Spoiler'sız İnceleme: Yıllardır Beklediğimiz Dune Part 2 Nasıl Olmuş?

Denis Villeneuve'ün yönettiği Dune serisinin ikinci filmi nihayet vizyona girdi. Sıcağı sıcağına, sürprizleri açık etmeden inceleyelim hemen.
Spoiler'sız İnceleme: Yıllardır Beklediğimiz Dune Part 2 Nasıl Olmuş?

dune part two... gerçekten zor bir film. yeri bende çok ayrı olan bir evren dune, ki edebiyat ve sinema için de yeri aynı şekilde. star wars, terminator gibi serilerin asıl ilham kaynağıdır bu seri. ilk film duyurulduğunda çok ciddi korkularım vardı. çünkü dune uyarlanması en zor eserler arasında gösterilmekteydi. kitabın ele aldığı dini, politik ve ekolojik konuları başarılı bir şekilde yansıtmak çok zordu ve başarısız bir denemesini de 1984 yılında zaten gördük. ancak denis villeneuve bütün bu korkularımızı yıkarak çok başarılı bir ilk filme imza attı ve bu iki buçuk senelik uzun bekleyişimizin ardından sonunda ikinci filme kavuştuk.

arthur c. clarke'ın “yüzüklerin efendisi dışında bu kitapla kıyaslanacak başka bir kitap yok.” diye tanıttığı frank herbert'in aynı adlı eşsiz bilimkurgu romanından uyarlanan dune part two, denis villeneuve'ün en güzel rüyalarının ve vizyonunun gerçekleştiğini kanlı canlı görebildiğimiz bambaşka bir film.

villeneuve sineması

villeneuve sinemasının büyüklüğünden bahsetmeden ve onu anlamadan dune'un ne kadar görkemli olduğunu anlamak bence zor. kendisi bana göre günümüzün en iyi yönetmenlerinden birisi, ancak bu tartışılabilir. tartışılamayacak bir şey varsa bu da filmlerinin büyüklüğü. bu büyüklük bütçe anlamında değil. villeneuve'ün son yıllarda çektiği filmlere dikkat edersek eğer hepsi çok görkemli ve büyük hissettiriyor.

bu sadece kendisinin başarısı değil tabii, çalıştığı başarılı görüntü yönetmenlerinin de etkisi bunda çok fazla. blade runner 2049'da roger deakins, dune part one'da ise greig fraser ile çalışan başarılı yönetmenin güzel görünen filmlerinin en büyük sırrı aslında burada. başarılı bir iş çıkarıp ilk dune filmi ile oscar ödülünü kazanan greig fraser ise tekrardan ikinci film için kameranın arkasına geçiyor.


korku akıl katilidir

korkmamalıyım. korku akıl katilidir.

frank herbert'ün yarattığı bu koca evrende büyük bir hayranlıkla kaybolan denis villeneuve, esere olan hayranlığını ilk filmde gösterdiği gibi bu filmde de çok başarılı bir şekilde hissettiriyor. her anlamda ilk filmin üstüne koyan devam filmi, izleyiciye görsel ve işitsel bir başyapıt sunuyor.

filmi bu denli başarılı yapan şeylerden birisi de evreni gerçekten seven ve hakim olan insanların projenin içinde bulunmasından kaynaklanıyor. villeneuve her fırsatta kitaba olan hayranlığından bahsediyor, hans zimmer dune filmi için nolan ile çalışmayı bıraktı, ana karakterimiz paul'a hayat veren timothee chalamet ise evrenin büyük bir hayranı. esere bu kadar tutkulu olan insanlar projenin içindeyken başarı tabi ki kaçınılmaz oluyor.

villeneuve, ilk filmde evreni tanıttık, bu filmde karakterlerin derinlerine inip hikayeyi ilerleteceğiz demişti. ilk film daha deneyim üzerine kurulu bir filmken, ikinci filmde bu muhteşem deneyimin üzerine eklenen oturaklı, doyurucu ve aksiyon dolu hikayesi filmin bu kadar övülmesinin sebeplerinden. kimilerine göre “lisan al gaib”, kimilerine göre “kuisatz haderah” olarak anılan mesih figürünün doğuşuna şahitlik ettiğimiz büyük bir serüven dune part two.

yalnızca ben kalacağım

korkunun gittiği yerde hiçbir şey olmayacak. yalnızca ben kalacağım.

yazının başında da belirttiğim gibi dune; din, politika ve ekoloji konularını ele alış şekliyle benzersiz bir eser. ilk film bu üç büyük konunun politik ve dini tarafına yoğunlaşırken, ikinci filmde ekolojik ve dini taraf daha öne çıkmakta. buradan politikanın hiç olmadığı anlamı çıkmasın. arrakis'in gölgelerinde yatan sırları aralamaya devam ediyoruz. bu kadar derin ve büyük konuları detaylı anlatmak zordur. yönetmenin iki film arasında kurduğu bu denge benim hoşuma gitti.

