Popüler Olmadan Önce Türkiye'nin Yetiştirmesi Gereken Futbolcu Tipi: Hücumcu Stoper
hücumcu stoper... ister orijinal ister devşirme, dünyaya henüz yayılmadan bu topraklarda mutlaka yetişmesi gereken hayat formu.
dünya futbolunda rekabetçi olmak adına türeyen trendler
1) rakip sahaya kolay geçmek için
- teknik registalar
- oyun kurucu bekler
- ayağı düzgün stoperler
2) rakip sahada merkezde üstünlük kurmak için
- içeri girebilen teknik kanatlar
- pas oyununa katılan ayağı düzgün forvetler
- iç bindirme yapan merkez orta sahalar
büyük takımlar bu tipteki oyuncuların en iyilerini aldığı için, bizim çapımızda takımlar adına yaşanan handikapları kırmak için merkez bölge hakimiyeti günümüz ve gelecekteki futbolun anahtarı.
bu bölgedeki hakimiyeti sağlamak için, kadro yapısına bağlı tercih edilebilecek iki farklı yöntem var
1) fizik üstünlük
- sert hamleli stoperler
- rakip defansla boğuşabilen güçlü santrforlar
- defansif orta sahalar
2) teknik üstünlük
- çabuk düşünen oyun kurucular
- driblingci merkez orta sahalar
- forvet koşusu atabilen kanatlar
bu da bana göre önümüzdeki yıllarda trendleri şu şekilde değiştirecek olabilir
1) kanatlarda birer oyuncuyla oynama
- hücumcu takımlar beksiz oynayacak
- savunmacı takımlar kanat-forvetsiz oynayacak
- dengeli takımlar ikisini de ölçülü yapabilen kanat-bekler kullanacak
2) ceza sahası savunmasına daha fazla destek
- savunmacı ön liberoların önemi artacak
- ciğersiz merkez orta sahalar
3) geriden şok bindirmeler + dinamik kademe anlayışı
- stoper - beklerin maç içinde yer değiştirmesi
- merkezde dönüşümlü yapılan hücum çıkışları
tüm bunlar joker oyuncu ihtiyacını doğuruyor; yani birden fazla yerde oynayabilen oyuncu. ama bunları büyük takımlar parayı basıp kaptığı için, bizim için jokerin anlamı biraz değişiyor; daha çok buna uygun potansiyele sahip oyuncular lazım. yani tam bir joker olmasa da en azından:
- kanat temposuna sahip merkez orta sahalar
- stoper fiziğine sahip bekler
- bek temposuna sahip stoperler
- hücum için forvet becerisi / savunma için ön libero fiziğine sahip oyun kurucular gibi.
ancak... türk futbolu fizik ve güç konusunda doğru yere yakın olsa da, aklı doğru kullanma / merkezde ağırlık koyma konularında standartların altında.
sebepleri
1) top kaybetme baskısı
- sırtı dönük top almayan oyun kurucular
- içeri oynamak yerine kanattan uzun oynayan bekler
- ceza yayından kanada atılan paslar
2) temponun kenarlara yayılması
- baskıdan kaçmak için kenarlara açılan teknik oyuncular
- kafası önde oynayan bekler
- çalıma hevesli kanat-forvetler
3) sırtı dönük oynamayan ön oyuncular
- koşu yoluna top bekleyen santrforlar
- uzun top isteyen santrforlar
bu tip yanlış tercihler, oyun kurarken oyucuların kenarlarda konumlanmasına, top merkezdeyken ise oyunun kenarlara açılmasına, yani hücumun rakip kale için tehlikesiz bölgelerden şekillenmeye çalışmasına sebep oluyor. çoğu türk takımının avrupa maçlarında rakip kaleyi cepheden gören bir oyun oynaması neredeyse imkansız bir hal almış vaziyette.
işte hücumcu stoper profili, bu tip anlarda doğacak merkez bölgeyi doldurma ihtiyacını karşılayacak. tabi öncelikle, türk futbolunun defansif orta sahaya bakış açısının değişmesi gerekiyor.
son 10 yıla baktığımızda, felipe melo gibi komple bir merkez orta saha örneğini dışarda tutup (öyle hazır bir full paket transfer etmek imkansız artık), en çok iz bırakanları sıralarsak:
- atiba hutchinson 2015-2018 arası
- luiz gustavo 2019-2021 arası
- fernando reges 2017-2019 arası
- josef de souza 2020-21 sezonu
hepsi birbirinden farklı stilde, defansif orta sahalar. ama iz bırakmalarının ana sebebi, kendi bölgeleriyle sınırlı kalmamaları. kendi aralarında ikiye ayrılıyorlar; gustavo ve josef defansif açıdan geniş alanda, fernando ve atiba ise hücum açısından geniş oynamayı başarmış oyuncular. özellikle fernando reges; galatasaray'da oynarken kendisini porto ve city'ye götüren oyun stilinin dışına çıkıp ceza sahası girişleriyle derbileri bile etkilemiş bir isim. iki sezondur sevilla'nın göbeğinde harç görevi görüyor, geçen sezon avrupa ligi'ni kazanan takımın bel kemiği.
