Mesut Özil'in Otobiyografik Kitabından Yıldız Futbolcunun Hayatına Dair Bilinmeyenler
mesut özil'in "gunning for greatness: my life" adlı otobiyografisini bir solukta okudum ve kendim de yurt dışında yaşayan bir türk insanı olarak birçok konuda empati kurabildiğimi söylemeliyim. tabii ben yurt dışına belli yaştan sonra yerleştiğim için tam bir empati kurmam mümkün değil ama burada çok sık görüştüğümüz türk arkadaşlardan ve onların burada doğan çocuklarından edindiğim tecrübeler ile mesut’un ne demek istediğini anladığımı söyleyebilirim.
şunu söylemem lazım ki emre belözoğlu, hatta erol bulut’un bu kitabı okuması gerekiyor; eğer mesut, bu takımın lideri olacak ve fenerbahçe’yi vadedilmiş topraklara götürecek kişi ise. çünkü bu kitap mesut hakkında çok şey anlatıyor.
mesela kitapta kesinlikle ben kendimi alman hissediyorum yazmıyor, zaten bunun türk basını tarafından yazılmış bir yalan haber olduğunu biliyorum çünkü hiçbir yurt dışı kaynakta böyle bir şey yok ki zaten ben hayatımda almanya da yaşayan kimsenin kendimi alman hissediyorum dediğini duymadım. mesut’un kitapta bu konuda yazdığı en net şey şu:
“i think like a german, but i feel turkish.”
buradan anlamış olduğunuz gibi kitabı ingilizce kopyasından okudum. şimdi burada mesut’un yazdığı şeyi ben kendimi türk hissediyorum olarak yorumlamıyorum, o şekilde yorumlayan da olabilir ama benim yorumum: düşünüp karar verirken alman gibi düşünüyorum ama bir olaya reaksiyon verirken yani hissederken türk gibi hissediyorum. bunun dışında alman hissediyorum, süper alman’ım falan gibi bir şey yok; zaten werder bremen’e ilk transfer olduğunda evden 300 km civarı uzağa taşınmış ve her gün antremandan sonra annesinin evine gelmiş çünkü abisi ile aynı odada yattığı için yalnız kalmaya korkar olmuş ve en sonunda bremen deki evine hırsız girince bu sefer abisi ve yakın türk arkadaşları onunla beraber taşınmışlar. entourage dizisindeki gibi yaşamaya başladık diyor... ve sanırım bu hala böyle devam ediyor.
bu noktadan itibaren şunu eklemem lazım ki burada söylediklerim tamamen kendi görüşlerim ve mesut’unkiler ile örtüşmeyebilir hatta yanlış anlamış bile olabilirim, ben sadece tarafsızca ne anladığımı aktarmak istiyorum.
kitabı bitirir bitirmez ilk düşündüğüm şey; mesut’un çok arada kalmış bir sekilde büyümüş olduğu. kendini genel olarak oldukça yalnız hissetmiş ve futbol onun icin hep bir güvenli liman olmuş ve kendini hep futbol ile tanımlamış. onun dışında mesut bence kendini çok iyi tanıyamamış ve tabii sonucunda tanımlayamamış.
mesut bunu kitabında çok net olarak söylemese de parça parça babası ile ilgili ciddi problemleri olduğunu ve babasının birçok şeyde başrolde oldugunu belirtiyor. annesi onun için hep daha iyi bir örnek olmuş ve onun yaptıklarını hep daha çok takdir etmiş… mesela annesi yakındaki bir okulda normal mesai saatlerinde temizlikçilik yapıyormuş ve ayrıca akşam 19-22 arası tekrar temizliğe gidiyormuş, bu yüzden de hiçbir zaman eve geldiğimde annem evde olmaz, masada yemek olmazdı diyor. annem sürekli temizlik yaptığı için ağrıları olurdu; bizimle ilgilenecek ne enerjisi, ne vakti olurdu diyor. aynı şekilde babasına gelince; işte o da çok sık iş değiştirdi ama elinden geleni yaptı deyip bir satır ile geçiştiriyor. buradan aslında babasının çok da bir iş tutturamadığını anlıyorum. zaten mesut’un anlattığı hikayeler bizim bildiğimiz klasik almanya'da yaşayan gurbetçi hikayelerinden ayrılıyor çünkü biz almanya'da yaşayan gurbetçilerimizi orada çalışma şartları zor olsa da yine de iyi arabalara binen, türkiye'ye geldiklerinde gönüllerince para harcayabilen ve hatta birçok hediye getiren kişiler olarak biliriz. zaten annesi bu kadar sıkı çalışırken, bu kadar küçük bir yerde bu kadar sıkıntı çekmeleri sadece babasının hiçbir şey yapmaması ile açıklanabilir. bırakın standart iyi bir yaşamı, gerçekten durumları zormuş. yani mesut küçüklük resimlerime bakarsanız pembe renkte, üstüne bol ya da küçük gelen şeyler giydiğimi görürsünüz diyor. çünkü annesi çalıştığı okuldaki velilerden onların çocuklarının eski elbiselerini alıp kendi çocuklarına getiriyormuş ve mesut’a uyan bir t-shirt daha önce bir kız tarafından giyilmişse mesut da onu giyiyormuş. o zamanlar renk seçme şansım yoktu, ne bulabilirsek onu giyiyordum diyor.
