Sultan Süleyman'ın, Mustafa'nın Ardından İdam Ettirdiği Şehzade Bayezid'in Öyküsü

Şehzade Bayezid kimdir? Sultan Süleyman'ın, 1553'te idam ettirdiği Mustafa'nın ardından, 1562'de idam ettirdiği, Hürrem Sultan'dan olan oğlu Bayezid'in hikayesi.
Sultan Süleyman'ın, Mustafa'nın Ardından İdam Ettirdiği Şehzade Bayezid'in Öyküsü

şehzade bayezit: şehzade mustafa'nın yapmadığını yaparak isyan eden, fakat süleyman'ın selim'in tarafını tutmasıyla mağlup olan osmanlı şehzadesi.

şehzade bayezid, kanuni sultan süleyman ile hürrem sultan'ın oğullarından biriydi. zaten hürrem sultan deyince, akla sadece saray entrikaları değil, çocuklarını padişah yapma uğruna göze aldığı her türlü mücadele gelir. bayezid de işte bu mücadelenin tam ortasında, annesinin umutlarını sırtında taşıyan bir şehzade olarak büyüdü. zeki, hitabeti kuvvetli, savaş meydanında cesur, halkla arasına mesafe koymayan karizmatik bir figürdü. hürrem'in mustafa karşısında selim ve bayezid'i öne çıkarması, bu iki kardeşin kaderini birbirine en baştan düğümlemişti zaten. bayezid, ağabeyi selim'e göre halktan daha çok destek görüyordu. selim ağır başlı ama içine kapanık ve içki düşkünü biriydi. bayezid ise biraz daha delifişek bir karakterdi. bu da onu sevdiriyordu ama aynı zamanda saraydaki “itaatkâr şehzade” algısından uzaklaştırıyordu. osmanlı'da padişah olmak sadece zekâ ve halk desteğiyle olmuyordu; sistem, mutlak itaati bekliyordu. bayezid ise bu çizgiyi zamanla aşmaya başlayınca ipler kopmaya başladı. asıl mesele 1553'den yani mustafa'nın idamından sonra başladı. bayezid, kütahya sancakbeyi, selim ise manisa sancakbeyi olarak görev yapıyordu. o dönemlerde hangi şehzadenin sancağı merkeze daha yakınsa, padişahlık için o daha avantajlı sayılırdı. manisa, o dönemki hudut anlayışına göre istanbul'a daha yakın sayılıyordu ve aynı zamanda taht sancağı olarak görülüyordu, yalnızca padişah olması beklenen şehzadeler manisa'ya tayin edilirdi. yani bu, selim'in taht için bir adım önde başlaması demekti. ama bayezid bu durumu kabullenmedi. şehzade mustafa'nın idam edilmesi ve şehzade cihangir'in de abisinin ölümünün ardından yaşadığı travmaya dayanarak ölmesiyle, bu iki şehzade taht için mücadele etmeye başladılar. aslında 2.selim, taht için uygun görülmeyen tek şehzadeydi. hatta bununla ilgili şöyle bir diyalog vardır: şehzade selim, musahibi celal bey ile bir sohbetinde halkın kendisi hakkında ne düşündüğünü merak eder ve “halk arasında bizim için ne derler?” diye sorar. celal bey ise, “halk ve ordu şehzade mustafa'yı ister. sultan süleyman şehzade mehmet'i, hürrem sultan şehzade bayezid'i tutar” der. şehzade selim ise, “selim fakiri de allah istesin. biz sefamızı sürelim, yarının sahibi var” der. günler gelip geçer, şehzade bayezid zamanla babası kanuni'nin kararlarına karşı daha fazla direnç göstermeye başlar. artık sadece bir “asi şehzade” değil, potansiyel bir isyancı haline gelir.


selim ve bayezid arasındaki çekişmelerde hürrem sultan'ın vefatıyla birlikte, bayezid iyice yalnızlaşmaya başlar

