Mekke'nin Fethi Nasıl Gerçekleşti?

mekke’nin müslümanlarca fethi sürecini, bir kureyş mensubu olan muhammed’in yeni bir din söylemiyle ortaya çıkıp, kureyş’in mekke’deki yerleşik kabile düzenini değiştirme çabalarında başarılı olamayarak, çetin bir muhalefetle karşılaşmasının ardından, taraftarlarıyla birlikte mekke’yi terk etmesiyle başlatabiliriz. aslında muhammed, oldukça sert muhalefete ve baskılara rağmen mekke’de kalma konusunda son ana kadar direnç göstermiştir. bu direncinin nedeni ise mekke rejimiyle gireceği mücadeleyi bundan sonra en iyi nerede yürütebilirim, islam rejimini en iyi nerede kurabilirim arayışında olmasıdır. bu süreçte ilk olarak habeşistan'da ve taif’te bir nabız yoklaması yaptıysa da, oralarda bir siyasi yapı kuramayacağını anlamıştır. daha sonra da gözüne kestirdiği yesrib’e yoğunlaşmıştır. açıkçası o dönemin yesrib’indeki idari ve sosyal açıdan bölünmüşlük durumu, muhammed’e siyasi emellerini gerçekleştirme yolunda önemli fırsatlar sunmaktaydı. ayrıca şehrin coğrafi konumu, mekke’ye yönelik askeri faaliyetlerde ve mekke’nin ticaretini sabote etmeye yönelik faaliyetlerinde ona önemli avantajlar sağlayabilirdi. kısacası yesrib, muhammed için harika bir fırsattı ve kendisi, mekke’deki son günlerini yesrib’e yerleşme planları yaparak ve yaptığı bu planları yürüterek geçirmiştir.
islam öncesi yesrib’de, mekke’deki kureyş gibi güçlü ve oturmuş bir idari yapı yoktu. şehirde üç yahudi kabilesi ile evs ve hazrec adında iki politeist kabile bulunmaktaydı. evs ve hazrec kabileleri de bir süredir birbirlerini boğazlamakla meşguldüler. (bkz: buas savaşı) bu savaş ortamını ve bölünmüşlük durumunu fırsat bilen muhammed ilk etapta şehre müslüman casuslar gönderip, islamî propagandalar yaptırttı. bu propagandalar sonucunda da şehirde islam’a meyleden gruplar ortaya çıkmaya başladı. bir süre bu propagandaları devam ettiren muhammed, şehirdeki gücünü iyice artırınca, yesribli destekçilerinden biat almak için iki kez onlarla bir araya geldi. ikinci biattan sonra da taraftarlarıyla birlikte yesrib’e göç etti. (bkz: akabe biatları) - (bkz: hicret) muhammed’in yesrib’e yerleşmesiyle şehir, islam’ın merkezi olan medine’ye dönüşmüştür.
medine’ye yerleşen muhammed, mekke’yle mücadele etmek için öncelikle mekke’nin siyasi ve sosyal düzenine alternatif olacak, yeni bir rejim kurma yoluna gitmiştir. mesela mekke’deki hem hükümet hem de dini merkez olan dar'ün-nedve veya kabe’nin avlusuna karşılık, hem dini hem de siyasi bir merkez olacak olan mescid-i nebevi’yi inşa ettirmiştir. ayrıca, mekke’nin tahrimliğine karşılık, medine’yi de haram yer olarak ilan etmiştir. öte yandan kureyşlilerdeki hilf geleneğine* karşılık, medine vesikası’nı yürürlüğe koymuştur. en önemlisi de mekke’deki kabilecilik anlayışına karşılık, ümmet anlayışını benimsetme gayretinde olmuştur. nitekim bunlar ve benzeri adımlarla hicaz'da kureyş'e karşı alternatif bir güç olarak tarih sahnesine çıkmıştır diyebiliriz.
yıllardır kendi yağında kavrulmakta olan medine’nin mekke kadar güçlü bir ekonomiye sahip olmadığı gayet açıktır. hicret sonrasında da medine’de ekonomik sıkıntıların yaşandığı ve birtakım toplumsal huzursuzlukların tetiklendiği de bilinmektedir. bu sorunların önünü almak için muhammed, önce yoğun bir şekilde ensar ile muhacir gruplarını kaynaştırmaya gayret etmiş, daha sonra da dikkate değer miktarda taraftara sahip olması sayesinde, şehrin önde gelenleriyle bir masaya oturarak, medine vesikası’nı yürürlüğe koymayı başarmıştır. böylelikle de müslümanların şehrin asli unsurlarından biri olduğunu meşru bir zeminde kabul ettirmiştir.
