Ölen Balığını Reçine Kullanarak İtinayla Zombiye Dönüştüren Ekşi Sözlük Yazarı
her şey birkaç yıl önce ruh halime iyi gelsin diye bir japon balığı almamla başladı
geceleri terapi niyetine akvaryumun ışığında oturup balığımın yüzüşünü izlerim demiştim ama balık hem dertli hem de oturan bi balık çıktı. sanki balığın benden daha çok terapiye ihtiyacı vardı. bütün gün oturup dertli dertli düşünüyordu. ağzının kenarında bir kırmızılık olduğu için de adını joker koymuştum ama henüz bir joker'liğini görmemiştim. herhalde yalnızlıktan dolayı depresyona girdi deyip birkaç balık daha aldım ama sonuç değişmedi:
balık sürekli dertli dertli oturmaya devam edince bir süre sonra onun derdi benim derdim olmaya başladı
unutamadığı bi balık vardı da ben aldığım için ayrı düşünce bunalıma girdi desem, zaten balığı alıp parasını ödeyene kadar her şey sıfırlanmıştır, hafızası yok bunların. yüzgeçlerinde kireçlenme, romatizma var desem ulan daha gencecik balık. mr'a tomografiye de sokamıyorsun ki derdini öğrenelim. bari akvaryumu güzelleştireyim de kendini doğal ortamında sansın deyip bir sürü bitki ektim ama sonuç yine değişmedi. balık bütün gün dükkanın önünde oturan esnaf gibi oturup düşünüyordu.
birkaç ay böyle geçtikten sonra ölmeyince bunun bir hastalık değil fiziksel bir sorun olduğunu düşünmeye başladım
çünkü yüzgeçleri gövdesine göre küçüktü ve balık yüzerken yorulup hemen kendini yere atıyordu. diğer balıklar ufacık bi kuyruk hareketiyle bile havada asılı dururken joker dombilisi canhıraş bi şekilde boğuluyormuş gibi çapa çapa diye çırpınarak yüzüyordu. sonra da o çırpınmanın verdiği ivmeyle kendini ileri atıp denizi es geçip karaya inen uzay mekiği gibi toprağın üstüne sert bir iniş yapıyordu. enerjisi değerli olduğu için de sadece yem vereceğim zaman filtreyi kapatınca yüzüp suyun üstüne çıkıyordu:
bir gece biraz akvaryum izleyeyim diye ışıkları kapatıp karşısında uzandım, bir baktım joker bitkilerin arasına saplanmış halde kafa üstü bir şekilde hareketsiz duruyor. allah kahretsin ölmüş diye karalar bağlamıştım ki cama vurunca hareket edip yüzmeye başladı. sonra anladım ki balık oturmadığı zaman dışında vücudunu bitkilerin arasına destekleyip ters durmayı da seviyordu. her seferinde de aha bu sefer kesin öldü diye cama korkarak vuruyordum ama bu hareket rutini olmuştu artık. balık bildiğin deliydi.
hayatımda onun kadar değişik bir karakteri olan manyak bi balık görmemiştim
oturup izlerken şapşallığıyla beni baya güldürüyordu. bi akşam yine izlerken topraktan sıkılıp kütüğün üstüne oturdu baya da kalkmadı. ben de bari şuna şezlong filan alayım da rahat rahat uzansın bari deyip yatmıştım. sabah kalkıp baktığımda hala orada oturuyordu. biraz yaklaşıp yakından bakınca acı gerçeğe fark ettim. joker oturduğu yerde huzurlu bi şekilde hakkın rahmetine kavuşmuştu. ulan insan ölürken bari biraz kıvranır, can çekişir, kendini yere atıp sürünür. uykusunda kalp krizi geçirip huzur içinde ölen tontiş yaşlılar gibi gece oturduğu yerde kıpırdamadan küt diye ölmüş.
akvaryumda 30'a yakın balık vardı ama hiçbiriyle onun gibi duygusal bir bağ kurmamıştım
bayağı bayağı karakteri olan hayatımda gördüğüm en şapşal balıktı. çok üzüldüğüm için bir süre ne yapacağımı bilmeden akvaryumda durdu. alıp atmak ya da gömmek istemiyordum ama ne yapacağımı da bilmiyordum. sonra internetten araştırdığımda birkaç manyağın balığını epoksi reçine ile mumyaladığını gördüm. o zaman ben de yapayım diyerek balığı hemen buzluğa atıp malzeme arayışına çıktım.
epoksi reçineyi ve sertleştiriciyi internetten sipariş verdikten sonra şırınga ve saf alkol almak için bir eczaneye gittim. gayet normal bir şekilde 4 adet şırınga bi tane de saf alkol istiyorum deyince eczacı tırsmış bi şekilde yüzüme bakıp şırınga var ama saf alkol satmıyoruz diye tereddütlü bi şekilde cevap verdi. alkol fiyatları o kadar artınca direkt damardan alkol basacağımı düşündü muhtemelen. arada cipralex filan da aldığım için sıkıntılı bi arkadaş herhalde diye vermediler bence. saf alkolü nereden bulucam lan ben derken kardeşimin kimya şirketinde çalıştığı aklıma geldi ve arayıp bana saf alkol lazım dedim. o da napıcan saf alkolü deli diyerek endişelense de ne kadar lazım diye sordu. ben de alabildiğin kadar al kalanıyla da dezenfektan üretiriz diyerek kapattım.
