Metallica'nın Kurucusu ve Bateristi Lars Ulrich'in Zaman Zaman Sorgulanan Kariyeri
lars ulrich'i severim
sonuçta metallica, o olmasa kurulmayacaktı. hatasıyla sevabıyla grubun bu günlere gelmesinde katkısı çok fazladır. ama şöyle bir gerçek vardır ki, 2000'lerin başından beri davulculuğunu geliştirmeye çalışmaması sebebiyle net şekilde performansı düşmektedir.
lars ulrich, hiçbir zaman öyle çok beğenilen övülen bir baterist olmadı. hatta kendisini sadece metal müziği yeni dinlemeye başlayanların ilahlaştırdığı bile söylendi, söylenmeye devam ediyor. teknik olarak bakılınca, kendisi de kabul ediyor, hiçbir zaman bir dave lombardo, mike portnoy, joey jordison olmadı bu adam. ama yerin dibine geçirilecek birisi de değil ve zamanında gerçekten belli bir noktaya ulaşmıştı.
kill'em all zamanında metallica üyelerinin hepsi tıfıl, ateşli delikanlılardı, müzisyenlikleri çok gelişmiş değildi ama o "gaz" ruh hali ile doluydular. ilham aldıkları müzikler iron maiden, motörhead, diamond head, saxon, black sabbath, judas priest gibi ingiltere gruplarının icralarıydı. lars'ın da bateri çalımı tam olarak new wave of british heavy metal davulcuları gibiydi, basit, tek düze, çok süslü olmayan şekildeydi, kişisel olarakta çift pedal kullanımı fazlasıyla sınırlıydı. kill'em all parçalarının konserlerde özellikle lars tarafından icrasının daha iyi olmasını ben orijinal davul kayıdının fazla basit olmasına bağlıyorum.
Metallica - Whiplash (Live at The Metro 1983)
ride the lightning dönemi
ride the lightning'e geldiğimizde grubun bütün olarak gelişme kaydettiği görülüyor ki lars bu noktada en çok gelişme gösteren üye belki de... pedallarını etkili ve aktif şekilde kullanmaya başlıyor, şarkı kurgularına daha uyumlu partisyonlar yazıyor. master of puppets'da bu gelişme devam ediyor, atakları, zil kullanımı artık belli karakteristiğe oturuyor. cliff burton'un ölümünden sonra jason ile ilk çıktıkları canlı performanslarda ise artık agresiflik tavan yapmış durumda, lars gerçekten çok hızlı çalmaya başlıyor, tüm grup performansı açısından bir agresiflik mevcut açıkçası... o dönemin bootleg'lerini kolayca bulabilirseniz bir göz atın derim, lars'ı o kadar çılgın atarken görme olasılığınız yok artık.
and justice for all albümünün kayıtlarından önce lars bateri dersleri alıyor, zaten o albümdeki bateri partisyonlarının başka açıklaması olamaz. metallica tarihindeki en hızlı bateriler o albümde yeralmaktadır. lars hem canlı hem de albüm performansında gün geçtikçe iyiye gitmektedir. ardından gelen '91 albümünde ise grup tarz değişimine gittiğinden eskisi kadar hızlı ve agresif partisyonlar yazmaz, daha oturaklı ve düz partisyonları tercih eder ve atakları öne çıkartır. ama canlıdaki performansı artık tavandadır, live shit binge and purge videolarında görebileceğiniz üzere, lars gerçekten formdadır. ve ne yazık ki, kendisini götürdüğü en ileri nokta bu zaman diliminde yani '88-'94 yılları arasında sınırlı kalmıştır.
Metallica - Creeping Death (Live Shit: Binge and Purge 1992)
lars ulrich'in bateristliği açısından '94 yılı önemli bir tarihtir
and justice for all ve metallica albümleri için kullandığı o güzelim tama grandstar davul setinin boyutunu küçültür, tom-tom'ları dörtten ikiye düşürür, sağ yanındaki hi-hat'ı kaldırır. bunu zamanında okuduğum bir röportajında lars, bir arkadaşından etkilenerek baterisinin boyutunu düşürdüğünü söylüyordu. ama bence buradaki asıl olay, metallica'nın '91 albümüyle müziğine getirdiği basitleştirmenin devamıydı, aynı açılım load albümündeki müzikal değişim, imaj değişimi olarak devam edecekti.
