Pluribus Dizisinin İsminin Tesadüf Olmadığının Kanıtı Olan Tarihsel Göndermeler
pluribus kelimesinin "birçoktan / birçoğundan" (many / from many) anlamına gelen latince bir sözcük olduğunu artık hepimiz biliyoruz. denilenlere göre de dizinin adı 100 farklı alternatif arasından 2 yılda seçilebilmiş.
yalnız yapımcı vince gilligan, "diziyi adlandırmanın bugüne kadar yaptığı en zor şey olduğunu" söylese de isim, her daim amerikalıların gözünün önündedir: e pluribus unum.
bu ifade aslında, birleşik devletler'in ilk resmi sloganlarından birisidir (bkz: origin and meaning of the motto). "çoktan tek" anlamındaki slogan esasen başlangıçta ülkeyi oluşturan ilk on üç koloni'nin birliği anlamında kullanılmıştır (bkz: thirteen colonies). zaten abd'nin devlet mührü'nde, great seal of the united states ve bazı madeni paralarında, draped bust, yer alan terim, merriam webster'e göre de "birçok (eyalet veya koloni) arasından tek (ulus)" olarak tanımlanır.
keza kolonilerin, siyasal bir birlik oluşturarak "birçok parçadan tek millet" fikrini doğurması, amerikan ulusal mitolojisinin en güçlü anlatılarından biri olarak kabul edilir (bkz: imagined community). e pluribus unum mottosu da çok özetle "birçok parçadan tek ulus" formülünün şiirsel bir ifadesidir (bkz: edmund s. morgan, the birth of the republic, 2013, s. 58–65).
yine, birleşmenin ideolojisi şeklinde özetleyebileceğimiz e pluribus unum aslında amerikan ulusunun yapıştırıcısıdır. on üç koloninin ortak bir siyasal iradeye dönüşmesini, yani heterojen unsurların gönüllü veya yarı-gönüllü şekilde bir birlik oluşturmasını sembolize eder; "farklılıkların içinde kaybolun, bir üst bilinç oluşturun" der. bu da dizinin hive mind temasıyla aynı ironiyi taşır (benedict anderson: ulusal kimliğin "hayal edilmiş birliktelik" niteliğine ilişkin temel kuramı için bzk: ımagined communities, 2006, s. 5-7).
dizideki bağışıkların 13 kişi olması, ister senaristlerin tarihsel göndermelere merakları olsun isterse tesadüf, akıllara belki de "koloniler birleşerek ulus doğurmuştur; bağışıklar ise birleşmeyerek bireyi yeniden doğurmaktadır" yorumunu getirir. kanımızca 13 sayısının seçilmesi sadece numerik bir espriden ibaret değildir.
yalnız bunların, toplumsal çözülmenin yaşandığı post-panoptik bir evrende, kolektif bilinç yapısına dahil olmayan, yani "bireyliği koruyan son unsurlar" olarak kurgulandığı da düşünülebilir (bzk: panopticon). bu açıdan dizideki 13'lü yapı, tarihsel 13 koloninin tam tersine işlev görür: koloniler hem birbirleri ile hem de bir hükümet altında birleşmişken, bağışık bireyler hem ortak akıl ile hem de kendi aralarında birleşememektedirler.
zaten tarihte, birleşen 13 devlet de sonradan ortak karar üretememeye başlamış, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek nihayetinde sonradan ortaya çıkacak kardeşleri ile birlikte halklarına the civil war yani iç savaşı yaşatmışlardır. düşünüldüğünde dizide de aynı mantık işler; bağışıklar teknik olarak birleşebilir, hatta birleşmeleri varoluşsal bir zorunlulukken, ego, korku, güç paranoyası, durumdan faydalanma ve belki de kaygısızlık onları sürekli böler. dolayısıyla civil war'ın toplumu, pluribus'un ise insanı böldüğünü kolaylıkla söylebilriz.
gene dizinin ismi bizi ister istemez dünyamızın yeni barış güvercinine götürmektedir: donald trump
nitekim başkomutan 2017 yılında, başkanlık dönemi anısına özel bastırdığı presidential coin, hatıra paralarından mezkur mottoyu çıkarıp yerine kendi kampanya sloganı olan make america great again yazdırır. bu hareket çokluktan teke idealini bilinçli olarak terk ettiğini gösterir (bkz: newsweek).
19. yüzyıldan beri başkanlık mühründe kullanılan ibarenin değiştirilmesi, yalnızca estetik bir kapris değil; "çokluğun birliği'nin" yerini "tek adamlı" altın kaplama politik bir mitolojiye bırakmasının simgesidir. ne de olsa pluribus'un iddiası "birçok farklı parçayı ortak bir üst kimlikte buluşturmakken", başkan'ın madalyonunun altın sarısı parıltısı tam tersine "üst kimliğin tek bir kişinin suretine indirgenmesi" anlamına gelir (bkz: kolektiften lidere geçiş ritüelleri).
dizideki dönüşüm ise daha sert, sıra dışı ve rahatsız edici bir şekilde ortaya çıkar. hive mind mantığının hakim olduğu evrende, insan eti tüketimi yalnızca hayatta kalma stratejisi değil, adeta "ortak bilincin son aşaması" gibidir. birey, önce kolektif tarafından sembolik olarak yutulur, ardından kelimenin tam anlamıyla sindirilir. bu süreç, hem ulusal birlik mitinin karanlık yüzünü hem de modern toplumun "tek tiplik" saplantısını biyolojik olarak betimler, çoğul kimlikler artık erimez, doğrudan sindirilir.
velhasıl, insan eti tüketimi metaforu da bu tersine evrilmiş "birlik" fikrinin en uç yorumlarından biridir. zira antropolojide insan yemek çoğu kez gerçek açlıktan ziyade sembolik bir egemenlik, nihai bir çürüme veya toplumsal bağların tamamen kopmasıyla ilişkilendirilir (mary douglas, purity and danger, 2003, s. 159-168).
nihayetinde pluribus’un "çokluğu tek bir kolektif bilince indirgeme" arzusunun altın yaldızlı bir kişisel mitolojiye dönüşebildiğini hatırlayınca, tarihin başka büyük birlik projelerinin de bundan bütünüyle muaf olmadığını kabul etmek gerekir. zira kimi sosyalist ve kolektivist tahayyüller, eşitlik ve ortak iyilik adına farklılıkları keser atar. kolektifin iyiliği bahanesiyle bireyselliği öldürür ve sonunda her şeyi tek tip bir formatta toplama idealine ulaşmak ister.
sonuç olarak, mutlak birlik arayışı her sistemde, bireysel farklılıkları feda ve yok etmeye meyillidir. yöntem ve isim değişse de sonuçta çoğunluk, tek bir biçime indirgenir ve benzer olarak muhakkak bir bedel ödetir. carol gibiler de her zaman bu muazzam büyüklükle mücadele halindedirler.