Roma İmparatorluğu Döneminde Oynanmış Vahşi ve Kanlı Sahnelerle Dolu Oyunlar
dostlar, romalılar, vatandaşlar, beni dinleyin
günümüzdeki acayip tv şovlarının(özellikle japonya'da olan tuhafları) benzerlerinin geçmişte hatta yüce roma imparatorluğu döneminde de yapılmış olması çok acayip.
hayır o zaman tv yok ama collesium var.
elbette o zaman ki şovlar çok daha vahşi ve kanlı.
misal:
roma oyunlarını dizayn eden bence kafadan kontak kişiler, kolezyumdaki oyunlarda halkı eğlendirmek için farklı ve çogazacayip şeyler denemişler.
düşün, ellerin arkadan bağlı ve çıplaksın. gözlerin de bağlı, kalbin küt küt atıyor, kulaklarında kalabalığın yırtıcı sesi. her an bir topuzla kafan parçalanabilir bunu da biliyorsun. altına mı işedin yoksa? dizlerin tutmuyor, zangır zangır korkuyla titriyor.
halbuki daha geçen hafta bavyera'da çiftliğinde mısırlarına bakıyor, hayvanların ne zaman doğum yapacağını hesaplıyordun. çocukların ne yapıyor acaba şimdi? ya eşin? öldü mü hepsi?
neyse, gözünü açtıklarında koskoca arenanın ortasında 5-10 kişiyle bir platformda olduğunu anlıyorsun. herkes aynı durumda seninle. platform dediğim de dev bir tahterevallinin bir tarafı. diğer tarata da 5-10 kişi var. birden vahşi yırtıcı aç hayvanları salıyorlar üzerinize(aslan, kaplan, leopar, ayı, kurtlar vesaire).
hangi tarafın platformu yukarıdaysa o güvende şimdilik(!) çünkü hayvan o yüksekliğe ulaşamıyor. eh bir taraf yukarıdaysa diğer taraf aşağıdadır, hayvan diğer tarafa saldırıyor. iki taraf da yukarıda kalmak için ellerinden geleni yapıyor. aşağı düşüp hayvanlarca parçalananlar ayrı. en son kimin kalacağına(hayatta kalma değil) dair bahisler dönüyor tribünlerde. parçalanan insanlar, korku karışık. karşı platformdan birisi düştüğünde veya hayvanlara yem olduğunda bu taraf daha ağır kaldığından iniyor aşağı yem olmak için. seyirci daha da çıldırıyor sevinç, öfke karışık haykırışlar eşliğinde.
ve diyelim ki en son sen kaldın, evet senin üzerine iddiaya girenler kazandı ama sen kaybettin çünkü seni hayvandan yukarı taşıyacak karşı ağırlık yok. en fazla son kez mıdır tarlanı, çocukları, eşini düşünürsün, sonra kafatasın kırılır aslanın dişleri arasında.
aha
evet yüce roma!
bitmedi, sıkılgan halkı eğlendirmek için bir başka oyun ise arenada aniden ortaya çıkan hayvanlar. gladyatör filmini hatırlayın, esas oğlanın arenada kapışırken lapps diye bir anda beliren kaplanları.
aynı o hikaye, arena zemininde tuzak kapaklarda hayvanlar bulunuyordu. aniden yukarıdaki gelişmelere göre açılıp hayvanları yukarı taşıyan asansör benzeri kaldıraçlar. 22 tane varmış bunlardan, 8 kişi mili çevirir ve tam zamanında hayvan yukarıda olur ve kapak açılınca gladyatör dövüşünün ortasında kaplan aslan belirir, ilk gördüğüne pençeyi sallar. seyirci bunu çok sever, heyecanlanır. kutsal roma sağolsun hep bir yenilik hep bir heyecan!
ama 0 8 kişi bunu tam zamanında yapamazsa bu kez suçlu olarak arenaya yem diye atılırmış.
