Neandertallerin Soyu Başka Bir Sebepten Değil de Dil Yüzünden mi Tükendi?
tarih dersinde çoğu zaman aynı klişe yinelenir, neandertaller kaba saba tiplerdi, ellerine geçen taşı yontar, mağaralarda homurdanarak yaşar ve sonunda sahneden çekilip giderler diye anlatılır. oysa bugün biliyoruz ki resim daha karmaşık. konuşabiliyorlardı, karmaşık aletler üretiyorlardı ve bizimle melezleştiler. peki niye onlar değil de biz kaldık? son günlerde tartışılan bir hipotez, kilidi “dil”e çeviriyor. özellikle de dilin iki özelliğine: ergodiklik (farklı lehçeler icat edip onları öğrenebilme esnekliği) ve polifili (grup kimliğini belirlemek için çeşitlilik yaratma eğilimi). yeni bir ön baskı çalışma, bu kapasitenin sapienslerde güçlü olduğunu, neandertallerde ise zayıf kaldığını öne sürüyor. sonuç aslında basit görünüyor, birlikte yaşadılar ama tam anlamıyla bütünleşemediler.
çocuk beyninin dil konusundaki elastikiyeti ortada. hangi dile doğarsa doğsun ana dil yetkinliğine ulaşıyor. yetişkin için ise aksansız öğrenmek neredeyse imkansız. bu yüzden dil, kültürel kimliğin en keskin işareti. sapiens grupları aurignacian denilen kültür evresinde avrasya'ya yayılırken bölgesel takılar ve sembollerle kimlikler üretiyordu (aurignacian, yaklaşık 40 bin yıl önce sapiens'e ait zengin süs eşyaları ve sanat eserleriyle tanınan kültür dönemi). kişisel süslemelerdeki bölgesel desenler, etno-dilsel çeşitliliğin izlerini gösteriyor; yani “biz” ve “onlar” çizgisi, takının şekline kadar iniyor.
neandertallerin dili hiç yoktu demek yanlış
genom verileri, konuşma ve dil devreleriyle ilişkilendirilen foxp2 geninin onlarda da bulunduğunu gösterdi. yani ses aygıtı ve nöral altyapı, en azından belli bir konuşma kapasitesini mümkün kılıyordu. ama sorun şuydu: bu kapasite, sapiens'in ürettiği hız ve çeşitteki dilsel-kültürel kodları edinmek için yeterli miydi? tartışılan çalışma, “muhtemelen hayır” diyor. mesele konuşmanın varlığı değil, ergodiklik kapasitesinin sınırlı kalması.
buradan kritik bir toplumsal sonuç çıkıyor
dil, kimlik belirleyici olarak çalıştıysa, neandertaller bir sapiens grubuna ne kadar süre eşlik etseler de “içeriden” sayılmadılar. ötekileştirme süreci, homo sapiens için politik bir refleks gibiydi: “bizim dilimizi konuşmuyorsan bizden değilsin.” neandertaller böylece tarihin ilk “mülteci krizi”nin kurbanları oldu. hipoteze göre bu sürekli dışlama, tam asimilasyonu engelledi, melezleşmenin uzun vadeli başarı şansını azalttı ve sonunda demografik olarak onları zayıflattı.
yine de karşı argümanları göz ardı etmemek gerek
örneğin israil'deki amud ve kebara mağaralarında yaşayan neandertal gruplarının av hayvanlarını farklı kesim teknikleriyle işlediği tespit edildi. bu, onların da yerel “mutfak kültürleri” üretebildiğini, yani belli bir polifili (çeşitlilik yaratma) kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. ama bu çeşitlilik sınırlı kaldı; sapiens'in çok hızlı ve geniş ölçekli kültürel-dilsel çeşitlenmesiyle boy ölçüşemedi.
nihayetinde mesele yalnızca taş aletlerin keskinliği değildi. kelimelerin, lehçelerin ve sembollerin keskinliği, yani kimliği kesip biçen görünmez bıçak daha belirleyici olmuş olabilir. sapiens bu bıçağı ustaca kullandı. neandertaller ise o oyuna yetişemedi.
kaynaklar:
– ifl science, 22 ağustos 2025
– cerrito, p. et al. 2025, pleistocene origins of cultural and linguistic diversification: how homo sapiens and neanderthals differed, ecoevorxiv