Steven Spielberg'ün 28 Yaşındayken Jaws'ı İlk Çektiğinde Verdiği Röportajın Çevirisi

Spielberg, Jaws'ı çekerken neler düşünmüş, neler yapmış? Bunları özetleyen bir söyleşi, buyrun.
Steven Spielberg'ün 28 Yaşındayken Jaws'ı İlk Çektiğinde Verdiği Röportajın Çevirisi

- jaws'ın çekimleri esnasında yaşadığınız kızgınlık ve strese değdi mi?

+ değdi, çünkü yazdığım ilk film olan close encounters of the third kind'ı kimse yapmak istemiyordu; jaws'ın gişe başarısı üzerine herkes talip oldu. yani jaws'ın bana ilk faydası, stüdyonun close encounters'a yeşil ışık yakmasını sağlaması oldu. ikincisi, kariyerimin geri kalanında yaptığım tüm filmlerde son kurguyu benim yapmamı sağladı.

fakat jaws'a esas borçlu olduğum şey beni hayatın gerçekleriyle yüzleştirmesi ve daha alçakgönüllü olmamı sağlaması oldu. çekimleri yaptığımız bölgelerde aylarımızı geçirince herkesin sinirleri bozulmaya başladı, işimin yarısı settekileri dizginlemekti. çalışanlar ve oyuncular ailelerine ne zaman dönebileceklerini merak ediyorlardı, dolayısıyla jaws'ın çekim süreci herhangi bir film çekimine benzemiyordu, tamamen insan ilişkilerine dayanıyordu. bana "filmi ne zaman bitireceksin?" diye sorup duyuyorlardı, ben de "doğa ana'ya sorun! bilmiyorum!" deyip duruyordum. oluşan hatalar insan kaynaklı değildi, denizin ortaya çıkardığı durumlar çekime engel oluyordu. karaya çıkınca her şey normalleşiyordu. çekimin ilk bölümünü programın dışına çıkmadan tamamlayabildim. sonrasında ortaya çıkan mekanik sorunlar (robot köpek balığı ile alakalı) çekim yapmamızı engelledi. orada karaya dönüp kıyıdaki sahneleri çekmeliydim, hata yaptım. bu tür teknik sorunlar meydana geldiğinde beklemekten ve dalgaların üstünde zıplayıp birbirimizi kusarken izlemekten başka bir şey yapamadık.

- o süreçte senaryo üzerinde çalışıp yeni fikirler bulduğunuz söyleniyor...

+ doğru. köpek balığının çalışmaması, ray harryhausen'dan çok alfred hitchcock'un tarzına yaklaşmamızı sağladı; çünkü harryhausen istediği efekti kullanarak kafasındaki görüntüyü perdeye aktarabiliyordu. köpek balığını kontrol edemeyince senaryoyu onun görünmeyeceği şekilde yeniden yazdım. çoğu insan filmin bu sayede daha etkileyici bir hal aldığını söylüyor, birçok sahnenin ünlenmiş olmasından da anlaşılıyor bu durum.

- bugün çoğu sinemacı cgi’dan destek alıyor, bunun yaratıcılığa sekte vurabileceğinden endişelenenler de var...

+ cgi kullanana zarar veren bir silaha dönüşebiliyor. ilk cgi efektini kullanan young sherlock holmes filminin yapımcılığını üstlendim, ve cgi karakterlerin yer aldığı ilk film olan jurassic park'ı yönettim; böylece o teknolojiyle ilgili kendi payıma düşeni yaptığımı düşünüyorum. james cameron da the abyss ve terminator 2'de harika işler çıkardı. bazen, teknolojinin sunduğu güç aklınızdaki her şeyi perdeye aktarabilmenizi sağlayınca, işin zevkli kısmını unutuyor ve taviz vermek zorunda kalıyorsunuz. bu yanlışa ben de düşüyorum.

nedenini bilmiyorum (belki stan winston'ın tasarladığı gerçek dinozorlarla dijital efektleri sentezlediğimiz içindir), ancak ben jurassic park'ı izleyince cgi efektleri fark edemiyorum. tüm filmde toplamda 58 veya 60 dijital çekim vardır zaten. çektiğim devam filminde de dört tane daha dijital çekim vardı, hepsi bu. ilk filmi yaparken dijital çekimlerle el yordamıyla tasarlanan efektleri sentezlemek için uğraşan kişi de stan winston'dı.