aha
kimilerine göre deli, kimilerine göre çılgın imparator commodus bizzat kendisi arenaya atlar dövüşürmüş seyircileri gaza getirmek için. bunu anadan üryan yapmayı da görev bilirmiş. dur önce onu tanıyalım, hani yine gladyatör filminde joaquin phoenix tarafında canlandırılan adi herif.
neyse, genelde arenada aslan, su aygırı, devekuşu, fil veya zürafalarla savaşırmış arkadaş. bir leylek kaldı sanırım eksik olan. hepsini anladım da zürafa????
bazen de bu çılgın imparator bizzat insanlarla savaşır ama hiçbirini öldürmez af edermiş. evet arenadakileri affeden yüce gönüllü bağrı açık imparator, oyunlara hazırlanırken idmanlarda da bir sürü insanı telef edermiş. eğitim zayiatı herhalde.
kaderin bir cilvesi olmalı ki, bir hamam günü, çıplak halde ölü bulundu, güreş antrenörü tarafından boğulmuştu. çıplak güreş çalışması yaptırırken bir gün "böyle aşkın ızdırabını!" dedi diye düşünüyorum ben o antrenör için.
aha
yine aynı çılgın imparator zamanında arenada sadece suçlular değil, engelliler, cüceler, sakat insanlar da ölümüne dövüştürülürmüş.
bir seferinde imparator ülkedeki tüm cücelerin toplatılmasını ister. "ne topluyon, tavuk mu topluyon lan?" diyen olmuştur kesin ama yüce roma deyince akan sular durur. hepsini toplayıp ellerine et satırı verilip son kalan br kişiye kadar birbirlerini öldürmeleri ve böylece halkın eğlenmesini sağlamış.
bir seferinde de tek ayağı sakat olanları toplamış arenaya. sıra sıra dizip birbirlerine bağlamış ve bizzat yüce imparator sahaya inip elinde topuzla kafalarını parçalamış.
adi herif demiş miydim?
aha
bir başka roma çılgınlığı ise, mitolojik olayların arenada sahnelenmesi. ama öyle parodi filan oyuncular mvesaire değil. bizzat suçluların oynadığı uyarlamalar. elbette kan gövdeyi götürüyor ve genelde katliam gibi görüntüler ortaya çıkıyordu.
mesela, prometheus'un işkencesi isimli güzide oyunda, bir suçlu orpheus'u oynuyor. elinde lir ile evcil hayvanlarla dolu arenaya giriyor.
mite göre orpheus bir ayı tarafından parçaklanarak ölüyor. lir çalan eleman şarkısı bitince vahşi ayı kafesinden salınıyor ve seyircilerin trompet sesleri eşliğinde ayı elemanı parçalıyor. veya bir diğerinde çarmıha gerilmiş suçlu ayı tarafından parçalanıyor.
alevler içindeki gömleğiyle ölen herkül ise başka oyun. canlı canlı yakılma sahnesi.
aha
roma'daki oyunların bir başka çekici özelliği(!) ise dünyanın her bir köşesinden getirilmiş hayvanları görebilme imkanı olması. bir nevi hayvanat bahçesi diyebiliriz. mesela daha önce belirttiğimiz zürafaların avrupa kıtasına ilk ayak basmaları bu sayede olmuştur. ama roma'dan bahsediyorsak sadece hayvanları halka göstermek yeterli değildir. illa işin içine kan girmeli. gergedan, su aygırı, zürafa, fil gibi hayvanlar ya birbirleriyle kapıştırılır ya da yırtıcı hayvanların onları parçalaması sayesinde seyirci coşturulurdu. diskavıri belgeseli gibi düşünün.
hatta deli nero tarafından bir defasında bir filin ip cambazlığı yaptığı rivayet edilir. nasıl yapılmış muamma.
