Roma İmparatorluğu Neden Çöktü?

Roma İmparatorluğu'nun çöküş nedenleri.
Roma İmparatorluğu Neden Çöktü?

marcus aurelius'un ölümüyle birlikte başlayan sancılı süreç, 476'daki nihai sonuca kadar detaylı bir şekilde incelenirse anlaşılabileceği inancındayım. çöküşe dair ortaya net bir tablonun çıktığı görülecektir.

1. yönetimsel sorunlar

mö 31-ms 180 yılları arasında (augustus - marcus aurelius) verus'u da sayarsak 17 imparator başa geçti. 180-235 yılları arasında (marcus aurelius'un ölümü - severus hanedanı'nın sonu) öldürülen geta'yı da sayarsak 11 imparator görev aldı. üçüncü yüzyıl krizi dediğimiz 235-285 yıllarında diocletianus gelene kadar 60'tan fazla kişi imparatorlukta hak iddia etti. dördüncü yüzyıla girerken imparatorluğun durumunu en iyi bu özetler. sürekli değişen imparatorlar ve iç savaşlar.

a. beş iyi imparator/evlatlık imparatorlar (96-180) döneminin ardından başa geçenlerin sönük kalmaları ve devlet yönetimindeki başarısızlıklar. nerva, trajanus, hadrianus, antoninus pius ve marcus aurelius birtakım kusurlara rağmen gerçek imparatorlardı. açıkçası yüzyıla yakın süren bu dönemin altyapısı her anlamda imparatorluğu üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda, her türlü başarısızlığa karşı ayakta tutabildi. daha fazlasını da yapamazdı. yine de bu kötü dönemlerde yaşamış tarihçiler, marcus aurelius gibi bir imparatorun, imparatorluğu oğlu olan commodus gibi bir vasıfsıza nasıl bırakabildiği sorusuna yanıt aradılar.

* ikinci yüzyılın sonlarından itibaren (marcus aurelius'un ölümüyle birlikte) başa geçen imparatorlar artık imparatorun, devlet için olduğu algısını yıkmaya başladılar. marcus aurelius'un oğlu commodus dönemiyle birlikte imparatorun önceliği kendini ve saltanatını korumaktı. dolayısıyla imparatorluk için kötü gidişat commodus ile başladı.

* marcus aurelius döneminde (161-180) imparatorluğun en kuzeyi ile en doğu arasında 4800 km vardı. augustus, marcus aurelius gibi büyük imparatorlar, imparatorluğun sınırlarının aşırı derecede büyüdüğünün farkındaydılar. ren nehri'nin kuzeyine gitmenin ya da çeşitli maceralara atılmanın gereksiz olduğunun farkındaydılar.

* commodus (180-193) imparatorluğun tabutuna, zirvedeyken çivi çakanlardan birisiydi. gladyatörlere, metreslere kısacası devlet dışında hemen hemen her şeye ilgili olan bu imparator, devlet geleneğini ilk bozan kişiydi. commodus döneminde praetorian muhafızlarının gücü müthiş derecede arttı. bu askerler -bizdeki yeniçeriler gibi düşünebiliriz- kendilerine ters olan imparatoru öldürüyorlardı. commodus, pertinax, didius julianus, caracalla, elagabalus, severus alexander muhafızlarının tadına bakan imparatorlardı. pertinax hariç hepsi vasıfsızdı. pertinax'ın da commodus'tan sonra sadece 3 ay kadar görevde kalabildiğini hatırlatalım.

* muhafızlar üçüncü yüzyıl itibariyle her yeni imparatorun tahta çıkmasıyla birlikte sağlam paralar alıyordu. bu da imparatorların elini kolunu bağladığı gibi ekonomik olarak büyük zorluklar yaratıyordu. imparator, muhafızlar için var gibiydi.

* imparatorlar üçüncü yüzyıl itibariyle, orduyla aralarına mesafe koymaya başlayınca/çalışınca bu sefer de etrafındaki metreslerin, kurmayların, muhafızların söylediklerine kulak asmaya başladı. commodus'u zehirleyen çok sevdiği metresi marcia'ydı. dördüncü yüzyıl itibariyle hadımların da etkisi artacaktır.

* elagabalus (218-222) imparator olduğunda 14 yaşındaydı, 17-18 yaşlarına geldiğinde ise toplamda 6 kez evlilik yapmıştı. bu sapık imparator, imparatorluğun belki de en kutsal insanlardan olan vesta bakiresine bile göz koyacak kadar değişik bir tipti. ayrıca doktorlarına, vajina yaptırmak istediği söylenir. atamalar kişinin penisine bakılarak yapılıyordu. bu imparatorun zamanında suriye'de rahip olduğunu olduğunu hatırlatayım.

* severus alexander (222-235). severus hanedanı'nın son üyesi olan bu çocuk imparator 14 yaşındaydı ve devlet yönetimini tamamen ailesine/kurmaylarına bıraktı. roma'daki istikrar ve düzen kısacası her şey üçüncü yüzyılın ortasına gelindiğinde kokuyordu.

* arap philip (244-249) kendi adamlarınca öldürülünce decius (249-251) imparator olmak için tam sadakat istedi. sadece kurmaylarından değil tüm roma halkından da. bunun için de memurların önünde her vatandaş, imparator ve imparatorluk için kurban kesecekti. bu süreçte gelişimini sürdüren hristiyanlar buna karşı çıktı ve kovuşturmalar geldi. burada asıl nokta artık imparatorların can güvenliğinin kalmamasıdır. en iyi örnek de imparator decius'un kurban adanması isteğidir. yani imparator olmak o kadar da eğlenceli bir şey değildi, korkutucuydu.

