Piramitleri Oluşturan Taşlar Metrelerce Yükseliğe Rampalarla mı Taşındı?
2018 yılında keşfedilen bu rampalar piramitlerin yapımıyla ilgili yeni bir teori oluşmasını sağlamışlar. yazının sonunda kaynakları bulabilirsiniz. ayrıca bu yazıyı buradan video olarak da izleyebilirsiniz.
aslında piramitler inşa etmiş olan tarihteki tek uygarlık mısırlılar değil, aztekler ve mayalar gibi başka antik uygarlıklar da piramitler yapmışlardı. ancak hiçbiri mısır piramitleri kadar ünlü ve merak uyandırıcı olmadı. mısır piramitleri öylesine büyüktü ki, inşa edildikten sonra 4000 yıl boyunca dünyadaki en büyük bina olmaya devam etti.
mısırlılar ölümden sonraki yaşamlarında da aynı bedeni ve sahip oldukları eşyaları kullanacaklarına inanıyorlardı. bu yüzden insanlar öldükten sonra da bedenlerini kullanabilmek için kendilerini mumyalatıyorlardı, bu sayede bedenlerinin öldükten sonra bozulmayacağını ve öteki dünyada kullanabileceklerini düşünüyorlardı.
ancak mumyalama işlemi ciddi para gerektiren bir işlemdi, bu yüzden sadece zenginler yaptırabiliyordu. bazı kişiler ise öldükten sonra kendilerini mumyalatabilmek için hayatları boyunca para biriktirmeye çalışıyorlardı. firavun adı verilen mısır kralları ise kimsenin olmadığı kadar zenginlerdi, krallar bu zenginliklerini öldükten sonraki dünyada da yaşamak istedikleri için kendilerine büyük mezarlar yaptırdılar ve öldükten sonra hazineleriyle birlikte gömülmeye başladılar.
bu mezarlar başlarda şartlar el vermediği için taşların içleri oyularak yapılıyordu. mısır kralları mezarlarını nil nehri’nin hemen batısında yer alan ve sonradan krallar vadisi adını alan bir bölgeye yaptırıyorlardı. mısır’daki piramitlerin ve kral mezarlarının tümü nil nehrinin batısına inşa edilmişti. çünkü mısır kralları kendilerinin güneş tanrısı horus olduklarına inanıyorlardı, bu yüzden kral mezarlarının hepsi güneş’in battığı yer olan batı’ya inşa edilmişlerdi. yani batı onlar için ölümü temsil ediyordu.
en ünlü mısır kralı tutankamon’un mezarı da burada bulunuyordu. tutankamon’un mezarı keşfedildiğinde yaklaşık 3300 yıldır açılmamıştı ve içinde kralın 110 kilogram saf altından yapılan tabutu bulunuyordu. henüz 9 yaşında kral olup 18 yaşında ölen tutankamon’u en ünlü mısır firavunu yapan şey ise çok ilginç bir hikayede gizli.
1922 yılında krallar vadisi’nde tutankamonun mezarını bulmak için kazı yapan ingiliz arkeolog howard carter, mezarı bulacağına dair umudunu kaybetmeye başlamıştı. toprağın altında kazı yapan carter, küçük bir kanarya kuşu satın almıştı. kanarya kuşunu satın almasının nedeni ise, eskiden gaz dedektörleri olmadığı için madenciler yanlarında küçük kanaryalar taşırlardı. kanaryalar çok hassas canlılar oldukları için en ufak bir zehirli gaz çıkışında ölürlerdi, kanaryasının öldüğünü gören madenci, zehirli gaz olduğunu anlayıp hemen o bölgeden kaçardı.
howard carter da toprağın altında zehirli gaza maruz kalmamak için yanında kanarya taşıyordu. kanaryasını aldığı zaman kuşu gören yardımcısı bu altın rengindeki güzel kuşun onlara şans getireceğini ve altınla dolu kral mezarını çok yakında bulacaklarını söyledi. gerçekten de dediği oldu ve kanaryanın alınmasından birkaç gün sonra mezar bulundu. carter mezarın girişine yaklaştığında orada duran bir kobra yılanı gördü ve yılan kafesteki kanaryaya saldırıp kuşu öldürdü. bunun üzerine orada bulunan mısırlı yardımcılardan biri bunun bir lanet olduğunu ve mumyaların asla rahatsız edilmemesi gerektiğini söyledi.
ve bu olayla birlikte tutankamon’un mumyasının lanetli olduğu söylentisi yayılmaya başladı. mezarı keşfeden ekipte olan george herbert adındaki başka bir arkeolog ise mezarın açılmasından birkaç ay sonra ölünce söylentiler iyice artmaya başladı. mezarı bulan diğer kişilerin de birkaç yıl içinde peş peşe ölmeleri sayesinde tutankamon’un laneti dilden dile yayıldı ve bir efsane haline geldi. modern zamanda da bu hikayelerden esinlenilerek bir çok mumya temalı film yapıldı.
