Serveti Dillere Destan Olan Çok Tartışmalı Osmanlı Figürü: Rüstem Paşa

Kanuni’nin damadı, Hürrem’in ortağı, halkın büyük bir bölümünün nefret ettiği ama devletin vazgeçemediği bir figürdü Rüstem Paşa.
Serveti Dillere Destan Olan Çok Tartışmalı Osmanlı Figürü: Rüstem Paşa

kanuni'nin kızı mihrimah sultan'la evlenmesini engellemek isteyenlerin "cüzzamlı" söylentilerini yaydığı, fakat üzerinde bit çıkması üzerine(o zamanlarda cüzzamlı kişilerde bit olamayacağına inanılıyordu) hakkında "olucak bir kişinin bahtı kavi talii yar. kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar." yani "bahtlı adamın üzerinde bit çıksa işine yarar" sözü söylenmiş kişidir rüstem paşa.

osmanlı’nın en tartışmalı ama aynı zamanda en etkili devlet adamlarından biriydi. rüşvetten entrikaya, reformdan liyakatsizliğe kadar her masada vardı. doğum yeri bugünkü hırvatistan sınırları içinde yer alıyor. hristiyan bir ailede doğmuştu. çocuk yaşta osmanlı’nın devşirme sistemiyle alınıp enderun mektebi’ne yerleştirildi. o dönem için devşirme olmak, bir nevi saray kadrosuna alınmak demekti. yani devletin elit sınıfı burada yetişirdi. enderun’da aldığı eğitim sadece sıradan bir okul eğitimi değildi. hem fiziksel hem de zihinsel olarak yoğrulurdu buradaki insanlar. rüstem paşa da burada dikkat çekti. özellikle mali konularda çok yetenekli olduğu hemen fark edildi. sayılarla arası iyiydi, hesap kitap işini iyi biliyordu. devletin parasal işlerine hâkimdi. bu da onun, kariyer basamaklarını sağlam adımlarla tırmanmasının temelini oluşturdu. rüstem paşa’nın yıldızının parlaması, ikinci bayezid döneminden kalan bir devlet geleneğini çok iyi okumasıyla oldu. zamanla başdefterdarlığa kadar yükseldi. bu görev, bugünün maliye bakanlığı gibi bir şeydi. yani devletin kasası ona emanetti. ama onu asıl parlatan şey, kanuni sultan süleyman’ın dikkatini çekmesi oldu. rüstem paşa, sadece hesap kitap işlerini bilen bir adam değildi. aynı zamanda kurnaz, zeki ve politikayı çok iyi okuyan biriydi. kanuni onu yanına aldığında, rüstem artık sıradan bir bürokrat değildi. devletin merkezi gücüne doğrudan temas eden bir figürdü ve işin rengi burada değişmeye başladı. asıl çıkışı, hürrem sultan’la olan ittifakıyla oldu. mihrimah sultan ile evlendi. yani hürrem sultan’ın ve kanuni'nin damadı oldu. bu evlilik, basit bir düğün değil, aynı zamanda osmanlı tarihindeki çok önemli bir siyasi hamleydi. çünkü hürrem, sarayda valide sultan kadar etkiliydi ve rüstem onunla aynı safta yer alarak saray içindeki konumunu iyice sağlamlaştırdı ve “hürrem-rüstem bloğu” diyebileceğimiz bir gücü oluşturdu. özellikle taht kavgaları, şehzade meseleleri, devlet içi entrikalar derken bu bloğun kararları, imparatorluğun kaderini etkiler hale geldi.

