Suriye, Zamanında Fransa'dan Bağımsızlığını Nasıl İlan Etti?
suriye’nin fransız imparatorluğu’na karşı isyanı
birinci dünya savaşı'nın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan en önemli meselelerden biri, savaşın mağlup tarafında yer alan osmanlı imparatorluğu’nun geleceği ve özellikle de bugünkü arap yarımadası, filistin, ürdün, lübnan, suriye ve ırak gibi toprakların nasıl paylaşılacağıydı.
osmanlı devleti, almanya ve avusturya-macaristan imparatorluğu ile ittifak devletleri safında savaşa katılmış, ancak savaşın sonlarına doğru filistin, suriye ve ırak cephelerinde ağır yenilgiler almıştı. 30 ekim 1918’de imzalanan mondros mütarekesi ile osmanlı savaştan resmen çekilmiş ve fiilen teslim olmuştu. bu mütareke, osmanlı ordusunun dağıtılmasını ve önemli bölgelerinin itilaf devletleri tarafından işgal edilmesini öngörüyordu. 1920’de dayatılan sevr antlaşması ise osmanlı topraklarının büyük bölümünü paylaşmayı ve imparatorluğu tarihe gömmeyi amaçlıyordu. bu gelişmeler, osmanlı devleti'ni mağlup ve çözülme sürecine girmiş bir devlet haline getirdi.
savaş sırasında britanya ve fransa, osmanlı'nın elinde kalan bu geniş bölgeyi kendi nüfuz alanlarına bölmek üzere gizli anlaşmalar yapmışlardı. öte yandan britanyalılar, osmanlı’ya karşı arapları isyan etmeye teşvik etmiş ve bağımsız bir arap devleti kurulacağına dair sözler vermişti. bu vaatlerin etkisiyle, mart 1920’de şam’da toplanan arap milliyetçileri suriye’nin bağımsızlığını ilan ederek mekke şerifi hüseyin’in oğlu faysal’ı kral ilan ettiler.
bu bağımsızlık ilanı, yalnızca bugünkü suriye’yi değil, aynı zamanda lübnan ve filistin’i de kapsayan "büyük suriye" idealini taşıyordu. ancak çok geçmeden, fransızlar ve britanyalılar bölgenin paylaşımı konusunda kesin bir anlaşmaya vardı ve bu anlaşma uyarınca arapların kurduğu bağımsızlık hükümeti tanınmadı. britanya, filistin, ürdün ve ırak’ı kendi kontrolüne alırken; fransa ise suriye ve lübnan üzerinde hak iddia etti. böylece "büyük suriye" hayali kısa sürede sona erdi ve fransız ordusu şam’a girerek arap yönetimini zorla devirdi. ardından her iki güç de, bölge halklarının bağımsızlığa "yeterince hazır" olmadığını ileri sürerek milletler cemiyeti’nden bu toprakları geçici olarak yönetme yetkisi aldı.
fransa’nın kontrolüne giren bu topraklar, etnik ve dini açıdan büyük bir çeşitliliğe sahipti. sünni müslüman araplar çoğunluğu oluştururken, kuzeyde kürtler, lübnan’da marunî hristiyanlar ve kuzeybatıda alevi toplulukları yaşıyordu. güneybatıda ise cebel dürzi dağlık bölgesine yerleşmiş olan dürziler bulunuyordu. 11. yüzyılda ortaya çıkan dürzilik, islam kökenli olmakla birlikte, öğretileri ve inanç sistemi nedeniyle hem sünni hem de şii çevreler tarafından geleneksel islam’dan sapmış sayılmış ve bu yüzden tarih boyunca çoğu zaman ayrıksı ve dışlanmış bir topluluk olarak görülmüştü.
isyanın ortaya çıkışı
fransızlar, suriye’yi etnik ve dini gruplara göre beş sözde devlete bölerek suriyeli milliyetçilerin yükselişine karşı koymaya çalıştı. ancak dört yıl sonra, ülkedeki fransız kontrolünü sarsan bir çatışma baş gösterdi: büyük suriye isyanı.
dürziler, osmanlı yönetimine karşı daha önce de defalarca ayaklanmıştı. fransızlara karşı direniş ise, haçlı seferleri’nden bu yana savaşçı kimlikleriyle bilinen dürziler tarafından başlatıldı. ilk çatışmalar 1922 yılında başladı. önde gelen dürzi lider sultan el-atraş, evine sığınan milliyetçi militana yönelik fransızların tutuklama girişimine karşılık olarak bir askeri konvoya saldırdı. bu olayın ardından yaklaşık bir yıl sürecek gerilla savaşı başladı. mücadele, fransız yönetiminin ilan ettiği afla sona erdi.
bu arada cebel dürzi’ye atanan fransız yüzbaşı gabriel carbillet, ülkedeki gerçeklikle pek örtüşmeyen bir anlayışla, toprak sahipleri yerine köylüleri desteklemeyi amaçlayan bir modernleşme politikası başlattı. aynı zamanda kamu kurumlarında zorunlu çalışmayı öngören bir sistem getirdi ve bu da büyük bir hoşnutsuzluğa yol açtı. sömürge askerleriyle yerel halk arasındaki çatışmalar sıklaştı. fransız subaylarına ev kiralamayı reddeden ya da yolda selam vermeyenler tutuklanıyor, dövülüyor, hatta keyfi şekilde öldürülüyordu. 1925 yılının haziran ayında bir dürzi heyeti, fransız yüksek komiseri maurice sarrail’e şikâyetlerini iletmek üzere gitti, ancak sarrail onları kabul etmeyi reddetti. bir ay sonra sarrail, dürzi liderleri müzakere için çağırdı, fakat onları tutukladı.