* ikinci claudius öldüğünde, septimius severus'tan sonra doğal yoldan ölebilen ilk imparatordu. 60 yıl boyunca imparatorlar öldürüldü bir şekilde. (211-270)

* victorinus (268-271) ise subaylarından birisinin karısını tavlamaya çalışırken öldürüldü. imparator kalitesini gösteren başka bir örnek.

* aurelianus (270-275) ciddi reformlar düşünen ve gidişatın kötü olduğu gören nadir imparatorlardandı. başkent roma'nın bile artık saldırıya açık bir yer olduğunu fark edince meşhur aurelian walls'ı yani surları yaptırdı. öldürülmesi ile imparatorluk kan kaybetmeye devam etti.

* diocletianus (286-305) taşaklı bir imparatordu ve daha da önemlisi 20 yıla yakın iktidarda kaldı. ordunun mevcut durumunu ve özellikle bürokrasinin ne kadar boktan bir durumda olduğunu içeriden biliyordu. imparatorun gücünü artırmak için sert kanunlar çıkardı, kurduğu tetrarşi sistemiyle artık tek bir imparatorun, her yere koşamayacağını fark etti. resmi bir bölünme olmasa da imparatorluk artık dördüncü yüzyıla girilirken bile bölünmeye çok uzak değildi. buradaki bölünme kötü anlamda değildi. atıyorum doğu'da bir sorun varsa diocletianus koşacaktı ya da oralarda kalacaktı. italya'da bir sorun varsa seçilen alt caesar/augustus koşacaktı. böylece imparatorluk, sınırlarında olan olaylara anında tepki verecekti. gerçekten de, bu yirmi yıllık dönemde ordu toparlandı, gidişat iyi gibi görünüyordu. tekrardan söylemek gerek ordu, güçlü imparator ya da güçlü hanedan istiyordu. gelgelelim, devleti dört orduya bölmek de bir tehlikeydi. kaldı ki, diocletianus istifa edip emekliye ayrılınca imparatorluğu bıraktığı caesar/augustuslar kendi aralarında çıldırmaya başladılar çünkü hepsi tek imparator olmak istiyordu. yani demek istediğim herkes diocletianus gibi cömert olup imparatorluğu paylaşmak istemiyordu. kısa sürede yine iç savaşlar başladı. ayrıca tetrarşide de tahta kimin geçeceği sorun vardı. anlayacağınız kısır döngü tekrar başladı.

* birinci konstantin/büyük constantinus (306-337) 30 yıl görev yapmış gibi görünür. diocletianus'un kurduğu tetrarşiyi istemiyordu, 19 yıl boyunca tetrarşide bulunan imparatorları ve adaylarını tek tek yendi. 40 yıl sonra tetrarşi sistemi yok oldu. tüm bunlara rağmen konstantin akıllı bir adamdı. hazreti isa'yı rüyasında gördüğünü söyleyerek -öyle yobaz bir adam değildi- güçlü bir merkezi otorite kurmak istedi. hristiyanlığı tercih etmesinin sebeplerinden biri de, hristiyanlığı resmi din olarak kabul eden ilk devlet armenia'ya destek sağlayıp sasani imparatorluğu'nun yaratacağı tehlikeyi bertaraf etmekti. başarılı oldu denilebilir. öldüğünde ise hanedanı arasında taht savaşı patladı ve hristiyanlar saçmalamaya başladı.

2. roma ordusundaki gerileme

üçüncü yüzyılın başında -tüm güvenlik güçleri de dahil edilirse- ordunun toplam mevcudu 350 ile 370 bin arasında değişiyordu. bu sayının ilk imparator augustus döneminden %20-25 daha fazla olduğu kabul ediliyor. üç kıtadaki topraklar dikkate alınırsa yine de bu sayının, mevcut sınırları korumak için az/yetersiz olduğu görülecektir. bu sayısının çoğu da profesyonel diyebileceğimiz askerlerdi. yüksek maaşlar alıyorlardı.

a. iç savaşlar. iç savaşların üçüncü yüzyıldan itibaren istikrarlaşması ile birlikte kaybedilen lejyonların yeri tam anlamıyla doldurulamadı. orduya asker alma kanunu gevşetildi ve orduya ağır suçlar dışında her ipini koparan alınmaya başladı. bu askerler, meşhur roma disiplininde değildi. disiplin olmadığı gibi baştaki komutan azıcık sendelesin hemen ihanete hazırdı.

* yüzbaşı kalitesinin düşmesi. roma ordusunun her şeyi olan yüzbaşılar üçüncü yıl itibariyle gerçek değerlerini kaybetmeye başladılar. hem hamilik yoluyla saçmasapan adamlar yüzbaşı yapıldı hem de liyakatli yüzbaşıların önü tıkandı. görüldüğü üzere pek çok şeyde, imparatorluk kendi ayağına sıkıyordu.

* sadakat sorunu. augustus, trajanus, hadrianus, diocletianus ve birinci konstantin gibi büyük imparatorlarda işleyen bu onur kavramı, vasıfsız hükümdarlarda işlemiyordu. canını tehlikede gören imparator sert ve cesur kararlar alamıyordu.

* disiplinsizlik ve manevra/tatbikat yetersizliği. ordudaki disiplinin en büyük evi olan kışlalar, üçüncü yıl itibariyle önemini yitirmeye başladı. askerin götü zora gelemezken kışla disiplininin/ortamının olmaması gerekli eğitimlerin/tatbikatların aksamasına sebep oluyordu. unutmayalım ki, orduda sadece eli kılıç tutan asker yoktur. ordudaki mühendis sınıfı da eğitimden uzak kaldığı için seferlerde zorlanıyordu. kaynaklar, pek çok ordunun acayip yerlerde kırıma uğratıldığından bahseder.