rüstem paşa, 1544 yılında ilk kez sadrazamlık makamına oturdu. bu, padişahtan sonra gelen en yetkili kişilikti. yani rüstem artık fiilen osmanlı’nın ikinci adamıydı. göreve gelir gelmez ciddi reformlara girişti. vergi sistemini elden geçirdi, devlet gelirlerini artırmak için yeni düzenlemeler yaptı. yani ekonomik olarak devleti iyice güçlendirmeye çalıştı. fakat bir yandan da rüşvetin ve görevi parayla satmanın da yolunu açtı. devlet görevleri, para karşılığı dağıtılmaya başlanmıştı. bu da halkın ve askerlerin gözünde onu pek sevilmeyen bir adam haline getirdi. yeniçeri ocağındaki ağalar rüstem paşa'dan nefret ediyor ve onun hakkında kanuni'ye "sen bu adamın yüzünü göremez misin, bu adam şeytandır, bunun zamanında yeniçeri olmaktansa gâvur olmak yeğdir!" şeklinde mektuplar gönderiyorlardı. yani kendisinden hem halk, hem de yeniçeri ocağı nefret ediyordu. aynı şekilde şehzade mustafa ve dostları da, rüstem'in o makamda oturmasını kesinlikle istemiyorlardı. şehzade mustafa için pargalı'dan sonra işler zorlaşmıştı, çünkü pargalı mustafa'yı destekliyordu, ama onun ölümüyle birlikte rüstem'in sadrazamlığa gelmesi ve saraya yakın olması, mustafa'nın kanuni'yle arasının açılmasına sebep oluyordu.

zaten şehzade mustafa'nın öldürülmesi de hem kendi hataları, hem de rüstem'in yaptıklarıyla olacaktı. rüstem paşa, hürrem sultan'la birlik olarak kanuni'ye sürekli "şehzade mustafa isyan hazırlığındaymış, seni tahttan indirmeyi planlıyor!" diyordu ve kanuni artık bunları duymaktan sıkılmıştı. bu gibi söylemler yüzünden artık şehzade mustafa'ya oğlu olarak bakmıyor, onun halk ve askerler tarafından sevilmesinden gururlanmıyor, onu bir düşman olarak ve iktidarına bir tehdit olarak görüyordu. rüstem ve hürrem, kanuni'deki bu değişikliği anlamışlardı ve bitirici vuruşa geçtiler. şehzade mustafa'nın mührünün aynısını taklit ederek acem şahı tahmasb'tan süleyman'ı devirebilmek için destek istediği bir mektup yazdılar ve tahmasb'ın bu mektuba cevaben gönderdiği mektubu ele geçirip kanuni'ye sundular. zaten kanuni ve şehzade mustafa'nın arası bozuktu, bunu şehzade mustafa'nın kanuni'ye gönderdiği mektuplardan anlayabiliyoruz. pargalı ibrahim'in idam edildiği zamanlarda, şehzade mustafa kanuni'ye bir özür mektubu göndermiş, fakat kanuni bu mektuba cevap bile vermemişti. şehzadenin neden özür dilemek istediğiyle alakalı bir bilgi yok, fakat sürekli özür dilemek istemesi, gerçekten kanuni'yi kızdıracak bir şey yaptığını anlamamızı sağlıyor. ayrıca şehzade mustafa kanuni'ye sürekli "payitahta gelmek ve elinizi öpmek isterim" şeklinde mektup gönderiyor, fakat kanuni bu mektuplara "istanbul'a gelmene kesinlikle müsaadem yoktur, sancağında kal!" şeklinde soğuk cevaplar veriyordu. yani muhteşem yüzyıl'da yansıtılanın aksine, kanuni'nin en sevdiği oğlu mustafa değildi, yani devamlı "mustafa'm" dediği bir ilişki yoktu aralarında, kanuni şehzade mustafa'yı çoktan gözden çıkarmıştı bile. gözden çıkarıldığını anlayan şehzade mustafa, kendisine taraftar toplaması gerektiğini düşündü ve erzurum beylerbeyi ayas paşa’ya ve ona benzer isimlere mektuplar yazmaya başladı. şehzade mustafa ayas paşa'ya yazdığı mektuplarda taht için en liyakatli ve donanımlı şehzadenin kendisi olduğunu belirtmiş ve babasına uzun bir ömür dilemiş ve "bu fanî köşkte (yani geçici dünyada) hiçbir kişi için kalıcılık yoktur ve bu aşağılık dünyada değerli bir ömrün artması ve yücelmesi de mümkün değildir!" ifadesini de kullanmıştır. yani babasının da her insan gibi ölümü tadacağını, bu gerçekleştiğinde de tahta çıkmak istediğini söylemiştir. bu gerçekleştiğinde de, diğer şehzadelerin ismini geçirmeden onların çeşitli hilelerle tahta çıkmasından endişe ettiğini, bu yüzden ayas paşa'dan böyle bir durumda ne yapması gerektiğiyle alakalı siyasi tavsiyeler istemiş, ondan her türlü konuda kendisine destek vereceğine dair bir söz istemiştir. ayas paşa şehzade mustafa'ya cevaben yazdığı mektuplarda tıpkı şehzade gibi sultan süleyman'a uzun ömürler dilemiş, fakat sultan öldüğünde de mustafa'ya gerekli desteği vereceğini ve tahta çıktığında kendisini unutmaması gerektiğini söylemiştir. yani bu mektuplaşmalardan anlayacağımız üzere, kanuni ve şehzade mustafa arasında ipler tamamen kopmuş, kanuni şehzadenin el öpmek için bile istanbul'a gelmesine izin vermeyecek kadar ondan soğumuştur. belki de bu gözden çıkarma sonucunda şehzade mustafa çeşitli ittifaklara girişmiş ve kanuni bu ittifakları "isyan" olarak nitelendirmiş olabilir.

