"Parlak Beyinleri Batıya Kaptırıyoruz" Endişesine Karşı Yapılan Bir Eğitim Sistemi Eleştirisi

Ülkemizin eğitim sisteminin yılların kanayan yarası olduğu bir gerçek. Bunun sonucunda da ülke gençlerinin yurt dışını tercih etmesi durumu gittikçe çoğalıyor. Sözlük yazarı "inne iplik patana pam pis", eğitim sistemimizdeki birincil sorunun bu olmadığını anlatmış.
"Parlak Beyinleri Batıya Kaptırıyoruz" Endişesine Karşı Yapılan Bir Eğitim Sistemi Eleştirisi
iStock

parlak beyinleri batıya kaptırmak ülke adına üzücü ancak, bireysel veya küresel ölçekte düşününce o kadar da üzücü değil. yani bu kadar boktan bir eğitim sistemine rağmen, bu ülkede halen batı standartlarında insan çıkıyor olması bile umut verici değil mi? ne güzel ki; bu insanlar kendilerini yetiştirebilmişler, gelişmiş bir ülkeye gidip orada düzgün bir hayat yaşayacaklar, insanlığa, bilime falan katkı sağlayacaklar.

bence asıl üzücü olan, kendini yetiştirebilecek kadar potansiyeli olduğu halde, o potansiyeli asla gerçekleştiremeyecek yüz binlerce insan olması.

mesela parlak beyinlerin tıp fakültesine kaptırılması, parlak beyinleri yurt dışına kaptırmaktan daha vahim bence. tamam, üniversite sınavı bir zeka ölçme aracı değil (daha çok ders çalışmayı ölçer), ancak öyle ya da böyle bir zeka göstergesi. üniversite sınavında sayısal alanında en iyi puanı alan yirmi bin öğrencinin çoğu tıp fakültesi tercih ediyor. etmeyene keriz gözüyle bakılıyor.

peki bu gençler o yaşta kendilerini ne kadar tanıyorlar? tıp fakültesine gitmek kendi kararları mı? doktorluğun çalışma şartlarını biliyorlar mı yoksa kulaktan duyma bilgilerle karambole mi tercih ediyorlar? kendi tercihleriyse bile bu tercihin dinamikleri neler? insan hayatı ve bilimsel merak gibi olması gereken asıl sebepler, kariyer, iş garantisi, parasal mevzular... diye uzayıp giden tercih sebepleri listesinde nerede yer alıyor? bunların hepsi bir tarafa, öğrencilerin kendi seçimleriyse yine amenna. ancak şöyle bir problem var; bir seçimin, gerçekten seçim olması için ortada seçenek olması lazım. yani bu vakada, diğer tercihlerin de en az doktorluk kadar avantajlı olması gerekir. peki öyle mi?


mesela temel bilimler mezunlarına aynı iş garantisi, aynı maddi olanaklar vs. sağlanacak olursa, o zaman öğrenciye "tıp fakültesi mi, bu bölüm mü?" diye sorabilirsiniz. ancak tıp haricinde hiçbir alternatif ortaya koymadan, -- ki bunu da bilime ve eğitime önem göstererek, saçma salak insanları kritik noktalara atamayarak, öğrenciye çalışmanın işe yaradığını göstererek, eğitime ve arge'ye deli gibi kaynak ayırarak yaparsınız. evrimi müfredattan çıkarıp, diyanete meb'den fazla bütçe ayırarak değil.-- öğrenciyi "tıp fakültesi mi fizik mi?" gibi bir seçimle karşı karşıya bırakmak, öğrenciyi imkansız bir seçimle karşı karşıya bırakmaktır.  


bir öğrenci tıp fakültesine gidebileceği bir puan almışsa ve başka bir bölüm yazmışsa, herkes "yazık etti o puana" gözüyle bakıyor.

yani fen fakültelerini falan geçtim bakın. fen fakültelerine giden öğrencilerin puan durumu en iyi üniversitelerde bile olması gerekene göre çok vahim durumda zaten. ancak iyi bir üniversitede mühendislik okumak istediği ve puanı da tuttuğu halde, anadolu'nun ücra köşelerine tıp fakültesi okumaya giden en az birkaç bin öğrenci vardır.

spinoza “havaya atılan bir taş düşünebilseydi, kendi isteğiyle yere düştüğünü sanırdı.” diyor. tıp fakültesi okumak için yeteneğinin olduğu bölümden ve belki hayalinden vazgeçen öğrencilere "kendin mi istedin?" diye sorsak, belki de hepsi kendi isteğiyle tıp fakültesi tercih ettiğini söyler. (tıp fakültesinin avantajlarını falan saymaya başlayabilirler. mühendisliğe gitse onun avantajlarını sayacaktı haberi yok.) oysa biliyoruz ki şartlar onları tıp fakültesine itiyor. işte bence gerçek dram burada yatıyor. 


daha fazla uzatmayacağım ancak en zeki öğrenciler bile istemedikleri ve belki de kendilerine hiç uygun olmayan bölümleri okuyup, sonra da nefret ettikleri işleri yapıyorlar.

gerçi "iyi iş yoktur, katlanılabilecek iş vardır." derler ama belki de bu laf da zaten bu yüzden ortaya çıkmıştır. yani belki matematik seçse en baba ispatı verecek, belki yazılım alanında çalışsa çok daha yaratıcı olacak, kimya seçse.... kestik. liste yine uzun ve hiçbirinin bir önemi de yok. kısacası yeteneğinin olduğu alanda çok daha mutlu ve üretken olabilecek insanlar, iş garantisi ve para olayları yüzünden, hiç sevmedikleri bölümlerde hayatlarını çürütüyorlar. bunu da parlak beyinleri batıya kaptırmaktan daha vahim buluyorum.

edit: demek istediğim şey şu; sen hele bir parlak beyinleri tıp fakültesine kaptırmanın çaresine bak da, batıyı sonra düşün. batıya kaptırdığın beyin, şartlar düzelirse geri döner ama yanlış meslek seçiminin geri dönüşü çok daha zor.

Eğitim İçin Yurt Dışına Gideceklerin Kültür Şoku Yaşamaması Adına Bilmesi Gerekenler