* kaçak/eşkiya sayısının artması. üçüncü ve dördüncü yılda, orduda eski ciddiyetin kalmadığı artan kaçak sayılarından anlaşılıyor. bu kaçaklar, gittikleri bölgedeki halkın huzurunu bozmakla kalmıyor ürünü çalıyor ve belli geçitlerde/köprülerde -ordunun olmadığı yerlerde- haraç kesiyordu. vermeyeni öldürüyorlardı. celali isyanları gibi olmasa da benzeri bir kaos ortamı vardı.

* iki cepheli savaş. üçüncü yüzyıl ortasından itibaren artan sasani tehlikesine, barbar kavimlerinin yağmaları eklendi. roma ordusu iki tarafa aynı anda saldıracak ya da düşmanlarını yok edecek kalitede değildi. rakipleri de eskisi gibi zayıf değildi.

* yedek birliklerin sayısının/kalitesinin düşmesi. iç savaşların doğrudan bir sonucuydu.

* celp sisteminin bozulması sürekli devam eden iç savaşların başka bir sonucuydu. acemiler eğitilmeden seferlerde telef oluyordu.

3. taht mücadelesi ve üçüncü yüzyıl krizi

235-285 yıllarını kapsayan bu dönemde 60'tan fazla kişi imparatorlukta hak iddia eder. sadece iç savaşların getirdiği sorunlar yoktu. ekonomik, sosyolojik, mühendislik, klimatolojik etkileri olan kaos dönemiydi.

+ üçüncü yüzyıl krizi: #158506395

* roma imparatorluğu'nu tüm olumsuz durumları bir kenara bırakırsak en büyük darbeyi üçüncü yüzyıldan beri bitmek bilemeyen iç savaşlar vurdu.

4. insan gücü kaybı

iç savaşların imparatorluk için en büyük sıkıntısı, askerler bu muharebelerde düşmanlarını öldürmüyorlardı bilakis kendi kardeşlerini öldürüyordu. roma geçmişte de pek çok bozgun yaşadı fakat iç savaşlardaki kayıpların yerini doldurmak o kadar kolay olmuyordu. örneğin britanya'dan çıkıp gelen bir vali, imparatorluk için adaylığını kanıtlamak kendi ordusunu kuruyordu/besliyordu ve onlara yüksek ücretler veriyordu. böylece eyaletlerin vergisi doğrudan kendi ordusuna giderken imparatorluğun kasası boş kalıyordu. örneğin septimius severus (193-211) iç savaştan galip çıkınca muhafızlara ayar verdi ve askerleri kendisine bağlamak için askerlere yasak olan evliliğe izin verdi. muhafızların gücünü kırmak için bu sefer kendi muhafız birimini kurdu, çılgınca paralar ödedi. artık septimius severus'tan sonra bu ordu için beklenti halini aldı.

5. veraset sistemi

sadece antik çağ'ın değil orta çağ'ın bile en büyük sorunudur. roma imparatorluğu commodus'a kadar hep evlatlık alma yoluyla ilerledi. istisnalar olsa da beş iyi imparator'un bile hepsi evlatlıktı. roma imparatorluğu'nda tahta kimin geçeceği her zaman belirsizdi. augustus bile kendisinden sonra tahtı bırakmak istediği tiberius konusunda her zaman kararsızdı. işte bu sistem güçlü olan herkesi üçüncü yüzyıldan itibaren bir imparator adayı yaptı. nispeten severus hanedanı'nın (193-235) düzgün bir veraset sistemi ile işlemesi bile korkunç imparatorlar ortaya çıkardı: caracalla, elagabalus, severus alexander. özetle tahta kimin geçeceğinin belirsizliği her zaman kanayan bir yara oldu ve roma'yı sonunda yedi bitirdi.

a. imparatorlar veraset sistemine karşı çözümler bulmak istedi. septimius severus, henüz bebek olan caracalla ve geta'yı imparator adayı olarak herkese tanıttı. caracalla babasının ölmesiyle birlikte kardeşi geta'yı annesinin yanında öldürttü. demek istediğim çözüm yok.

6. çocuk/genç yaştakilerin imparator olması

bazı tarihçiler imparatorluğun başına çocuk/genç yaşta imparatorların geçmesine ayrı bir önem verir. imparator olduklarında elagabalus 14, neron 16, commodus 18, geta 22 ve caracalla 23 yaşındaydı. üçüncü yüzyıldan itibaren imparator annelerinin ya da imparatoriçelerin etkisi muazzamdı fakat neticede imparatorluğu kötü yola sokmadılar diyebiliriz. mesela caracalla ve geta o kadar uyumsuzlardı ki imparatorluğu resmen ikiye bölmek istediler, anneleri julia domna buna karşı çıktı, imparatorluk bölünmedi. kısacası üçüncü yüzyılda büyük bir sıkıntı yaratmazken (homurdanmalara rağmen) dördüncü ve beşinci yüzyıldaki annelerin, eşlerin ya da saray erkanının etkisi daha sertti. direkt olarak imparatorluğa zarar verdi.

