Şapşallıkta Kulak Yakan Sınıra Ulaşmış "Saniyelik Salaklık" Hikayeleri
izmir'in ilçelerinden birine gitmiştim iş için, belediye binasında hesap işleri odasını arıyorum, baktım küçük bir odada bir kadın oturuyor, daldım odaya ve sordum kadına, kadın aniden panikle dışarı attı beni. meğer belediyenin hoparlörlerinden anons yapacakmış kadın, bütün ilçe benim "hesap işleri ne tarafta acabağağağğ" sesimle çınladı. ulusa seslendim lan resmen, keşke anlamlı bir şeyler söyleyebilseydim.
dün akşam şirketten çıkarken parmağımdaki eski bir yara açılıp yeniden kanamaya başladı, dönüş yolunda otobüsü mezbahaya çevirmeyeyim falan diyerek, üzerine kağıt havlu dolayıp çıktım parmağıma.
karaköy'de indim otobüsten, hava hafif rüzgarlı, elimi de siper ederek bir sigara yaktım, yürüyorum motora doğru ki anonsu duydum, benim motor kalkıyor. attım sigarayı koşuyorum motora ama sol yanımdan bir sıcaklık geliyor, lan bi baktım sigarayı yakarken sol elimdeki kağıt havluyu da yakmışım. elimi sallıyorum düşsün diye ama muhtemelen kurumuş kana yapışmış, düşmüyor da orospu çocuğu. ben koştukça harlıyor alev, alev harladıkça ben koşuyorum, hava biraz daha karanlık olsa nefis bir ışık gösterisi aslında. en sonunda durdum da parmak ödemiş köftesine dönmeden diğer elimle kenarından tutup attım kağıdı, dumanlar içinde geçtim turnikeden.
sayın 19:20 kadıköy yolcuları, akşam gördüğünüz olimpiyat meşalesi bendim.
evin yakınındaki okuldan gelen istiklal marşı sesini duyunca "aziz allah" demek.
internet kafe, bilgisayar laboratuarı vs gibi yerlerde kitlenen bilgisayarı restart etmek için yanlış kasanın reset tuşuna 1 ya da daha fazla sayıda basmak sonra hata farkedildiğinde yandaki kişiyle göz göze gelmek.
eski ev arkadaşımdan geliyor; oturmuş televizyon izleyip içiyoruz bi akşam. aniden bir şarkı takılıyor kafama ve arkadaşa soruyorum;
-lan bi şarkı vardı hani, "bana bu şehri anlatip durma, her taşını bilirim ezbere" falan diye, kim söylüyordu ya onu?
+.....türkçe mi?
yok slovakça amına koyiim, o zaman söyleyememiştim gülmekten, şimdi söyleyeyim.
dişçiye gittim bir ay kadar önce, adam dişimin röntgenini çekmek için küçük bir plaka dayadı eliyle damağıma ve "elimi bastır" dedi, ısırdım adamın elini hafifçe, adam tekrar "elimi bastır" dedi daha çok ısırdım, acıdan kıpkırmızı oldu lavuk, zor çıkardı parmaklarını ağzımdan. meğer herif "elinle bastır" diyormuş, yok yere koparıyodum maybaşın parmaklarını.
dolmuşta giderken, şoför "metroda inicek var mı?" dediğinde, "yoooooooook" diye bağırmak.
gecenin yarısı girdiğiniz çorbacıda , önden giren arkadaşınız "selamünaleyküm" dediğinde, arkadan "aleykümselam" diye cevap vermek...
yere düşen hesap makinesinin bozulup bozulmadığını anlamak için 2'yle 2'yi toplamak. 5 çıkarsa düştüğü için olcaktı herhalde.
dekanla telefonda konuştuktan sonra kapatırken "öptüm" demek. şu an hislerimi anlatmak için hazır hissetmiyorum.
+ türksel şarj aleti olan var mı?
metal dedektöründe öttüğünü bildiğim güneş gözlüğünü gözümden çıkarıp kafama takmak.
yolda el ele yürüyen bir çifte yol sormak için yanaşıp,
pardon, iyi günler vs demek yerine
- "kolay gelsin..." demek.
balkonda gündüz vakti uzanmış film izliyorum, hangi film hatırlamıyorum; derken bir sahne geliyor, etraf karanlık, karakterle göz göze geliyorum, "hmm korkuyu, çaresizliği çok güzel yansıtmışlar" diye düşünüyorum ki göz göze geldiğim kişinin filmden bir karakter değil, ekrandaki yansımasına mal mal bakan ben olduğumu anlıyorum. allah belamı versin.
bir yanda 17 aylık kızım bacağımı çekiştirip kucak istiyor, diğer yanda kedim mama için miyavlayarak bacağıma tırmanıyor.
kaba mama koyup, kızımın önüne koydum, kediyi kucağıma aldım dalgınlıkla.
işin kötüsü, kedimi yere koyup, kızımı kucağıma alana kadar geçen o bir saniyede kızım mamadan yiyiverdi.
neyse, ikisi de sustu en nihayetinde.
aceleyle evden çıkarken aynadaki görüntüye "görüşürüz" demek.
izmir konak meydanında saat kulesinin yanından geçerken saat sormak. parmağıyla kuleyi işaret etmekle yetinmişti herif.
