NBA'in Kalitesi Uzun Süredir Düşüşte mi Yoksa Bu Sadece Bir Yanlış Anlaşılma mı?

son zamanlarda sosyal medyada nba’deki genel gidişat hakkında basmakalıp ve gerçeklikten uzak yorumlar okuyorum. daha önce cevap vermişliğim var gerçi ama bir kez daha deneyeceğim.
nba hakkındaki bu yorumlara bakarsanız “sirk”, “topu döndür döndür üçlük at”, “sıfır savunma”, “ruh yok”, “mücadele ve hırs yok” gibi yorumlar göreceksiniz. tabii bunların bazıları kişinin oynanan oyundan zevk alıp almaması ile ilgili. ona diyebileceğim hiçbir şey yok. sevmezse sevmez. fakat iş oynanan oyunun kalitesine, genel anlamda efora ve rekabetçiliğe gelince nba bu tarz eleştirileri hak etmiyor.
hemen kaynak bir video ile başlayayım
thinking basketball kanalının videosudur. bence youtube’daki en kaliteli nba analizi tarzında videolar yapan kanal bu. zaten o sebeple nba adamı işe aldı.
nba’in gidişatından hoşnut olmayan kitlenin temel argümanı nba’de temel amacın artık üçlük atmak olduğu. bu doğru değil. basketbol icat edildiğinden beri temel amaç hiç değişmedi: en kolay, en garanti basketi bulmak. o da tabii ki de pota dibinden boş turnike veya smaç. peki o zaman neden takımlar maç başına 50’ye yakın üçlük atıyor? bu sorunun cevabı birkaç kademede verilebilir. birincisi, eski usül nba’de her oyuncu içeriye zorlamaya çalıştığı için boyalı alan ana baba günü gibi oluyordu. girdiğin anda en az 2-3 kişi el kaldırıyor, koluna vuruyor. faul alsan bile hırpalanman garanti. ikincisi, üçlük devrimiyle beraber takımlar fark etti ki üçlükçü iyi bir şutör ise o üçlükten elde edilecek ortalama sayı (beklenen değer), en iyi pota altı oyuncusunun ikilikten elde edeceği ortalama sayıyla hemen hemen aynı. eğer sen kortu üçlük tehdidi olan adamlarla donatırsan savunmanın bir karar vermesi gerekiyor: pota altını kalabalık mı tutayım yoksa üçlükçüye mi koşayım? top üçlük olarak kullanılsa da kullanılmasa da defansta birinin şutöre yakın durup tamamen boş bırakmaması gerekiyor. bu sayede oyun daha geniş bir alana yayılıyor. amerikalıların spacing olarak adlandırdığı nane tam olarak bu. takımlar artık spacing’e göre oyuncu oynatıyor. şut tehdidi olmayan oyuncunun barınabilmesi için çok özel işler yapabilmesi gerekiyor. bunun bugün en iyi örneği houston’daki amen thompson. adam o kadar atletik ve savunmada o kadar iyi ki şutu olmadan da oynatabiliyorsun. yine de 35 dakika ve üstü süre veremiyorsun. yani özetle, ikilik atışı kolaylaştırmak için (pota altındaki kalabalığı minimize etmek için), takımlar üçlük tehdidi olan oyuncular kullanıyor. tabii tehdit sadece tehdit olarak kalırsa yine pek bir şey ifade etmiyor. boş kaldıysan o şutu atıyorsun bugünkü nba anlayışında. koçlar da bunu istiyor. matematiksel olarak doğru karar o çünkü.

bu kısımda, sanırım 2 gün önce izlediğim kaan kural’ın 23 adlı programda yaptığı söyleşiyi kullanacağım. merak edenler yine izlesin. basketbolda son 15 yıldaki anlayış değişimi ile beraber savunmanın amacı da değişti. artık savunmacı, “potayı göstermeyeyim, şut attırmayayım” gibi bir düşünceyle oynamıyor. birincisi artık çok daha büyük bir alan iyi savunulmak zorunda olduğu için iş çok daha zor. bu da ister istemez takımları kaynakları daha etkili kullanmaya itiyor. eğer bir hücumda ortalama 1.10 puan üretiliyorsa ve sen savunmadaki tercihlerinle hücumu 1.05 sayı üreten bir şuta yönlendirdiysen bu iyi savunma sayılıyor. yani kapattığın açılarla hücumun bazı silahlarını elinden alıp karşı takımı daha az verimli şeylere itiyorsun. maçı izlerken bazen bir oyuncunun üçlükte boş bırakıldığını görüp “savunsana şunu, böyle saçma iş mi olur” dediğiniz olmuştur. çoğu zaman bu, savunmanın tercihinden kaynaklanıyor. o şut riske ediliyor. bu bazen işe yarıyor, bazen elde patlıyor. elde patladığı güne denk gelince seyrederken “eforsuz ve ruhsuz” savunma yapılıyor gibi hissediliyor. tabii bazen tamamen taktiksel hatalardan ve oyuncunun yanlış kararlarından kaynaklıdır bu durum. fakat her şeyi matematiksel olarak doğru yapsan bile bu sayıları yiyebiliyorsun.
günümüz nba’ini geçmişteki nostaljik nba’den ayıran en önemli farklardan biri, bugün çok üst düzey yeteneğe sahip çok fazla oyuncu olması ve rol oyuncularının bile haddinden fazla yetenekli olması. en basit örnek, artık 30 takımın 30’unda rastgele bir günde 50 sayı atacak, 30 sayılık triple-double yapabilecek oyuncu var. adı sanı duyulmamış yedek oyuncular bile gün geliyor hayvani performans ortaya koyuyor. şunun altını çizmekte fayda var. bu oyuncular, kötü savunulduğu için iyi oynamıyor. adamlar cidden fazla iyi. jokic’in herhangi bir maçını açın. 37-18-13, %65 isabet, 3/5 üçlük, 0 top kaybı gibi inanması güç şeyler görürsünüz. sga’in herhangi bir maçını açın muhakkak 35 sayı attığını görürsünüz. cade cunningham, ki daha all-star olmayı bırak geçen seneye kadar takımı maçların %10’unu ancak kazanıyordu, gider saçma sapan bir 25-12-17 yapar. artık her gün birileri çok iyi oynuyor. bu da savunmalar çok kötü gibi bir illüzyon yaratıyor. halbuki hücum haddinden fazla iyi. daha doğrusu, savunma hücum kadar hızlı gelişmiyor.
son olarak şunu ekleyeyim
gerçekten de, bana, bazı takımların maçları pek keyif vermiyor tarz olarak. boston bunun en başında. evet son şampiyon onlar. ama ben hiç haz etmiyorum bu üçlük olayının bu kadar bokunun çıkartılmasından. maç başına 52 deneme nedir el insaf be. denver ya da okc varken boston izlenmiyor. amaç maç kazanmak ve şampiyon olmaksa boston’un yaptığına yukarıdaki sebeplerden dolayı bir itirazım yok. fakat seyir zevki bakımından iyi bir görüntü değil.