Önünde Saygıyla Eğilinecek Kadar Tehlikeli Kimyasal Maddeler
en yanıcılar, en yakıcılar, en patlayıcılar, kokusuyla felc edenler ve hatta nazilere bile "oha bu sanki cok tehlikeli oldu, korkuyorum fuhrer" dedirten o maddelerden bir kuple. siyanur, ricin, botox gibi cok bilinen zehirlerden ve radyoaktif maddelerden bahsetmiyecegim cunku bence bunlar cok sıkıcı :) entry biraz uzun fakat sizi temin ederim ilginc ve eglenceli. mumkun olan en az miktarda teknik terim kullanıldı.
uyarı: olur da bir gun listedeki kimyasallardan herhangi biriyle karsılasırsanız (ki nerede karsılasıcaksınız, nalburda mı?) arkanıza bakmadan kacın!
önsöz: "biz daha tehlikelisini yapana kadar en tehlikelisi bu" - alman kimyacı
televizyona cıkıp unlu olmayı basarmıs nadir kimyasallardan olan hf asidi ile baslayalım. breaking bad'i hala izlememis olanlar bu paragrafı okumasın cunku hafif spoiler iceriyor. hf'den cok daha kuvvetli asitler varolmasına ragmen hf bir ozelligi ile digerlerinden ayrılır. icerisindeki florur silisyum atomuna asıktır, gordugu yerde dahil oldugu gruptan onu sokup alır. dolayısıyla hf asla ama asla cam, porselen, seramik(!) gibi malzemeler icerisinde saklanmaz. yani tırtıllar kahverengi bot giyer ama hf cama girmez. walter white'ın jesse'ye ısrarla "plastik kap" bul demesinin sebebi budur.
oysa ki jesse baska bir asit kullansaydı kuveti delmeyecekti, peki jesse neden hf kullandı? florur tıpkı silisyum gibi kalsiyuma da asıktır. bunun anlamı su; elinize dokmeniz durumunda diger asitler gibi hf de derinizi ve etinizi yakar fakat bununla kalmaz, kalsiyumu alarak kemiklerinizi de eritir. bu yuzden is arkadasları hf'e "herseyi yiyen asit" derler ve bircok dizi/filmde ceset yok etmede kullanılır. hf aynı zamanda solundugunda olumculdur ve duzenli olarak zehirli f2 (florur gazı) salınımı yapar. bence urkutucu olan, risk faktoru cok yuksek olmasına ragmen hf'in hala endustri ve arastırmada sıkca kullanılmasıdır.
fluoroantimonic acid
asitlerden ve sevgili dostumuz florurden bahsetmisken, dunyanın en asidik asidini atlamak olmaz. hf'in yaptıgı herseyi ve fazlasını yapabilen, suyla temas ettiginde patlayan bu asit, sulfirik asitten tam 2 uzeri 1019 kat daha gucludur (hesap makinem hesaplayamadı ama sanırım yaklasık 10000 katrilyon yapıyor). fluoroantimonic asit normal asit terimi kifayetsiz kaldıgı icin superacid olarak adlandırdıgımız maddelerin kralı olarak kabul edilmektedir. notr bir maddenin ph'ı 7, mide asitimizin ph'ı yaklasık 3, kezzapın ph'ı 1 iken fluoroantimonic asitin ph'ı -19.2'dir. herseyi (ama bak herseyi) eritebildigi gibi surekli zehirli gaz salınımı yapmaktadır. takdir edersiniz ki fluoroantimonic asit pek bir iste kullanılmaz.
hexanitrohexaazaisowurtzitane a.k.a. cl-20
harika bir potansiyel sozluk nick'i olmanın yanı sıra bilinen ve kullanılabilen en patlayıcı kimyasaldır. ne kadar patlayıcı oldugunu anlamak icin hesaplayan adamlar modumuzu acıyoruz. bir patalyıcının gucunu arttıran faktorlerden biri molekul icerisindeki nitro grubu sayısıdır. tnt var bilirsiniz, ismi acıyoruz trinitrotoluene, tri diyor 3 nitro diyor. hexanitrohexaazaisowurtzitane hexa diyor 6 nitro diyor! 1980'lerde cinli bir grup tarafından roket yakıtı olması amacıyla sentezlenen bu molekulun reaktivitesi o kadar yuksek ki kullanılmadan once tnt, hmx gibi patlayıcılar ile seyreltiliyor. evet patlayıcıyı patlayıcı ile seyreltiyorlar daha az tehlikeli olsun diye; sonucta kontrolsuz guc guc degildir.