zaten arka arkaya bloklar halinde hücum ederseniz illa birileri kademeyi almış oluyor ve dönen topları toplamaya aday ilk kişiler oluyor. yani alıştığımız defansif orta sahaların genelde hücumdaki ilk görevi olan seken topları toplamak, yani arka blokta durmak.
yeni dönemde bu görev stoperlerin olmaya başladı. önde basmak, topu rakip sahada tutmak isteyen takımların bir numaralı önceliği, önsezisi ve hamleleri sağlam stoperler. bu sayede rakipten seken topları kolayca topluyorlar (bkz: welinton), veya rakibin uzun attığı topları hızlıca kontrol edip dolaşıma yeniden sokuyorlar (bkz: marcao).
avrupa liglerinde bu sezon başında tabana yayıldığını gördüğümüz trend gereği rağbet görmeye başlayan, sonu 3-4-3'e varan düzenlerin en önemli ortak noktalarından biri, 3. stoper olarak bek veya ön libero orijinli oyuncuların kullanılması.
bunun iki ana sebebi var:
1) topu oyuna daha iyi sokmak.
2) maç içinde gereken durumlarda dizilişi değiştirme esnekliği.
tabi bu daha çok, görece güçsüz takımların, büyük denizde boğulmama adına geliştirdiği bir yöntem. türk futbolu bunu avrupada isterse aynen uygulayabilir (ki buna müsait takım/hocalarımız var), ama esas olarak amaç "maçı kazanmak" ise, yani beraberliğe razı olunmayacaksa, maçı kazandıracak hamleleri de üzerine eklemesi gerekiyor.
nedir o hamle?
savunma anlayışlarının bu kadar geliştiği bir dönemde artık önümüzdeki yılların en önemli hücum anlayışı, rakibi topla gafil avlamak olacak. yani öyle topu bırakayım, seken topları kazanıp hücuma devam edeyim demek çok kolay olmayacak, çünkü josep guardiola'nın barcelona'daki topu geri kazanma stratejisinin ardından özellikle son 3-4 senedir jürgen klopp'un liverpool'uyla başlayan agresif karşı-pres hamlesi anlayışına, diğer takımlar hazırlıklı oynuyorlar ve kontratak stratejilerini daha akıllı yapmaya başladılar.
bu konuda üst düzey takımlar bir arayış sürecinde; gegenpres'in artık çözülmeye başladığı bir ortamda daha önde basarak, doğru konumlanmalar ile rakibin oyun kuruluşunu erken bozma derdinde, hans-dieter flick'in bayern'i bu konudaki en baskın örnek. ancak orta düzey takımların geliştirdiği 3-4-3'e varan düzen diye bahsettiğim stratejiyle, takımlar önde basan rakiplerine karşı topu daha rahat çıkarmaya başladı. julian nagelsmann'ın leipzig'i de bu konudaki en güzel örnek.
dolayısıyla üst düzey takımların, daha doğrusu "mutlaka kazanmak isteyen" takımlar diyeyim, rakibi topa sahipken gafil avlamak konusuna eğileceği sürpriz değil. ama buna ağırlık verirken de, geride bekleyen takımları çözmekte zorlanıyorlar hala. bu işi ya aşırı tempolu bir pas rotasıyla, ya da çok ince düşünüp çalışılmış varyasyonları, maçın belli anlarında uygulamaya çalışarak yapıyorlar. 1-2 senedir lucien favre'nin en iyi uygulattığı, ancak bu sezon başında giden zıpkın sağ bek hakimi'nin yerine ağır/hantal meunier'in gelişinin ardından sekteye uğrayan oyunla bu treni kaçıran dortmund'un ardından şu aralar antonio conte'nin inter'i bu konuya en çok eğilen takımlardan biri mesela.
tabi rakibi topla gafil avlama işini hakkıyla yapmak için gereken kadro bugün milyar euro. o yüzden türk futbolu için, bu işi daha optimum yapabilmek gerek. ya gençleri alıp sabredecek (ki bunun gerçekçi olmadığını her sezon yeniden görüyoruz), ya da ekstrem hamlelere daha çok önem verecek. yani gafil avlama'nın üstüne eğilecek.