önceleri taşlar oyularak yapılan kral mezarları, inşaat tekniklerinin öğrenilmesiyle birlikte açık alana üst üste taşlar konularak yapılmaya başlandı, piramit şeklinde ilk inşa edilen mezar ise çıkıntısız kenarlar yerine basamak şeklinde yükselen bir piramitti. daha sonra mezarlar gittikçe piramit şekline daha fazla benzemeye başladı, önceleri yapılan piramitler hesaplama hataları yüzünden yamuk oluyordu. ancak mısırlılar her seferinde daha düzgününü yapmayı öğreniyorlardı.
yeni gelen her kral kendinden bir önceki kralın mezarından daha büyüğüne sahip olmak istiyordu ve bunun için inşaatta çalışan işçileri zorluyordu. zamanla işçiler daha yüksek yapılar inşa etmeyi öğrendiler ve git gide piramit şekline daha yakın mezarlar inşa etmeye başladılar.
ardından firavun khufu ya da daha çok bilinen adıyla keops. işçilerine bütün piramitlerden daha büyük bir piramit yapmaları emrini verdi. firavunun emrini yerine getirememek ölüm anlamına geliyordu, bu yüzden o dönemki mühendisler ve işçiler bu kadar büyük bir piramidi nasıl inşa edeceklerini düşünmeye başladılar.
yaklaşık 50 bin işçinin inşa ettiği keops piramidi tamamlandığında 147 metrelik yüksekliğiyle dünyada inşa edilmiş en yüksek yapıydı ve 4000 yıl kadar daha öyle kalacaktı. keops piramidinin yüksekliği iki tane galata kulesi’nin üst üste konulmasına ya da boğaz köprülerinin ayaklarının yüksekliğine eşitti. piramidin bir kenarı ise 230 metre uzunluğundaydı ve 4 kenarın da piramidin tam tepesinde buluşabilmesi için en fazla 5 santimetre hata payıyla yapılması gerekiyordu. eğer kenarlardan birinin hata payı 5 santimetreden fazla olsaydı kenarların dördü de tam tepede buluşmazdı ve yamuk bir şekil ortaya çıkardı.
piramitleri inşa eden mühendisler pi sayısı, alan ve hacim hesabı gibi geometrik bilgilere sahiplerdi ve bunları inşaat sırasında kullandılar. böylece piramidin tüm yüzleri kuzey, güney, doğu ve batı yönlerini tam 90 derece olacak şekilde gösteriyordu.
piramitler ilk yapıldıkları zaman en dış katmanları daha beyaz olan ve yüzeyleri zımparalanmış olan taşlarla kaplıydı. ancak zamanla piramitlerin dışını kaplayan beyaz taşlar çeşitli inşaatlarda kullanılmak amacıyla söküldü ve altındaki sarı taşlar ortaya çıktı. kefren piramidinin tepe kısmındaki kaplama taşları ise alınmadı ve günümüzde hala piramidin tepesinde bulunuyor.
keops piramidini inşa etmek için ağırlıkları 3 ila 5 ton arasında değişen yaklaşık 2 buçuk milyon taş blok kullanılmıştı. taşların birbirine yapışmasını sağlamak için 500 bin ton harç hazırlandı ve taşların araları bu harçla dolduruldu. kral odasının etrafı ise 1000 kilometre uzaktan taşınan 8 bin ton granitle kaplandı ve mühürlendi. keops piramidi bittiğinde yaklaşık 6 milyon ton ağırlığa sahipti, bu ağırlık neredeyse 16 tane empire state binasının toplam ağırlığına eşit.
peki mısırlılar binlerce yıl boyunca dünyadaki en büyük yapı olma özelliğini taşıyan bu devasa binayı o dönemde nasıl inşa etmişlerdi?