648 farklı türün kemiklerine ulaşılmış roma'da o dönemden kalma. e yuh!
aha
bak bir başka değişik oyun daha.
milattan sonra 281 yılında imparator probus, insanların antik hipodroma ağaç ekmelerini/yerleştirmelerini emreder.
içerisi resmen orman gibi olur. sonra yüzlerce binlerce geyik, devekuşu, domuz gibi otçul hayvan o ağaçlık alana salınır. seyircilere de "oturmaya mı geldik? hadi sahneye" edasıyla aşağı inmeleri istenir. insanlar sadece kendi keyfi durumlarına göre istediği hayvanı istediği gibi öldürme hakkına sahiptir. üstelik öldürdüğünü evine götürmek serbesttir. bir benzeri de kolezyumda yapılır.
evet uzun oldu ama bitti mi? bitmedi!
güneşli bir gün, kolezyum tıkabasa insanla dolu. köfte akmek satanlar, alaska frigo diye bağıranlar, gülenler, kavga edenler ana baba günü o gün heryer.
arenada ise imparator titus'un makamı karşısına kadın kıyafetli birisi gelir ve
" fethedilmemiş yerlerin fethedilmesi için sadece mars'ın size hizmet etmesi yetmez, yüce sezar. venüs bizzat size hizmet etmek istemektedir!" der.
bu sadece basit bir seremoni değildir, bu o gün arenada dövüşen erkek savaşçı olmayacağını, sadece kadınların savaşacağı manasına gelmektedir. aman ne sistem ne sistem!
özellikle titus'un kardeşi domitian bu fikri benimsemiştir. tahta geçtiğinde başka hiç bir imparatorun sahip olmadığı kadar çok kadın esiri vardır. dolayısı ile daha çok kadın savaşı yaptırmıştır.
fakat erkeklerin aksine bu kadınlar herhangi bir savaş, dövüş eğitiminden geçmemiştir ve işin acıklı yanı ya yine tecrübesiz kadınlarla ya da cücelerle ölümüne dövüştürülürler.
fakat bu durum erkekleri çok eğlendirmektedir. "bir kadının miğfer takması kadar utanç verici bir şey yoktur" der bir roma atasözü.
aha
az kaldı durun, 1 tane daha anlatıp bitireceğim tarih gezimizi.
bir defasında da sıkılgan halkı eğlendirmek için kolezyumun içi su ile doldurulur.
birebir ölçekli savaş mizanseni içindir bu.
mürettebat elbette suçlulardır. ilk sahne julius sezar'ın donanmasına aittir. 4000 kürekçi, 2000 savaşçı ve gerçek gemiler.
oha mı?
daha ohası imparator cladius zamanında yapılmıştır. 100 gemi 19000 asker. emeğe mi yanasın, saçmalığa mı, daha iyi görmek için birbirini boğazlayan seyirciye mi?
ilk başta suçlular savaşmayı reddeder ama imparatorun emriyle eğer mizansende savaşmazlarsa bizzat kılıçtan geçirilecekleri söylenir.
ve şov başlar.
aha
ve sona geldik canlar. sabredip hala okuyan varsa sondayız merak etmeyin.
elbette bir çok mahkum sırf seyircileri eğlendirmek için saçma şekilde ölüme gönderilmekten dolayı endişeli ve mutsuzlar tamam ama daha kötüsü de var. çünkü ölmeden önce sahnede sokuldukları bazı durumlar nispeten ölümden beter.
bir defasında arenaya çıkmadan önceki gece, 29 saxon mahkum arenada onursuzca ölmek yerine sırayla birbirlerini boğmuştur. bazıları da savaş arabalarının tekerleklerinde boyunlarını kırarak kendilerini öldürmüştür.
ama en hüzünlü olanı bir alman mahkumdan gelir. kendisini öldürecek şey bulamamıştır zindanda ve herkesin kullandığı tuvaletteki ucunda sünger bulunan çubuğu kendi boğazına sokarak kendini boğması diyebiliriz.
bu intiharı dahi oyunların parçası yapmıştır roma. seneca isimli filozof der ki
"ne cesur bir adam! kendi kaderini seçme özgürlüğünü haketmiş bir adam. halbuki ne kadar cesurca bir kılıç kullanabilirdi!"
la yeri!!!!!
edit: yazım hatası olabilir paldır küldür yazdım çünkü.