geç bir saatte eve yemek söylemek için aranan kebapçıya "servisiniz var mı?" diyeceğine "siparişiniz var mı?" diye sormak. allahtan buçuk acılı adana istemedi adam benden, nerden bulur götürürdüm o saatte.
martılara eldeki simit yerine öbür eldeki cep telefonunu atmak.
cok ciddi bir toplantıda "zorlayacağım şartları" diyecekken "şorlayacağım zartları" diyerek toplantının ciddi olma ozelligini sabote etmek.
ingilizce hazırlıkta hapşıran gramer hocasına bir anlık şaşkınlıkla "nice to meet you" (tanıştığıma memnun oldum) demek. evet bir arkadaş bunu demiş, sınıf gülme krizine girmiş ve dönem sonuna kadar kim hapşırsa "nice to meet you" denmiş, "god bless you"nun esamesi okunmamıştı.
"doğum günün kutlu olsun" diyip tüm içtenliğiyle sarılan birine ciddi ciddi "senin de canım" diye karşılık vermek.
napim lan kafam çok karışıktı o gün.
eşi yeni doğum yapmış felsefe hocasına 'hocam allah bağışlasın sizden mi' diye sormak.
yeni atandağım okulda seminer haftasında dolmuşa ve atandığım yerin sakinlerine alışmaya çalışırken ben dolmuşta tanımadığım bi öğrencimin tanımadığım velisiyle yan yana denk gelirim. kadının sorularından sonra tabi öğrencinin hangi sınıfta olduğunu ve velim olduğunu öğrenirim ancak soruların ardı arkası kesilmez. cevap vermeye çalışırken tabi bir taraftan ineceğim yeri kaçırmamaya çalışırım. en son ineceğim yere yaklaşınca ve "inecek var" diye seslenmek üzereyken kadın da bekar mısın diye sorunca şoföre "bekarımm" diye seslenirim. devamı yok kısa süre için ölmüş olmalıyım.
binilen takside taksici sigara içiyordur ve sorar:
- hocam sigaranın zararı var mı?
- aa akciğer kanseri... ehem yok yok içebilirsiniz.
uzlaşma için vergi dairesine gidince, "evet, sizi dinliyoruz" diyen müdüre, "çok heyecanlıyım, bu benim ilk uzlaşmam" demek. sanki milli olmaya geldim amına koyiim, götleriyle güldülerdi bana.
dedemin arkadaşının gelen misafirlere "yiyin utanmayın" diyecekken "yiyin utanmazlar" demesi üzerine misafirlerin yediklerinin anlık biçimde boğazlarında düğümlenmesi ve ev sahibinin yüzünün yere geçmesi.
bir restaurantta hesap için getirilen kutuya kart yerine telefonu koymak.
cenaze evinde olenin esine basiniz sagolsun yerine darisi basiniza demek.
ameliyatlı çene bağlıyken elbette sadece mis süt alabilmek için bakkala girilip eldeki kağıda "çilekli mis süt" yazılmasına cevaben bakkalın kağıda "çilekli yok muzlu var" yazması.
buzdolabının kapısını tıklatmak. içeride siyah zeytinle kaşar peyniri çok önemli bi toplantı yapıyor sanki.
iş yerinde telefonla aramayı düşündüğünüz kişi tam o sırada önünüzden geçerken "alo ... bey!" diye seslenmek.
dolaptan soda alıp açtıktan sonra, sodayı mutfak tezgahına bırakıp, elde açacak ve kapakla odaya dönmek.
(bkz: gülmeyin lan)
asansörde bineceğim kata basmak yerine bankamatik kartımın şifresini girmeye kalktım. tabi fazladan 2 katta durmam gerekti bu şekilde ...
zirve anlarımdan biriydi bu konuda lan ...
anahtarı evde unuttuğumu zannedip eve geri dönmek.
anahtarla kapıyı açıp evde anahtar aramak.
bulamayınca küfür etmek.
dün sinema gişesindeki kıza para yerine iddaa kuponumu uzattım, birkaç saniye bakıştık öyle. yine de ben olsam alırdım, ne biliyon ki üç maçtan birden yatacağımı.
buzdolabının kapağından tutup bir an için asansör beklediğimi sanmak. o an bi titrese geldi diye açar içine girerdim heralde.
mutfakta alt dolaba eğilmiş tencereleri yerleştirmeye çalışırken telefonun çalmasıyla kafayı aniden kaldırıp tezgaha hızla çarpmak, o hızla yere düşmek, kalkmak için tutunacak birşey ararken su damacanasının pompasına abanmak, bütün suyun üstüne foşlaması.
(bkz: based on a true story)
sigarayı yakmak için musluğa doğru eğilip suyu açmak.
şoför koltuğunda ilk defa uzun yola çıkılacaktır ve hazırlık yapılmaktadır. o sırada gözüm okuduğum kitaba takılır ve anlık, saniyelik, milisaniyelik salakça düşünce beynimde kendine yer bulur:
kitabımı da alayım, yolda giderken okurum.
perdeye yansıtılarak yapılan bir sunum sırasında el alışkanlığıyla alt+tab tuşlarına basarak durduk yerde adamın amına koyan şarkılar başlığını birkaç saniye sergilemek.