büyük isyanın başlaması
dürzi liderlerin şam’a çağrılıp tuzağa düşürülerek tutuklanması, halk arasında büyük bir öfke yarattı. sultan el-atraş ise bu davete hiç katılmadı. şam’dan otomobille kaçtıktan sonra cebel-i dürzi’de halkı silahlandırarak isyan başlattı. fransızların izole edilmiş bazı garnizonlarını sürpriz bir şekilde ezmeyi başardı ve ardından halkı "yabancı hükümetin zorbalığını ortadan kaldırmak" için ayaklanmaya çağıran bir bildiri yayımladı. bildiri, anayasa hazırlayacak seçilmiş bir ulusal hükümetin kurulmasını, fransız birliklerinin suriye’den çekilmesini, güvenliği sağlayacak bir suriye ordusunun oluşturulmasını ve fransa’da ilan edilen insan hakları bildirgesi’nde yer alan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerinin suriye’ye uygulanmasını talep ediyordu. bildiriye, suriye direniş kuvvetleri komutanı sultan el-atraş ünvanıyla imza attı.
el-atraş, liderliğiyle öne çıktı ve halkı etrafında toplamayı başardı. bildirilerinde 'din allah’a, vatan hepimizedir' diyerek birlik çağrısı yaptı. isyan, suriye’nin büyük bir bölümüne kısa sürede yayıldı. ancak fransızlara karşı birleşen grupların hedefleri oldukça farklıydı. suriyeli milliyetçiler, dağınık güçleri tek bir ulusal hareket etrafında toplamak istediyse de bunda başarılı olamadılar. hristiyanlar, kürtler ve aleviler isyana destek vermedi ve lübnan’da neredeyse hiç etkili olmadı.
1925 yılının ekim ayında isyancılar, şam’a yöneldi. şehri savunan fransızlar, isyancılara destek verdikleri gerekçesiyle civar köyleri ateşe verdi ve halkı sindirmek için teröre başvurdu. öldürülen 24 isyancının cesetlerini şam sokaklarında sürükleyip bir meydanda bıraktılar. buna rağmen, isyancılar kentte büyük bir saldırı düzenlediğinde şam halkı onlara destek oldu.
fransızlar önce tank gönderdi, ancak bu girişim başarısız olunca birliklerini şehirden çekip üç gün süren ağır bir hava bombardımanına başladı. bu saldırı, sivil halkın sistematik olarak hedef alındığı ilk büyük hava saldırılarından biri olarak kayda geçti. şehrin birçok mahallesi yerle bir oldu ve yaklaşık 1.400 sivil yaşamını yitirdi.
yenilgi ve direnişin bastırılması
bombardımanlar isyanı durdurmadı ve 23 aralık 1925'te henry de jouvenel, sarrail'in yerine yüksek komiser olarak atandı. ertesi yıl, isyancılar ve fransızlar şam'ın mahallelerinde yeniden çatıştı, bu da 100 isyancının ve 500 sivilin öldüğü yeni hava ve topçu bombardımanlarına yol açtı. ağustos 1926'da jouvenel’in yerine auguste henri ponsot geçti. çok daha fazla asker, tank ve uçakla fransızlar isyancı merkezleri birer birer bastırdı. 1927 mayıs'ında büyük suriye isyanı bastırılmıştı. yaklaşık 2.000 fransız askeri ve 6.000 isyancının öldüğü, 100.000'den fazla sivilin ise çatışmalardan kaçmak zorunda kaldığı tahmin edilmektedir.
suriyeliler yenilmişti ama boyun eğmediler. 1936 yılında, bir dizi öğrenci protestosu ve genel grevin ardından fransız hükümeti suriyeli partilerle, 1946’da ikinci dünya savaşı'nın bitiminde gerçekleşecek olan bağımsızlık sürecini müzakere etti.
suriye’nin bölünmesi
fransızlar, manda yönetimi altındaki bölgeyi beş devlete ayırdı: arap sünnileri, şiileri, kürtleri ve diğer azınlıkları barındıran halep; arap sünnilerden oluşan şam; nusayrileri (alevileri) ve diğer azınlıkları kapsayan lazkiye; hristiyanların yoğunlukta olduğu lübnan; dürzilerin yaşadığı cebel dürzi. iskenderun sancağı ise 1939 yılında türkiye’ye verildi.
sonuç olarak
fransa'nın askeri müdahalesi ve ardından gelen bölünme politikaları, suriye’deki ulusal birlik arayışlarını uzun yıllar sekteye uğrattı. farklı dini ve etnik gruplar arasında derinleşen ayrılıklar, suriye'nin modern tarihinde süregelen toplumsal ve siyasi krizlerin temelini oluşturdu. ancak tüm baskılara rağmen suriye halkı bağımsızlık talebinden vazgeçmedi ve bu mücadelenin sonunda, 1946 yılında fransız manda yönetiminin sona ermesiyle resmi bağımsızlığına kavuştu.