şehzade mustafa'yı boğdurmak için bahane arayan süleyman'a, istediğini verdiler ve süleyman mustafa'yı boğdurdu. bu idam, hem orduyu hem de halkı ayağa kaldırdı. çünkü mustafa halk arasında çok sevilen bir figürdü. her ne kadar kanuni, şehzade mustafa'nın ölümünden sonra epey üzüntü duysa da, oğlunun adına bir türbe bile yaptırmamıştı, o kadar soğumuştu ondan yani. mustafa'nın üvey kardeşi ikinci selim, kanuni öldükten ve tahta geçtikten sonra şehzade mustafa'nın adına bir türbe yaptırmış ve türbenin girişine “şah selim, sultan süleyman’ın oğlu olarak emir verip bu cennet gibi bahçeyi yaptırdı / edâyî, ‘sultan mustafa’nın gül bahçesi gibi mezarı’ diyerek tarih beytini söyledi” yazdırmıştır. ayrıca mustafa ve cihangir'in adını çocuklarına vermiş ve mustafa'nın yani oğlunun ölümünden sonra maddi olarak zor günler geçiren mahidevran sultan'a da bir ev almış, ahaliye biriken borçlarını ödemiştir. mustafa'nın ölümüyle birlikte halk ve yeniçeriler isyan eder ve bu olaydan rüstem paşa'yı sorumlu tutarlar, onun kellesini almak için çadırına saldırdılar, fakat rüstem çoktan istanbul'a kaçmıştı ve sadrazamlıktan azledilmişti bile. yerine de, şehzade mustafa taraftarı olmasıyla bilinen kara ahmet paşa atanmıştı. fakat aradan bir süre geçti ve kara ahmet paşa sudan bir sebeple idam edildi ve rüstem paşa tekrar göreve getirildi. demek ki devlet için hâlâ “vazgeçilmez” bir isimdi. ikinci sadrazamlık döneminde rüstem paşa artık sadece bir vezir değil, aynı zamanda devlet içinde bir ekonomik güç merkezi haline geldi. kendi adına hanlar, hamamlar, medreseler, camiler yaptırdı. en meşhurlarından biri rüstem paşa camii’dir. ki bu cami, dönemin büyük mimarı mimar sinan’a yaptırılmıştır. rüstem paşa gümrüklerden elde edilen gelirlerden pay aldı, tarım arazilerine yatırım yaptı. kısacası bir network kurdu. artık sadece saraydaki değil, halk arasındaki ekonomik döngünün de bir parçasıydı. zaten rüstem paşa hakkında hep iki farklı bakış açısı vardır. seveni “zeki, çalışkan, devlet adamı” der. sevmeyeni ise “entrikacı, rüşvetçi, halk düşmanı” diye nitelendirir. fiziksel olarak da çok dillere dolanmıştı. hakkında "çirkin" ve "meymenetsiz" gibi tanımlar sıkça kullanılmıştır. ama o da bu sözleri pek takmayıp, işine bakmıştır. mizacı sertti, kolay kolay yumuşamazdı. liyakat sistemine inanır gibi gözükse de çevresini kendi adamlarıyla doldurmayı da ihmal etmedi.

rüstem paşa 1561 yılında hayatını kaybetti. geride bıraktığı servet dillere destandı. o kadar zengindi ki, bıraktığı mal-mülk ve altınlar, bugünün parasıyla milyonlarca dolara denk gelebilecek büyüklükteydi.