7. ekonomik sorunlar

her yıkılışın başlıca sebeplerinden biridir. septimius severus ve özellikle caracalla dönemlerinde asker maaşları o kadar artırıldı ki caracalla tuvaletini yaparken öldürüldüğünde kasada para yoktu. ordu beslemek her zaman zordu ve büyük paralar dönüyordu. eyaletlerdeki bir sorun ya da uzun süreç iç savaş, sadece imparatoru değil imparatorluğun kaderini de etkiliyordu.

a. enflasyon ve paranın değer kaybetmesi. trajanus döneminde 1 gümüş denarius'ta %90 oranında gümüş bulunuyordu. marcus aurelius döneminde ise %70'lere kadar düştü. septimius severus orduyu şımartacağım diye kesenin ağzını açtığında bu oran %50'den de düşüktü. aurelianus döneminde ise %5 bile değildi. korkunç bir değer kaybı. üçüncü yüzyılda, ikinci yüzyıla göre en az %100'ün üzerinde fiyat artışları vardı ki paranın değer kaybettiği bir ortamda tüm halk için büyük bir sorundu.

b. halk ağır vergiler altında eziliyordu. üçüncü yüzyılın ortasından itibaren imparatorlar, iç savaşlardaki ekonomik kayıpları halka ağır vergiler şeklinde yansıttı. kuzey afrika hariç hemen hemen her yerde bir gerilim oluştu. asayiş sorunu aldı başını gitti.

c. kuzey afrika ve britanya'nın kaybı. iç savaşların gerçekleşmediği yerler olan bu eyaletler, diğer eyaletlere nazaran gelişmeye devam ettiler. yani iç savaştan uzak kaldıkça sistem işlemiş gibi görünüyor. kuzey afrika'nın beşinci yüzyılda vandallar'a kaptırılması batı roma imparatorluğu'nun çöküşünü o kadar hızlandırdı ki herkes şaştı. vandallar, sadece bir eyaleti almamışlardı. imparatorluğu besleyen bir coğrafyayı, ordusu ve parası olan bir eyaleti almışlardı. kartaca gibi bir şehir artık yoktu. roma imparatorluğun sırf kartaca'yı yola getirmek için kaç yüzyıl uğraştığını unutmayalım.

ç. maden yataklarının terk edilmesi. galya'daki barbar saldırıları artık burada sağlam bir çıkarım yapılmasını engelliyordu. amiens'teki meşhur maden yatakları terk edildi. pek çok madenin eksikliğinden dolayı imparatorluk, meşhur anıtları tamir etmek için gözden çıkarılan anıtları yıktı ya da parçaladı. üçüncü yüzyılın sonunda ise dacia'daki madenler de terk edildi çünkü çıkarmak, piyasaya sürmekten daha pahalı hale geldi.

d. ticaretin gerilemesi. takdir edersiniz ki iç savaşın yıllarca devam ettiği topraklarda düzenli bir ticaretten bahsedilemez. hatta pek çok tüccar, ticarete atılmaktansa kaos ortamında yağmacılık ya da kara borsacılık yapmayı tercih eder.

8. barbar etkisi

imparatorluk barbar dediği kavimlere/kabilelere yabancı değildi. mö birinci yüzyıldaki julius caesar döneminde galya işgal edildiği gibi galyalılar/keltler imparatorluk için kullanılmaya başlandı hatta julius caesar, diplomasi de yaparak barbarların elitlerini senatoya aldı, böylece bu barbarları kontrol altına tutabileceğine inandı. gerçek bir diplomasi. ilerleyen dönemlerde ren ve tuna nehirlerinin ilerisine gidildi, asilik yapanlar cezalandırıldı, bu sert biçimde oldu. unutmayalım ki imparatorluk, her zaman bu kabilelerden yardımcı birlik olarak da yararlanmayı bildi. pek çok kez ordunun götünü toparladılar. üçüncü yüzyılın ortasından itibaren doğu'ya sasaniler'in üzerine yürünüldüğü vakit, barbar kabileleri roma'yı zor durumda bırakmaya başladılar. barbarların bir yeri işgal etmek gibi bir amacı uzun bir dönem için olmamıştı. sınırlar boş kalınca barbarlar bol bol yağmaya kalkıştı eğer roma ordusu sert bir tepki vermezse bunu sürekli hale getirdiler. yani ordunun zayıflığı, barbarların iştahını açtı. got lideri olan cniva, kendisini arayan imparator decius'u bataklığa çekerek pusu ile öldürttü ve imparatorun cesedi bulunamadı. ilk kez bir roma imparatoru, barbarlara karşı savaşırken öldürülmüş oldu. dolayısıyla barbar tehlikesi hiçbir zaman bitmedi. gotlar, franklar, alamanlar, cermenler ve dördüncü - beşinci yüzyıl itibariyle hunlar, vandallar artık büyük bir tehditti. bu tehdidi ise imparatorluğu yıkarak gösterdiler.

+ imparator decius'un barbarlar tarafından öldürüldüğü abritus muharebesi: #162402145

a. barbar liderlerin kalitesi. barbarların cniva, theodoric, bleda, attila, alaric gibi yetenekli ve çılgın krallar çıkarması zaten askeri olarak bocalamakta olan roma'yı sarstı ve güçsüz durumda bıraktı. barbar liderleri, roma diplomasi güçlüyken araları açılarak ya da bazı rüşvetlerle roma tarafına çekilebiliyordu. artık bu da zorlaştı çünkü roma'nın teklifleri/rüşvetleri yağmalama kadar cazip gelmiyordu.

b. barbarların güçlü konfederasyonlar kurması. dördüncü yüzyıl itibariyle roma buna da yabancıydı. her zaman savaşacağı kabileye rakip olarak bir müttefik bulan roma, karizmatik liderlere sahip barbarlar için birleştirici bir güç olmaya başladı. barbarların kendi aralarındaki rekabeti her zaman var oldu fakat roma'nın yetersizliği bunu ikinci plana attı. bir barbar lideri için yağma her şeyden daha değerliydi.

c. meydan savaşlarının artık eskisi kadar olmaması. imparatorluk hannibal barca gibi bir belayı bile yenile yenile de olsa meydan savaşlarında tarihten sildi. barbarlar ise meydan savaşına meyilli değillerdi. bu yüzden imparatorluk, kanayan yarayı kesip atamıyordu. kangrenli bölge hep var olmaya devam etti.

