Satürn'ün Halkaları Neden Her 29 Yılda 2 Defa Dünya'dan Görülemez Hale Geliyor?
ilk olarak galileo tarafından gözlemlenen satürn'ün halkalarının dünya'dan görünmez olması olayı, her 29 yılda iki kez gerçekleşiyor ve 2025 yılında da mart ve kasım ayları arasında gerçekleşecek.
tuhaf astronomik olaylar 21. yüzyılda bile insana rahatsız edici gelebilir. ay tutulmasının ürkütücü karanlığı ya da güneş tutulmasının garip, sessiz alacakaranlığı hâlâ insanın tüylerini diken diken edebilir. olayın geçici olduğunu ve zaman içinde tekrarlandığını bilseniz de tanıdık bir şeyin ortadan kaybolması endişe vericidir. bu durum, satürn’ün halkaları için de geçerli.
marttan kasıma kadar, yani 2025’in neredeyse tamamında, dev gezegenin kendine özgü halkaları kaybolacak. nedeni basit. kalınlıkları birkaç on metre ile birkaç yüz metre arasında değişen halkalar, 282 bin kilometre genişliğinde dev bir yapı oluşturuyor. bu çap, gezegenin kendisinin iki katından daha fazla. halkalar, boyutları kayadan kum tanesine kadar değişen buz ve kaya parçalarından oluşuyor. satürn’ün güneş etrafındaki her 29 yıllık yolculuğu sırasında eğimden dolayı bu halkalar bu sürenin yaklaşık yarısı boyunca yukarıdan, diğer yarısı boyunca da aşağıdan aydınlatılıyor. ancak aradaki iki noktada, halkalar güneş'e dik geldiğinden uzaktan bakanlara kaybolmuş gibi görünüyor.
satürn'ü teleskopla inceleyen ilk kişi olan galileo galilei bunu fark etmişti
yine de bu durum onu derinden sarsmıştı. temmuz 1610'da teleskobunu ilk kez satürn'e çevirdiğinde, merkezi kürenin her iki yanındaki garip “kulakların” ya da “kolların” iki ayrı cisim olduğu sonucuna vardı. galileo bu “üçlü bileşimin” parçalarının asla hareket etmediğini ya da değişmediğini varsaydı. “sabitliği konusunda hiçbir şüphe yoktu.” gezegen haziran 1612'de hâlâ bu “üç biçimli” şekle sahipti. ancak o yılın sonunda “kollar” ortadan kaybolmuştu. yıldız gözlemcisi bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle sordu: “satürn kendi oğullarını mı yedi?”
galileo bu kayboluşun neden önemli olduğuna da değinmişti. satürn adını, orağıyla insanlara ne zaman ekin ekeceklerini ve ne zaman biçeceklerini, yani kaçınılmaz doğum, büyüme ve ölüm döngüsünü öğreten roma tarım tanrısı saturnus'tan almıştı. saturnus, devrilmekten korktuğu için doğan tüm çocukları yiyen titan cronos'un roma versiyonuydu. satürn bu nedenle düzenin ve zamanın ilerleyişinin gezegeniydi ama aynı zamanda dehşet verici bir tarafı da vardı: kimilerine göre yumuşak başlı bir hükümdar, francisco goya'nın hayal gücüne göre ise karnını evlat etiyle doyuran yaşlı, patlak gözlü bir canavardı.
satürn her zaman çift karakterliydi. aralıkta roma festivali saturnalia'da barış ve bereket getiren, hem de sosyal hiyerarşiyi altüst eden kötü yönetimin efendisi olarak kutlanırdı. saturnalia'da efendiler hizmetkarları bekler, hizmetkârlar da efendilere emir verirdi ki bu birçok romalının rahatsız edici bulduğu bir şeydi. satürn hem düzen hem de karmaşaydı.
gustav holst'un 1926 tarihli “the planets” adlı eserinde bu ikilemden ortaya şu çıkar: satürn'ün yavaş yürüyüşü önce saat tiktaklarına, sonra da trombonların dehşetine dönüşür. holst'un favorisi olan bu bölümün alt başlığı “yaşlılığı getiren”. bu da normal. fiziki bedenler kaçınılmaz olarak çürür ve ölür. holst'un durham katedrali'nde siyah cüppeli iki yaşlı adam tarafından çalınırken duyduğu çanlara dayanan bu ağır akorlar ölümün gelişinin habercisidir. daha sessiz olan son bölüm de olası bir kabullenişi ima eder. gerçi kabullenmek, modern batı'da zordur. burada gençliğe tapılır, yaşlılık uzakta tutulur. bedeni yıpranmaya karşı korumayı vaat eden binlerce ürün var. bilim insanları ve doktorlar ömrü uzatmak için çabalıyor. satürn'ün ağır yürüyüşü hoş karşılanmıyor.
ondan korkmak için başka nedenler de var
1650'lerde astronomlar galileo'nun “kulplarının” aslında düz halkalar olduğunu keşfetti. bunların satürn'ün güçlü yerçekimi tarafından parçalanmış buzlu parçalardan, uydu, asteroit ve kuyruklu yıldız parçalarından oluştuğu ortaya çıktı. w.g. sebald'ın deyimiyle, yok olmuş dünyaların kalıntılarıydı bunlar. satürn “her zaman melankolinin ve kayıp, geri dönülemez geçmişin yeridir”.
sebald'ın “satürn'ün halkaları”(1995) romanı şimdiye kadar yazılmış en hüzünlü kitaplardan biridir. suffolk sahilinde, “moloz tarlalarının”, “yıkımın izlerinin”, yel değirmenlerinin kalıntılarının ve terk edilmiş teknelerin leşlerinin yanından; “cesaret kırıcı” lowestoft'tan ve “artık hiçbir şey olmayan” somerleyton hall'daki küçük demiryolu durağından geçen bir yolculuğun hikayesidir. arada insanlık durumunu ölümle kafayı bozmuş geniş bir nekropol olarak anlatır. “tüm dünyanın tarihi ...mutlaka karanlığa doğru yol alır” diye yazar sebald.
ilginçtir, kitap yine de düz bir çizgide ilerlemez. geçmişi, şimdiyi ve geleceği eski newtoncu bir şekilde birbirine bağlayan bir zaman oku yoktur. bunun yerini bir dizi rastgele karşılaşma, anı ve gizem almıştır. italyan fizikçi carlo rovelli'ye göre kuantum çağında insanlar zamanı bu şekilde hayal etmeli. “the order of time” (2017) adlı kitabında, bireylerin kendileri için deneyimledikleri dışında zamanın hiçbir yapısı olmadığını yazıyor. emir veren bir düzen, orak-tanrı, holst’çu ağır adımlar yok. bunun yerini geniş bir “olaylar ağı” ve “farklı ritimlere göre yapılan danslar” almış. kafa karışıklıklarımız ve dikkat dağınıklıklarımızla biz zamanın ta kendisiyiz.
satürn'ün halkaları 2025 yılında yok olurken, galileo'nun güneş'in gezegenler ailesinin en tuhaf üyesinde gözlemlediğini düşündüğü sabitlik de yok olmak. canavar evlat katili cronos gerçekten de devrilmişti. herakleitos'un teleskoplardan çağlar öncesine ait sözlerinden alıntılayacak olursak, varoluştaki tek sabit sürekli değişimdir. ve kucaklanmalıdır.
kaynak: satürn'ün halkaları 2025 yılında yok olacak, ann wroe, the world ahead 2025, the economist