dune part two başladığı andan itibaren arrakis'in kavurucu sıcağını size hissettiriyor. ilk filmde eksik olarak gördüğüm şeylerden birisi buydu. şimdi kendinizi o evrenin içinde hissetmemeniz neredeyse imkansız. her şey çok gerçekçi. doğru renk kullanımının hissiyatı bu kadar etkilemesi, renk paleti kullanımının önemini bir kez daha bize gösteriyor.

bu evrende her zaman size bir umut olduğu aşılansa da dune genel olarak mutluluktan uzak bir evren. ikinci film de bahsettiğim bu durumu aslında çok başarılı işlemekte. mesih geliyor evet, ancak mesih sadece iyilik getirmiyor yanında. filmin sonunda da aslında üçüncü filme bağlayan en büyük hamleyi yapıyor burda yönetmen. kutsal savaş (filmde kullanılmaktan çekinilse de kitapta cihat deniyor.) kapıya dayanıyor ve paul büyük bir savaşa giriyor. olmasından korktuğu o kişiye dönüşüyor. korkudan arınıyor ve sadece kendi fikirleri kalıyor.


büyüleyici bir evren tasviri

görsel duyulara daha çok hitap eden bir sanat dalı sinema. bu da insanların güzel çekimler ve güzel manzaralar gördükten sonra filme “iyi” notu vermesi için genelde yeterli oluyor.

villeneuve'ün perdeye aktardığı filmlerde ihtişamlı ve güzel manzaralar asla eksik olmaz. ancak filmleştirilmesi imkansız denen bir kitap serisini bu denli başarılı bir şekilde perdeye aktarmak çok büyük bir başarı. bana göre görsellikte çıkılabilecek en üst seviye olan blade runner 2049'dan bile iyi görünen bir film var ortada.

görüntü yönetmeni greig fraser'ın ortaya koyduğu iş muazzam. kendisi son zamanlarda inanılmaz işler ortaya koymakta. dune part one, the batman, the creator gibi büyük filmlerin görüntü yönetmenliğini yapan birisinden beklenenin de fazlasında bir iş var ortada. bazı sahneler çizim gibi, büyüleyici. hele bir “giedi prime” sahnesi var, gerçekten inanılmaz. harkonnen hanesi'nin karanlık ve korkunç havası çok güzel yorumlanmış. kendisinin bu başarısı bizim o evrenin içinde hissetmemizi sağlayan en önemli faktörlerden birisi. her renk kullanımı ve çekim çok çok özenli. ancak değinmeden edilemeyecek bir şey daha var ki o da ses tasarımı.

ses kullanımı filmin etkisini arttırıyor

bir filmi iyi yapan unsurlardan en çok göz ardı edileni belki de ses tasarımıdır. güzel görünen iyi hikayeli filmlerde genelde konuşulmayan ses dizaynı bu filmde seviyeyi arşa çıkarıyor. insanlar görüntü için imax sinemayı tavsiye eder ancak ben ses tasarımından dolayı bu filmin imax'te izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

hans zimmer… çok büyük bir müzisyen gerçekten. dune'u çok sevdiği çaldığı her notadan belli oluyor. her melodi sahneleri çok iyi besliyor ve vuruculuğu arttırıyor. çocukluk hayalim dediği projeyle ilk defa oscar kazanan zimmer şimdiden devam filmiyle ikinci oscar'ına göz kırpıyor.

karakterler kitaptan çıkmış gibi

işin tutkuyla yapılıyor olması oyunculuklara da çok olumlu yansıyor tabi ki. karakter gelişiminin daha ön planda olduğu bir filmde iyi oyunculuk görmek gerçekten önemli. filmde bununla ilgili sırıtan tek bir oyuncu bile yok. herkes çok iyi, rolleriyle adeta parlıyorlar.

kitabı okuyanlar buna hak vereceklerdir. timothée chalamet muhteşem bir paul muad'dib atreides. kitabı okurken kafamızda canlanan karakterin direkt beyaz perdedeki yansıması gibi. adeta bu rol için doğmuş. özellikle hayat suyu içtikten sonra dönüştüğü karakterin duygusal tarafını çok iyi yansıtmış. paul'dan bahsederken kendisinin tamamlayıcısı chani'den de bahsedelim. zendaya filmin duygusal yükünü çeken karakteri oynuyor. başında yansıttığı karakter ile sonunda olduğu karakter arasındaki geçişi çok başarılı aktarıyor. timothée ile kimyaları çok iyi. bu da sahnelerini izlemeyi çok keyifli hale getiriyor.