ç. sınır garnizonlarının yetersizliği. askeri disiplinden kopan roma ordusu için barbar sınırında beklemek kadar daha zorlu bir şey yoktu. hem askeriye değerini kaybetmişti hem de barbarlar kalitesini artırmıştı.

d. korku ve yerleşim yerlerinin terk edilmesi/göç. özellikle 250 yılından itibaren barbar tehlikesine sürekli maruz kalan yerleşim yerleri sadece nüfusunu değil tarımını, vergisini, askerini kısacası her şeyini kaybetmeye başladı. bazı ovalarda yerleşimler daha üst yerlere taşındı. halk, üründen çok kendi hayatını güvence altına almaya çalıştı.

e. para gömme. elit tabaka, bir gün barbar tehlikesiyle karşılaşıp tüm servetini kaybedeceği endişesiyle mevcut parasını toprağa gömmeye başladı. gömdüğü yeri başkasına söylemediği için ani bir ölümde bu paralar toprak altında kalabiliyordu. tarihçiler, pek çok kişinin, paranın değer kaybı yaşamasından dolayı bunları çıkarmaya gerek görmediğini de söyler.

9. bürokrasinin ölümü. dördüncü yüzyıl itibariyle en kokuşmuş alanlardan biriydi. dördüncü yüzyılda bürokrasiyi takip etmek o kadar zorlaştı ki imparatorlar, atadıkları kişinin nerede ne bok yediğini takip edemez oldular.

a. valilerin artan gücü. bir valinin eyalette kalacağı süre 3 yıl ile sınırlandırılmıştı. üçüncü yüzyıl itibariyle valiler, hem imparatora rakip oldular hem de kendi ceplerini doldurdular. üç yıllık rotasyon dönemi uzatılınca eyaletin valisi, burayı iyice tanıyor ve ne var ne yok cebine indiriyordu (hepsi için geçerli değil.)

b. üçüncü yüzyıl krizi'nin etkisiyle birlikte eyaletlere çekidüzen vermek isteyen diocletianus gibi atik imparatorlar da zorlandı. kriz döneminden itibaren burayı maddi anlamda kendi çiftliğine çeviren bürokratlar ya da devlet görevlileri söz dinlemiyorlardı. ayrıca imparatorlar, uzak eyaletlerde olup bitenleri de çözemez kavrayamaz oldular. her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. askerlere maaşları ödemesi gereken görevliler, maaşlara el koyuyor ya da mevcut bürokratla işbirliği içinde bu paraları çalıyorlardı. paralarını alamayan askerler ile imparatorun arası açılıyordu ki parasız kalan bu askerler, ordudan kaçıyor ve sağı solu yağmalamaya başlıyordu. sistem her alanda kaliteli insan sorunu yaşıyordu.

10. yolsuzluk

roma imparatorluğunda her zaman vardı. doğu seferlerinde, buradaki şehirlerden haksız bir şekilde para koparmak meşhurdu. dördüncü yüzyıl itibariyle hemen hemen herkes için bir hobi haline geldi.

11. rekabet

rekabet sadece imparatorlar arasında değildi. bürokrasinin gelişmesiyle birlikte askeri sınıflardan tutun, imparatorun yatağına sokulacak metrese kadar hemen hemen her yerde bir rekabet vardı. imparatorun dalkavuğu ya da destekçisi olmak tüm kapalı kapıları açıyordu. iç savaşlarda, bu iş kumara benziyordu. eğer yanlış kişi desteklenirse başa geçen imparator, rakiplerini destekleyenlerin sadece malına çökmüyor aynı zamanda öldürüyordu.

a. ifşalar/karalamalar. imparatora yakın kişiler, eyaletteki ya da ordudaki zaten az sayıda liyakatli olan kişileri de çekemiyorlardı. eyaletteki bir komutanın başarısı, özellikle dördüncü yüzyılda, imparatoru korkutuyordu. imparator, kendisine ne kadar sadık olursa olsun bu komutanı, yanındaki dalkavuklar yüzünden görevden alabiliyordu. çünkü bu dalkavuklar, birçok masum adama olmayacak iftiralar atıyordu. yetmiyor, onların ağzından mektuplar yazıyor ve imparatora "bakın, size ayaklanacak!" diyordu. eyaletlerdeki durumlardan bihaber olan vasıfsız imparatorlar ise bu ifşa kampanyasına katılıyor, masum pek çok adamını çoğunlukla öldürtüyordu. böylece imparatorluk içerisindeki onurlu ve liyakatli kişiler de her şeye atlamamaya başladı. kendilerini geri plana attılar ve imparatorluk kan kaybetmeye devam etti.

12. yeni bir din, hristiyanlık

hristiyanlık, imparatorlukta dördüncü yüzyıla kadar yahudi cemaati olarak görülür. imparatorlukta bu yeni dinin bu kadar kabul görmesinin en büyük sebebi, kölelere ve yoksullara değer vermesidir. köleler, kendilerini değerli hissedince de sahiplerinin/efendilerinin sözlerini dinlemez oldu. böylece imparatorluk, sosyolojik bir soruna daha kavuştu. ayrıca roma tanrılarına olan inanç/bağlılık her romalı'nın evinde aynı değildi. yani imparatorlukta merkezi bir inanç sisteminin olmaması kafası karışık ya da yeni bir şeyler arayan halka cazip geldi, hristiyanlığın yayılmasını da hızlandırdı. hazreti isa 30'lu yıllarda tiberius döneminde öldürüldü fakat bunun hristiyanlıktan çok kendisini bir yahudi kralı olarak anlatmasıyla bir ilgisi vardı. neron (54-68) ve trajanus döneminde kovuşturmalar olmuştu fakat dinden çok bireysel cezalandırmalar içeriyordu. açıkçası dördüncü yüzyıla kadar imparatorlar, toplumdaki unsurlar sorun çıkarmadığı müddetçe hristiyanlığa karşı sert tavırlar takınmadı, bu işi de sorun çıkaran bölgenin valisine bıraktı. evet, hristiyanlara karşı uygulanan bazı cinayetler/suikastlar vardı ama tüm hristiyanlığa karşı yapılan organize bir kıyım yoktu. hatta severus alexander ve arap philip'in, hristiyanlar'a sempati ile baktığı söylenir.

