Satranç Oynamanın İnsana Öğrettiği Şeyler

Satranç ve hatta bütün stratejik kutu oyunlarının insana yıllar boyunca, fark ettirmeden öğrettiği derin dersler var. Buyrun.
Satranç Oynamanın İnsana Öğrettiği Şeyler

satranca oldukça geç bir yaşta başladım. dolayısıyla kendini bildi bileli bu oyunu oynayanlara kıyasla satranç bilgisinin varlığı ve yokluğunun etkilerini daha rahat fark edebilme imkanına sahip olduğumu sanıyorum. şu son birkaç ayda satrançla epey haşır neşir olduktan sonra bu efsanevi oyunun insan zihni üzerindeki etkilerine dair önemli olduğunu düşündüğüm birkaç şey fark ettim, onları sıralayayım...

satrançta dün yoktur

satranç oynamaktan elde ettiğim en büyük kazanım, her defasında önceki tüm hamleleri unutup var olan durumu status quo olarak kabul etmeyi öğrenmiş olmaktır herhalde. beş hamle önce bir blunder'a veya dahice bir işe imza atmış olsanız dahi o an masada olan taşlarla ne yapabileceğiniz önemlidir sadece. sınavlardan alışık olduğunuz üç yanlışın bir doğruyu götürmesi klişesi satrançta bir yanlışın tüm doğruları götürmesi şeklinde yaşanır. tabii yeri gelir, rakibiniz de müsaade ederse elbette, bir doğruyla geçmişteki tüm yanlışlarınızı nötralize edebilirsiniz.

Status Quo: Bir olgunun günümüzdeki durumunu belirten bir Latince deyiş. Bir nevi Statükoculuk.
Blunder: İng. Deneyimsizlik ya da cehalet nedeni ile yapılmış hata.


satranç hileden ibarettir

hedefe civanmert bir şekilde ve doğrudan yürümenin anlamsızlığını ancak satranca başlayınca keşfedebildim. hemen her işte olduğu üzere satrançta da amaç açıkça bellidir; şahı esir etmek. fakat bunu yaparken bazen öyle dolambaçlı yollar izlemeniz gerekir ki, sanki aslında hiç öyle bir gayeniz yokmuş da o tahtada sakin bir pazar gezisine çıkmış gibi görünürsünüz. zira iyi bir rakiple oynarken, onun tehditleri görüp hissetmesi demek, planlarınızın akamete uğraması demektir. yapacağınız her hamleyi mümkün olduğunca masum ve şahla alakasız göstermeniz gerekir.

fedakarlıkta sınır yoktur

şahsen ideallerimin gerektirdiğini düşündüğüm hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan biri olsam da, fedakarlığın ve büyük şeylerden vazgeçebilmenin ne kadar özel bir yetenek olduğunu ancak ve yine satranç oynamaya başladıktan sonra net olarak görebildim. özellikle kasparov, alekhine, tal, capablanca, fischer ve artık carlsen'in efsanevi maçlarını izlediğinde gözü karalığın nasıl bir erdem olduğunu şüpheye yer kalmaksızın görüyor insan.

sonunu düşünmeyene satrançta hayat hakkı yoktur

her ne kadar yurdum magandalarının aşık olduğu polat alemdar aksini iddia etse de, yaptığınız ve yapacağınız her hamlenin etkilerini hesap etmek hem satrançta hem de gerçek hayatta yaşamsal bir öneme sahiptir. yukarıda bahsini ettiğim en çılgın fedaların her birinin arka planında ciddi bir hesap yatmaktadır. dolayısıyla düşüncesizlik ve pervasızlığı cesaret sanan sahte kahramanların sonu hüsrandır satrançta.


zeka bir cinsel çekicilik unsurudur

önüne attığınız piyonları hapur hupur yiyen, size verdiği açıkları fark etmeksizin lambur lumbur oynayan insanlara saygı duyamazsınız satrançta. galip gelmeyi elbette herkes çok ister. fakat böyle kifayetsiz rakiplerle karşılaştığınızda daha nitelikli birine karşı mücadele ediyor olmayı dilemeye başlarsınız içten içe. yediğiniz tüm o kaleler, filler ve atlar tat vermez, oyundan sıkılırsınız.

daha çok şey de sayılabilir tabi ki. esasen hayat denkleminin karmaşıklığı karşısında insan zekasının anlamını yitirdiğine inansam da bir şeyleri planlayabiliyor olmak, bir strateji ekseninde hareket edebilmek, muhatabınızı soft power'la mağlup edebilmek falan... değerli meziyetler hepsi.

olaylara geniş açıdan bakabilme ve büyük resmi okuyabilme yeteneği

karşındaki kişiyle eşit zekada olduğunu kabul etme. 2-3 hamle ötesini düşünürken olasılıkları önüne serebilme yetisi. her taşın, tıpkı insanlar gibi, potansiyel yeterliliğini bilerek mevcut koşullarda elindekiyle en iyi stratejiyi kurabilme kabiliyeti. aklının yek sermayen olduğunun kanıtı. en güzeli de akıllıca ve aptalca risk ayrımını öğrenmek zira her %50 içerisinde %100 pozitif ile negatif barındırıyor. hamlelerdeki hızın ardındaki stratejik ve ağır çekim sakinlik; aksiyonun sözden güçlü olması. hayata uygulandığında kılavuz etkisi yarattığı net! akıllıca hamle yapmazsan oyunu da, önüne gelen fırsatları da kaybedersin tıpkı hayat gibi!

Brass Birmingham kutu oyunu da bu dersleri veren oyunlardan biri.

yeri gelince fedakarlık yapabilmek

hayatta kazanan şah olabilmek için piyondan tutun vezire kadar yeri geldiğinde hepsi feda edilebilir. ama isterseniz 5 vezire sahip olun bazı pozisyonlarda basit bir piyona bile mat olabilirsiniz. yani insan kendini ne kadar güçlendirmiş olursa olsun çok basit bir detayla bile alaşağı edilebilme potansiyeli içerir. kazanmak isteyen bir şah, bu basit zayıflıklarını insanlara göstermemeli yoksa insanlar her an oraları kullanıp bizleri zorlu durumlara düşürebilirler.

bazen bir piyonu vezir yapmak için bile nice fedakarlıklar, hamleler yaparsınız ama oyun sonuna geldiğinizde o piyonu vezir yapamazsanız, nice hamleleriniz heba olmuş demektir. yani sonunu net pozitif görmediğiniz şeylere gereksiz emek de harcamayın yoksa sonunda sizden gider, zaman vs olarak... üzülürsünüz ve pişmanlık duyabilirsiniz.

İçeriğin içinde Sözlük yazarı "satine"in entry'sini kullandık