarını gören abd, antlaşmayı yenilemeyeceğini söyleyerek yıldız savaşları veya sdı (strategic defence initiative) verilen girişimi başlattı. rusya buna yanıt verecek kaynaklara sahip değildi. ayrıca helsinki antlaşmalarının kolaylaştırdığı ortam , doğu bloğu ile sscb'deki parçalanma eğilimlerini artırmıştı. böylece varşova paktı sscb ile birlikte tarihe karıştı. 1945-90 arası süren soğuk savaş nükleer tehdit altında geçmişti.

nükleer silahlar savaş planlamaları üzerinde büyük bir etkide bulundu. nato ve varşova paktı ülkeleri kuvvetlerini taktik nükleer silahlardan en az etkilenecek ve nükleer döküntüye karşı izolasyona sahip zırhlı birliklere ağırlık vererek geliştirdiler. daha sonra bunları durduracak hassas güdümlü mühimmat ve yakıt-hava bombalarının geliştirilmesi taktik nükleer silahları büyük ölçüde gereksiz hale getirdi. soğuk savaş sonrasında nükleer silahlar ve özellikle de bunları tevdi edecek vasıtaların sayısında azalmaya gidildi. ne var ki bu metinde adı geçen ülkelerin hepsi nükleer silahlarını kıskançlıkla korumaya devam ediyorlar, abd'nin soğuk savaş döneminde elinde olan 12.500'den fazla nükleer silahın yaklaşık üçte birini elinde tutmaya devam ettiği ifade ediliyor ki, rusya'nın da bundan geri kalır yanı olmadığını tahmin etmesi zor değildir.

kısaca tarihinden söz ettiğimize göre, silahlardan daha ayrıntılı olarak bahsedelim

nükleer silahlar gibi şeylerin olasılığı bilim dünyasında yıllardan beri biliniyor ve üzerinde çalışılıyor demiştik. bütün madde, etrafındaki yörüngelerde elektronların döndüğü nötron ve protonlardan oluşan bir çekirdeğe sahip atomlardan ibaretti. bir elementin atom çekirdeğindeki atomik partiküllerin sayısı, onun atom ağırlığını belirler ve bu sayılarla ifade edilirdi. yüksek atom ağırlığına sahip bir atomun çekirdeğine, nötronlar, protonlar, dötronlar ve diğer partiküller çarptığında , bunlar absorbe edilir ve çekirdek ikiye ayrılarak, daha hafif iki atom meydana getirir. bu süreç her iki atom için bir milyon volt enerji açığa çıkarır. bu işlem radyoaktif maddelerde sürekli olarak devam eder ama hiçbir sorun yaratmaz. çünkü ortaya çıkan enerji, bir madde bloku içindeki diğer atomları baypas eder ve uzaya gider.

ancak, bazı radyoaktif maddeleri yeterince büyük ve yoğun bir blok haline getirirseniz, dar bir alanda tek bir nötronun başka bir çekirdeğe çarpmasına yol açan ve bu atomdan sıçrayan partiküllerin başka bir çekirdeğe çarpmasına sebep olan, son derece fazla atomunuz olur. böylece, hepsi aynı anda açığa çıkan milyonlarca ve trilyonlarca atomun enerji yaydığı bir zincir reaksiyonunuz olur. zincir reaksiyonda ortaya çıkan kinetik enerjininyaklaşık %50'si binaları, ağaçları vb. her şeyi konvansiyonel bir infilakın yapacağı şekilde yerle bir eden bir şok dalgası yaratır. konvansiyonel patlayıcılardan esas fark, bu patlamanın şok dalgası gücünde olmasıdır. atom bombalarının gücü, 1000 ton tnt'ye eşit kiloton veya bir milyon tnt'ye eşit megaton olarak ölçülür. kinetik enerjinin %35'i ısı, ışık ve ultraviyole radyasyonu olarak ortaya çıkar. ısı ışın halindedir -infrared radyasyonu- ve ışık hızıyla yayılır. patlamanın merkezinde , ısı 10.000.000 santigrat dereceye ulaşır. konvansiyonel patlayıcılar 5000 derece ısı çıkarabilir. kinetik enerjinin kalan %15'i , zarar verici çeşitli nükleer radyasyonlar halinde ortaya çıkar. bu radyasyonların bazıları insanları ilk infilak sırasında öldürür veya sakatlar. daha fazlası (yaklaşık üçte ikisi) dünyaya inen radyoaktif toz bulutundadır. bu radyoaktif serpinti'nin bir kısmı infilaktan birka. saat sonra meydana gelebilir, fakat tek bir patlamanın serpintisi, atmosferin ne kadar yükseğinde olduğuna bağlı olarak, aylarca ve hatta yıllarca yağmaya devam edebilir. rüzgar vasıtasıyla binlerce mil uzağa gidebilir.