load ve reload dönemi, müzikal açıdan heavy metal/hard rock arasında bir yerde duran, southern rock, country, blues gibi farklı tarzlardan etkileşimler içeren bir dönemdir. doğal olarak, lars '80lerdeki bateristliğinden çok uzaklaşmıştır. çift pedal kullanımı artık az sayıda ve kesik kesiktir, kick atakları ve zil kullanımı artık asıl vurgulanan elementlerdir. özellikle load'da çok güzel partisyonlar vardır bence. ama bu dönemin götürüsü, grupça canlı performanslardaki ruhsuzluktur. load çok iyi bir albümdür bence, ama grubun kafası da hülyalıdır sanki o dönem, malum otuzlu yaşlarda, artık eskisi gibi "rockstar" hayatı süremeyeceklerini anladıkları bir dönemdir. bu ruhsuzluk aynı zamanda sözlükte '99 konserini '93'ten, '08'den ve '10'dan daha aşağıda tutan şeydir. ruhsuzluktan kastettiğim, eski şarkıların ikinci plana atılması, kimi zaman fazlaca kısaltılması, ilk iki albümün genellikle medley şeklinde sunulması ve performansta bir "rafineleşme"ye gidilmesidir. lars'ta bu "rafineleşme"ye koşar adım uymuştur, eski şarkıları çalarken artık fazla kasmamakta, kafasına göre onları basitleştirmektedir. yeni bateri seti vardır, tama grandstar'ını azalttığı konfigürasyonun aynısıdır. yine bir röportajından alıntı yapacağım, adam burada zaten olayı bitirmiştir, "eski şarkılarımızı şu an 1998'deki aklımla çalıyorum." bu rafineleşme sonradan patlayacaktır. nerede mi? st.anger albümünde tabii...
Metallica - The Outlaw Torn (Live New York 1999)
milenyuma çalkantılı giren grup, jason newsted'in ayrılması, james hetfield'in rehabilitasyona girmesiyle zor bir döneme sürüklenir
some kind of monster belgeselinde de gördüğünüz gibi, karşımızda bir zamanların en büyük grubu değil, aklı mantığı dağıtmış üç adam vardır. bu zorlu süreçte ittire ittire yapılan st.anger'da lars yine çok eleştiri alır. seçtiği davul tonu kesinlikle tefal emaye tencere takımı ayarındadır ve atakları ve pedal kullanımı abartılı ve çiğdir. canlı performansta ise grup kendini toparlamaya çalıştığından belli bir sıkıntı vardır. lars ulrich'in en "down" dönemi madly in anger with the world turnesidir. o dönem çıkan single'ları dinleyin, küfredersiniz. ben ettim, oradan biliyorum. albümde pedallara allah ne verdiyse abanan adam, damage, inc.'i, dyers eve'i çalamamaktadır, pedal hakimiyeti düşmüş, yeni bateri setine eklediği bir china ile sürekli oynamaya başlamıştır. yani işin özeti şudur, load dönemindeki "rafineleşme", st.anger öncesi bulanım dönemiyle birleşince lars ulrich bateristliğini tamamen ikinci plana atmıştır ve çok gerilemiştir. fakat daha da kötüsü bundan rahatsız olmamıştır, çünkü adamın en iyi olma gibi amacı yoktur, zaten metallica'nın medya ilişkileri ve albümdeki aranjman düzenlemeleriyle ilgisi artık daha fazladır.
Metallica - The Unforgiven (Live 2004)
20. yıl turnesi
2006 yılında master of puppets'ın yirminci yılı sebebiyle albümü baştan sona çalmaları grupça kendilerini sarsmıştır, zaten death magnetic'te bu dönemde "kazandıkları" havanın eseridir. lars ulrich'te bu dönemde kendisini biraz toparlamıştır, hala '88-'94 döneminden uzakta olsa, '03-'04 arasındaki kadar dipte de değildir. tamam, eskisi gibi lezzetli canlı performansı yok, one'ın malum kısmında teklediği oluyor, hala bazı çift pedal taramalarını çok sevdiği kesik "dıp dıbıdıpdıp dıp dıbıdıpdıp"larla geçiştiriyor, metronomdan şaşıyor ama yine de biraz toparlanmış durumda... bu saatten sonra kafasına çok takmadıkça kendisini geliştirmeyeceği açık. tekniği, '91 sonrası edindiği abanarak çalma stili, remo'nun metal değil jazz için uygun olan derilerini kullanıyor olması, bunları değiştirmez artık...
yine de bence besteci olarak şarkılara yazdığı bateri partisyonları gayet oturaklı ve kişiliklidir. yani dinlediğinizde "bu lars ulrich atağı..." dersiniz, geç yaptığı vuruşlar, ataklar, zil oyunları, canlı performansta artık abarttığı saat 2 yönündeki kahrolası china ziliyle kendisini belli eder. dinlemekten zevk aldığım bir bateristtir ve bateri çalsam kesinlikle beni etkilediğini düşünürdüm. bunca senedir dinlediğim adamlar kanıma işler doğal olarak...
neyse, sevin lars'ı. yavaş yavaş ihtiyar moduna giriyor o da. zaten şunun şurasında maksimum birkaç sene daha metallica var. sövmeyin "koldan bilekten dedelerden" diye, değerini bilin.