ünlü tarihçi herodot’un tuttuğu kayıtlara göre mısırlılar piramidi oluşturan milyonlarca taşı nil nehri boyunca uzanan kireç taşı ocaklarından çıkarmışlardı.
işçiler taşları düzgünce kesebilmek için ise dahice bir yöntem gelişmişlerdi. taşta aynı sıra boyunca birkaç delik açıp içine tahtalar yerleştirip tahtaları ıslatıyorlardı. ıslanan tahtalar birkaç saat içinde şişiyordu ve taşın kendiliğinden çatlayıp ayrılmasını sağlıyordu. ardından işçiler ayırdıkları taşları metal araçlarıyla yontarak yüzeylerinin düzgün olmasını sağlıyorlardı.
mısırlılar taşları taşıyabilmek için de zekice bir yöntem keşfettiler. taşları kaldırarak taşıyabilecek teknolojileri olmadığı için sürükleyerek taşımak zorundaydılar, ancak taş ve kum zemin arasında çok fazla sürtünme kuvveti vardı ve bu taşın sürüklenmesini imkansız hale getiriyordu.
burada ufak bir açıklama gerekiyor, sürtünme kuvveti iki cismin yüzeylerinin birbirine takılması yüzünden oluşan ve kaymayı engelleyen bir kuvvettir. maddeler pürüzsüz gözükse de mikro düzeyde çıkıntıları vardır ve iki maddenin yüzeyi birbirine sürtünürken bir direnç ortaya çıkar. ancak eğer yüzeyleri bu çıkıntıları ortadan kaldıracak şekilde ıslatırsanız sürtünme kuvveti azalır ve cisimler daha kaygan hale gelirler. ıslak ayakla yere bastığımızda ya da buzun üzerinde yürümeye çalıştığımızda kaymamızın nedenide budur.
anlaşılan mısırlılar da bunu farketmişlerdi ve kumu ıslatarak taş ve kum arasındaki sürtünmeyi azaltıp tonlarca ağırlıktaki taşları sürükleyerek taşıyabildiler. zaten taş ocakları da nil nehrinin kıyılarında bulunuyordu, yani asla su sıkıntısı çekmeyeceklerdi.
bu şekilde binlerce taş blok piramitlerin inşa edileceği alana taşındı ve yan yana dizilerek piramitin ilk katı oluşturuldu. ancak ortaya yeni bir sorun çıkmıştı, bu taşları onlarca metre yukarıya nasıl kaldırıp yerine koyacaklardı?
mısırlılar yine dahice bir yöntem düşündüler. piramitlerin etrafına hafif bir eğimle yükselen topraktan rampalar inşa ettiler. böylece taşları rampanın eğimi boyunca sürükleyerek götürüp istedikleri yüksekliğe koyabileceklerdi. piramidin her bir katı tamamlandığında rampa da toprak taşınarak bir kat yükseltiliyordu. zaten piramit şeklinden dolayı yükseldikçe her bir kat için daha az taş gerekiyordu ve işlem kolaylaşıyordu.
işçiler taşların rampalardan taşınmasını kolaylaştırmak için altlarına tahtadan kızaklar yerleştirdiler ve daha rahat kaymasını sağladılar. ancak yine de her biri bir cip ağırlığındaki taşları metrelerce yukarı taşımak hiç kolay değildi. kazılar sonucunda bulunan bir çok işçinin kemiklerinin yıllarca yük binmesi sonucu bükülmüş bir halde olduğu görüldü.
piramidin inşası bittikten sonra ise topraktan yapılan rampalar işçiler tarafından ortadan kaldırıldı ve altından devasa büyüklükteki taş piramitler ortaya çıkmış oldu.
büyük mısır piramitleri tek başlarına inşa edilen yapılar değildi. keops, kefren ve mikerinos piramitlerinin yanında kral eşlerinin mezarlarının bulunduğu küçük piramitler de vardı. ayrıca firavun kefreni temsil ettiği düşünülen ünlü sfenks de piramitlerin yanına inşa edilmişti. devasa bir kireç taşı bloğunun şekillendirilmesiyle oluşan sfenks ilk inşa edildiği zaman şimdiye göre çok daha farklı bir görünüme sahipti.
kaynaklar: history, cnn, phys.org, bbc, brown university, smithsonian