bir yandan da reçine aldığım yeri balığım öldü çürüyecek, mumyalamam lazım reçineyi acil göndermeniz lazım diyerek darlıyorum. adamlar ne düşündü bilmiyorum ama ertesi gün kuryeyle gönderdiler. akşam kardeşim de alkol getirince hemen operasyona başladım. çürümeyi durdurmak için önce balığın içini boşaltıp şırıngayla her yerine alkol bastım. sonra da alkolle ıslattığım pamuğu içine doldurdum ama açtığım karnı kapatmak için ne yapacağımı bilemedim. çok küçük bi alan olduğu için cerrahi müdahaleyle dikilmesi gerekiyordu ama onu yapamayacağım için zaten japon balığı bu diyerek japon yapıştırıcısıyla yapıştırdım.
hemen silikon bir kek kalıbına hazırladığım reçineyi döküp bi santim kalınlığında dondurdum ve balığı o katmanın üstüne koyup kalan reçineyi komple döktüm. normalde 3 turda filan yapmam gerekiyormuş çünkü reçineyi 1-2 cm yükseklikten fazla dökünce donmuyormuş. tabii reçineyi fazla döktüğüm için balık alt katmana yapışmadan yukarı çıkmaya başladı. bi yandan bi çubukla balığı aşağı itiyorum bi yandan da reçinede oluşan baloncukları oksijen makinesi gibi ateş veren çakmağımla yakıyorum. baloncuklara odaklandığım için de balığa pek dikkat etmemiştim bi baktım balık pişmeye başlamış. yüzü gözü baya pişmiş gri olmuş hep. görünce allah kahretsin benim gibi insanı dünya tatlısı balığı ne hale getirdim, zombi oldu balık diye kahrolmaya başladım ama artık dönüşü yoktu.
neyse olan oldu artık diyerek işleme ettim ve baloncukları temizleyip bir gün beklettim. ertesi gün donup donmadığını kontrol etmek için parmağımla bir dokundum, reçine bozulup elime yapıştı. reçineyi kalın döktüğüm için tutmamış. hay allah benim belamı versin mahvettim balığı diye söylene söylene donmayan katmanı sıyırdım ama bu sefer de üstü komple baloncuk oldu. yani baloncuk yüzünden balığı pişirdiğimle kaldım. uzun uğraşlarım sonucunda bir şekilde dondurdum ve reçineyi sürekli oturduğu yere koydum. yaşarken de pek bir farkı yoktu ama o zaman pişmemişti.
belki joker'i jurassic park'taki gibi reçine içinde milyonlarca yıl korunan dinozor dna'larını kullanarak dinozor yaratma işleminde olduğu gibi yeniden yaratabilirim. bir gün haydarpaşa numune hastanesine götürüp durumu konuşmayı düşünüyorum. umarım ssk bu işlemi karşılıyordur.
bu arada joker'ın uzun yıllar arkadaşlığını yapan diğer japon balığım da ondan 2 yıl sonra hakkın rahmetine kavuştu
onu da bi gün reçinelerim diyerek buzluğa atmıştım ki dolabım bozuldu. balık çözülene kadar malzemeleri toparlayamayacağım için hemen annemleri arayıp buzluğumdaki tulum peynirleri ve tereyağlarıyla birlikte balığımı almalarını istedim. gelip aldılar ve annemin derin dondurucusundaki bezelyelerin, tulum peynirlerin, kuru domateslerin arasında birkaç hafta bekledi balık. dolabı yaptırınca tekrar geri getirdiler ama birkaç hafta sonra tam kar yağdığı günlerde dolabım bozuldu. arabayla almaya gelemedikleri için reçine alana kadar saklama kabı içinde balkona koydum ve 2-3 gün de balkonda bekledi talihsiz balığım. allahtan hava karlıydı da bozulmadı. tabii girişte oturduğum için de ara ara kediler saklama kabını açıp balığı yedi mi acaba diye kontrol ediyordum. bu balığım da benim yüzümden öldüğüne pişman olmuştu maalesef.
neyse ki hemen malzemeleri tedarik ettim ve bu sefer joker'de yaptığım hataları yapmayıp gayet güzel reçineledim:
kalıptan çıktığında kenarları keskin olduğu için zımparalayıp cilaladım ama istediğim parlaklığa ulaşamadım. bi gün antika satan bi polisajcıya götürüp gösterince adam dumura uğrayıp benim makine bunları yakar diyerek reçinelerimi parlatmayı reddetti ama bence deli olduğumu düşündüğü için başından savdı. ucundan küçük küçük parlatabilirdi. bir ara oto yıkamacıya götürüp pasta cila attırmayı düşünüyorum.
eğer yaşlanabilirsem bir ayağım çukura girdiğinde bi gün balıklarımı denize atacağım
belki binlerce yıl sonra başka bi medeniyet bulur da joker'i yeniden yaratır. yapılan çalışma sonucunda yaşadığımız dönemde japon balıklarının oturduğu sonucuna varmaları da ihtimal dahilinde tabii.
edit: zamanında twitter'da bu konuyla ilgili bi flood yapmıştım. okumaya durumu olmayanlar buradan okuyabilir.