hayatının ilk yıllarındaki birçok kararında babası başrolde olmuş, hangi milli takımda oynayacağına, hangi takımın altyapısına gideceğinden, real madrid'den ayrılmak zorunda kalmasına (evet, doğru okudunuz) babasının tavırları ve kararları çok etkin olmuş. milli takım konusunda annesi ve amcası türk milli takımında oynaması için ısrar etmesine ve hatta annesinin “oğlum kökenlerini asla unutma” demesine rağmen babasının biraz daha insiyatif alması ile alman milli takımına doğru gitmiş. bu konuda kararın kendisinde oldugunu söylüyor ama kitapta olayların akışı bana öyle bir izlenim bırakmadı. babası hemen alıp konsolosluğa götürüyor türk vatandaşlığını bırakması için hatta oradakilerle kavga ediyor, ilk gün yapamıyorlar ve ısrarlı bir sekilde gidiyor. zaten mesut o zaman reşit degil. babası bastırmasa böyle bir işlemi yapması mümkün değil. alman milli takımını seçmeyi pişmanlık olarak görmüyor kesinlikle, onu da belirtmem lazım.
mesut aslında türkiye’yi hiçbir zaman bilmemiş. yani 17 yaşına kadar türkiye'ye sadece 2 kez gitmiş, mali durumlarının sıkıntılı olmasından dolayı. onun dışında hep yaşadıkları küçük yerde kalmış ve yazları arkadaşları türkiye’ye ya da başka avrupa da güzel yerlere tatile giderken onları uğurlamış ve döndüklerinde hikayelerini dinlemiş çünkü dönen cocuklar günlerce tatil hikayelerini anlatırmış… gerçekten neden bu kadar maddi zorluk yaşadıklarını anlamakta güçlük çekiyorum, tek aklıma gelen babasının dikiş tutturamamış birisi olması, babası kariyerinin başlarında menajerliğini yaparken real madrid başkanı ile kavga ediyor kontrat yenileme görüşmelerinde, o yüzden mesut kadro dışı kalmamak icin arsene wenger’i arıyor ve onu transfer etmesini istiyor. ilerleyen yıllarda babasına artık menajerliğini yapmasını istemediğini ve bu işin onu boyunu aştığını söylüyor, babası buna çok sinirleniyor ve mesut’un twitter hesabını siliyor. şifreler onda olduğu için ve milyonlarca takipçisi ve milyonlarca euro reklam geliri böylece kayboluyor, hatta daha sonra babası mesut’u mahkemeye veriyor ama mahkeme başlamadan karşılıklı anlaşma ile dava kapanıyor.
mourinho ile çok özel bir ilişkisi olmuş. ferguson daha schalke'de iken onu manu'ya almak istemiş ama bremen'de korkan çocuk ben ingiltere’ye gidemem deyip reddetmiş. arsenal'de en yakın olduğu kişilerden biri pires'miş. schalke'de inanılmaz bir mobbing'e uğramış. çin'den 5 yıllık 100 milyon euro net teklif almış ve çin devlet başkanı, arsenal kulüp başkanını arayıp mesut’un imzalı almanya milli formasını istemiş çünkü kendisi büyük bir mesut hayranı imiş. eminim şimdi durum değişmiştir.
kitabın sonunda hayatına bu kadar inanılmaz insan girmiş iken teşekkür bölümünü o küçük mahallesinde kafeste futbol oynadığı 22 arkadaşına adamış. etrafı tellerle çevrili o alana maymun kafesi derlermiş ve orada hiç ara vermeden 22 arkadaş oynarlarmış. şu an neredeler, ne yapıyorlar bilmiyorum ama hepsine çok teşekkür ediyorum demiş.