austin butler adeta parlıyor. izlemeye doyamadığım bir feyd-rautha performansı. ekrana çıktığı her anda sizi geren çok güzel bir karakter. tip olarak kitaptakinden oldukça farklı bir karakter olmasına rağmen karaktere çok kolay ısındım. içinde bulunduğu her sahneyi yukarı taşıyor. bu da onu sinemanın son yıllardaki en ikonik kötülerinden birisi yapıyor. gerilim sahnelerini taşıyan bir diğer isim de lady jessica. rahibe ana olduktan sonra hayranlıkla izledim kendisini. yer yer çok gerici sahneleri de bulunmakta olan karaktere rebecca ferguson çok güzel hayat veriyor.

komedi olmadan hollywood filmi tabii ki olmaz. filmin komedi yükünü stilgar çekiyor. gerektiğinde sizleri güldürmeyi başarıyor. javier bardem karaktere çok yakışıyor. onu her gördüğüm anda gerçek bir fremen görmüş gibi hissediyordum. fremenlerin inançlarına olan bağlılığını, aksanlarını inanılmaz güzel oynuyor. ilk filmde de kendisini çok beğenmiştim burada da aynı hayranlığım devam ediyor.


kitaba sadakat

filmin en çok eleştiri alacak noktası burası olacaktır. yönetmen denis villeneuve bu filmde biraz daha özgür davranmış. ilk filmde kitabı harfiyen perdeye aktaran ve çok ufak değişiklikler yapan yönetmen, bu filmde daha cesur kararlar vererek önemli değişiklikler yapmış.

değişiklikler genel olarak kitabın sonuyla ilgili. buradaki çoğu değişimin de üçüncü film olan dune mesihi filminin önünü açmak için yapıldığını düşünüyorum. ilk filmdeki yemek sahnesi gibi görmek istediğim ancak göremediğim sahneler oldu ama bu çok dert ettiğim bir durum değil hikayenin genel akışını bozmadığı için.

alia atreides için yapılan farklı yorum aslında çok hoşuma gitti. kitabı okuyanlar bilecektir alia kitabın ikinci yarısında doğuyor. kendisi hikaye için çok önemli şeyler yapıyor bebek haliyle bile. burada yapılan değişikliğin sinemaya daha uygun bir anlatı sunduğunu, olayların tamamen paul etrafında döndüğünü göstermek istediğini düşünüyorum yönetmenin. kitaba sadakat bakımından ilk filme göre daha zayıf kalıyor, bu da bazı hayranları normal olarak kızdırabilir.

son sözler

biraz da eleştirilecek yerlerden bahsetmek lazım. filmin bana göre en büyük hatası yapılan yanlış reklam kampanyası. bu bir savaş filmi değil. bunu bekleyerek filme gidecek varsa beklentilerini düşürmeli. filmin üçüncü perdesinde yaşanacak büyük savaştan dolayı “savaş filmi” olarak pazarlamak büyük hata bence. politika açısından beklentisi olan varsa ilk filmdeki kadar yoğun bir politika yok bu filmde. bunun bir tercih mi yoksa gözden mi kaçtığını bilemeyiz ama ben tahminimi yukarıda belirttim. bunlar haricinde ise bazı sahnelerde geçişlerin hızlı olduğunu hissettim ben. olayların yaşandığını idrak edilebiliyoruz fakat film bazı yerlerde koşuyor gibi. dolayısı ile 20 dakika daha uzun yapıp o koşturma havasından tamamen kurtarabilirdi bence yönetmen.

toparlayacak olursak

dune part two, büyük bir filmden beklenilen her şeyi veriyor. görkemli ve doyurucu olan film, 2024 yılının en iyi filmlerine şimdiden aday. denis villeneuve uyarlanması imkansız denilen bilim-kurgu başyapıtını çok başarılı bir şekilde beyaz perdeye taşıyor. kendisinin çok net ustalık eseri bu film. sinemanın her yönünden başarıyla sonuna kadar yararlanıyor. yarım kalmış hissiyatıyla biten ilk filmin mükemmel bir tamamlayıcısı olan dune part two, üçüncü filmi için de çok iyi bir sonla bitiyor. daha duygusal, daha görkemli ve daha aksiyonu bol bir hikaye. villeneuve kendi belirlediği bilim-kurgu çıtasını bir üst seviyeye taşıdı. muhtemelen üçüncü filme kadar bunu geçebilen de olmaz.

ve gururla söyleyebilirim ki nasıl zamanında star wars çıktığında büyük bir heyecan uyandırdıysa yıllar sonra the lord of the rings bunu başardı. muhtemelen bu seri bittiğinde dune bu dönemin büyük etki yaratacak o büyük film serisi olacak.

okuduğunuz için teşekkürler.

long live the fighters!

kaynak