Sinéad O'Connor'ın Vakitsiz Ölümünün Ardından Akla Gelen İstemsiz Düşünceler
sinead o'connor 56 yaşında vefat etti
ölüm nedeni henüz açıklanmadı ama intihar ettiyse eğer şaşırmam. bundan 5 sene önce bile intihara meyilli olduğunu söylüyordu. çok travmatik bir çocukluk geçirmiş. zaten çok acı, film olabilecek bir hayatı oldu. çok uzun süredir birçok psikolojik sorunla boğuşuyordu. arada bir sansasyonel çıkışları oluyordu. woke'luğa da yöneldi, katolik kilisesiyle de düşman oldu, tvlerden ömür boyu kovuldu, insanlar albümlerini falan yaktılar. bir de evlat acısı yaşadı bu hayatta. ocak 2022'de 17 yaşındaki oğlu intihar gözetiminde kaldığı hastaneden kaçarak kendini astı, cesedi 2 gün sonra bulundu. 3 tane daha çocuğu var, onlar n'apıyor bilmiyorum. sinead o'connor, en son dinini değiştirip müslüman olmuştu. hatta başını kapadı, değişik değişik açıklamalar yaptı falan ama ilk çıktığında o kazıttığı saçları, melankolik hatta bazen karanlık şarkıları, dövmeleri vs. hepsini normal karşılıyorum çünkü çok kötü bir anne tarafından yetiştirilmiş. ona karşı o kadar kızgındı ki, onunla ilgili en iyi şeyin ölmüş olması olduğunu söylüyordu. annesi uyuşturucu bağımlısıymış, çocuklarını çok dövmüş. hiç ev işi, yemek yapmamış. çocuklarını, babalarının onu terk etmesinin sorumlusu olarak görmüş.
annesi için "she smelt evil" diyecek kadar ne yaşadı bilmiyorum, tahmin dahi edemiyorum ama bunları duyunca çok üzülmüştüm. ama annesini küçükken kaybetmiş. annesinden bazen iyi, bazen kötü bahsediyor. bu kadın, hayatının herhangi bir döneminde mutlu ya da huzurlu hissetti mi bilmiyorum ama yaptığı her şey anlaşılabilir. bu travma zincirini biri kırmadığı sürece nesilden nesile aktarılıyor. belki oğlunun başına gelen de bununla ilgilidir. eğer kendi de çocuklarına iyi annelik edemediyse, hiç iyi bir anne figürü görmediğindendir. kurbanı suçlamaya gerek yok. kendini toparlayıp da çocuklarının yanında olacak hali bile yoktu sanırım çünkü 5 sene önceki halini bir videoda görmüştüm. ruhsal olarak tamamen çökmüştü. yapayalnızdı ve ne yapacağını bilmediğini söylüyordu. ne diyeyim... umarım artık huzurludur.
geçmişimiz günden güne siliniyor
hani huzurevlerinde "tüm arkadaşlarım öldü" diyen yaşlılar var ya, onun gibi. maxi jazz, dolores o'riordan, chester bennington, amy winehouse derken çocukken ve gençken dinlediğimiz tüm güzel sesler teker teker gidiyor. şarkılarını dinlerken aslında ölü birinin sesini dinliyor olmak insanı hüzünlendiriyor çünkü bir daha şarkı söyleyemeyeceğini biliyorsun, elinde bir tek kayıtlar kalıyor. stoacı filozofların anın güzelliğine durmadan vurgu yapması da bundan. o an onu yaşayacaksın ve o geçecek. iyi de, kötü de sonsuza kadar kalmıyor. bu da beni şuraya getiriyor:
yeterince empati mi yapamıyorum bilmiyorum ama bu ünlülerin en çok da kötü örnek olduğu için hayatlarını bu şekilde uçuruma sürüklemelerini sevmiyorum işte. her şeyin bir çaresi bulunur, hiç mi yoktu? oğlu için? kendi için? çok güzel hayatlar yaşanabilecekken her karar mı yanlış olur? bazı hayatların neden sonu böyle oluyor? ölüm nedeni açıklanmasa da ben bu kadının ölümünün doğal olmadığından eminim. ya yüksek doz, ya da başka bir şekilde kendi yaşamını sonlandırdığını düşünüyorum. şunu yapmayın ya. intihar etmeyin. toprağın üstünde olduğunuz sürece hayat devam edecek. intihar, insan doğasına terstir. anneniz babanız tarafından size bir hayat verildi. bu öyle güzel bir fırsat ki... ne olursa olsun. güzel şarkılar çıkacak, onları dinleyeceksiniz, güzel filmler yapılacak onları izleyeceksiniz. hayat, her zaman mutlu olmak değildir. hayatın içinde her şey vardır ve bu yüzden güzeldir. ne olursa olsun sizin vücudunuz yaşayabildiği kadar yaşamak istiyor. böyle düşünceler, hisler geçici. o an öyle hissettiriyor olabilir ama geçecek. yaşama fırsatı bile bulamamış insanlara ihanet etmeyin. ya hayatta bir anlam bulamıyor insanlar ya da hiç ulaşamayacakları bir şeyi arıyorlar ama neden bu kadar yıkılıyorlar anlamıyorum ama yardım etmek istiyorum.
felsefe, bu konuda tutulacak ilk daldır mesela. dinler, new age akımları, doğu mistisizmi, astroloji gibi saçmalıklar içinizdeki boşluğu doldurmuyor işte, kabul edin. cevap orada değil. insanı doyuran, her gün daha iyi, kendine yakışan bir hayat yaşamasıdır. bir amacın, uğraşın peşinden koşmaktır. başına gelenleri, değiştiremeyeceği şeyleri kabul etme gücüne sahip olan insanlar yenilmiyor bu hayatta. oturun marcus aurelius'u okuyun mesela. epiktetos'u okuyun. hayatta mutlu olmanın ne kadar az şeye bağlı olduğunu öğretsinler size. düşünmek, felsefe ve insanın düşüncelerinin olgunlaşması size gerçek mutluluğu getirebilir. sosyal medyayı bırakın, ben yıllardır kullanmıyorum ve inanın hayatınızdan hiçbir şey eksilmeyecek, aksine özgürleşeceksiniz. onun için de jaron lanier'i öneririm. kitabının adı: sosyal medya hesaplarınızı hemen şimdi kapatmanız için 10 argüman. peki konuyu neden buraya getirdim? çünkü ben bu kadının hayranlarının melankolik olduğunu biliyorum ve içlerinde eğer yardım edebileceğim birileri varsa yardım etmek istiyorum. gelip orada burada anlatmazlar dertlerini ama en azından birkaç kişiyi bile şu sosyal medya tuzağından çıkarıp, onları içine düştükleri hiçlik hissinden kurtarabilirsem ne mutlu bana. bu kadar değişiklik bile yeter. sinead o'connor gibi ünlülerin hayatından çıkarılacak çokça dersler var. önemli olan, geride kalanlar bu dersi öğrenebilsin ve farklı bir yoldan gidebilsin. bu kadın çok farklı bir hayat yaşamış. çoğu insanın hayatından şikayet ettiğinin binlerce katı kadar kötü bir hayat... en son belki evlat acısının verdiği hisle de bunu yapmış olabilir ama bu yol bizim yolumuz değil. biz sadece onun güzel şarkılarını dinlemeye devam edelim. her şey geçiyor.