bir baska cılgın cinli arastırma grubu 90'larda kubik yapıdaki 7 nitrolu heptanitrocubane ve 8 nitrolu octanitrocubane molekullerini sentezliyor. beklenen patlama etkisi bu yeni iki molekulde daha yuksek olsa da nitro grupları karbonlara guclu bir sekilde baglı oldugu icin bizim hexanitro kadar kolay tetiklenemiyorlar.
dunyanın bilinen en salak isimli ve en patlayıcı kimyasalı. molekul o kadar guclu ki patlayıcı olarak bile kullanılamıyor. yapısında tamı tamına 14 cok mutsuz azot atomu bulunduran bu kimyasal kendisini sentezleyen alman kimyacıların makalede belirttigi uzere;
ısındıgında,
suya, havaya, ısıga ya da x-ray'e maruz bırakıldıgında,
sarsıldıgında,
titrediginde,
dokunuldugunda,
uzerine uflendiginde,
kulagına fısıldandıgında
ve hatta hicbir sey yapılmadıgında havaya ucuyor.
tamamen izole edilmis, kuru, karanlık, sabit sıcaklıkta, sıfır sok test ortamında kendi kendine patlamıs. su an bu molekulu dusunuyor olmamız bile bir yerlerde patlamasına sebep oluyor olabilir. makalenin "cok heyecan verici bir bulus" diyerek baslayıp "maddenin hassaslıgı elimizdeki olcum imkanları ile belirleyebilecegimizin cok uzerinde bu yuzden soka ne kadar hassas bilmiyoruz" diyerek bitmesi, laboratuvar guvenlik onlemlerinin 1. maddesinin "bir cift iyi kosu ayakkabısı" olması, maddenin basit bir analizini yapan teknisyenin bomba imha ekiplerinin giydigi koruyucu giysiyi giymesi cok komik! eminim sentezi yapan gariban doktora ogrencileri de cok gulmustur :/ ironik olan ise azidoazide azide patladıgında hergun soludugumuz, tamamen zararsız ve masum, atmosferin %80'ini olusturan n2 azot gazına donusuyor olması. ama iste patlamaya bir seyler yapmak lazım.
clf3 a.ka. substance n ya da n-stoff
1939'da dusmanın yeraltı sıgınaklarını eritmek icin nazilerin sentezledigi bu kimyasal bilinen en yakıcı (ya da tutusturucu) madde. hava ile temas ettiginde kaynamaya baslıyor, suyla temas ettiginde patlıyor, solundugunda olumcul ve duzenli olarak hf uretiyor. clf3 o kadar guclu ki onune gelen herseyi ates, kıvılcım ya da ısı olmadan yakabiliyor, hava ile temas etmesi yeterli. bilinen en "yanmaz" maddeler asbestos, kum, tas, toprak, tugla, yanmıs komur (charcoal) ve hatta beton bile gazabından kurtulamıyor. sonucta nazi askerleri maddenin cok tehlikeli olduguna karar veriyor ve baslangıcta her ay 90ar ton uretmeyi planladıkları bu kimyasalın sentezine son veriyorlar (canıms ya :) yani substance n'e nazileri imana getiren kimyasal diyebiliriz.
fuze/roket yakıtı olarak kullanılabilecegi dusunulse de 1950'lerde ilk defa toplu olarak tasındıgında icinde bulundugu celik tankı eritiyor. yere dokulen 1 ton clf3 betonu tamamen yakıp yedikten sonra 1 metre de toprak ve tası yok ediyor. maddeyi fuze yakıtı olarak kullanma planı da kelimenin tam anlamıyla yanıp kul oluyor. fakat hala gunumuzde yarı iletken madde uretiminde temizleyici olarak kullanılmakta.
