Ofansif Mizahın Türkiye'deki En İyi Temsilcilerinden Biri: Deniz Göktaş
pandeminin ilk aylarında tuzbiber sayesinde keşfettiğim bir isim deniz göktaş. o zamanlar ne uykusuz'da yazıyordu, ne de podcast'leri vardı. henüz bilinmeyen bir isimdi. ünlü olma potansiyeli diye bir şey varsa şayet, hakkında ekşi sözlük'te bu kadar girdi olan birisi çoktan ünlüdür.
deniz, türkiye'de gördüğüm en özgün komedyenlerden birisi. ne yazık ki cem yılmaz bir çıta ve ulaşılması çok güç; kendince bir jargonu, türkçeleştirmesi, mimik ve rol yeteneği var. tüm diğer komedyenler post-cmylmz dönemi için çabalıyor ama olmuyor. bunu kıran kişilerden biri de bir başka deniz olan deniz alnıtemiz'dir. bu yazı, göktaş olan deniz'le ilgili olduğu için oradan devam.
deniz göktaş için "ne yazık ki cem yılmaz bir çıta" ifadesi geçerli değil. tipi, ses tonu, durağanlığı ve çabasızlığı ile zaten yeterince özgün. farklı bir tarzı var; aceleci değil, aksine yavaş. güldürmeye dair bir arzusu ya da misyonu yok. hikayeleri de çok bizden. ofansif mizah denilen şeyi çok iyi adapte edebilmiş. metinlere çalıştığı belli. iyi bir metin yazarı. hep aynı konunun üstüne gitmiyor, en çok bunu sevdim. senden önce çıkan özge isimli hatun kişi tam 10 dakika vajina üzerine konuştu. tüm espriler aynı, fix. özge, senin önünde çıkarak reklamını yaptığını düşünüyor belki ama aslında vasatı oynadığı için senin özgünlüğün çok daha ortaya çıkmış oluyor.
ofansife devam, politikaya girmeye devam, gerçekten yolun çok açık. bizim neslimiz bir öncekilerden ferhan şensoy'u, levent kırca'yı gördü. bu adamları sevin ya da nefret edin, hiç fark etmez; bu isimler sonuna kadar politik mizah yapıyordu. hem de en sağlamını. fakat hiçbir zaman tabulara dokunmadılar. kutsallara dokunmadılar. bir nevi muhafazakardılar.
göktaş; önce kendinden başlayarak tüm kutsalları ve tabuları ti'ye alıyor, eleştirisini önce kendinden yola çıkarak yapıyor ve mizahın sivri dilini özgün bir şekilde kullanıyor. güldürürken düşündürme klişesiyle sınırlı değil deniz.
yaptığı şey güldürürken rahatsızlık verme ve sorgulatma.
birkaç eleştirim de var tabii; deniz, senaryo çok çalıştığın belli ama biraz sinemadan kopmalısın. sen stand-up'ın zeki demirkubuz'u gibisin, olma. diyalogları kısalt, metinleri kısalt. bazen o kadar uzatıyorsun ki, şakanın zamanlaması vuruculuğunu eksiltiyor.
bunu okursan şöyle düşünebilirsin; bir zirve noktası olmalı ve konuklar doyum noktasına hasret kalmalı, fakat senin yaptığın bu değil. kendi gösterinde de itiraf ettiğin gibi bazen salonun bir kısmını kaybediyorsun. bu yazı bu kadar uzun olmamalıydı, öyle düşün.