muhammed’in birincil hedefi, mekke’deki rejimi yıkmak ve şehre hakim olmaktı. ancak bu hedefini doğrudan gerçekleştirecek güce henüz sahip olmadığı için, mekke’yi dolaylı yollarla, çeşitli sabotajlarla zayıflatma yolunu seçmiştir. mekke, ekonomisi dışa bağımlı olan, geçimi ticaret yollarından elde ettiklerine ve din turizmine dayanan bir şehir olduğundan, muhammed bu iki alana odaklanmıştır. mekke’ye hacca gelmekte olan hacılara yoğun şekilde islam propagandaları yaptırtmış, böylelikle hem islam taraftarı kazanmış hem de mekke’nin din turizminden elde ettiği geliri bir ölçüde baltalamıştır. ayrıca, mekke’ye gelen yahut mekke’den çıkan ticaret kervanlarına sıklıkla baskınlar düzenleterek, mekke'nin ticaretini baltalamış, mekke ekonomisini ciddi manada zayıflatmayı başarmıştır. bu baskınlardan elde edilen ganimetler ise medine ekonomisini güçlendirmiştir. öte yandan bu sabotajların, muhammed’in ismini geniş çevrelere yaydığını da düşünebiliriz. ancak muhammed’in namı asıl, kureyş’in bu sabotajların önüne geçmek için harekete geçmesi üzerine vuku bulan bedir savaşı’ndan sonra yayılmıştır. bedir savaşı’ndaki islam zaferinin arabistan coğrafyasında muhammed’in prestijini ne denli arttırdığını tahmin edebilirsiniz. esasında küçük çaplı bir savaş olsa da kureyş’in karizması fena halde çizilmiştir. müslümanlar, mekkelilere karşı psikolojik üstünlüğü yakalamışlar ve müslümanların kendilerine olan güvenleri fazlasıyla artmıştır.
bedir savaşı’ndan sonra, muhammed’in medine ekonomisinde halen daha etkin güç olan ve islam’ı reddetmeye devam eden yahudilere yoğunlaştığı görülmektedir. muhammed, hicretten sonra şehirde yeni bir sistem kurma gayretindeyken yahudilerle doğrudan bir çatışmaya girmemiş, mücadeleyi bir süreliğine polemiklerle sürdürmüştür. ancak yahudilerin nüfuzundan ve yaklaşımlarından bir hayli rahatsız olduğu bir gerçektir ki hicretten bir süre sonra yahudilerle aynı olan islam'ın kıblesini değiştirmesinin altında yatan nedenlerden birinin yahudilerin kibrini ve nüfuzunu kırma isteği olduğunu düşünebiliriz. bedir savaşı’ndaki zaferden sonra ise muhammed’in yahudilere karşı vitesi iyice artırdığı görülmektedir. ibn ishak’ın ve birkaç arap tarihçisinde de yer alan şu rivayet, bedir savaşı sonrasında muhammed’in ve yahudilerin birbirlerine olan bakışı hakkında bizlere biraz fikir vermektedir: ''daha sonra resulullah kaynukaoğulları üzerine yürüdü. onları kaynukaoğulları çarşısında topladı ve: 'ey yahudiler! kureyş’in başına gelen felaketten korkun. müslüman olun. çünkü siz, benim bir peygamber, bir resul olduğumu biliyorsunuz, bunu ve allah’a verdiğiniz sözü, kitabınızda okuyorsunuz...' dedi. yahudiler: 'ey muhammed! sen bizi, kavmin gibi görüyorsun. sen harp bilgisi olmayan bir kavme çattın. bu senin için bir fırsattır. fakat vallahi biz, seninle harp edersek, bizim ne biçim insanlar olduğumuzu öğrenirsin' dediler.'' (bkz: beni kaynuka)
bedir savaşı sonrasında başlayan müslüman-yahudi mücadelelerinde birçok yahudinin şehirden kovulduğu yahut önde gelen bazı yahudilerin suikastlarla öldürüldüğü bilinmektedir. esasında muhammed’in bu siyasetindeki en önemli hedefinin şehirdeki yahudi kapitalinin müslümanların tasarrufuna geçmesini sağlamak ve böylelikle islam devleti’nin gücünü daha da arttırmaktı diyebiliriz. bu süreçte şehirdeki yahudi nüfuzunun kırılırken, tertiplenen askeri harekatlarla; hayber, vadilkura, fedek'teki yahudi arazileri de müslümanların eline geçmiş, bölge yahudilerinin ekonomideki nüfuzu büyük ölçüde kırılmış, islam devleti, sahadaki iktisadî faaliyetlerin bizzat yürütücüsü konumuna gelmiştir.