+ roma imparatorları ve kovuşturmalar: #162725945

a. hristiyanların oranı. dördüncü yüzyıl başında, tarihçiler, hristiyanların toplam oranının, genel nüfusa oranını 1/10 olarak kabul ederler. bunun için de imparatorluğun total nüfusu bilinmelidir ki bu o kadar net değil. yani büyük konstantin gelene kadar onun döneminde pagan oranı daha fazlaydı. 350 yılından sonra ise hristiyan nüfusunun arttığı bir gerçektir çünkü devlet bu dini her anlamda destekleyecekti. artık zina yapmak eski roma'daki gibi kolay değildi.

b. yeni bir sınıf, din adamı. başta büyük konstantin olmak üzere imparatorlar, otoritelerini hiçbir zaman din adamlarına kaptırmasalar da bunlar ayrıcalıklı olmanın tadını, halkı galeyana getirerek servetlerine servet katarak başardılar. atandıkları bölgenin bürokrasi işlerine de el atarak zaten düzgün işlemeyen sistemi iyice bok ettiler. mesela attila'nın roma'yı yağmalayacakken papa ile görüşmesi hristiyan kaynaklarca öyle bir anlatıldı ki papa olmasaydı sanki imparatorluk yıkılacaktı. öyle bir şey yok. fakat bunu müthiş bir propaganda ve reklam aracı olarak kullanmayı bildiler.

c. pagan. öncelikle bu kelime paganus'tan geliyordu. köylü/kasabalı anlamına gelen bu kelimenin anlamı genişletildi. paganlar, hristiyanlığın yarattığı etkiyi fark ederek inançlarını tek bir çatı altında toplamaya çalıştılar ama bu o kadar kolay değildi. sol invictus denilen bu inanç sisteminin, hristiyanlığın karşısında pek şansı yoktu. hristiyanlar kadar organize ve cesur değillerdi. bir hristiyan, inancı için ölümü göze alabilirken bir pagan o kadar cesaretli değildi, buna gerek görmüyordu. hayat ve can tatlıydı. büyük konstantin'in, hristiyanlığa olan düşkünlüğü paganların işini zorlaştırdı. paganlar, din konusunda hristiyanları zorlamazken hristiyan misyonerler her yerde cirit atıyorlardı ve de gaddarlardı. hristiyanlar, antik dönemden kalma fakat pagan yapımı olarak gördükleri pek çok büstün burnunu kırıp onlarla kendilerince taşak geçtiler. imparatorluk içerisindeki heterodoks yapı yavaş yavaş daha bağnaz bir gruba devredildi.

13. imparatorluğun bölünmesi

dördüncü yüzyıl sonu itibariyle kaçınılmaz görünmekteydi. roma'nın değerini kaybetmesi ve sürekli hun, got gibi kavimlerin istilası karar vermeyi kolaylaştırdı. doğu roma kendisini savunabilecekken batı bundan mahrum kaldı.

a. doğu roma vs batı roma. 395'ten itibaren birkaç istisna dışında doğu roma, batı'yı desteklemedi. kuzey afrika'yı ele geçirme mücadelesinde bile amaç batı roma'yı desteklemekten ziyade verimli topraklara konmaktı, başarılı olunamadı. 409/410 yılında roma, got kralı alaric tarafından yağmalanmanın eşiğindeyken doğu roma imparatoru gelen elçileri siklemedi bile. ayrıca doğu roma, sasani tehlikesiyle mücadele ederken batı roma her yandan barbar istilasına açık kaldı. neticede batı yıkılırken doğu 1000 yıl daha ayakta kaldı.

14. doğal sınırlara ulaşmak

sınırların genişlemesi lejyon sayısının artmasına sebebiyet verdiği gibi sürekli beslenmesi anlamına da geliyordu. özellikle üçüncü yüzyıl itibariyle roma lejyonlarının kalitesi düştü çünkü askerlik artık eskisi gibi büyük bir ayrıcalık ya da -ölmezse- rahat bir emeklilik vaadi sunamıyordu.

a. kıtalar. roma dünyası için üç kıta vardı: asya, afrika ve avrupa. avrupa'nın da en azından beşinci yüzyıla kadar kuzeyi ve britanya'nın bir ada olup olmadığı tam olarak bilinmiyordu. evet, roma bu üç kıtaya göre muazzam bir devletti ve sınırları oldukça genişti. bu da eyaletlerin istikrarını ve korunmasını her zaman zorlaştırdı. özellikle barbarlar, dördüncü yüzyılın sonlarından itibaren korunamayan bu sınırlara acımasızca saldırdı. istediklerini pek çok kez aldılar. geriye ise terkedilmiş, yakılmış ya da verimsiz tarım toprakları kaldı. eskiden sınırlarda yaşamanın ayrı bir zorluğu vardı fakat bu cazip bir işti. artık bu da kaybedildi.

