Renkli Fotoğrafın Sanattan Sayılmasında Büyük Rol Oynayan Fotoğrafçı: Joel Meyerowitz

Bu önerme garip gelebilir ama 1960'larda renkli fotoğrafların sanatsal açıdan gerçekten de fazla bir değeri yoktu. New York'lu sokak fotoğrafçısı Meyerowitz (doğum tarihi 6 Mart 1938), fotoğraflarıyla bunun değişmesine büyük katkıda bulunuyor.
Renkli Fotoğrafın Sanattan Sayılmasında Büyük Rol Oynayan Fotoğrafçı: Joel Meyerowitz

Meyerowitz'in hikayesi

new yorklu fotoğrafçı joel meyerowitz 1962 yılında eline fotoğraf makinesini aldığında renkli fotoğraf çekmek sanat camiasında pek makbul görülen bir şey değilmiş. renkli fotoğraf işi dandik magazin gazeteleri ya da evlilik, doğumgünü gibi aile fotoğrafları için uygun görülüyormuş. meyerowitz, garage dergisine 2017'de verdiği röportajda, o zamanları gözlerini devirerek şöyle anlatıyor: "ciddi fotoğraf camiası dünyaya siyah beyaz bir filtreden bakıyordu. renkli fotoğraf ticari ve amatörce görülüyordu. ama umurumda değildi, bunlar renklerdi!"

1960'lı yıllarda meyerowitz, manhattan sokaklarında her gün yürürmüş. bronx doğumlu fotoğrafçı, günlük rutininde garry winongrand ile buluşup amsterdam avenue'deki ucuz bir restoranda kahvaltısını ettikten sonra, 93. caddeden central park'a, oradan da 5th avenue'ye yürürmüş.

"5th avenue'de günü geçirirdik. yemeğe giderdik, takılırdık, ve tüm gün sokaklarda avlanırdık ama herhangi bir şey için değil, sadece izlerdik. biriyle beraber olunca daha eğlenceli oluyordu çünkü sohbet de ediyorduk."

ve 1960'lardaki new york gerçekten de çok renkliymiş. mesela 1963 yılında porto rikoluların bir geçit töreni varmış ve dört kadının tören öncesi sokakta makyaj yaptıklarını görmüş. o günden şöyle bahsediyor:"geçit töreninde neler olduğu umurumda değildi, beni töreni izleyenler ilgilendiriyordu. işte orada bu dört çıtkırıldım kızın törene hazırlanmak için makyaj yaptıklarını gördüm. onların fotoğrafını çekmek kolaydı, ama doğru zamanlamayı bulmak ve onları ürkütmemek ya da kaçırmamak benim için unutulmayacak bir andı." 


sanatçının diğer harikulade fotoğraflarından bazıları

doberman pincher'ı ile gülümseyen bir siyahi adama tuhaf şekilde bakan bir iş adamı, new york, 1963:


provincetown, massachusetts'te dairy land adlı ucuz bir yol restoranı, 1976:


dusk, new jersey, 1978:


red interior, provincetown, massachusetts, 1977:


paris, 1967:


mükemmel görüntüyü almanın bir formülü yok diyor meyerowitz. "bu sezgisel bir şey. fotoğrafçılık iki kere düşünmeyle ilgili bir şey değildir, her şey bir anda olur ve sonra geçer gider. ya önünüze geleni değerlendirirsiniz ya da onu kaybedersiniz. bu bir savaştır. içgüdüleriniz 'oraya git, o kişiye git, hayır bu değil, o' der. kıvılcımı yakalamalısınız."

ground zero'da, yani dünya ticaret merkezi ve çevresinde, 11 eylül saldırılarından sonraki günlerde ve aylarda da bir hayli fotoğraf çekmiş. hatta bina enkazına girebilen tek fotoğrafçıymış. saldırı sonrası 2001 yılında new york'ta "no-photography" politikası uygulanıyormuş ve tabi bu, meyerowitz'in fotoğraf çekme hevesini sadece artırmaya yaramış. "'fotoğraf yok' lafını duyar duymaz, nasıl yani, tarihi yok mu sayacağız? diye düşündüm" diyor ve buna çok sinirlendiğini hatırlıyor. "bu fotoğraflardan bir arşiv yapmam gerektiği çok açıktı, bürokrasiyi bir şekilde atlatmam gerekiyordu. ben bir new yorkluyum ve bunu bir şekilde çözmeliyim diye düşündüm."

ve öyle de yapmış. bir grup dedektif ile yakın ilişkiler kurmuş ve kendisine üzerinde, 'joel meyerowitz: belediye başkanlığı fotoğrafçısı' yazılı bir nypd rozeti verilmesini sağlamış. "o noktadan sonra, artık atanmış bir fotoğrafçıydım. kimse beni dışarı atamazdı."