muhammed’in yahudilerle mücadeleyi başlatması, yahudilerin mekkelilerle iş birliği yapması sonucunu doğurmuş; uhud ve hendek savaşları bu süreçte yaşanmıştır. ancak şunu diyebiliriz ki muhammed, uhud savaşı’nda yaşadığı kayıpları yahudiler karşısında elde ettiği kazançlarla fazlasıyla tolere etmiştir. öte yandan medineliler, uhud’da yaşadığı kayıplar nedeniyle ciddi manada moral ve motivasyonlarını yitirseler de muhammed’in yahudilere yönelik askeri seferleri bu durumu biraz olsun tersine çevirmiştir.
şimdi biraz da mekke tarafına dönecek olursak: muhammed’in devleti ortaya çıktıktan sonra, yoğun sabotajlar nedeniyle mekke’nin gelirlerinin önemli ölçüde azalmaya başladığı ve şehrin ekonomisinin derinden sarsıldığı bariz bir şekilde görülmektedir. müslümanlarla yürüttükleri savaşlar esnasında harcadıkları para ve enerji de mekke ekonomisini tükenmenin eşiğine getirmiştir. mamafih mekkeliler, uhud savaşı’nda her ne kadar üstünlük sağlamayı başarmış olsalar da bu üstünlüklerini bir adım ileriye taşıyıp, büyük bir kazanıma dönüştürememişlerdir. hatta kureyş, uhud’dan sonra dahi islam’ın zuhurundan itibaren takındıkları tavır olan: mevcut statükonun değişmesinden ve nüfuzlarını kaybetmekten duydukları büyük endişeden dolayı şehirlerinin tarihi ve dini kazanımlarını şuursuzca savunma (önemli nokta bu: statükoyu savunma) tavrında olmayı sürdürmüştür. kureyş'in takındığı bu tavır da psikolojik üstünlüğün genelde medinelilerde olmasını sağlamıştır. kısacası medinelilerin sabotajlarıyla ağır ekonomik kayıplar yaşamaya başlamış olan mekke’deki rejim, boyunu aşan askeri harcamalara yönelerek, mantıkdışı girişimlere yönelmiş, bu harcamaların karşılığını hiçbir zaman alamamış ve kendisini günden güne tüketmiştir. buna karşılık boğuştukları islam devleti ise bölgenin parlayan yıldızına dönüştüğü gibi, mekke rejimi karşısında kazanımlarını günden günde arttırmıştır.
gittikçe gücünü ve şöhretini artıran muhammed, mekke’deki yaralı rejimi alaşağı etmek için daha etkili girişimlerde bulunmaya başlamıştır. uhud savaşı’ndan sonraki dönemde muhammed, mekke-suriye / mekke-filistin ticaret yollarındaki mekke’nin üstünlüğüne son vererek, bu ticareti kontrol eden güçlerden biri olmuştu. böylelikle mekke’nin dış dünyayla olan ilişkisini büyük ölçüde keserek, şehri iyiden iyiye ablukaya almayı başarmıştı. aynı zamanda muhammed, bu hamlelerle rakibinin belini iyice bükerken, rakibini yalnızlaştırmıştır da. zira geçmişte kureyş’le müttefik olan birçok kabile, gürültülü bir şekilde çökmekte olan kureyş rejimini terk edip, muhammed’e yanlamışlardır. bu süreçte mekkelilerin son çırpınışıdır da denilebilecek hendek savaşı, kureyş’in borç parayla yürüttüğü bir savaş olmuştur. yahudilerle ve yeni ticari düzenden memnun olmayan birkaç kabileyle anlaşan kureyş, muhammed’in ablukasını yıkmak için son bir gayretle taarruza geçtiyse de bu girişim de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. bundan sonra da kureyş rejimi çöküş sürecine girmiştir.
velhasıl, hendek savaşı’ndan sonra kureyş rejimi hızla zayıflamış, hudeybiye antlaşması ile islam devleti’nin meşruiyetini kabul etmek zorunda kalmıştır. antlaşmanın sağladığı barış ortamında müslüman nüfus hızla artmış, kureyş rejimi ise çözülmeye başlamıştır. sonuç olarak, muhammed 630 yılında büyük bir direnişle karşılaşmadan mekke’yi fethetmiş ve şehir, islam devleti’nin bir parçası haline gelmiştir. vesselam!