15. roma vatandaşlığının değerini kaybetmesi

caracalla ile birlikte roma vatandaşlığının her önüne gelene verilmeye başlanması sadece toplumsal düzeni değil hemen hemen imparatorluktaki her işleyişi bozdu. caracalla burada herkesi vatandaş yaparak vergi gelirlerini artırmaya düşündü fakat imparatorluğun köküne dinamiti fark etmeden attı. ülkemiz için de anlayana sert mesajlar var.

16. şehirler

ikinci yüzyıl sonunda roma, antakya, iskenderiye, nicomedia gibi şehirler büyük bir refah içerisindeydi. açıkçası bu refahlık geçici olacak gibi de görünmüyordu fakat sürekli imparator değişiklikleri, gelişen ve kontrol edilemeyen bürokrasi özellikle büyük şehirlerde ağır hasarlar bıraktı. roma, dördüncü yüzyılın ortalarından sonra pek çok imparatorun uğramadığı bir yer oldu. yani imparatorluk ayakta duramadıkça şehirler etkisini ve cazibesini kaybetti.

a. ikinci yüzyılın sonunda roma'nın nüfusunun 1 milyon ya da fazla; iskenderiye ve antakya'nın da toplam nüfusunun 1 milyonu geçtiği belirtilir. 410 yılında roma, alaric tarafından yağmalanırken ne batı roma imparatoru ne de doğu roma imparatoru bu şehre yardıma geldi. doğu roma imparatorluğu'nun en başarılı komutanı olan flavius belisarius, roma'yı 535 yılında gotlar'dan alırken bu kutsal şehrin nüfusu ancak 100 bin kadardı. yaşadığı şoku ve değer kaybını görebilirsiniz.

b. başkent değişikliği, roma'nın değer kaybı. tetrarşi dönemi bir bakıma kesin ayrılmanın hazırlığıydı. büyük konstantin, hristiyan bir şehir kurmak istiyordu. takdir edersiniz ki pagan yapılarıyla donatılmış roma'da buna yapmaya niyetli değildi. roma zaten dördüncü yüzyıl itibariyle değerini ve nüfusunu kaybetmişti. pek çok imparator milano'da ya da ravenna'da takılıyordu. constantinopolis'in kurulması ile doğu-batı arasında artık doğal bir engel oluştu: boğazlar. gerçekten de sasaniler'e ve balkanlar'a yakınlığıyla daha da önemlisi müthiş surlarıyla müthiş bir şehirdi. savunması kolaydı, roma gibi barbar tehlikesi altında kalması daha zordu. tüm bu anlattıklarımız doğu roma imparatorluğunu, 1453'e kadar ayakta tuttu fakat batı roma imparatorluğu'nun bu kadar korunaklı bir başkenti olmayacaktı.

+ constantinopolis'in başkent yapılma sebepleri: #162755336

17. barış

pax romana dediğimiz şey roma imparatorluğu güçlüyken ve de herkes roma vatandaşı değilken cazipti. imparatorluk ne zaman sallanmaya ve kendisini kaybetmeye başladı, görüleceği üzere dördüncü yüzyıl sonları itibariyle barbar dediğimiz kavimlerin lokması olmaya başladı.

18. diplomasi

roma'yı büyük yapan etmenlerden sadece birisiydi. diplomasisine karşı çıkan ve kendisine bilenen her düşmanını er ya geç sahneden silerdi ki kartaca bunun en büyük örneğidir. roma, bir veriyorsa beş alırdı. sasani imparatorluğu, roma'dan ilk kez büyük ayrıcalıklar kapan devletlerden biridir. doğu ve batı imparatorlarının barbar krallarına hun attila ve got alaric'e verdiği altınların toplam ağırlığı tonlarcaydı. yani diplomaside maharet azaldıkça imparatorluk zorlu günler geçirdi. yine de son anına kadar takdir etmek gerekir ki pek çok imparator ve general, birtakım ayrıcalıklar ya da yalanlarla dolanlarla birçok barbar kabilesini kendi etrafına çekmeye başardı. beşinci yüzyılda ise roma ordusunun hemen hemen yarısını barbarlar oluşturuyordu. artı mı eksi mi sizler karar verin.

19. süper güç faktörü

pek çok tarihçi part imparatorluğu'nun varlığının, roma imparatorluğu için korkutucu olduğunu söyler. doğu eyaletleri pek çok kez partlar tarafından yağmalandı fakat partlar'ın mö 53'teki carrhae muharebesi'ndeki yıkıcı sonuçlarına aldanmamak gerekir. trajanus (97-117), part başkenti ctesiphon'u yağmalamıştı. evet, güçlü bir imparatorluktu fakat daha ötesi değildi. üçüncü yüzyılın ortalarında çok daha güçlü bir imparatorluk doğacaktı aynı topraklardan, sasani imparatorluğu.

a. sasani imparatorluğu. 225 yılında part imparatorluğu'na son veren bu devlet özellikle birinci şapur ve hüsrev dönemlerinde en parlak dönemlerini yaşadı. pek çok kez antakya gibi büyük roma şehirlerini düşürdü, yağmaladı fakat buralarda kalıcı bir yerleşme düşünmedi. özellikle yağmaladığı şehirlerden birçok romalı esiri, ülkesine götürerek sulama kanallarının yapımında çalıştırdı. imparator valerianus (253-260) bu devlete esir düşerek imparatorluğa büyük bir prestij kaybı yaşattı. kendisi düşman tarafından ele geçirilen ilk imparator oldu. sasaniler, beşinci yüzyıl itibariyle roma imparatorluğu'nun yanında parlayan gerçek bir süper güç oldu fakat hiçbir zaman roma'ya gelip yıkmayı düşünmediler zaten coğrafi koşullar/uzaklıklardan dolayı pek mümkün değildi. tehdit olmayı her zaman sürdürdüler.