- jaws'ın başrol oyuncularının üçü de karakter aktörü. bugün de çok sayıda karakter oyuncusu var, ancak öyle kombinasyonlar yapabilmek bugün çok daha zor gözüküyor. 70'lerde karakter aktörleri kadroda en fazla parayı alan oyuncular olabiliyordu ve filme gerçekçilik katıyorlardı; onları görünce köpek balığının gerçekliğine inanıyordunuz. bunu çoğu filminizde yaptığınızı fark ettim, baş rolleri ilgi çekici oyunculara veriyorsunuz...

+ seyirci olarak izleyeceğim filmleri seçerken de buna dikkat ederim. insanlık tarihinde mihenk taşı olmuş kişilerin çoğu, normal kişilerin bakıp "bu ben de olabilirdim" diyebileceği tiplerdir. filmde özdeşleşebileceğim bir karakter var mı, olayları onun gözünden görebilir miyim diye düşünürüm. harrison ford örneğin, han solo rolünde oldukça kırılgan görünüyordu. indiana jones gibi büyük bir karakteri de herkesin özdeşleşebileceği hale getirmeyi başladı. ulaşılmaz görünmüyordu.

- ayrıca ilk filmde sağlam bir dayak yemesini sağladınız!

+ evet, öyle! bu sayede tüm o yapaylığın, setlerin içindeki gerçekçilik ortaya çıkıyordu; kahramanımız kötü adamlardan dayak yiyordu.

- ilk filmlerinizi yaptığınız dönemde yönetmenlik tarzınız oldukça belirgindi. alan derinliğini, üst üste gelen diyalogları oldukça sık kullanıyordunuz; doğal bir tarzdı bu. neden böyle tekniklere başvurdunuz?

+ günlük hayatta konuşan insanları öyle gözlemlediğim için. filmlerin daha doğal, daha natüralist olmamasının nedenini hep merak etmişimdir; belgesel tarzıyla kurmacanın neden sıkça karıştırılmadığını sorgularım hep. robert altman, arka plandaki konuşmalara odaklanarak bu yöntemi bir sanata dönüştürdü. bence yaptığı en iyi film olan nashville'de zirveyi gördü, mash'ten de oldukça etkilendiğimi söyleyebilirim. acayip bir komedi filmi, ayrıca oldukça doğal bir tarzı var. gerçekçi, çünkü kore savaşı'nı konu alıyor; aynı zamanda oldukça zıpır ve tüm bunları yarı-belgesel tarzla dengeleyebiliyor.
jaws'ta bu yarı-belgesel tarza başvurmak istemedim çünkü daha büyük çaplı bir film yapmak istiyordum, ama dev köpek balığının oluşturduğu absürt havanın da dengelenmesi gerekiyordu bir şekilde. oyunculuklar ne kadar doğal olursa, seyirciler köpek balığının ebatlarını o kadar kolay yutacaktı. köpek balığı ne kadar sahte görünüyorsa oyunculardan o kadar doğal oynamalarını bekliyordum.

- jaws korku filmi olarak tanımlanıyor fakat bence macera filmlerine daha yakındır.

+ bence de öyle.

- bu natüralist tavrınız oldukça işe yaramış gibi görünüyor. tehlikedeki insanlarla bağlantı kurabiliyoruz; perdede gördüğümüz kişi sörf yapan bikinili bir süper model değil, pekala yeğeniniz de olabilecek bir çocuk.

+ quint karakteri mesela, gerçek bir kahraman; bu yüzden ölümü de hak edilmiş, kahramanca bir ölüm olmalı diye düşündüm, anlatabiliyor muyum?

- kesinlikle. asla aksinden şüphe etmedim, çocukken de en korkutucu bulduğum sahnelerden biriydi; kanı tükürdüğü ve köpek balığının dişlerinde quint'in parçalarını gördüğümüz sahneler.

+ kesinlikle, çünkü köpek balıkları kürdan kullanmaz! o sahneyi oluştururken yüklü miktarda çiğ tavuk kullandık.