Para, Mutluluğu Satın Alabilir mi?

Para, mutluluğu da beraberinde getirebilir mi? Bilim bu konuda ne diyor? İşte ilginizi çekebilecek bazı araştırmalar.
Para, Mutluluğu Satın Alabilir mi?

parayla saadet olur mu? bilim “evet” diyor!

hemen hepimizin bildiği bir atasözü var: “parayla saadet olmaz.” gerçi işi şakaya vuranlar “tl ile olmaz tabii, dolar-euro olsa işler değişir” diye espri yapıyor. peki işin latifesi bir yana, gerçekten para mutluluk getirir mi? bilim insanları yıllardır bu soruya yanıt aradı. yapılan kapsamlı araştırmaların önemli bir kısmı, cevabın “evet” olabileceğini gösteriyor. yani cebimiz doldukça yüzümüzün de gülme ihtimali artıyor gibi görünüyor. ancak konu göründüğünden biraz daha karmaşık.

mutluluk nedir? para ve mutluluk ilişkisine bilimsel bakış

öncelikle “mutluluk” derken neyi kastettiğimizi netleştirelim. psikologlar ve ekonomistler mutluluğu genellikle iki boyutta ele alıyor:

* yaşam memnuniyeti (bilişsel değerlendirme): kişinin hayatını genel olarak değerlendirdiğinde hissettiği memnuniyet düzeyi. buna “hayat değerlendirmesi” ya da “yaşam tatmini” de diyebiliriz. kişiye “hayatından ne kadar memnunsun, hayatını bir merdiven üzerinde nereye koyarsın?” gibi sorularla ölçülüyor.

* duygusal iyi oluş (anlık duygular): günlük hayatta deneyimlediğimiz keyif, neşe, stres, üzüntü gibi duyguların genel seyri. yani dün ne kadar güldük, ne kadar endişelendik, güne mutlu mu uyandık – bu tarz duygusal deneyimlerin kalitesi.
bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, mutluluğun bu iki yönü parayla biraz farklı şekillerde ilişkili olabiliyor. gelir düzeyi, kişinin yaşamından duyduğu genel memnuniyetle oldukça yakın ilişkili bulunurken; anlık duygusal iyi oluş üzerinde para belirli bir noktaya kadar etkili olup sonra etkisi durabiliyor. aklımızda tutarak ilerleyelim: para, “hayatından memnun musun?” sorusunun cevabını güçlü biçimde etkilerken, günlük gülümsemeniz veya stres seviyeniz üzerinde etkisi biraz daha sınırlı olabilir. tabii bu, işin genel eğilimi -ayrıntıları araştırmalarda gizli.

para ve yaşam memnuniyeti: zenginlik ve tatmin el ele mi?

dünyanın dört bir yanında yapılan araştırmalar, daha zengin ülkelerin vatandaşlarının ortalama olarak kendilerini daha mutlu ve yaşamdan daha memnun hissettiklerini ortaya koyuyor. örneğin birleşmiş milletler’in her yıl yayımladığı dünya mutluluk raporu -evet böyle bir rapor varmış gerçekten- verilerinde, en yüksek yaşam memnuniyeti puanlarına genellikle finlandiya, danimarka, isviçre gibi refah düzeyi yüksek ülkeler sahipken; en düşük puanlar savaş, yoksulluk ve istikrarsızlıkla boğuşan afganistan veya bazı afrika ülkelerinde görülüyor. bir ülkedeki ortalama gelir düzeyi ile ortalama mutluluk skorları arasında belirgin bir pozitif korelasyon var. kısacası “daha zengin ülke = daha mutlu insanlar” formülü genellikle doğru çıkıyor.

bu sadece ülkeler arası değil, ülke içinde bireyler düzeyinde de geçerli. aynı toplum içinde daha yüksek gelire sahip bireyler, düşük gelirlilere kıyasla hayatlarından daha memnun olduklarını bildiriyorlar. dünya genelinde yüzlerce farklı anketi kapsayan kapsamlı analizler, bu içsel korelasyonun da son derece yaygın olduğunu gösteriyor. örneğin kosta rika’dan hindistan’a, kanada’dan türkiye’ye pek çok ülkede gelir düzeyi en üst grupta olanlar, alt gelir gruplarına göre anlamlı derecede daha yüksek yaşam tatmini bildiriyor. bir araştırma, dünya nüfusunun %95’inden fazlasını temsil eden 140 ülkenin verilerini inceledi ve her yerde benzer bir tabloyla karşılaştı: mutluluk ile gelir el ele yürüyor. üstelik bu ilişki, yaş, cinsiyet, eğitim gibi diğer faktörlerin etkisi istatistiksel olarak kontrol edilse bile büyük ölçüde devam ediyor. yani daha varlıklı olmanın getirdiği mutluluk artışı, sadece “zengin olan iyi eğitimli olduğu için mutlu” gibi dolaylı nedenlerle açıklanamıyor; bizzat paranın kendisi de bir etken gibi görünüyor.

peki bu ilişki sonsuza kadar böyle devam mı ediyor? bir noktada doygunluk yaşanıp “daha fazla parayla daha fazla mutluluk gelmez” diyebilir miyiz? eskiden bazı uzmanlar bunun mümkün olduğunu, hatta toplum zenginleştikçe beklentilerin de arttığını, bu yüzden uzun vadede mutluluğun yerinde saydığını öne sürmüştü. ekonomi literatüründe “easterlin paradoksu” diye bilinen bu görüşe göre, ülke çapında gelirler yükselse bile insanlar sürekli etrafındakilerle kıyaslama yaptığından, göreli konum değişmediği için ortalama mutluluk artmıyordu. fakat yeni araştırmalar bu karamsar tabloyu pek doğrulamıyor. 2010 yılında yayınlanan geniş çaplı bir analiz, hem ülkeler arası hem de zaman içindeki verileri inceleyerek mutluluğun mutlak gelirle birlikte arttığı, herhangi bir “tavan noktası” gözlenmediğini ortaya koydu. zengin ülkelerde dahi gelir arttıkça yaşam memnuniyeti yükselmeye devam ediyordu, yani “bir noktadan sonra paranın faydası kalmıyor” tezi bu verilerle desteklenmedi. araştırmacılar bu bulguyu “iyi oluş, mutlak gelirle artar, nokta.” cümlesiyle özetlediler. elbette gelir arttıkça her ilave kazancın getirdiği mutluluk miktarı azalıyor (100 liranın getirdiği mutluluk, geliriniz çok düşükken daha büyük, çok yüksekken daha küçük etki yapıyor), ancak getirisi asla tamamen sıfırlanmıyor. teknik ifadeyle, mutluluk artışı gelirin logaritmasına paralel şekilde ilerliyor: gelirinizi ikiye katlamak, hangi düzeyde olursanız olun benzer oranda bir mutluluk artışıyla ilişkili bulunmuş. bu nedenle kişi ya da toplum ne kadar zengin olursa olsun, paranın mutluluğa katkısı tamamen durmuyor, sadece marjinal etkisi küçülüyor.

75 bin dolar efsanesi: duygusal iyi oluş ve gelir düzeyi

para ile mutluluğun duygusal boyutu (günlük hissettiğimiz olumlu-olumsuz duygular) arasındaki ilişki, bir süre önce çok popüler olan 75.000 dolar eşiğiyle gündeme gelmişti. 2010’da nobel ödüllü ekonomist angus deaton ve ünlü psikolog daniel kahneman, abd’de yaklaşık 450 bin kişiyle yapılmış devasa bir anketin sonuçlarını analiz etti. bu çalışma, insanların bir gün önceki duygusal deneyimleri (neşe, stres, üzüntü vb.) ile gelirlerini karşılaştırdı ve şaşırtıcı bir sonuç buldu: yıllık yaklaşık 75.000 dolar (o dönemki kurla kabaca orta-üst gelir diyelim) seviyesine kadar gelir arttıkça günlük duygusal iyi oluş da artıyor, fakat bu noktadan sonra daha fazla kazanç, günlük mutluluğu daha fazla yükseltmiyor gibi görünüyordu. yani amerika’da yılda 75 bin dolar kazanan biriyle 200 bin dolar kazanan birinin, dün ne kadar mutlu hissettiği arasında ortalamada pek fark kalmıyor gibiydi. buna karşılık aynı araştırmada yaşam değerlendirmesi (hayatından genel memnuniyet) 75.000 dolar sonrası da yükselmeye devam ediyordu. kahneman ve deaton bu bulguları “yüksek gelir, hayat tatmini satın alır ama mutluluk (günlük duygusal anlamda) satın alamaz” şeklinde özetlediler. düşük gelirli olmak ise hem yaşam memnuniyetinin hem günlük duyguların düşük olma ihtimalini artırıyordu; yani fakirlik gerçekten de fenaydı, ama zenginliğin de bir sınırı vardı sanki.

bu çalışma o dönem epey ses getirdi. insanlar “demek ki bir noktadan sonra daha fazla maaş, günlük mutluluğumuza yaramıyor, boşuna kendimizi paralıyoruz” diye yorumlar yaptılar. hatta popüler kültürde “75.000 dolarlık mutluluk eşiği” efsanesi doğdu. ancak bilim durmadı ve sonraki araştırmalar bu konuyu derinlemesine irdeledi. özellikle matthew killingsworth adlı bir mutluluk araştırmacısı, acaba o tespit herkes için geçerli mi diye merak etti. killingsworth, klasik anketler yerine akıllı telefon tabanlı “deneyim örnekleme” yöntemini kullandı. geliştirdiği track your happiness adlı uygulama aracılığıyla 33.000’den fazla gönüllüyü günlük hayatlarında defalarca yokladı: günün rastgele anlarında telefonlarına bildirim gönderip “şu anda kendini ne kadar iyi hissediyorsun?” diye sordu. bu sayede anlık duygusal durum ile gelir arasındaki ilişkiyi dinamik bir şekilde ölçtü. toplamda 1,7 milyonun üzerinde “mutluluk anı” verisi topladı ki bu muazzam bir örneklem demek. ve sonuç? killingsworth, önceki o ünlü 75.000 dolar eşiğine dair hiçbir kanıt bulamadı. gelir seviyesi arttıkça, deneyime dayalı iyi oluş puanları *tüm aralık boyunca artmaya devam ediyordu, grafikte “diz çizilmesi” diye tabir edilen bir duraklama noktası yoktu. kısacası “para belirli bir noktadan sonra etkisini yitirir” tezi bu yeni verilerle çürütülmüş oldu.

killingsworth’ün çalışmasında bütün iyi oluş türleri (hem anlık duygular hem genel yaşam değerlendirmesi) daha yüksek gelirle birlikte yukarı doğru bir ivme gösteriyordu. ancak burada önemli bir nokta var: artan gelirle gelen mutluluk artışı oransal bir artış. yani gelir arttıkça mutluluk da lineer değil logaritmik artıyor. örneğin gelirinizi 2 katına çıkarmak (mesela 20 bin’den 40 bine veya 100 binden 200 bine çıkmak) benzer büyüklükte bir mutluluk artışı getiriyor, fakat her ekstra 1000 lira kazanç aynı miktar mutluluk getirmiyor. zenginleştikçe ek gelirden alınan mutluluk payı küçülüyor ama asla tamamen yok olmuyor. bu nedenle killingsworth, “grafikte paranın etkisinin durduğu bir dirsek noktası göremiyorum, onun yerine gelir arttıkça mutluluğun da artmaya devam ettiğini görüyorum” diyor. bu bulgu, 75k sınırının aslında genel geçer bir kural olmadığını ortaya koydu.

yeni araştırmalar: “çoğu kişi için para = daha fazla mutluluk”

bilim insanları, kahneman ile killingsworth’ün zıt gibi duran bulgularını bir araya getirip çelişkiyi çözmek için de kolları sıvadılar. 2023 yılında kahneman ve killingsworth, aralarındaki görüş ayrılığını dostane bir rekabete dönüştürerek ortak bir çalışma gerçekleştirdi. bu “muhalif işbirliği” projesinde, her iki araştırmacı kendi verilerini masaya yatırıp üçüncü bir uzman hakem (barbara mellers) eşliğinde sonuçları birlikte analiz etti. sonuçta çıkan tablo oldukça ilginçti: genel olarak bakıldığında, nüfusun büyük çoğunluğu için daha yüksek gelir, daha yüksek mutluluk anlamına geliyor. yani ortalama eğri yukarı doğru: gelir arttıkça mutluluk (hem günlük anlamda, hem genel değerlendirme anlamında) yükseliyor. fakat daha detaylı inceleyince gördüler ki, her gelir grubunda küçük bir azınlık var ki bunlar “en mutsuzlar”; işte bu grubun mutluluğu gelir 100.000 dolar seviyesine gelene dek artıyor ama sonrasında plato çiziyor, daha fazla parayla pek artmıyor. aslında bu, önceki sonuçların ikisini birden doğrulayan bir keşifti: 2010’daki çalışmanın gördüğü “plato” etkisi, veride baskın çıkan mutsuz azınlığın trendiydi; oysa mutlu çoğunluğun trendi daima yukarı yönlüydü. killingsworth bu durumu şöyle özetliyor: “basitçe söylemek gerekirse, insanların çoğu için daha fazla para daha fazla mutlulukla ilişkili. istisna olan grup ise hali vakti yerinde olup mutsuz olanlar; eğer zaten zenginseniz ve mutsuzsanız, daha fazla para sizi mutlu etmeyecektir”. yani “zengin ama mutsuz” bir kesim var ve bunlar belki başka sorunlar nedeniyle (sağlık, ilişki problemleri, depresyon vs.) paradan bağımsız biçimde mutsuzlar - dolayısıyla ceplerine daha fazla para koymak gülümsemelerini sağlamıyor. ama geri kalan büyük kitle için ekonomik olarak ilerleme, mutluluk eğrisini en azından biraz daha yukarı çekiyor.

bu 2023 tarihli araştırma, para-mutluluk ilişkisine oldukça dengeli bir bakış getirdi. hem “genel eğri yukarı gidiyor” diyerek paranın önemini vurguluyor, hem de “tek başına para her derdin devası değil” diyerek uyarıyor. peki ama para insanları neden mutlu ediyor? para derken sonuçta kağıt ve madeni parçalar veya banka hesabımızdaki sayılardan bahsediyoruz. bu sayı arttığında içimizde mutluluk hormonu salgılatan şey ne olabilir?

neden para mutluluk getiriyor?

paranın, mutluluk üzerinde pek çok dolaylı etkisi var. araştırmalar bu konuda birkaç makul açıklama sunuyor:

* kontrol ve özgürlük hissi: matthew killingsworth’ün bulgularına göre, daha yüksek gelire sahip kişiler hayatta daha fazla kontrol sahibi olduklarını hissediyorlar. basitçe söylersek, para size seçenek sunar. örneğin hiç birikimi olmayan biri, işini kaybederse önüne gelen ilk teklifi (belki sevmediği bir işi) yapmak zorunda kalabilir. ama bankada kenarda parası olan biri, “bir süre idare ederim, gerçekten istediğim bir işe geçene kadar bekleyebilirim” diyebilir. yine parasızlık insanı gündelik kararlarında da kısıtlar; canınız pizza çekse bile “bütçe bu ay sıkışık” deyip vazgeçersiniz belki. para, seçenekleri artırıp kişinin hayatını kendi istediği gibi yaşama hissiyatını güçlendiriyor. bu da stresten uzak, huzurlu bir ruh haline zemin hazırlıyor. kısaca “ipleri elinde hissetmek” mutluluk getiriyor ve para bu ipleri sağlamlaştıran bir araç.

* temel ihtiyaçların karşılanması: çok bariz ama çok önemli: para sayesinde barınma, beslenme, sağlık hizmeti gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz. karnı tok, sağlığı yerinde ve güvende hisseden bir insanın mutlu olma şansı tabii ki daha yüksek. düşük gelir, hayatın darbe vurduğu anlarda acıyı katmerli hale getiriyor. kahneman ve deaton’un çalışması, yoksulluğun kötü olayların getirdiği duygusal acıyı derinleştirdiğini gösteriyordu. örneğin ağır bir hastalık yaşadınız diyelim; paranız yoksa hem hastalığın üzüntüsü hem de tedavi masraflarının sıkıntısı üst üste biniyor. aynı hastalığı yaşayan varlıklı biri ise en azından finansal kaygı yaşamadan tedavisine odaklanabiliyor. dolayısıyla para, hayatın kaçınılmaz üzüntülerine karşı kalkan olabiliyor. bu da genel olarak daha az stres ve daha çok huzur demek.

* daha iyi olanaklar ve deneyimler: para, kişiye sadece kötüden kaçınma değil iyiye ulaşma imkânı da sunar. örneğin paranız varsa sevdiğiniz hobileri gerçekleştirebilir, dünyayı gezebilir, eğlenceye veya kişisel gelişime yatırım yapabilirsiniz. bu aktiviteler de yaşam memnuniyetini ve olumlu duyguları artırabilir. elbette mutlu olmanın tek yolu tatile gitmek değildir ama parasızlıktan evde oturup kalmak yerine, biraz birikimle dışarı çıkıp sosyalleşmek, sinemaya gitmek, spor yapmak insanı daha keyifli hissettirebilir. günlük gözleme indirgersek, cebinde harçlığı olan çocukların dondurma alıp gülümsemesini, hiç harçlık alamayanın mahzun kenarda durmasını düşünelim – istemeden de olsa para burada anlık mutluluk farkı yaratıyor. yetişkinlikte de ölçek büyüse de konsept benzer.

* statü ve kendini gerçekleştirme: para her ne kadar mutluluğun tek ölçütü olmasa da toplumsal gerçeklikte yüksek gelir çoğu zaman daha yüksek statü getirir. bir işte terfi alıp maaşınızın arttığını düşünün; bu sadece maddi değil manevi bir tatmin de yaratır. “başarılı oldum” duygusu, özgüveninizi ve hayata bakışınızı olumlu etkileyebilir. ayrıca para, eğitim fırsatları yaratıp kendinizi geliştirmenizi sağlayabilir, çocuklarınıza daha iyi bir gelecek sunabilmenize imkân tanır. bütün bunlar da kişinin yaşam doyumunu yükselten unsurlar. kısaca, para hayat kalitesini yükselterek insanın mutlu olabileceği bir ortam hazırlıyor diyebiliriz.

para her şey değil: mutluluğun sırrı nerede?

bunca araştırma paranın mutluluğa önemli katkısı olduğunu söylese de, dikkat etmemiz gereken bir nokta var: para, mutluluğun sadece bir belirleyicisi. yani mutlu bir hayatın sırrı sadece çok para kazanmakta saklı değil. uzmanlar, insanların genellikle paranın etkisini olduğundan büyük zannettiğini ve mutluluğu fazla “materyal” düşündüklerini belirtiyor. aslında ilişkiler, sağlık, anlamlı bir amaç, kişilik yapısı gibi başka pek çok unsur da mutluluğumuzu şekillendiriyor. para bunlardan sadece biri.

killingsworth’ün bulguları da gösteriyor ki gelir elbette önemli bir faktör, ama tek başına mucize yaratmıyor. hatta ilginç bir şekilde, hayatta başarıyı para ile özdeşleştiren kişiler, aynı gelire sahip olup parayı hayatın merkezine koymayanlara göre daha az mutlu çıkmışlar. para peşinde koşarken hayatın diğer güzelliklerini ıskalarsanız, bir bakmışsınız banka hesabı dolu ama gönül hanesi boş kalmış olabilir. üstelik çok para kazanmak çoğu zaman çok çalışmayı, yoğun tempoyu da beraberinde getiriyor; yüksek gelirli bireylerin bir kısmı “zaman baskısı” altında, sevdiklerine veya hobilerine vakit ayıramamaktan şikâyetçi oluyor. yani cüzdan dolarken takvim yaprakları boşalamıyor, bu da mutluluğu sınırlayabiliyor.

ayrıca unutmayalım, araştırmaların dediği “para mutluluk getirir” genellemesi, ortalamalar için geçerli. bireysel düzeyde istisnalar daima olacaktır. parayla ilgili kronik kaygıları olan, ne kadar kazanırsa kazansın hep daha fazlasını isteyen bir kişi, milyoner olsa da tatmin olmayabilir. ya da tam tersi, mütevazı gelirine rağmen güçlü sosyal bağları, sağlığı, huzurlu bir karakteri olan biri hayli mutlu bir yaşam sürebilir.

bilim insanları bu nedenle politikalarda da “para her şeyin çözümü değil ama birçok sorunda yardımcı olabilir” mesajını veriyor. örneğin gelir dağılımındaki adaletsizlikleri azaltmak, toplum genelinde mutluluk seviyesini artırabilir; fakat tek başına zenginleşmek, sosyal ilişkiler zayıfsa veya toplum huzursuzsa mutluluk getirmeyebilir.

sonuç olarak, para -özellikle yokluğu- mutluluk üzerinde önemli bir etkiye sahip. “parayla saadet olmaz” demek tam doğru değil; daha doğru ifade belki “parayla saadetin yolu kısalır, ama tek başına parayla tam saadet olmaz” olabilir. hem günlük gözlemlerimiz hem de ciddi bilimsel veriler gösteriyor ki ekonomik refah, hem yaşam memnuniyetini yükseltiyor hem de bir noktaya kadar günlük gülümsemelerimize katkı yapıyor. yine de paranın etkisi sınırsız değil ve hayatın anlamı yalnızca maddiyatta yatmıyor. bu dengeli bakışı güzel özetleyen bir araştırmacının sözleriyle bitirelim: “para mutluluğun sırrı değildir, ama muhtemelen biraz yardım eder.”

kaynaklar