Osmanlı Tarihinin Filmi Çekilesi Olaylarından Birinin Başrolü: Düzmece Mustafa
şehzade mustafa, babası yıldırım beyazit'in yanında ankara savaşı'nda savaşmış bir şehzadedir. savaş bitip gittikten sonra her şehzade ayrı bir tarafa çekilmişti. yalnız musa çelebi ve mustafa çelebi babalarının yanında sonuna kadar savaşmıştı. musa çelebi babasıyla beraber timur'a esir düşmüştü. musa çelebi esir hayatında timur tarafından desteklenmiş ve çok değil, bir yıl sonra bursa ve çevresinin emirliğine atanmıştı. mustafa çelebi'ye gelince; ona ne olduğunu kimse anlayamadı. saltanat mücadelesini kazanıp padişah olacak olan çelebi mehmet ise o zamanlar 13 yaşında toy bir şehzade idi.
aslında hikaye savaş sonrasında başlamaktaydı. şehzade mustafa savaş meydanındaydı. timur'un adamları savaş meydanındaki ölüleri birer birer yokladılar. orada şehzade ölü taklidi yapmıştı adamlar gidince, süslü elbiselerinden kimse onu tanımasın diye hemen ölü bir askerin üzerindeki elbiseleri kendi üzerine geçirdi. daha sonra timur, sağ kalan osmanlı askerlerini zincire vurarak orta asya'ya, semerkand'a kadar götürdü. bu askerlerin içinde genç şehzade mustafa çelebi de vardı. türk askerler onun genç şehzade olduğunu anladılarsa da kimse onu ele vermedi. bu şekilde uzunca bir esirlik hayatı sürdü.
bu olayların üzerinden geçen üç yılın ardından 1405'te timurlenk çin seferi için yola çıktığı vakit, ani olarak yolda öldü. bu şehzade mustafa için büyük bir fırsattı zira timur'un hükümet merkezi karışmıştı. mustafa çelebi de binbir maceradan sonra bir yolunu bulup oradan kaçabildi. o, anadolu'ya gelmek istiyordu. babası çoktan ölmüştü. saltanatta onun da hakkı vardı. bu hakkını almak, osmanlı padişahı olmak istiyordu fakat semerkant'tan bursa'ya binlerce kilometre vardı. yol tehlikeliydi ve timur devleti'nin elinde olan yerlerden geçmesi icap ediyordu. tanınmamak için derviş kılığına girdi. sakalını uzattı. eline bir asa aldı. artık onu, babası mezarından kalkıp görse tanıyamazdı. yollarda eşkiyaya rastladı, şehzadeden alacak bir şeyleri olmadığını anlayınca ona acıdılar ve yardım dahi ettiler, yiyecek verdiler.
gündüz yürüyor, gece ya bir köy evinde veya bir handa misafir olarak kalıyordu. dervişlerle, köylülerle, serkeşlerle arkadaşlık yaptı. geceleri konaklayacak bir yer bulamadığında, vahşi hayvanlardan kurtulmak için bir ağacın dalında dahi uyuduğu olmuştu. açlık, susuzluk ve müthiş bir yorgunluk içindeydi. hükümdar olma hevesi bütün bu zorluklarla baş edebilmesi için ona motivasyon kaynağı oluyordu.
nihayet günün birinde ana vatana, babasının yurduna ulaştı. eğildi, toprağı öptü, gözyaşları döktü. hemen osmanlı ülkesinin durumunu öğrenmeye çalıştı, bunun için halkla kaynaştı. kendisini halka timur'un ülkesinden kaçan bir derviş mülteci olarak tanıttı. konuşmalardan çıkardığı ise osmanlı devleti'nin büyük sıkıntılarla uğraştığıydı. isa çelebi'yi mehmet çelebi'nin öldürdüğünü, ardından süleyman'ın hükümdar olduğunu, musa'nın akabinde süleyman'ı öldürdüğünü, musa'yı da en sonunda mehmet çelebi'nin öldürdüğünü öğrendi.
çelebi mehmet'in, rakiplerini bir bir yendiğini ve iktidarı ele geçirdiğini öğrenince şehzade mustafa bir müddet düşündü ve ardından hakkı olan padişahlığı alabilmek için bizans imparatoruna sığındı. ona kendini tanıttı ve onu ikna etti. ardından onun yardımı ile rumeli'ye geçti. eflak beyi mirçea, osmanlı saltanatını parçalamak için can atıyordu. niğbolu'da bulunan izmiroğlu cüneyd bey de onun yanında yer aldı. kısa bir zamanda mustafa çelebi'nin yanında büyük bir kuvvet toplandı.
çelebi mehmet, haberi duyar duymaz büyük bir telaşa kapıldı. her tarafa haberler salındı. şehzade mustafa diye türeyen kimsenin bir serseri ve düzmece olduğu, kimsenin ona itibar etmemesi gerektiği duyuruldu. aslında mustafa çelebi'nin şehzade olduğunu mehmet çelebi biliyordu, birçok tarihçi de günümüzde bunu kabul etmiştir ama siyaseten onun düzmece olduğunu söylüyordu. bununla beraber mehmet çelebi bir an vakit kaybetmeden ordularının başına geçerek rumeli'ye vardı.
mustafa çelebi; geniş omuzlu, levent boylu, fevkalade yakışıklı, mağrur edalı, zeki, dolgun bir sese sahip ve bilhassa güzel söz söyleme sanatını mükemmel bir şekilde icra eden bir şehzade idi. bir kalabalığa hitap ettiği vakit o kitleyi tesiri altında bırakır ve zamanla da o kitleye hakim olurdu.
rumeli beyleri ise evvela şehzade mustafa çelebi'den şüphe etseler de şehzade karnındaki kılıç yarasını göstererek onları ikna etti. vaktiyle mustafa, babasıyla niğbolu savaşına iştirak etmiş ve o yara o zaman oluşmuştu. timurtaş paşa, evrenos oğulları gibi tanınmış osmanlı kumandanları onun hizmetine girmekte tereddüt etmediler.
mehmet çelebi ve mustafa çelebi arasında selanik yakınlarında bir savaş meydana geldi. bütün gayretine rağmen mustafa çelebi mağlup oldu. kendisine sadık kalan 30 kişi ve cüneyt bey ile selanik'ten kaçtı ve tekrar bizanslılara sığındı. bizanslılar her daim mustafa çelebi'yi osmanlı'ya karşı kullanabileceklerini bildikleri için asla onu padişaha vermediler.
çelebi mehmet 32 yaşında vefat ettiğinde dahi bu hikaye bir nihayete ermedi. oğlu ikinci murat (18 yaşında) tahta geçtiğinde daha söylenecek sözler vardı. bizans tehditlere başlamıştı. padişahlık sırasının şehzade mustafa'da olduğunu söylüyorlardı. ayrıca, çelebi mehmet her ne hikmetse vefatına yakın bir sırada oğullarından ikisinin bizans sarayına rehine olarak gönderilmesini vasiyet etmişti.
bizans elçileri, açık açık "eğer şehzadeler teslim edilmezse, limni adasında bulundurulan şehzade mustafa'nın derhal serbest bırakılacağını" söyleyerek yeni padişaha şantaj yapıyorlardı. sultan murat, bu şantaja boyun eğmedi ve teklifi şiddetle reddetti.
mustafa çelebi bu durumun ardından yanında yardımcısı izmiroğlu cüneyt bey ile beraber derhal serbest bırakıldı. bir an vakit kaybetmeden, limni adasından gemiyle anadolu'ya geçtiler. gemi onları gelibolu'ya kadar getirdi ve orada karaya indiler. derhal sadık adamları vasıtasıyla osmanlı kumandanlarına ve idare adamlarına haber gönderdiler. onlara, "18 yaşındaki bir adamın devleti koruyamayacağını ve ona tabi olunması gerektiğini" söyledi. bu davet tesirini göstermekte gecikmedi. gelibolu ve çevresindeki bütün osmanlı ümerası, şehzade mustafa'yı meşru hükümdar tanıyarak ona biat ettiler. halk da bu durumu pek yadırgamamıştı fakat gelibolu kalesi'nin kale muhafızı şah melik, mustafa çelebi'yi tanımadı ve meşru hükümdarın ikinci murat olduğunu açıkça ifade etti. şehzade mustafa elindeki kuvvetlerle kaleye saldırı gerçekleştiremezdi.
bunun üzerine mustafa, gelibolu'dan ayrıldı ve aynaroz taraflarına gitti. uğradığı bütün kasabalar, şehirler onu büyük bir heyecanla karşıladılar ve meşru hükümdar olarak tanıdılar. etrafında büyük bir kalabalık toplandı. mustafa'nın güzel sesine ve mantıklı sözlerine kimse dayanamıyordu.
rumeli yakasının süratle mustafa çelebi'ni eline geçmesi bu sefer de ikinci murat'ı telaşlandırdı. tarih tekerrürden ibaretti. beyazid paşa komutasında 30 bin kişilik orduyu rumeli'ye geçirdi. bu ordu edirne yakınlarında sazlıdere denilen bir bataklık ovaya kondu. burada sultan murat kuvvetleriyle mustafa çelebi taraftarları arasında kanlı bir çatışma oldu. mustafa çelebi edirne'yi zaptetmişti. ikna edici konuşmalarıyla beyazid paşa'nın askerlerinin kendi tarafına geçmesini sağladı. bu ilk çarpışmada beyazid han esir düştü ve çelebi mustafa parlak bir zafer kazandı. mustafa çelebi bu müddet zarfında edirne'de saltanatını ilan etmişti.
mustafa çelebi, rumeli'ye tamamen hakim olmuştu. bu hakimiyet onun gururunu arttırmış, zevk ve safa arzularını harekete geçirmişti. edirne sarayı şimdi gece sabahlara kadar iş ve işret sofralarıyla dolup taşıyordu. çevresindeki kumandanlar, onun bu değişimini hiç beğenmiyorlardı.
sultan murat ise boş durmuyordu, bizans'tan hayır olmadığını görünce cenevizlilerle bir anlaşma yapmıştı. mustafa'nın emrinde birçok akıncı vardı ve bu akıncıların reisi mihaloğlu mehmet bey ise murat'ın babası çelebi mehmet zamanından beri tokat'taki bedevi çardağında hapis yatmaktaydı. bu akıncıları kendi tarafına geçirebilmek için derhal bu adam serbest bırakıldı.
bu sırada şehzade mustafa biraz da gecikmeli olarak ikinci murat'ın işini hepten bitirmeye karar vermişti. trakya'dan lapseki'ye geçmiş bursa'ya doğru yürümek üzereydi. mustafa çelebi'nin ordusu yeni katılımlarla beraber sultan murat'ın ordusundan katbekat büyük olmuştu. durum murat için tehlikeliydi ve mihaloğlu mehmet bey kozunu oynamak gerekiyordu. gerçekten de bu büyük akıncı beyinin seslenişi, mustafa çelebi'nin yanında yer alan akıncılarda tesirini göstermişti. mustafa çelebi'nin ordusu birden karışıverdi ve güvendiği kuvvet dört bir yana dağılıverdi.
ayrıca, izmiroğlu cüneyt bey ve mustafa çelebi'ye ayrı ayrı gizli mektuplar yazılarak ikisinin birbirine düşmesi için fitne tohumları ekildi. mustafa'ya izmiroğlu'nun ihanet ettiği yazılmış, izmiroğlu'na ise padişahın yanında yer alırsa aydın ilinin valiliği verileceğinden bahsedilmişti. çelebi mustafa'nın davranışlarından da hiç memnun olmayan izmiroğlu bir gece ansızın adamlarıyla beraber aydın tarafına sıvıştı. akıncıların da taraf değiştirmesiyle çelebi mustafa hayatından korkmaya başladı, cesareti kırılmış ve herkese şüpheyle yaklaşır olmuştu. anadolu'yu terk edip derhal gelibolu'ya geçti. murat onun peşini bırakmamaya kararlıydı. hazır olan bir ceneviz gemisine binerek o da peşinden geldi.
çelebi mustafa için son yakındı. edirne'de neyi var neyi yoksa toplamış ve oradan boğdan'a doğru yola çıkmıştı. sultan murat artık onu dört nala takip etmekteydi. çelebi mustafa, en sonunda yorgunluktan bitkin bir halde, sazlıklar arasında yakalandı. mustafa, derhal ikinci murat'ın önüne getirildi. öldürmek zorunda olduğu kişi ne olursa olsun amcasıydı ve murat vicdanlı biriydi fakat mustafa çelebi ise öldürülmeye razıydı. murat, ülkesini daha fazla anarşiye teslim edemezdi, mustafa çelebi, bu şekilde kale duvarlarına asıldı.
düzmece mustafa'nın asla düzmece olmayan onlarca yıla, çileye ve mücadeleye dayanan hayatı işte böyle son bulmuştu.