Meksika’nın En Ünlü Hastane Efsanesi: La Planchada
mexico city’nin kalbinde, sisli akşamların içinde yükselen juárez hastanesi vardır. artık kapalı olan binanın taş duvarları yılların acısını, koridorları sayısız ölümün yankısını taşır. ve derler ki, gecenin en sessiz saatlerinde, o koridorlarda bir hemşire yürür fakat kimse onun adımlarını gerçekten duymaz... çünkü la planchada yürürken yerle temas etmez.
yıllar önce, aynı hastanede eulalia adında genç bir hemşire çalışıyordu. sarışın, renkli gözlü, zarif yüzlü bir kadındı; insanın içine işleyen bir sükûnet taşırdı. her sabah, üniformasını özenle ütüler, saçlarını sıkıca toplar ve temizliğin, disiplinin bir sembolü olarak hastanenin soğuk duvarlarında süzülürdü. onu gören herkes “mükemmel bir hemşire” derdi. hastalar onun ellerinde huzur bulur, doktorlar onun titizliğine hayrandı.
bir sabah hastaneye yeni bir doktor geldi: dr. joaquín. genç, yakışıklı ve kibirliydi. eulalia onu ilk gördüğü anda, içini bir sıcaklık kapladı; kalbi, tıbbi sessizliğin içinde birden hızlandı. ilk başta bu duyguyu bastırmaya çalıştı. ama kader, onları bir ameliyat sırasında karşı karşıya getirdi. eulalia, aletleri uzatırken elleri titredi; göz göze geldiklerinde içinden bir şey koptu. o andan sonra, hemşirenin kalbi artık ona aitti.
aylar geçti. eulalia, meslektaşlarının uyarılarına rağmen doktorla gizli bir ilişki yaşamaya başladı. kızın hayatı artık sadece onun etrafında dönüyordu. ve bir gün joaquín, ona evlenme teklif etti. eulalia, saf bir sevinçle kabul etti; çocuk gibi ağladı, gülümsedi, inandı. ama adamın “önce kısa bir seminer” bahanesiyle başka bir şehre gitmesi gerekiyordu. gitmeden önce eulalia’dan takımını ütülemesini istedi.
kadın o elbiseyi bir tapınak eşyası gibi özenle hazırladı. o elbiseye son bir kez baktığında, kaderin planını fark etmemişti. joaquín gitti. günler geçti, haber gelmedi. bir sabah, hemşirelerden biri sessizce yaklaştı ve fısıldadı: “eulalia... doktor joaquín artık dönmeyecek. başkasıyla evlendi. şu anda balayında.” o an eulalia’nın dünyası yıkıldı. kalbi, sanki bir tepsinin üzerine düşen cam gibi paramparça oldu. gözlerinden yaş akmadı; sadece sessizce hastaneden çıktı.
o gün, elini ilk kez ütüsüne sürmedi. ve bir daha hiçbir şeye eskisi kadar özen göstermedi. zamanla, onun bakışı soğudu. ilacını vermeyi unuttuğu hastalar oldu, kimileri onun ilgisizliğinden öldü. fakat kimse onu kovmadı. herkes, “bir gün toparlanır” diyordu. ama eulalia toparlanmadı.
bir sabah, hastaların sessiz odalarından birinde kendi yatağında ölü bulundu. yüzünde tuhaf bir huzur vardı; elleri hâlâ bir şey tutar gibiydi. yanında, eski üniforması duruyordu. mükemmelce ütülenmiş, tertemiz, bembeyaz. o günden sonra juárez hastanesi’nin koridorları artık aynı değildi. hastalar sabah uyandıklarında kendilerini iyi hissediyor, ama kimse onlara gece boyunca bakan hemşireyi tanımıyordu. birçoğu aynı şeyi söylüyordu: “beyazlar içinde bir kadın geldi... yüzü sakin, sesi yumuşaktı. elimi tuttu, ‘artık iyisin,’ dedi. sonra ışık gibi kayboldu.” kayıtlar kontrol edildiğinde, o saatlerde hiçbir hemşirenin görevde olmadığı ortaya çıktı.
bazıları onun ayak seslerini işittiğini söyledi, bazıları ise sadece sabun ve ütü kokusunu duyduğunu. bazıları, koridorun ucunda, camın önünde duran bir siluet gördü: eulalia’ydı o yani la planchada. o zamandan beri derler ki, la planchada geceleri yalnız yatan hastaları ziyaret eder. bembeyaz üniformasıyla süzülür, başucuna eğilir ve hastayı iyileştirir. sabah olduğunda, hasta mucizevi biçimde toparlanır. ama bir kural vardır: onu görürsen konuşma. teşekkür etme. yalnızca gözlerini indir. çünkü onun görevi artık neşeyle değil, kefaretle sürmektedir. eğer konuşmaya veya dokunmaya kalkarsan sabahı göremezsin!
bazılarına göre o, işini kötü yaptığı için tanrı tarafından sonsuza dek hastanelerde dolaşmaya mahkûm edilmiştir. bazılarına göreyse, o hâlâ bir hemşiredir, ölüm bile onu vazifesinden alamamıştır. ama herkes aynı konuda hemfikirdir: gece yarısı juárez hastanesi’nde beyaz bir hemşire görürsen, dua et. çünkü la planchada o gece senin için nöbette olabilir.