bu da; beklenmeyen oyuncuların pozisyona girdiği, rakip savunmaların diğer oyuncularınızla meşgul olurken unutacağı elemanları pozisyona sokmaya çalışmak demek. diego simeone'nin atletico'su bunu sol bek orijinli stoperi mario hermoso üzerinden zaman zaman yapıyor, ya sola deplase oluyor, ya da kaptırılan topa şok pres yapıp kaptıktan sonra ceza sahası girişi yapıyor; chelsea maçından örnek:
bunun neredeyse aynısını, beşiktaş'ın son oynadığı gaziantep maçının ilk yarısında welinton souza silva'dan izledik
welinton zaten rakip sahada seken toplarda ligin en iyi stoperi, üstelik hücum mefhumu ayaklarına yansımasa da beyninde var, işleyen çarklarda iyi bir hücumcu takım stoperi. bu verdiğim örneğin, atletico'daki hermoso'dan kağıt üstünde tek bir farkı var; o da hermoso'nun 3'lü defansın sol stoperi oluşu, welinton'un ise 4'lü savunmanın sağ stoperi oluşu. ancak şu da var; beşiktaş'ın ön liberosu josef de souza dias.
işte türk takımlarının defansif orta saha kavramına bakış açısını değiştirmesi gerekiyor derken tam olarak bunu kastetmiştim. josef defansif bir orta sahadan ziyade, doğrudan bir modern stopere evrilebilir. takımın en gerideki emniyet sibobu değil, hücum anlayışı gelişmiş bir takımın arka bölge fedaisi.
bunun aynısını mesela fenerbahçe luiz gustavo ile yapabilir (ama sakatlıktan dönmediği için henüz denemeye fırsatı olmadı), olmadı marcel tisserand ile yapabilir çünkü bir yandan attila szalai gibi hücum mefhumu hem beyninde olan, hem de ayaklarına yansıyan bir stoperi var.
galatasaray bu kırılımı christian luyindama nekadio ile yapabilirdi ama üst üste iki uzun sakatlık sonrası rayından çıkmış vaziyette.
ama son dönemde oynanan başakşehir maçında, tamamen kitlemeye yönelik oynayan rakibe karşı sağ içe topu sürükleyip ortasını açan sağ stoper ryan donk'un asisti, hücumcu stoper profilinin ikinci ayağını oluşturabilir:
hücumcu stoperin ikinci ayağı dediğim; oyun gelişimine beklenmedik katkı veren stoper tipi. dünya bunu genç yaş gruplarında deniyor; katar'da düzenlenen alkass u-17 turnuvaları var, 3 senedir izliyorum. real madrid, psg gibi takımlar bunun üzerine eğilmiş vaziyette:
2018 - real'in stoperi sergio santos
2019 - real'in sol beki alberto retuerta cuadros'un stoper oynaması
allah'ın katar kulübü dersiniz, buyrun: 2019 - aspire academy'nin ön libero orijinli stoperi jassem abdulsallam
şu ana dek hücumcu stoper'in iki ayağından bahsettim
1) anlık pozisyonlarda şok çıkış yapan
2) setlerde oyun kurulumuna ekstra katkı veren...
işte türk futbolu bunun üzerine çıkabilir; yani takım topa sahipken pozisyona giren; gerçek hücumcu stoperi yaratarak:
2020-21 şampiyonlar ligi - inter'in sağ bek özellikli sağ stoperi danilo d'ambrosio ve sol stoper alessandro bastoni'nin hücum çıkışları
2020-21 şampiyonlar ligi - atalanta'nın sol stoperi berat djimsiti'nin hücuma katılışı
2020-21 bundesliga - dortmund'un sağ stoperi emre can'ın hücuma çıkışı
yine alkass 2018 - psg'nin stoperi loic mbe soh
2017-18 şampiyonlar ligi çeyrek final - gerard pique'nin roma'ya attığı gol
bu tip stoperi fenerbahçeliler 2000'lerden hatırlar: fabio luciano
şu görüntüde ilk pası veren de o, golü atan da
luciano bunu her maç yapmıyordu tabi ve futbol bugünkü gibi değildi. ama o sezon fenerbahçe'nin (şl'den elendikten sonra ligde geri döndüğü 4-2-3-1'le birlikte) defansif orta saha kavramını bırakıp aurelio - appiah ikilisinin piston gibi gidip geldiği orta saha anlayışını hatırlarsınız.
hücumcu stoper olayının üstüne bu kadar eğilmemin sebebi, türk futbolunun avrupa sahnesinde yeniden "kazanmaya aday" takımlar yaratabilme potansiyeli barındırması. üstelik buna genlerimiz/geçmişimiz/sahip olduğumuz özellikler uygun, türk futbolu olarak dünya futbolunu yeniden zayıf noktasından vurup başa oynayabiliriz, bir zamanlar defalarca yaptığımız gibi: