Osamu Dazai'nin Hit Romanı İnsanlığımı Yitirirken Ne Anlatıyor?

Yayınlandığı 1948'den itibaren Japonya'nın en çok satan ikinci kitabı konumuna erişen romanın olayını merak edenler için kısa bir özet.
Osamu Dazai'nin Hit Romanı İnsanlığımı Yitirirken Ne Anlatıyor?
Görsel: Instagram @sedasalkareler

bu bir açık intihar mektubudur. dolayısıyla bu bir roman değil, düpedüz bir çöküş kaydı. burada klasik bir hikaye yok öncelikle, osamu dazai okuru direkt yozo'nun karanlık zihnine kilitliyor. bu yüzden sevmesi de sindirmesi zor bir metin…

romanın en güçlü ama aynı zamanda en problemli tarafı ana karakterin “karakterinin” zayıflığı. yozo'nun kendi anlattıklarına güvenemiyorsun. kendisi de zaten güvenilmez olduğunu söylüyor.

bu durum kitabı ikiye bölüyor:
bir yanda içe dönük, karanlık, utanç merkezli bir adamın ağıtı var. öbür yanda, kendi kendini sabote eden bir anlatıcıya mahkûm edilmek var..

kitap, okuru duygusal olarak manipüle ediyor. yozo tüm dünyayı “anlaşılmaz bir tehdit” gibi çiziyor ama bu onun kendi filtresi. dazai burada çok iyi iş çıkarıyor, yozo'nun hastalıklı filtresini gerçek diye yediriyor. etkileyici mi? evet. yorucu mu? kesinlikle.

metnin en belirgin kusuru duygu paletinin inanılmaz dar olması. yani baştan sona çürüme, tükenme, sıkışma… ne öfke var, ne isyan, ne de havayı kıracak bir mizah. yozo'nun “soytarılığı” bile neşeden çok maske. bu da kısa bir kitap olmasına rağmen yer yer ağır ve tekdüze hissettiriyor.

kadın karakterler ise romanın en zayıf halkası. tsuneko da yoşiko da gerçek insanlar gibi değil. hepsi birer mağdur mağrur çilekeş yeşilçam karakterleri. yozo'nun bozulmuş aynasına yansıyan gölgeler gibiler. hep aynı şablon takip ediliyor; saf, kurban, ruhani, anlaşılmaz. kadınlar araç, erkek acısı ise amaç gibi yazılmış.

yozo'nun bağımlılık süreci çok başarılı anlatılmış olsa da, nedenlerine dair roman neredeyse hiçbir şey söylemiyor. savaş sonrası japonya'nın travması, toplumsal arka plan… hepsi flu. dazai bireyin iç çöküşüne o kadar odaklanmış ki, bunu tetikleyen dış dünya neredeyse yok sayılmış. bu da metni biraz tek boyutlu yapıyor.

yapısal olarak girişteki üç fotoğraf fikri muhteşem bir açılış. keşke final de aynı güce sahip olsaydı. ama roman “mış gibi” bitiyor. çözülme yok, yeni bir eşik yok. yozo'nun “artık ne mutluyum ne mutsuzum” cümlesi tek başına sağlam ama bir son olarak okuru boşlukta bırakıyor.

özetlemek gerekirse

insanlığımı yitirirken, kusurlarıyla güçlü bir eser. dazai'nin kendi karanlığından damıtmış gibi duran, yer yer narsisistik, yer yer iç burkan bir itirafname. konfor sunmuyor, huzur vadetmiyor. “etkileyiciydi” diyorsun ama “keyif aldım” demek tuhaf geliyor. belki de onu kült yapan şey tam olarak bu. sonuç olarak kitap boyunca yozo'yu sevmek zorunda değilsiniz ama ona katlanmak zorundasınız.