dipnot: 10.000.000 santigrat derece gibi bir ısıda acı çekmeden buharlaşırsınız. hiroşima'da bombanın atıldığı ilk 10 km'lik çap içerisinde gölgelere benzer şeyler oluşmuştu mesela. bu ısıya maruz kalan insanların duvara veya yere çizilmiş gibi gözüken, ama aslında buharlaşmadan arta kalan silüetleridir bunlar.

bunlara "nükleer gölge" denir:


neyse efendim, devam edelim

bu "fisyon" reaksiyonunu kullanan silahlara genel olarak "nükleer silah" denir işte. başka bir işlem ile (füzyon) daha güçlü bombalar yapılabilir. bu , iki hafif elemenin çekirdeklerini birleştirmeyi kapsar. bu işlemde, birleşen iki elementten daha hafif bir element ortaya çıkar. kütledeki fark enerji olarak açığa çıkar. iki hafif elementin füzyonu (birleşmesi) uranyum 235 gibi ağır bir elementin fisyonundan daha az bir enerji açığa çıkarabilir. ama zincir reaksiyon farklıdır. çünkü hafif atomlar daha küçüktür. maddenin belli bir hacminde bunlardan daha fazla bulunur. bir füzyon bombası, aynı büyüklükteki bir fisyon bombasından 4 kat daha fazla enerji ve altı kat daha fazla nötron ışını açığa çıkarabilir.

fisyon bombaları geliştirilen ilk türdü. en genel bölünebilir maddeler u-235 ve u-233 , uranyum ve plutonyumun kararsız izotoplarıdır. plütonyum, neptünyumu dötronlarla bombardıman ederek veya uranyum 238'e bir sürü kimyasal zımbırtı yaparak ortaya çıkarılan insan yapısı bir elementtir.

plütonyum 239'un kritik kütlesine erişmek için 15 kilogramlık bir parçaya ihtiyaç vardır ; uranyum 235 için kritik kütle yaklaşık 50 kilogramdır. bir bombada kritik kütleyi sağlamanın iki yolu vardır. bir tanesii, bölünebilir maddenin, birbirine tam olarak uyacak şekilde işlenmiş iki parçasını kullanır. bunlar bombayla imla hakkıyla (patlayıcı maddeyle) beraber yerleştirilir. birleştikleri zaman kritik kütleyi oluştururlar ve nükleer patlama meydana gelir. ikinci yöntem bölünebilir maddenin süngerimsi (üstü deliklerle dolu olup, atomların uygun bir oranının diğer atomlarla temas etmediği bir toprağını kullanır. bu tür bir bombada, bölünebilir maddenin dışındaki patlayıcılar, kritik kütleyi oluşturacak bir baskı yaratır.

füzyon bombaları, sadece çok yüksek ısıda birleşen hafif elementleri kullanır. bu nedenle bunlara "termonükleer bomba" denir. bu bombalarda ısı, bir fisyon patlamasıyla sağlanır.

nükleer patlamalar üzerindeki araştırmaların çoğu minyatürleşmeye yönlendirildi. abd, nükleer mermiler atmak üzere takma "atom topu" olan 280 mm'lik muazzam bir obüs geliştirdi. nakledilmesi epeyce zordu. fakat abd sıradan bir 8 inçlik toptan veya obüsten ateşlenebilecek bir mermiye sahip olmadan önce zar zor denenebildi. daha sonra , 155 mm'lik toplara göre daha küçük bir atom mermisi yapıldı. nükleer infilaklar için sayısız roketler, bombalar ve mermiler tasarlandı. nükleer su bombaları bile vardır. özellikle dehşet veren ise, medyanın "nötron bombası" , abd ordusunun "geliştirilmiş radyasyon cihazı" dediği bir silahtır.

nötron bombası infilak edecektir, ama bu infilak bir nükleer silahın yanında fazla bir şey sayılmaz. bütün yaptığı, bölgedeki binalara, araçlara ve insan yapısı hiçbir şeye zarar vermeden ve radyasyonla kirletmeden, herkesi öldürecek çapta nötron ışınları yaymaktır. belki de bu tek etki, (yakıp yıkmadan öldürmek) kamuoyunun nötron bombasına bu kadar dehşetle bakmasına neden olmuştur.

bu silahların hiçbiri henüz kullanılmamıştır 

(ki umarım kullanılmaz) bunun nedenlerinden biri, küçük bir "taktik" nükleer silahın kullanılmasının bile düşmanı nükleer icbm gibi daha büyük bir şeyle misilleme yapmaya sevk etmesi olabilir. diğeri ise, birkaç taktik nükleer silahın serpintisinin yaratabileceği tehlikenin tam olarak kestirilememesidir. hiroşima'daki radyoaktif serpinti tahmin edilenin çok üzerindeydi mesela.

tarihte sadece iki kere kullanılmış olmalarına rağmen, nükleer silahlar hem harbi hem de uluslararası ilişkileri kesinlikle etkilemiştir. etkisi bugün caydırıcıdır ve umarım sadece caydırıcılık seviyesinde kalır...

Atom Bombasının Viran Eylediği Hiroşima'da Kararan Hayatıyla Barışın Simgesi Olan Sadako Sasaki