20. senatör sınıfının ve senatonun uzaklaştırılmas

 cornelius tacitus, devletin asıl çöküşündeki payı cumhuriyet idaresinin terk edilmesine bağlar. augustus, imparatorluğu kurarken senatörleri her zaman yanında bulundururdu. her ne kadar senatör ya da senatoya karşı olmasa da onların seslerinin yükselmesine de pek izin vermezdi. aslında tacitus gibi tarihçilerin, bence, veryansın ettiği şey devletin, vasıfsız imparatorlar tarafından korunamamasıdır. aslında çok da haksız sayılmaz.

a. üçüncü yüzyıl itibariyle senatonun ve senatörlerin iyice gözden düşmesi büyük bir hataydı. tabii biz bunu gereklilik olarak söylüyoruz ama mevcut imparatorların çoğu bu zengin sınıftan nefret ediyordu. eğer senatörler, veraset sisteminin tıkandığı yerlerde imparatorlar tarafından varis olarak gösterilseydi büyük ihtimalle iç savaşlar bu kadar sıklıkla yaşanmaz, roma askeri birbirini öldürmezdi. imparatorluğu eleştiren her tarihçide mutlaka bu vurgu vardır.

b. senatonun danışmanlıktan çıkarılması zaten eli kolu bağlı olan imparatorları iyice kör etti. senatörler, atlı sınıf dediğimiz equitesler kadar değer görmediler. kendimle çelişmek istemem ama bozulan senato ve senatörlerde de eskisi gibi bir scipio africanus çıkmayacağı açıktı. yine de imparatorlar için senatörler daha kolay bir lokma olabilirdi. iç savaşlarda bu kadar can kaybı yaşanmazdı.

21. eyalet isyanları

imparatorluğun otoritesi uzak eyaletlerde ancak taşaklı imparatorlar varken hissediliyordu. commodus ile birlikte eyaletlerin başındaki valiler/komutanlar, pek çok kez kendi emirlerindeki orduları tahtta hak iddia edebilmek için imparatora karşı kullanabiliyorlardı. mesela septimius severus imparator olmadan önce yukarı panionia'nın komutanıydı, imparator pertinax'ın sadece üç ayda öldürülmesi ile birlikte imparatorluk yolunun kendisine açılabileceğini gördü. iç savaşlarda rakiplerini yenerek imparator oldu. yani burada imparator için sıkıntılı bir durum var: şayet eyaletlerdeki orduyu güçlü tutmazsan ordu, yerel halkın çıkardığı isyanlara karşı mukavemet gösteremiyor. eğer güçlü bir ordu ve komutan bıraksan bu sefer ordunun ayaklanıp imparatoru öldürmeyeceğinin garantisi de yok.

22. hamilik, imtiyaz, referans

 her imparator, diğer imparatorun ölümünden dersler çıkarıyordu. zaman ilerledikçe imparatorlar tanımadığı insanı, ne kadar liyakatli olursa olsun, göreve atamıyordu. atanan liyakatli bir ordu komutanının da yarın kendisine baş kaldırmayacağının garantisi yoktu. imparatorlar bu yüzden, kendisine dalkavukluk yapan kişileri imparatorluğun her tarafına gönderdi. bu kişilerin çoğu, gittikleri yerleri devlet adına bir güzel soydu, imparatorluğa da çok az vergi gönderdi. böylece merkezi otorite iyice kendini kaybetti.

23. salgın hastalıklar

roma imparatorluğu hemen hemen her yüzyılda salgınlarla karşılaştı. tiber nehri'nin taşıp sivrisinekleri ve fareleri tüm italya'ya salmasıyla pek çok kez ordu zor durumda kaldı. özellikle ikinci yüzyılın ortasından 190 yılına kadar süren çiçek hastalığı ya da hıyarcıklı veba salgını italya'yı perişan etti. tarihçiler, sadece roma'da her gün 2 bin kişinin öldüğünü belirtir. tarıma ve orduya yarattığı tahribatı ancak tahmin edebiliriz. ayrıca roma ordusunun eski disiplininden uzaklaştığı her yılda mutlaka bir salgın orduyu kırıp geçirir. yine buradan ordunun eski ciddiyetinden uzak olduğunu çıkarabiliriz.

a. kıtlık. sadece iş savaşların değil devam eden salgınların da bunda büyük etkisi oldu. roma ve constantinopolis gibi başkentlerde imparatorlar, kasanın durumu ne olursa olsun halka zeytinyağı, buğday vs verdi ama durumu kurtaracak kadar değildi.

24. iklim değişikliği

imparatorlukta salgınların yayılmasını hızlandırdığı gibi kıtlığın şiddetini de artırıyordu. suların yükselmesiyle pek çok arazinin tarım yapamayacak kadar zarar gördüğü belirtilir.

25. göç

barbarlar, salgınlar ve kıtlıklar 250 yılından itibaren eyaletlerde sürekli bir hareketin olmasına sebebiyet verdi. dördüncü yüzyılın sonları ile birlikte tuna'daki hun tehlikesinden korkup gelenlere yeni yerler verilmesi de tehlikeli durumlar meydana getirdi. ülkeye, yabancı insanların alınması felaket oluyordu.

+ hadrianapolis muharebesi: #161748492

tüm bu maddeler ve detaylar değerlendirildiğinde okuyucu, usta tarihçi edward gibbon'a hak verecektir: "tüm bu sorunlara bakıldığında sorulması gereken asıl soru şu olmalıdır: roma bunca yıl nasıl ayakta kalabildi?"

+ kaynakça: #158219649