bayezid'in isyankar tavırlarından hoşlanmayan süleyman, iki kardeş arasındaki tartışmalar artık geri dönülemez aşamaya gelince 2.selim'in tarafını tutmaya başlar. selim'i konya'ya, bayezid'i de adeta "abinden ibret al!" dercesine şehzade mustafa'nın sancağına yani amasya'ya tayin eder. fakat bayezid babasının tayininin ne anlama geldiğini anlar ve amasya'ya gitmemek için sürekli bahaneler uydurur, kanuni bayezid'i çeşitli vaatlerle oyalamaya çalışır ve bayezid bir mektubunda babasına "padişah olan yalan söyler mi hiç?" şeklinde sitem eder, kanuni iki oğluna da nasihatçiler gönderir ve bayezid bu ısrarların sonucunda amasya'ya gider. sonunun yaklaştığını anlayan ve iyice köşeye sıkışan bayezid, açıkça isyan bayrağını çekmeye karar verir. aslında onun için belki de son bir şans, son bir hamleydi bu. kendi ordusunu topladı ama selim'in ordusu daha düzenli ve arkası daha sağlamdı. üstelik kanuni de, oğlu bayezid'in karşısında yer almıştı artık. iki ordu konya ovası'nda karşılaşır. şehzade bayezid ilk başta birçok paşadan ve beyden destek görür, fakat kanuni selim'in tarafını tutunca paşalar ve beyler taraf değiştirir ve selim'in tarafına geçerler. süleyman, selim'e destek olmak için sokollu mehmed paşa ve yeniçerileri gönderir. bayezid'in askerlerinin çoğu kılıç tutmayı daha yeni öğrenmiş tecrübesiz kişilerden oluşurken, selim'in düzenli ve yıllarını savaş meydanlarında geçirmiş bir ordusu vardır. çarpışma sonunda bayezid ağır bir yenilgi alır ve kaçacak yeri kalmamıştır. ayrıca katli için ferman çıkarılmıştır, bu yüzden yüzünü doğuya, safevî topraklarına çevirir. bayezid, çaresizce safevîler'e sığındı. düşman kapısına giden bir osmanlı şehzadesi.. safevî şahı tahmasb, bayezid'i iyi karşıladı gibi görünse de aslında bu işin arka planında epey hesap vardı. tahmasb'ın kardeşi elkas mirza yıllar önce osmanlı'ya sığınmıştı. şimdi sıra tahmasb'taydı. bayezid'i sahiplenerek bir anlamda intikam alıyordu ve çevresine "bu bize elkas'a karşılık tanrı'nın verdiği büyük bir bağıştır" demişti, yani yaşananları unutmamıştı. hatta bayezid için "bu bizim elkas mirza'dan bile daha akılsız" demişliği de vardı. fakat yine de, sanıyorum ki osmanlı'yla iyi bir ilişki kurmak için arabulucu rolü üstlenmek istedi ve kanuni'ye gönderdiği mektupta bayezid'in cehalet yüzünden isyan ettiğini, kardeşi ile yapılan savaşta yenilince başka çıkar yol olmadığı için kendisine sığındığını belirtmiş ve osmanlı devleti arasında dostluğun bulunduğunu dile getirerek bu durumda bayezid'in bağışlanmasını istemiştir. kanuni cevap olarak yazdığı mektubunda bayezid'in hatalarını sıralamış ve onu isyana teşvik eden adamlarını iran'da bırakarak amasya'ya dönmesini, eğer bunu yaparsa durumu değerlendireceğini söylemiştir. ancak bu sığınma, aslında bayezid'e huzur getirmedi. iran'da sürgün hayatı yaşadı. ilk başta bir prens gibi ağırlandı ama zamanla osmanlı'dan gelen diplomatik baskılar sonucunda göz hapsine alındı. şah tahmasb, bir noktadan sonra bayezid'in artık kendisi için sadece bir “pazarlık kozu” olduğunun ve şehzadenin sonunun çoktan geldiğinin farkına vardı ve şehzadenin osmanlı'ya teslimi için pazarlık yapmaya başladı.


bayezid meselesi artık bir diplomasi krizine dönüşmüştü

kanuni, oğlunun kendisine meydan okumasını asla affetmiyor, onun varlığını osmanlı tahtı için büyük bir tehdit olarak görüyordu. bu yüzden sürekli olarak şah tahmasb'a elçiler göndererek bayezid'in teslimini istedi. tahmasb, bu işi hem siyasi hem de maddi bir fırsata çevirmek istedi. osmanlı ile savaş halinde değildi, ama dostluğun da bir bedeli olacaktı. sonunda uzun müzakereler ve yüklü miktarda altın ile hediyeler karşılığında bayezid'in teslim edilmesine karar verildi. şehzade bayezid, tahmasb'a sığınırken ondan "beni asla babama teslim etmeyeceksin, değil mi?" şeklinde bir söz ve yemin almıştı. tahmasb bu yemininden dönmemek için şehzadeyi süleyman'ın elçilerine değil, selim'in elçilerine teslim etmişti. kanuni ve tahmasb arasındaki anlaşmaya göre, bayezid'in teslim edilmesi halinde osmanlı 1 milyon 200 bin altın ve kars kalesini verecekti, ayrıca selim padişah olduğunda da iki devlet arasında dostluk olacaktı, fakat bayezid selim'in elçilerine teslim edilince ve idam edilince, süleyman tahmasb'ın sözünü tutmadığını söyleyerek kars kalesini vermedi ve vaat ettiği altını 500 bin eksik olarak verdi. bayezid ve oğulları, safevîlerin elinden osmanlı elçilerine teslim edildi. artık kaderleri belli olmuştu. babası kanuni, oğlunun idamı için zaten ferman çıkarmıştı ve elçiler, hem bayezid hem de oğullarını idam etti. bu idam sürecinde selim'in rolü de çok büyüktü. normalde selim kendi başına bu kadar güçlü değildi, ama babasının desteği sayesinde her şey lehine gelişti. sokollu mehmed paşa gibi devletin kudretli adamları selim'in tarafındaydı. kanuni'nin gözünde selim artık “itaatkâr” oğul, bayezid ise “asi” oğlu temsil ediyordu. dolayısıyla selim'in gelecekteki taht yolunun önü bayezid'in ölümüyle tamamen açıldı. bayezid'in sonu, hem selim'in siyasi baskısıyla hem de kanuni'nin devlet anlayışındaki katı çizgisiyle şekillendi. bayezid ve oğullarının cenazeleri istanbul'a götürülmek üzere yola çıkarıldı. ancak sivas'a gelindiğinde büyük bir olay yaşandı. bayezid, özellikle anadolu halkı arasında çok sevilen bir şehzadeydi ve halk, onun haksız yere öldürüldüğünü, asıl padişah olması gereken kişinin o olduğunu düşünüyordu. cenazelerin sivas'a getirildiğini duyan kalabalık halk, derin bir öfke ile osmanlı askerlerinin üzerine yürüdü. askerler bu tepki karşısında büyük bir panik ve korku yaşadı. kalabalığın saldırısıyla karşı karşıya kalan askerler, cenazeleri korumak yerine korkarak geri çekildiler, bayezid'in ve oğullarının cenazesi sivas'ta bırakıldı. böylece bayezid'in naaşı istanbul'a ulaştırılamadı ve sivas'ta bulunan melik-i acem türbesi'ne defnedildi.

kimi tarihçiler bayezid'i “halkın şehzadesi” olarak görürken, kimileri ise onun hatalarını, aceleciliğini ve itaatsizliğini öne çıkarır.