bilinen en guclu norotoksinlerden biri olan bu molekul muhtesem renkli ve aynı zamanda muhtesem olumcul poison dart kurbagalarının derisinde bulunuyor ki kimyasal ismini yunanca kurbaga anlamına gelen batrachosdan alıyor. buyuk hayvanları avlamak icin gecmiste yerliler bu kimyasalın etkin felc edici ve oldurucu gucunu kullanıyorlar. oklarının ucunu kurbagaların sırtına degdiriyorlar ve kurbanlarını hedef alıyorlar. poison dart (zehirli ok) ismi de buradan geliyor. ama batrachotoxini diger cok bilinen zehirlerden ve doga ananın diger kimyasal silahlarından daha urkutucu yapan henuz herhangi bir panzehiri bulunamaması.
gelelim panzehiri olmasına ragmen sizi olduren bir kimyasala. dunyanın bilinen en en en ennnnn toksik kimyasalı cdme2 ilk defa 1917'de (yine!) alman kimyacı erich krause tarafından sentezleniyor. kimya tanrıları kızmıs olucak ki erich krause 37 yasında labta yanlıslıkla cl2 (klorur gazı) soludugu icin oluyor. cdme2 yuttugunuzda, soludugunuzda ya da cildinize temas ettirdiginizde inanılmaz bir hızla en cok kan bulunduran yani en hayati organlarınıza saldırıyor. diyelim ki bir mucize oldu ve hastaneye yetistiniz, panzehiri aldınız, o an kurtuldunuz. fakat her cadmium iceren molekul gibi cdme2 de inanilmaz kanserojen ve en iyi ihtimalle bir yıl sonra helvanızı yiyoruz.
diyelim ki bir kaza oldu cdme2 dokuldu, temizlemek de biraz mesele. cunku kimyasal suyla patlıyor, surtunme gibi mekanik etkilerle anında alev alıyor, kendi haline birakirsaniz zamanla dimethylcadmium oksite donusuyor ki bu da oldukca vahsi bir patlayıcı. neyse kısaca, yemek buldun ye cdme2 buldun kac.
gelelim dunyanın en kokulu kimyasalına. oje cıkarmada kullandıgımız asetonu alıyoruz, yapısındaki tek oksijen atomunu cıkarıyoruz yerine kukurt atomu koyuyoruz ki oksijenle kukurt periodik tabloda altlı ustlu komsu yani birbirlerinden cok farklı degiller, sonuc; "kokudan olmek!"
yapısında kukurt atomu bulunduran butun kimyasallar kotu kokar. ornegin bir cok deniz urunu piserken kukurtlu molekuller acıga cıkarır ve mutfagı kokusuyla batırır. hele thiol dedigimiz kukurtlu molekuller kotunun kotusudur. kokarcaların salgısı iki farklı thiol karısımıdır. thiollerle calısmıs biri olarak ben sahsen kokularını hayvan lesi+curuk yumurta+cehenneme benzetiyorum. kotu kokmada thiollerin reisi olan kimyasal ise anakahramanımız thioacetonedur.
bilinen en guclu kokuya sahip bu kimyasalın yalnızca bir damlası saniyeler icerisinde yaklasık 500 metreden algılanabilir. kokuya maruz kalmak bilinc kaybına, felce ve kontrolsuz kusmaya sebep olur. 1889'da freiburg'da whitehall soap works sabun fabrikası (ironik olarak) hos kokusundan faydalanmak icin bir baska molekul olan trithioacetoneu kullanmak ister fakat fabrika kimyasalın sadece bir kac litresini damıtmaya kalktıgında acıga kokulu canavarımız thioacetone cıkar. fabrikanın 1 km cevresinde bulunan herkes zararlı etkileri hissetmeye baslar ve sonuc olarak tum sehir bosaltılır. insanlara kokuyu nasıl tarif edicekleri soruldugunda cevapları "dehset verici" olur.