o fotoğraflardan ikisi


şu an 81 yaşında olan meyerowitz artık new york'ta yaşamıyormuş. bugünün siyasi ortamını 2001'deki kaosa benzetiyormuş. 2013 yılında şehri terk etmiş ve hiç de özlemiyormuş:

"değerler ayaklar altında. 75 yıl orada yaşadım, bu gerçekten uzun bir süre. oraya gittiğimde stres ve baskının enerjisini hissedebiliyorum, hayatımda bu zehre gerçekten de ihtiyacım yok."

italya'da tuscany'e taşınmış. ama italyanca öğrenmekte zorlanıyormuş: "80 yaşına geldiğinizde yeni bir dil öğrenmek çok zor. zihnim adeta tamamen dolu bir hard disc gibi."

sanatçının farklı fotoğraflarını ve röportajını bulabileceğiniz adresler:
http://www.howardgreenberg.com/…wolf?view=slider#12
https://garage.vice.com/…yerowitz-color-photography
https://ritournelleblog.com/…y-exhibition-in-paris/

Sanatı hakkında bir kritik

konulara - tek bir konuya odaklanmazdı- bir gözlemci edasıyla yaklaşması ve bu şekilde belgelemesi en büyük özelliğiydi bence. bunu da bresson'un ortaya attığı decisive moment kavramını reddetmesiyle sağladı diyebiliriz. esas kullandığı kamera bir leica'ydı, fakat o değişik formatlarla deneyler de yaptı. örneğin cape code fotoğrafları large format ile kaydedilirken, 9/11'de ground zero'da çektiği fotoğraflar hem büyük format hem de orta format dijital kareler içeriyor.

bana sorarsanız, kendisi fotoğraflarında estetikten çok içerik, anlam ve gözleme önem vermişti. farklı bir mizah anlayışı var, ingiliz fotoğrafçılar gibi direkt ve belirgin değil, daha çok detaylarda gizli. fotoğraflarını detaylı incelersiniz ve o zaman fark edersiniz bu mizahı. misal; paris'te çektiği yere düşmüş adam (yukarıda görebilirsiniz), buradaki mizah bir insanın yere düşmesi değil. burdaki mizah, o düşen adamın çevresinde olanlar, kimsenin aldırmayışı ve hatta üzerinden atlayıp günlük hayatlarına devam etmeleri... ya da vitrindeki kaplan fotoğrafındaki vitrindeki kaplan, sırtında levha olan evsiz adam ve hemen yanında duran arkası dönük iyi giyimli köpek... görsel katmanlar kadar anlamsal katmanlar üzerine de çalışması bence en önemli özelliği.


genel fotoğraflarını incelediğinizde belki görsel olarak diğer fotoğrafçıların gerisinde kalabiliyor ilk bakışta, ama anlatmak istediği şeyi yakaladığınız noktada ne kadar büyük bir fotoğrafçı olduğunu anlayacaksınız. bu bağlamda bütün incelediğim fotoğrafçılar arasında en iyi gözlemci diyebilirim kendisi için.

fotoğrafı, özellikle de sokak fotoğrafçılığını anlatması, o şiirsel ses tonu ve sözcükleri... bu nedenle de modern fotoğrafçılığı anlatan her belgeselde kendisi geçiyor, kendisi anlatıyor fotoğrafın anlamını. ve onun kadar da iyi anlatan başka birisi yok diyebilirim. kendisi için fotoğraf filozofu tanımı yapsam çok da abartmış olmam.

kendisiyle tanıştıktan sonra fotoğrafa bakışım büyük ölçüde değişmişti. o güne kadar "if your pictures are not good enough, you're not close enough" yaklaşımını benimsemişken, aslında güzel karelerin yaklaşmadan da hatta daha da geriye giderek bile çekilebileceğini anladım.

kendisi eski bir grafik tasarımcısı, hatta işini gücünü bırakıp fotoğrafı seçmesi enteresan ve bana sorucak olursanız abartılmış bir hikaye fakat grafik tasarım altyapısını birçok büyük format fotoğrafında görebiliyorsunuz. açıkçası bu fotoğraflar bana çok bir şey ifade etmiyorlar ama gene de bakış açısını daha net algılamam konusunda net bir tablo koyuyorlar ortaya.

sokak, belgesel ve portre fotoğrafçılığı ile ilgilenen herkesin kesinlikle takip etmesi gereken bir isim. fotoğrafa gerçek anlamda büyük katkıları olmuş...

Doğru Zamanda Doğru Yerde Olabilmeyi Başarmış Fotoğrafçı: Henri Cartier-Bresson

Daha İyi Fotoğraf Çekmek İsteyenler İçin Ufuk Açıcı Tavsiyeler